Devletin Yeniden Yapılanması Programı

İşçi Partisi’nin 17-18 Nisan 2010 günleri Ankara’da toplanan 8. Genel Kurultayı’nda kabul edilen “Devletin Yeniden Yapılanması Programı"

Devletin Yeniden Yapılanması 
25 Kasım 1999
I. GENEL BAKIŞ

1. Durum ve Amaç: Statükoculuk Değil, Cumhuriyet Devrimciliği
Türkiye, son elli yıl içinde Kemalist Devrim rotasından çıkartılmış, Cumhuriyet’in kurumları ve ilişkileri, büyük ölçüde yıkıma uğratılmıştır. 
Bu koşullarda “Cumhuriyete bekçilik” etmekten çok, Cumhuriyeti yeniden kazanmak ve Atatürk’ün Altı Ok Programıyla yeniden örgütlemek göreviyle yüz yüzeyiz. Başka deyişle, hedefimiz, Kemalist Devrim’i yıkımdan kurtararak tamamlamak; bağımsız, halkçı, aydınlanmış Türkiye’yi kurmak ve yeniden yapılandırmaktır. Bütün politikalar, bu hedefe bağımlı kılınmalıdır.
Kemalist Devrime ve Cumhuriyete ilişkin olarak “koruma” vurgusundan çok, devrimi tamamlama vurgusu daha kazanıcı ve etkilidir. Cumhuriyeti korumak için bugünkü statükoyu değiştirmek zorunludur. Değiştirmezsek, koruyamayacağız. Ayrıca, en gerici ve yabancı işbirlikçisi unsurların sanki “değişme”den yanaymışlar gibi halkı aldatmalarına olanak verilmemelidir. Halkın büyük çoğunluğu ve genel olarak kamuoyu, var olan durumdan hoşnut değildir; çözüm ve yenilik istiyor. İlericiliği ve devrimciliği temsil eden Cumhuriyet Devrimi cephesi, Batıcı Şer cephesinin “değişim” maskesini indirmeli, Kemalist Devrimi tamamlayarak Türkiye’yi çağdaş uygarlığın ileri mevzilerine taşıma kararlılığını ortaya koymalı ve somut kanıtlarıyla göstermelidir. 
2. Dünya Merkezlerinden Bağımsız Yaptırım Gücü
Silahsız bir millet, esir olur. Dahası, bugün Türkiye, ancak güçlü bir orduyla çözebileceği sorunlarla karşı karşıyadır. Türkiye’ye Kıbrıs üzerinden yapılan baskıların göğüslenmesi, Kuzey Irak’ta fiilen kurulan kukla Kürt devleti tezgâhının bozulması, Batı destekli irtica ve bölücülükle iç savaş olasılıklarına hazır olmak vb, bunu gerektiriyor. Ulusal devletin Yeni Dünya Düzeni amaçlı uygulamalarla tehdit edildiği koşullarda, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni parçalamadan Türkiye’yi parçalayamazlar. Bu nedenle Ordunun birliği ve dünya merkezlerinden bağımsız yaptırım gücü, belirleyici önemdedir. Türkiye’nin bağımsızlık ve birliği, bugün Ordunun bağımsızlık ve birliğinde düğümleniyor. Artık savaşların topyekûn karakter kazandığı çağımızda, Halk ile Ordu arasındaki bağların pekiştirilmesi, kuşkusuz güçlü ve birleşik bir ordunun temel şartıdır.

