Köşe Yazıları Yorumsuz - 29 Ağustos 2020 Cumartesi

29 AĞUSTOS 2020, CUMARTESİ
KÖŞE YAZILARI

 

 

1-Ahmet Hakan-Hürriyet
“Bu yaptığınla ölüm orucunu kutsar gibisin İstanbul Barosu”

 

- Tam bir DHKP-C gösterisiydi..- Örgütsel sloganlarla, marşlarla “kendini öldürmek” kutsanıyordu...- “Kendini bilerek ve isteyerek öldürme” davranışına destansı bir anlam yükleniyordu.Hadi diyelim ki bu örgüt, bu tür ölümlerden kendine bir yol açmaya çalışıyor.Peki İstanbul Barosu’na ne oluyor?
İstanbul Barosu ne yapmaya çalışıyor?Yoksa İstanbul Barosu...“Çoklu baro teklifi, aslında acayip haklı bir teklifti” falan demeye mi çalışıyor?Nedir?
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-hakan/bu-yaptiginla-olum-orucunu-kutsar-gibisin-istanbul-barosu-41598318

 

 

2-Abdülkadir Selvi-Hürriyet
“Erdoğan’ın vefasına Bahçeli’den karşı jest”


Adana’da yapımı durdurulan Devlet Bahçeli köprüsünün yapılarak hizmete açılması için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çıkardığı kararnameyi yazmıştım, “Erdoğan’ın Bahçeli’ye vefası” başlığıyla. Bu yazım üzerine MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli aradı.
Adana halkına hizmet verecek bir köprüye isminin verilmesinden dolayı memnun olduğunu ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsına gösterdiği vefanın önemli olduğunun altını çizdi. “Benim de bir hassasiyetim var. İsmimim köprüye verilmesinden dolayı cumhur ittifakının yıpratılmaya çalışılmasından endişe ediyorum” dedi. MHP Lideri ardından da bir teklifte bulundu. “O nedenle köprüye Recep Tayyip Erdoğan isminin verilmesini öneriyorum” dedi.
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/abdulkadir-selvi/erdoganin-vefasina-bahceliden-karsi-jest-41598322



3-Salih Tuna-Sabah
“Ne hamaset ne zillet”

 

Geçenlerde yurtsever bir profesörümüz Akdeniz'deki "kutuplaşma" dolayımında "İsrail'le ittifak kuralım" dedi.Hadi bir an için tüm ilkeleri bir yana bırakalım!Mesela, Filistin davasını hepten yok sayalım...
Yeryüzünde sınırları belirsiz yegâne devlet olan İsrail'in işgal ve katliamlarını da unutalım...Hülasa, realpolitik belasına mahut zilleti sineye çekelim! Soru şudur:Bütün bunlara rağmen İsrail ile ittifak kurmak mümkün mü?Varsayalım ittifak kurduk...Kime karşı peki?Suriye, Lübnan Hizbullah'ı ve İran'a karşı mı?İyi de bundan bizim çıkarımız ne olacak?Her şeyden evvel Doğu Akdeniz'de, yani "Mavi Vatan" davamızda İran bizi desteklediğini açıkça ilan etmedi mi?
Yeryüzünde sınırları belirsiz yegâne devlet olan İsrail'in işgal ve katliamlarını da unutalım...Hülasa, realpolitik belasına mahut zilleti sineye çekelim! Soru şudur:Bütün bunlara rağmen İsrail ile ittifak kurmak mümkün mü?Varsayalım ittifak kurduk...Kime karşı peki?Suriye, Lübnan Hizbullah'ı ve İran'a karşı mı?İyi de bundan bizim çıkarımız ne olacak?Her şeyden evvel Doğu Akdeniz'de, yani "Mavi Vatan" davamızda İran bizi desteklediğini açıkça ilan etmedi mi?
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/salih-tuna/2020/08/29/ne-hamaset-ne-zillet



4-Şebnem Bursalı-Sabah
“Türkün en büyük bayramı”

 

Ekonomik, sosyal, siyasal tuzaklarla, oyunlarla ülkemizin huzuru, barışı ve refahıyla oynamaya çalışanlar hala yok mu? Ege'de, Akdeniz'de türlü ayak oyunları ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve milletini diz çöktürmek için uğraşanlar yok mu? Ama şunu hala bilmiyorlar ki; bizler Malazgirt Komutanı Alparslan'ın, İstanbul'un kapılarını açan Fatih'in, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran büyük komutan, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün torunlarıyız. Dün neisek, bugün de oyuz, yarın da aynı olacağız.
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/sebnem-bursali/2020/08/29/turkun-en-buyuk-bayrami

 

 

5-İbrahim Kiras-Karar
“Ecdat ekonomiyi böyle yönetmiyordu”

 