3. Devletin Yeniden Yapılanması İçin Üç Görev
Bu tahlilden hareketle başlıca şu görevler saptanabilir:
Bir: Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet egemenliğini ve bağımsız karar mekanizmasını yeniden örgütlemek ve halka dayandırmak.
İki: Türk Silahlı Kuvvetleri’nin dünya merkezlerinden bağımsız yaptırım gücünü geliştirmek ve pekiştirmek için, Türkiye’nin başta insan bütün kaynaklarını değerlendirebilecek topyekûn ulusal savunma kavramı ışığında bağımsız bir özel savaş, bağımsız bir ulusal istihbarat örgütlenmesi kurmak, ulusal savunma sanayisinin inşasına hız vermek, Türkiye’nin silah ithalinin kaynaklarını belli merkezlere bağımlılıktan kurtarmak ve çeşitlendirmek.
Üç: İlk iki maddenin gereği olarak, Atatürk’ün bölge merkezli dış politikasını canlandırmak; Batı’dan gelen yeni Sevr tehdidini Asya’da oluşan Rusya-Çin-Hindistan eksenli yeni kuvvet odağıyla dizginleyecek politikalar geliştirmek; buna bağlı olarak Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin Rusya ve Çin ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunacak konumlarından sonuna kadar yararlanmak; dünya dengelerini Türkiye’nin bağımsızlığı amacıyla değerlendirmek; ABD ve Avrupa ile ilişkileri egemenliğe karşılıklı saygı temeline oturtarak normalleştirmek; özetle 2000’li yılların Türkiye stratejisi olan Avrasya Seçeneği programını belirlemek ve hayata geçirmek. Böylece bu yüzyılın başında gerçekleştirdiğimiz Kemalist Devrimi 21. yüzyılın ilk çeyreğinde tamamlamanın uluslararası koşullarını hazırlamak.
Bu üç görev içinde, ulusal devletin bağımsız karar mekanizmasını yeniden örgütlemek esastır.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kritik görevlerinin dünya merkezlerinin denetimi dışında örgütlenmesi ise, bugünkü koşullarda tutulacak halkadır. Çünkü ulusal devletin bağımsız yaptırım gücü olmadan, bağımsız karar mekanizması olamaz.
Bölge merkezli dış politika ve Avrasya Seçeneği ise, bu politikaların uluslararası ortamını oluşturacaktır. 

4. Cumhuriyet Devrimi Hükümeti İçin Seferberlik
Bütün bu saptamalar, Türkiye’yi yeniden Kemalist Devrim rotasına sokacak, bütün ulusal kaynakları ulusal amaçlar için seferber edecek bir hükümetin kurulmasını zorunlu kılıyor. Dış güdümlü ve mafya-tarikat ağırlıklı iktidarlarla, Kemalist Devrim rotasına girmek bir yana, karşılaştığımız sorunları bile göğüsleyemeyeceğimiz ortaya çıkmıştır. Dünya devleri arasındaki rekabetin Orta Asya ve Kafkaslar’da yoğunlaştığı, Kuzey Irak’ta Türkiye için bölünme tehditleri içeren kukla Kürt devletinin kurulduğu, ülkemiz ekonomisinin dış tehditlere açık özelliklerinin koyulaştığı bir süreçte, bütün ulusal kaynakları bağımsızlık, bütünlük ve halkın esenliği için seferber etmek şarttır. 
Türkiye’nin sorunları, bugünkü iktidarları yönlendirerek çözülemeyecek kadar ağırlaşmıştır. Cumhuriyet Devrimi, kendi hükümetini gerçekleştirmek durumundadır. Atatürk’ün Anadolu’ya çıktığı koşullardaki gibi, ulusal bir hükümet yaratmak, kilit görevdir. 
Cumhuriyet Devrimi Hükümetinin kurulması, hem mümkündür, hem de kaçınılmazdır. Bu hedef, iç ve dış koşullar açısından gerçekçidir. Bütün sorun, bu hedefe yönelik bir iradenin oluşturulmasında ve eldeki kuvvetlerin buna göre mevzilendirilip seferber edilmesindedir. Cumhuriyet Devrimi Hükümetinin dayanacağı ideolojik hegemonyanın ve halk örgütlenmesinin yaratılması, bu irade ve yoğunlaşmaya bağlıdır.

5. Cumhuriyet’in Yeniden Yapılanmasının Üç Dayanağı: Halkın Örgütlenmesi, İdeolojik Hegemonya ve Türk Silahlı Kuvvetleri
Devlet biçiminde örgütlenmiş bütün hâkimiyet sistemleri, en sonunda üç dayanak üzerinde yaşarlar: Toplumun örgütlenmesi, ideolojik hegemonya ve ordu.
Bu dayanaklar, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet açısından geçerli olduğu gibi, Kemalist Devrimi adım adım yıkıma uğratan rejim açısından da geçerlidir.
Atatürk’ün Cumhuriyetinin yeniden yapılanması, bu üç dayanağın yeniden örgütlenmesidir.
Burada üç dayanak, Yeniden Yapılanma açısından ele alınacaktır.

II. ÖNCÜ ÖRGÜTLENME

6. Millî Teşkilâtın Öncü Örgütlenmesi
Cumhuriyet iktidarının kurulması sürecinde, ideolojik hegemonyanın gerçekleştirilmesi ile halk örgütlenmesinin inşası birlikte yürütülecektir. Bu iki görevin strateji ve taktiğini belirleyecek ve eşgüdüm içinde yürütülmesini sağlayacak bir Öncü Örgütlenme gereklidir ve kaçınılmazdır. Hiçbir iş, hele büyük tarihsel görevler, programsız, politikasız, örgütsüz ve disiplinsiz olarak yürütülemez.
Kurtuluş Savaşı döneminde, devrimin sivil ve asker öncülerden oluşan öncü partisi, Müdafaai Hukuk Cemiyeti idi. 
Bu öncü örgütlenme, devrimin daha sonraki döneminde Cumhuriyet Halk Partisi adını aldı. 
Bugün de, Kemalist Devrim’i tamamlamak için, iktidarı alacak ve hükümeti yönetecek bir öncü örgütlenmeye ihtiyaç vardır. İşçi Partisi, bu işlevi yerine getirecek birikime sahiptir ve seçeneği yoktur. 
Türkiye devriminin ve bütün devrimlerin gerçeği bize şunu öğretir: Bu Öncü Örgütlenme, sivil ve asker öncülerden oluşur. Anayasadaki Millî Güvenlik Kurulu, 27 Mayıs Devrimi’nde bu işleve istikrar kazandırmanın kurumu olarak doğmuş, fakat daha sonra bambaşka amaçlara hizmet etmiştir. 
Mustafa Kemal, bu bileşimi kişiliğinde temsil etmiştir. Hem askerdir; hem de Millî Mücadele’nin daha başında, Erzurum’da askerlikten istifa zorunda bırakıldığı andan itibaren sivildir. Hem Erzurum-Sivas Kongreleri ve TBMM’nin açılması rotası üzerinde yeni Millî Hükümetin kurumlarını inşa etmiştir; hem de Amasya ve Sivas Komutanlar toplantıları örneğinde olduğu gibi, bu görevi Ordu ile birlik içinde yürütmüştür. Bu uygulama, başarı açısından çok önemlidir.
Cumhuriyet Devrimi iktidarı için mücadeleye önderlik edecek Öncü Örgütlenme, İşçi Partisi’nin tek başına iktidarı olabilir; birden fazla partinin oluşturduğu bir Güçbirliği de olabilir. Hangi seçeneğin ağır basacağını önümüzdeki süreç belirleyecektir. 

III. HALKIN ÖRGÜTLENMESİ
7. Kitlelerin Örgütlenmesi
Atatürk’ün Samsun’a çıktıktan sonra kullandığı “Millî Teşkilat” kavramı, örgütlenmenin bütün boyutlarını içermektedir. Millî Teşkilât, şu unsurlardan oluşmaktadır:
Bir: Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin rolünü oynayacak, siyasal iktidar amaçlı Öncü Örgütlenme (Yukarda 6. maddede ele alındı).
İki: Öncü Örgütlenmenin halka önderlik etmesini sağlayacak halk örgütleri şu başlıklar altında toplanabilir:
- İşçi ve memur sendikaları (Türk-İş, DİSK, Hak-İş, Kamu-Sen, KESK, Memur-Sen gibi konfederasyonlar ve bunlara bağlı işkolu esasına göre örgütlenmiş sendikalar ve şubeleri)
- Esnaf ve zenaatkarların, tabiplerin, mühendis ve mimarların, avukatların, tarım üreticilerinin, muhasebecilerin, tüccarların, sanayicilerin vb meslek odaları ve kuruluşları (TESK, TMMOB, TTB, Barolar, TZOB, SMMMO, TOB, Tarım Kooperatifleri, TİSK, TÜSİAD, USİAD, TYS)
- Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD), Çağdaş Yaşam Derneği (ÇYDD), Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) gibi ideolojik yönelişli örgütler.
- Gençliğin kitlesel örgütlenmesi. Bugün gençlik içinde etkili ve hızla gelişen bir öncü örgütlenme vardır (Öncü Gençlik). Ancak bütün gençliği kucaklayacak kitlesel bir örgütlenme gereklidir ve şartları oluşmaktadır.