Ne var ki ekonomimizin durumu ortada. Yargı sistemimizin, eğitim sistemimizin durumu ortada… Ne ürettiğimiz ortada. Ne geliştirdiğimiz ortada... Gayrisafi yurtiçi hâsılamız ortada, borçlarımız ortada, bütçemiz ortada… Paramızın dolar ve Euro karşısındaki durumu ortada… Bu tabloyu düzeltmek için, geliştirmek için çaba harcamakla olur milliyetçilik… Ve tam da buralardaki kusurları örtmek için, dikkatleri dağıtmak için milliyetçilik enstrümanını oyuna sokanlara aldanmamakla olur.
https://www.karar.com/ecdat-ekonomiyi-boyle-yonetmiyordu-1582665

 

 

6-Yıldıray Oğur-Karar
“26 yıl önce uçaktan düşen bombalar”

 

Askeri vesayet bir liberal tez ya da FETÖ’cü yalan değildi. Kendi vatandaşlarının ölümüne neden olup, 26 yıl bunu örtbas edebilen bir yapı büyük bir sorundu. Bununla mücadele edilmesi gerekiyordu.2009’da askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasının önünü açan düzenlemeyle ilgili adım, hesap vermek istemeyen kapalı devre bir hukuki yapıyı çözmek için atılmıştı. Geçmişi bugünden değerlendirip, bunu FETÖ projesi gibi sunanlar, önce bu soruşturma örtbas edilirken neden görevlerini hakkıyla yapmadıklarının hesabını vermeliler.2010 referandumunda Evet demek için sadece Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı bile yeterli sebepti. Devleti korumak refleksiyle hareket eden bir yargının değişimini istemek demokratik bir talepti20 yıl 38 masum insanın katledilmesini aydınlatmak için uğraşmış Tahir Elçi, hayatının son yılında televizyon ekranlarında, mahkemelerde linç edildi. Bunları yaşamış bir insandan tekrarlaması istenilen cümlelerin ne kadar haksız bir zorlama olduğu herhalde anlaşılmıştır. Uludere katliamında sorumluların hesap vermesi için 2037 yılında bir Anayasa Mahkemesi kararı mı beklenecek?
https://www.karar.com/26-yil-once-ucaktan-dusen-bombalar-1582677

 

 

7-Aytunç Erkin-Sözcü
“Fahrettin Altun’a 30 Ağustos mektubu”

 

Fahrettin Altun, ‘Bugün cuntalar ortadan kalk­mış' cümlesiyle, sadece ‘FETÖ cuntasını' kas­tetmiyor! ‘Ergenekon, Balyoz' gibi başta halk vicdanında mahkum olmuş sonrasında da mahkemelerin ‘Böyle bir örgüt yoktur' kara­rını unutmuşa benzi­yor. Hatta… Cumhurbaş­kanlığı internet sayfasında duran “15 Temmuz'a giden yolun başlangıcı Şemdinli, Ergenekon, Balyoz…” raporunu da yok sayıyor! ‘Cunta' değil ‘cuntalar' demek bu!O zaman akla şu geli­yor: TSK'nın yurtsever kadrolarını doğrayan, aydınlarını, siyasetçile­rini, gazetecilerini Siliv­ri, Hasdal zindanlarına gönderen zihniyet hâlâ yaşıyor mu?
https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/aytunc-erkin/fahrettin-altuna-30-agustos-mektubu-6012007/

 

 

8-Yaşar Hacısalihoğlu-Akşam
“Türkiye’yi içeride yalNızlaştırmaya çalışanlar”

 

“Libya’da ne işimiz var”, “Afrin’e girmeyen”, “PYD bize tehdit değildir” derseniz, 9 maddede sıraladıklarımızı hiçe sayıp, küresel güçlerin, emperyalizmin ağzıyla Türkiye’yi İhvancı dış politika yapmakla itham etmeye devam ederseniz. Türkiye’yi asıl siz yalnızlaştırmaya çalışırsınız ve emperyalizm de size büyük ilgi duyar ve sizinle işbirliği yapmanın hevesine kapılır.
Türkiye haklılığıyla, emperyalizme karşı verdiği istiklal mücadelesiyle ne yalnızdır, ne de güçsüzdür… Tıpkı Milli Mücadele’de olduğu gibi… Zafer bayramınız kutlu olsun…
https://www.aksam.com.tr/yazarlar/prof-dr-yasar-hacisalihoglu/turkiyeyi-iceride-yalnizlastirmaya-calisanlar/haber-1105306

 

 

9-Mehmet Metiner-Star
“Büyük taarruz ve zafer”

 

Bize gerekli olan Kuvayı Milliye ruhunu diri tutmamız gereken günlerden geçerken birbirimizle didişmemiz sadece düşmanlarımızı sevindirir. Yeniden “Ya istiklal ya ölüm!” dediğimiz bu kritik süreçte kim Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı yaparsa biliniz ki onlar düşmanlarımızın içimizdeki piyonlarıdırlar. Kim ki Atatürk ve Cumhuriyet savunusu üzerinden siyasi rakiplerini düşmanlaştırıcı ve çatıştırıcı bir söylemin muhatabı kılıyorsa biliniz ki onlar da siyasi emellerini yabancı güçlerle birleştirmiş kimselerdir.Bırakın da zafer bayramımızı ağız tadıyla kutlayalım.
https://www.star.com.tr/yazar/buyuk-taarruz-ve-zafer-yazi-1568751/