8. Kitlelerin Örgütlenmesinde Temel İlke
Sistemin istihbarat örgütleri, halkın çeşitli kesimleri içindeki örgütlerin içine sızma, görevli yerleştirme gibi yöntemler uyguluyor. Bu çalışma tarzı, daha çok istihbarat toplamaya ve operasyon yapmaya yöneliktir; amacı ve başarı olanakları böyle dar bir bakış açısıyla sınırlıdır. 
Oysa iktidarı amaçlayan Millî Teşkilât, örgütlere ideolojik ve siyasal önderliği ve örgütlerin yönetiminde bulunmayı esas almalıdır. Bu örgütlerin yöneticilerinin görevli olmasına hiç gerek yoktur. Millî Teşkilat’ta yer alan parti ve partilerin üyeleri ve dostları, Millî Teşkilatın siyasal önderliği altındaki kişiler, bu örgütlerin yönetimlerinde yer aldıkları veya bu örgütlere yön verdikleri zaman, önderlik mekanizması kurulmuş olur. Verimli, riski olmayan ve dayanıklı örgütlenmeye uygun çalışma böyle yürütülebilir.
IV. CUMHURİYET’İN İDEOLOJİK HEGEMONYASININ YENİDEN ÖRGÜTLENMESİ
9. Cumhuriyet Aydınlarının Örgütlenmesi ve Harekete Geçirilmesi
Son elli yıllık süreç içinde ülkemizde, Kemalist Devrim’in ideolojik hegemonyası yıkılmış, toplum üzerinde dünya merkezlerinin Neoliberal ideolojisi ile tarikat ideolojisinin ve ırkçı-milliyetçiliğin hegemonyası kurulmuştur. Merkezlerde Neoliberal kozmopolitizm, özellikle küreselleşme ve vatansızlaşma temalarıyla sistemin ihtiyacı olan ideolojik iklimi oluşturmuştur. Çevrede ve taşrada ise, geniş halk kesimleri Ortaçağ ideolojisinin ve tarikatçılığın karanlık ağı içinde denetim altına alınmıştır. Bu işte kullanılanlar da “İslamcı” denen aydın kesimi olmuştur.
Irkçı boyutlarda Türkçülük ve Kürtçülük de, etnik ayrımcılığı körükleyerek dünya merkezlerinin ideolojik hakimiyetine hizmet etmiştir.
Özet olarak, Neoliberal, İslamcı ve Irkçı aydınlar dünya sisteminin hegemonyasının piyonları işlevini üstlenmişlerdir.
Büyük devletler, bu süreç içinde, Yeniden Yapılanma önerilerinde de saptandığı gibi, aydınların bir kesimini ajanlaştırmış, bir kesimini ise yönlendirmiştir.
Her sistem, kendi ideolojik hegemonyasını aydınlar aracılığıyla gerçekleştirir. Bu açıdan aydınlar, sistemlerin ideoloji mühendisleri işlevini görürler. 
Türkiye’de Kemalist Devrim’in tamamlanması amacıyla Cumhuriyet Devrimi iktidarı için mücadele, kendi ideolojik örgütlenmesini yaratmak, kendi aydınlarını seferber etmek ve ideolojik alanda taarruza geçmek göreviyle karşı karşıyadır. Bu olmadan, bağımsızlık, güvenlik ve laiklik gibi ulusal amaçlar, istenen kapsam ve derinlikte gerçekleştirilemez.
Dünya merkezlerinin ajanlaştırma politikasına, Cumhuriyet Devrimi’nin cevabı, bir takım aydınları yine ajan haline getirerek harekete geçirmek değildir. İstihbarat örgütlerinin kendi özel görevleri ve yöntemleri vardır. Ancak Cumhuriyet Devrimi’nin ideolojik hegemonyasının kurulması, bu görev ve yöntemlerin sınırlarının çok ötesinde bir kapsama ve boyuta sahiptir. Bunu başarmanın biricik yolu, Cumhuriyet’in kendi aydınlarını cihazlandırması, uygun örgütlerde, araştırma kurumlarında ve akademik çevrelerde örgütlemesi ve Cumhuriyet Devrimi’nin ideolojik taarruzu için harekete geçirmesidir. 
Bu amaçla daha iktidar kurulmadan, Atatürk’ün “Hayatta en hakiki yol gösterici bilimdir” parolasıyla ve Altı Ok programıyla bir ideolojik mücadele yürütülmesi ve ülkemizde Kemalist Devrimi tamamlama rüzgârının estirilmesi, böylece karşı akımın geri çekilmeye zorlanması şarttır. Bu taaruz, Cumhuriyet Devrimi Hükümetinin kurulmasıyla Devrimci Eğitim ve Aydınlanma Seferberliği’ne dönüştürülecektir. Böylece Neoliberal, tarikatçı ve ırkçı eğitim kurumlarının tasfiyesiyle Tevhidi Tedrisat, yani Öğretimin Birliği yeniden gerçekleştirilecek, Devlet eğitiminde Cumhuriyet Devrimi’nin tekeli yeniden yaratılacak ve Cumhuriyet’in ideolojik hegemonyası sağlanacaktır. Bu hegemonya, bağımsız ulusal devlet ve Cumhuriyet Devrimi temeline dayanan bütün toplumsal gruplara özgürlük getireceği için, ulusaldır ve demokratiktir.

10. Teori ve Program Merkezi: Avrasya Enstitüsü
Hem sivil ve asker öncüleri, hem de kitle önderlerini eğitmek, program ve siyaset üretmek ve Cumhuriyet düşmanı ideolojik akımı püskürterek ideolojik üstünlüğü ele geçirmek için gerekli kurumların oluşturulması ertelenemez bir görevdir. Cumhuriyet Devrimi Hükümetini kurmak, iç ve dış tehditleri etkisiz kılmak, Kemalist Devrimi tamamlamak, Cumhuriyet’in devrimci kültürünü toplumsal hayatın rehberi haline getirmek, Türkçemizi çağdaş bir bilim ve kültür dili düzeyine yükseltmek ve istikrarlı bir Cumhuriyet rejimi yerleştirmek, bu görevin yaratıcı ve etkin biçimde yerine getirilmesine bağlıdır. Bu göreve bir merkezin kurulmasıyla başlanmalıdır. Teori ve Program merkezi, Avrasya Enstitüsü adıyla kurulabilir ve geliştirilebilir. 


11. Teori ve Program Merkezi’nin Temel İlkeleri ve Faaliyeti
Cumhuriyet Devrimi’nin ideolojisi, Bilimdir. Atatürk, “Hayatta en hakiki yol gösterici bilimdir” diyerek bunu açıklamıştır. Bilimin ideolojik kılavuz olarak kabul edilmesi, her türlü kireçlenmeyi, kalıplaşmayı ve donmayı önler; hayat (pratik) ile teori arasındaki bağlantıyı güvence altına alır. Teorinin anası, pratiktir. 
Cumhuriyetin kültürü, demokratik devrimlerin ve emekçi devrimlerinin insanlığa kazandırdığı halkçı ve laik değerlerdir. 
Cumhuriyet’in temel program ilkeleri, Altı Ok’tur.
Teori ve program merkezi, esas olarak Kemalist Devrimi tamamlama görevinin program, strateji ve taktiklerinin üretilmesi üzerinde yoğunlaşacaktır. Geliştirdiği çözümleri, Cumhuriyet Devrimi iktidarı için mücadelenin öncü örgütlerine ve iktidarın kazanılmasından sonra da hükümetin değerlendirmesine sunacaktır. 
Bu merkez, Türkiye’nin en seçkin sivil ve asker bilim adamlarından, araştırmacılarından, strateji uzmanlarından oluşturulmalıdır. Seçkinliğe özen gösterilmelidir. 
Avrasya Enstitüsü, şu başlıklar altında örgütlenebilir: 
- Merkez Yönetim Kurulu
- Araştırma kurumları
- Program, strateji ve taktik üretme birimleri 
- Merkez yayın organı ve diğer yayınlar
- Bölgesel ve yerel örgütlenmeler
- Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu ile eşgüdüm, olabilirse bu kurumlarla aynı bünye içinde bütünleşme
- Uluslararası bilim ve araştırma kurumlarıyla ilişkiler. 