 

 

10-Aydın Engin-T24
“Yaslıyız mavra dükkanı bugün kapalı”

 

Gencecik bir kadın, bir hukukçu, Ebru Timtik adalet aradı, çaresiz kaldı; bedenini mermi yapıp namluya sürdü ve öldü…Hayır, ölüm oruçlarının çare ve çözüm olmadığı üstüne bugün paragraflar sıralanmayacak.Hayır, bugüne dek, ölüm orucunu bir eylem modeli olarak benimseyen örgütler, örgütlenmeler üstüne yazılmayacak. Bugüne dek devlet zorbalığını gerileten bir ölüm orucu eylemi yaşanmadığı anlatılmaya çalışılmayacak…Hele Ebru Timtik'in ölüm haberinin hemen ardından sosyal medyada klavyeye yumulan yiğitlerin Ebru Timtik'in eylemini kutsayan ya da Ebru Timtik'in eylemini yadsıyan yorumlar, yorum kırıntılarıyla ilgilenilmeyecek…Bir kadın, fotoğraflarında duru yüzüyle gözlerimizin içine bakan, güldüğünde gözlerinin içi gülen gencecik bir kadın "adil yargılanma hakkı"nı savundu, o hakkı devletin zorba gücünün elinden almak için bedenini ortaya koydu ve yenik düştü.O kadar
https://t24.com.tr/yazarlar/aydin-engin/yasliyiz-mavra-dukkani-bugun-kapali,27824

 

 

11-Yalçın Doğan-T24
“Ebru Timtik : adalet öldü ya vicdanlar”

 

Hukuku geçiyorum, zaten artık yok!.. Vicdani ve insani soru şu:"Bu karara imza atan Anayasa Mahkemesinin Sayın Üyeleri:Şu anda ne düşünüyorsunuz?..Ne hissediyorsunuz?..Maddi veya manevi tehlike olmadığını nasıl belirlediniz de, Ebru Timtik sizin kararınızdan on beş gün sonra hayatını kaybetti?..Mesela, şimdi Anayasa Mahkemesi üyeliğinden istifa etmeyi düşünüyor musunuz?.."Tahliyesini geri çevirdikleri Timtik'in ölümünü duyduklarında o üyeler acaba ne hissetmiştir?..Ailelerine, çocuklarına, yakınlarına, hatta birbirlerine kararlarını nasıl izah etmiştir?..
https://t24.com.tr/yazarlar/yalcin-dogan/ebru-timtik-adalet-oldu-ya-vicdanlar,27821

 

 

12-Erk Acarer- Birgün
“Mektup”

 

Bir tecavüzcünün dosyasını kapayanlar, genç bir avukatın mezarını açtılar. Ebru Timtik’in tabutu hazırdı. Belki de sırf bu yüzden ona mektup yazmaya elim varmadı. Bir ölüye mektup yazmak samimi gelmedi. Onun yazdıklarını da kendi yazacaklarımı da kalbime gömdüm, tıpkı bir ülke gibi!
https://www.birgun.net/haber/mektup-313676

 


13-Ahmet Murat Aytaç-Gazete Duvar
“Söz konusu insan hayatıysa gerisi teferrruat”

 

Elbette açlık grevlerinin ardında kolektif kararların olduğunun ve bu yönüyle söz ettiğim diğer örneklerden ayrıldığının farkındayım. Ama insanlığın gelişiminin hiçbir aşamasında bireylerin düşüncelerinin veya vicdani kanaatlerinin tam ve mutlak olarak kolektif yapılarca denetlendiği bir aşamaya ulaşıldığını veya bir gün gelip de ulaşılabileceğini sanmıyorum. Bir insanın kafasında neler olup bittiğini, onun iradesinin son tahlilde nasıl ve hangi yönde gelişeceğini kendisi dışında hiçbir güç bilemez. Bu bakımdan açlık grevini, yani bir insanın kendi hayatını bir amaç uğruna riske atmasını, hayat ile ölüm arasındaki gerilim üzerinden tartıştığımız diğer sorunlar bağlamında ele alabileceğimize inanıyorum. Ben açlık grevlerini veya ölüm oruçlarını desteklemeyi doğru bulmuyorum, çünkü bu benim açımdan bir başkasının ölümüne alkış tutmaktan farksızdır. Kendini insandan daha aşağı bir varlık olarak konumlandırmış güçlere karşı mücadele eden bir insanı ölmeye teşvik, onu feda edilebilir biri veya yaşamaya değmeyecek bir can olarak başka bir yoldan insanlık dışı bir konuma itmek anlamına gelir. Öte yandan bir insan kardeşimin hayatı için çabalamamayı, onun eylemine son vermesini sağlayacak olası bir uzlaşı konusunda sessiz kalmayı da hiç doğru bulmuyorum.
https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/08/29/soz-konusu-insan-hayatiysa-geri-teferruattir/