12. Cumhuriyet Devrimi’nin Sanat Yaratıcılığının Örgütlenmesi
Atatürk, bütün devrim önderleri gibi kültürel ve sanatsal yaratıcılığa büyük önem verdi. Çünkü yeni ve çağdaş bir toplumun kurulmasını amaçlıyordu. Ortaçağ kültürünün toplum hayatındaki etkisini temizlemede ve Cumhuriyetin yeni insanını yaratmada, bilim yanında devrimci sanatın işlevini çok iyi biliyordu. Bu amaçla Devlet tiyatrolarını, operasını, balesini, konservatuvarları örgütledi; eğitim kurumlarında ve Halkevleri’nde sanatsal faaliyete özel bir önem verdi. Sanatı kitlelerin faaliyetine dönüştürerek, kitlelerin kültürünü yeniden biçimlendirdi. Bu yönde 15 yılda kazanılan olağanüstü başarılar, bugün Cumhuriyet Devrimi’nin yeni atılımını gerçekleştirecek insan birikimini ve tarihsel mirası yaratmıştır. 
Millî Teşkilat, yeni devrimci yükselişin sanat kurumlarını yaratmalı ve var olan sanat-kültür kurumlarının bu işlevi kazanması için gerekli faaliyeti yürütmelidir. Var olan sanatçı örgütlenmelerinin ve sanat kurumlarının Cumhuriyet Devrimi yaratıcılığını geliştirmesi ve kitlelere götürmesi için gereken örgütlenme ve çalışma yürütülmelidir. 

13. Medya Araçlarının Örgütlenmesi
Cumhuriyet’in ideolojik hegemonyası ve kamuoyuna önderlik etmesi için doğrudan önderlik ettiği gazetesi, televizyonu, radyosu, dergileri örgütlenmelidir.
Medya araçları “reyting” denen kaygılara kapılmadan, özellikle sinir merkezlerine, topluma önderlik eden kesimlere doğru haber ulaştırmalı, Batıcı Şer cephesinin haber tekelini kırmalı ve yalan propagandasını açığa çıkarmalı, Cumhuriyet Devrimi Hükümeti için mücadelenin politikalarını yaymalı, Cumhuriyetin devrimci kültür ve sanatını işlemelidir. 
Toplumda ve medyada Cumhuriyet Devrimi rüzgârının estirilmesi, diğer medya kurumlarını da etkileyecek ve yönlendirecektir. 


14. Türkçenin Kurtuluşu, Türkiye’nin Kurtuluşudur
Türkçenin kurtuluşu, Türkiye’nin kurtuluşudur. Türkçemize özen göstermek de, bugün önemli bir kültürel mücadele konusudur. O nedenle Türkçede karşılıkları varsa, yabancı sözcük kullanmamak yerinde olur. 
1923 kökünden gelen 28 Şubat’ı, “gerekirse bin yıl sürdürme” azmini açıklayan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu kararlılığı, Kemalist Devrimi tamamlama görevi için büyük bir güvence oluşturuyor. Cumhuriyet’in silahlı gücü vardır. Bütün mesele, Cumhuriyet’in yeniden yapılanmasının diğer ayaklarını oluşturmada düğümleniyor.
“Masanın diğer ayaklarından” kasıt, Cumhuriyet Devrimi rotasındaki Meclis, Hükümet ve Halk Örgütlenmesidir. Yargının yeniden yapılanması da kuşkusuz bu programın diğer bir unsurudur.

V. ORDUNUN CUMHURİYET DEVRİMİ MEVZİSİNDEKİ KONUMUNUN SAĞLAMLAŞTIRILMASI
15. Cumhuriyet Hükümeti-Ulusal Güvenlik İlişkisi
Emperyalist sistem, son dönemde, merkezlerdeki büyük devletlerden çevredeki ezilen ülkelere kadar, tekelleşmenin de ötesinde, mafyalaştı. Sistem, üretimin örgütlenmesinden çok, sanal para hareketlerinin örgütlenmesi, uyuşturucu ve silah kârlarının paylaşılması ve rant temeline oturma sürecine girdi. Sistem, dayandığı üretim temelini yıkıma uğratıyor ve ekonomi sanallaşıyor. O kadar ki, sanayi ve ticaret sermayesi, sistemin kenarlarına itilmeye başladı. Böylece iktidar odakları, mafya karakterinde çok dar zümrelerin eline geçti. Bu mafya yönetimleri, toplumu kozmopolitizm yanında tarikatlarla ve Ortaçağ hurafesiyle kontrol altında tutuyorlar. Bu amaçla tarikatçılığın dünya ölçeğinde güçlendirildiği ve sistemin ayaklarından biri haline getirildiği gözlemleniyor. Ancak ideolojik denetim, her zaman ikincildir; şiddet aygıtıyla yürütülen asıl denetimi destekleyen bir rol oynar. 
Mafyalaşan hükümetler, büyük çoğunluk üzerindeki diktatörlüğünü, özelleştirilmiş istihbarat örgütleri ve özel savaş aygıtlarıyla yürütüyorlar. Eskiden ulusal güvenlik amacıyla kurulduğu belirtilen istihbarat ve özel savaş örgütleri, sistemin çürümesi ve kendi üretim temelini yıkmasına paralel olarak, mafyalaşan hâkim zümreler tarafından özelleştirilmiş ve özel çıkarlara bağımlı kılınmıştır. Sistemin merkezinde bulunan süper devlet, bu sürecin başını çekmekte, bütün sistemi öncelikle özel savaş ve istihbarat aygıtıyla denetlemektedir.
Bu süreç, Kemalist Devrim’in yıkıma uğratıldığı elli yıldan beri Türkiye’de de yaşanmıştır. Böylece ülkemize hâkim olan sistem, özellikle 12 Eylül 1980’den sonraki Turgut Özal-Çiller-Demirel-Mesut Yılmaz dönemlerinde bir mafya-tarikat rejimine dönüştürülmüştür. Süper-NATO denen örgütün ve büyük ölçüde yabancı güdümü altına giren MİT’in bugün üstlendiği ulus karşıtı roller, bu sürecin acı meyvesidir. 
Sistemin merkezindeki “Büyük müttefik”, 21. yüzyılın devletlerinin istihbarat örgütleri tarafından yönetileceği teorisini yerleştirmiştir. Denetim altına aldığı ülkelere ve halklara yabancı olan bir süper devletin, o ülkeleri özel savaş ve istihbarat örgütleriyle pençesi altında tutmaktan başka çaresi yoktur.
Kemalist Devrim’in teori ve pratiği ise, bütünüyle karşıt konumdadır. Devrime önderlik eden Cumhuriyet hükümeti, bütün güvenlik ve istihbarat örgütlenmesine de yön vermiştir. Atatürk’ün Halk Hükümeti veya Millî Hakimiyet prensibine göre, güvenlik, öncelikle yürütülen devrimin güvenliğidir; bu nedenle de ulusun güvenliğidir. Dolayısıyla ulusal güvenlik ve istihbarat örgütleri, Cumhuriyet Devrimi hükümetinin çizdiği yönde çalışacaktır.
Devrimimizin önderi Atatürk’ü ve hatta İsmet Paşa’yı, çekirdeğini Teşkilatı Mahsusa’nın oluşturduğu MM grubu veya Karakol Cemiyeti’nin denetiminde düşünebiliyor muyuz? Mümkün değildir ve devrim gerçeğine aykırıdır. Tersine Teşkilatı Mahsusa ve yerine kurulan örgütler, devrimci hükümetin yönetiminde olmuştur. Somut olarak belirlersek, Kemalist Devrim’in öncü örgütlenmesi olan Müdafaai Hukuk Cemiyeti ve bu örgütün önderliğinde kurulan Heyeti Temsiliye veya TBMM Hükümeti, Özel Örgütlenme tarafından yönlendirilmemiş, tersine Özel Örgütlenme, TBMM Hükümeti’nin yönetiminde olmuştur. Türkiye’nin 21. yüzyıldaki Cumhuriyet Devrimi hükümetleri açısından da bu model geçerlidir. 
Bugün Türkiye’de mafyalaşmış bir rejimin hakim olması, elbette devletin ulusal kurumlarında ve ulusal bilinç taşıyan kamu görevlilerinde mafya-tarikat güçlerinin denetimi dışında ilişki ve kurumlar oluşturma düşüncesini uyandırmıştır. 
Bu sürecin böyle gitmeyeceği de apaçık ortadadır. Ya Türkiye’nin biricik meşruluk kaynağı olan Cumhuriyet Devrimi’ne dayanan ulusal kuvvetler, ağır basacak ve rejimi yeniden Cumhuriyet rayına oturtacaktır; ya da yabancı güdümlü mafya rejimi, ulus üzerindeki diktasını bütün alanlara yayacaktır. Nitekim Orduya sızma ve nifak gayretleri, böyle bir girişimin unsurlarıydı. Başarsalardı, ülkemiz Türkiye olmaktan çıkacak ve Süper-NATO ve gizli istihbarat aygıtıyla yönetilen bir sömürgeye, yaygın ifadesiyle “İkinci Cumhuriyete” dönüştürülmüş olacaktı. Bu kesinlikle olamayacağına göre, 21. yüzyıl Türkiye’sinde hükümet-güvenlik ilişkisi yeniden Atatürk zamanındaki temeline oturtulacaktır. Güvenlik örgütlenmesi ve ulusal amaca hizmet eden özel örgütlenme, Halkçı Hükümetin yönetiminde faaliyet gösterecektir; ulusal amaca hizmet edecektir. Ulusal olmayan örgütlenmeler ise, tasfiye edilecektir. Bugün meşruluğunu Cumhuriyet Devrimi’nden alan bir Yeniden Yapılanmaya gidilmesi, bu ulusal hedefle bağlantılıdır ve Türkiye’nin 21. yüzyılda Kemalist Devrim’in tamamlanması programıyla yeniden yapılanması açısından şarttır. 

16. Genelkurmay Başkanlığı-Ulusal Güvenlik İlişkisi
Genelkurmay Başkanlığı, yürütme faaliyeti içinde, ulusal güvenliğin silahla sağlanmasından birinci derecede sorumlu komuta makamıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki herhangi bir yeniden yapılanma çalışmasının doğrudan Genelkurmay Başkanlığı’nın komutası altında olması, tartışılmaz bir ilkedir ve bu kamu faaliyetinin ulusal amaca uygunluğu ve meşruluğu açısından da en temel güvencedir. Komuta zinciri dışındaki veya hiyerarşiyi zayıflatacak yapılanmalar, çıkış noktasında yurtsever amaçlarla açıklansa bile, Ordunun ve Türkiye’nin birliğine zarar veren eğilimlere kapılma tehlikesini barındırırlar. Dünyanın çeşitli ülkelerindeki tecrübeler, komuta kademesinin denetimi altında yürütülmeyen denemelerin ordu içinde ordu ve devlet içinde devlet gibi oluşumlara yol açtığını göstermiştir. 
17. Dayanıklılığın Temel İlkeleri
Ulusal amaçlı bir Yeniden Yapılanma, esas olarak yabancı devletlerin ve işbirlikçilerinin müdahale ve yıkıcılığına karşı kendini korumak ve dayanıklı olmak durumundadır. Bu temel perspektif olmazsa, Yeniden Yapılanma, amacından kopabilir ve kendi varlık ve faaliyetini biricik amaç haline dönüştürerek masonvari bir karakter kazanabilir. 
Dayanıklı bir Yeniden Yapılanmanın iki temel ilkesi vardır:
Bir: Toplumun geniş kesimlerinde, sinir merkezlerinde, örgütlerde ve kurumlarda kök salmış, oralardan beslenen ve desteklenen bir teşkilâtlanma ve faaliyet.
İki: Siyaset, ekonomi, kültür vb düzlemlerindeki yasal çalışma olanaklarının azamî değerlendirilmesi.

VI. MALİ VE TİCARİ ALAN

18. Mali Yıkıcılığa Karşı Koyma ve Kaynak Sorunu
Dünya devlerinin para akışını yönlendirerek büyük operasyonlar yaptıkları, hükümetler devirdikleri ve ülkeleri kargaşalıkların içine yuvarladıkları saptaması çok önemlidir. Bağımsızlığını korumak, ayakta kalmak ve ulusal gelişme politikaları izlemek isteyen bir ülke, bu operasyonlara karşı savunma ve karşı harekât önlemlerini alma ve gerekli örgütlenmeyi kurma durumundadır.




SONUÇ
Cumhuriyet Devrimi rotasını, özellikle bağımsızlığı ve ulusal amacı içeren temel bakış açısı belirleyicidir.
Türkiye halkı, 21. yüzyılın başında Kemalist Devrim’in ikinci büyük atılımını gerçekleştirecektir. Türkiye, arkada kalan yüzyılın başında olduğu gibi Mazlum Milletlerin yeni atılımında öncü roller oynayacak ve devrimci bir model yaratacaktır. Türkiye, Avrasya yüzyılının yıldızı olacak birikime ve dinamizme sahiptir. Bütün sorun, tarihin derinliklerinden gelen bu birikimi değerlendirecek önderlik görev ve örgütlenmesindedir. Kemalist Devrim’in yarattığı aydın mirası ve geleneği bu açıdan da umut vericidir.
Geleceğe güvenle bakıyoruz.