11. GENEL KURULTAY MERKEZ KARAR KURULU RAPORU

11. GENEL KURULTAY MERKEZ KARAR KURULU RAPORU - Ankara, 26-27-28 Kasım 2022

Vatan Partisi 11. Genel Kurultayı’na (Amiral Soner Polat Kurultayı) Merkez Karar Kurulu Raporu

GÜÇLÜ DEVLET ÜRETEN MİLLET İÇİN İKTİDARA


İÇİNDEKİLER


1. MİLLÎ DEMOKRATİK DEVRİMİ TAMAMLAMA SÜRECİ
1.1. Dönüm Noktası: 2014 Baharında Silivri Duvarını Yıkmamız
1.2. Saray Savaşı Değil Vatan Savaşı
1.3. Milletin Mücadelesi Yükseliyor
1.4. Yeni Dönemin Saflaşması
1.5. Türkiye Güçlerine Karşı ABD Operasyonları
1.6. Üretim Devriminin Eşiği


2. DEVRİMİN AVRASYA İKLİMİ
2.1. Atlantik’ten Avrasya’ya
2.2. Karadeniz’den Umman Denizine Tek Cephe
2.3. Dönüşü Olmayan Yol
2.4. Asya Çağı
2.5. Ezilen Dünyadan Gelişen Dünyaya
2.6. Çağdaş Uygarlık
2.7. Yükselen Asya Uygarlığında Öncü Görevler
2.8. Fırtınalı Dönemin Zorlu Koşulları
2.9. Zorluklardan Korkmuyoruz

Milletimize Umut ve İyimserlik Taşıyoruz
2.10. Atatürk’ün Yükselişi


3. STRATEJİK HEDEF: BİRLEŞEN VE ÜRETEN TÜRKİYE
3.1. Üreticilerin Millî Hükümeti
3.2. Üreticiye Dayanan Bağımsız ve Güçlü Devlet
3.3. Başkanlık Sistemine Son, Güçlü Meclis Güçlü Hükümet
3.4. Köyden ve Mahalleden Millet Meclisi’ne Kadar Halk Yönetimi
3.5. Millî Egemenliğin Şartı Olarak Laiklik
3.6. Kamu Yönetiminde Liyakat
3.7. Etkin ve Hızlı Adalet
3.8. Disiplinli Toplum
3.9. Ekonomide Öncelik: Halkın Refahı
3.10. Üretici Baştacı
3.11. Ekmek Teknesini Korumak ve Geliştirmek
3.12. İşsizliğe Son, Emek Seferberliği
3.13. Sendika Özgürlüğüne ve Kıdem Tazminatına Devlet Güvencesi
3.14. Yurt Dışındaki 300 Milyar Doları Türkiye’ye Getirtecek ve Yatırım Sermayesine Dönüştüreceğiz
3.15. Zorlukları Paylaştırmak
3.16. Millî Direnme Ekonomisinin Öncelikleri
3.17. Üretim Amaçlı Kamu Mülkiyeti, Özel Mülkiyet ve Toplum Mülkiyeti
3.18. Planlı Kalkınma
3.19. Verimlilik Etkeni Olarak Piyasa ve Rekabet
3.20. Uygun Teknoloji
3.21. Yapay Zeka

3.22. Kooperatifçilik
3.23. Denizci Devlet
3.24. Kürt Meselesine Emperyalist Müdahaleye Son
3.25. Komşularla İşbirliği
3.26. Türkiye-Suriye Dostluk ve İşbirliği Planı
3.27. Karadeniz-Akdeniz Dostluk Planı ve Türkiye-Rusya Eksenli Çözüm Modeli
3.28. Avrasya İkliminde Ortak Yatırım ve Paylaşarak Gelişme
3.29. Emperyalizmin Köşedönmeci ve Yoz Kültürüne Karşı Millî Devrimci Kültür
3.30. Bozguncu Değil Millî Devrimci Aydın
3.31. Özgür Cumhuriyet Kadını için Mor Zehirlenmeye Karşı Mücadele
3.32. Yabancılaşmanın Her Türünden Arınmak için
LGBT Dayatmasına Karşı Aileyi Korumak ve Çağdaşlaştırmak

 

4. PARTİ İÇİNDE HDP KORUYUCULUĞUNA
VE CHP KUYRUKÇULUĞUNA KARŞI MÜCADELE
4.1. Aynı Gemideyiz Stratejisinin Tarihî Önemi
4.2. Kökler ve Gelenek
4.3. İki Çizgi Mücadelelerinde Gelişen İdeoloji Program Strateji ve Siyasetler
4.4. Parti İçindeki Yanlış Eğilimler
4.5. Parti Ahlâkı ve Organ Terbiyesi
4.6. Parti İçinde İç Cepheyi Sağlam Tutmak
4.7. Atatürk’ün Büyük Nutku’nun İçeriği

 

5. ÜRETİCİLERİN MİLLÎ HÜKÜMETİ İÇİN GÖREVE
5.1. Seçmen Kitlesinin Yarısı Sistem Dışı Çözüm Arıyor
5.2. AK Parti Hükümetinin Sonu Gözükmüştür
5.3. CHP + İYİ Parti Merkezli Kaos Projesi
5.4. ABD’nin Seçime Doğu Akdeniz’den Müdahale Tehdidi
5.5 Ne AK Parti Ne Altılı Masa Çözüm Vatan Partisi
5.6. Türkiye İttifakının İnşası
5.7. Partimiz Milletin Bütün Sınıf ve Eğilimleri İçinde Güçleniyor
5.8. Halkın Mücadelesinde Örgütleniyoruz
5.9. Muhalefet Seçeneği Değil İktidar Seçeneğiyiz


6. GÖREVLER
6.1. Tarihî Fırsat
6.2. Türkiye’nin Gündemi: Vatan Partisi’nin Gündemi
6.3. Merkezi Görev: İktidar Amacıyla Milleti Örgütlemek
6.4. Malî Çalışmada Yorganı Ayağımıza Göre Büyütmek
6.5. Milletimize ve Partimize Güveniyoruz
6.6. Kendi Düzenimizi Değiştirmezsek Türkiye’nin Düzenini Değiştiremeyiz
6.7. Vatan Partisi’nin Günleri Geldi

 

Vatan Partisi 11. Genel Kurultayı’nın (Amiral Soner Polat Kurultayı)
Değerli Delegeleri,


Partimizin 10. Genel Kurultayı’nda belirlediği “Vatan Savaşından Millî Hükümete” stratejisinin doğrulandığı bir süreçte toplanmış bulunuyoruz.
Yaşadığımız dönemin en temel olgusu, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Atlantik Sisteminin dışına çıkmaktadır. Partimizin 17-19 Aralık 1999 tarihinde toplanan 5. Genel Kurultayında öngördüğü üzere “Millî Devlet direnmiştir, Millî Ordu direnmiştir.” NATO’nun Türkiye Devleti ve Ordusu içine yerleştirdiği Gladyo, Türk Ordusu ve Türk Milleti tarafından ezilmiştir. Türkiye, Atlantik zincirlerini kırıyor. Partimiz, üretici ve halk hareketlerine önderlik ediyor.
Yeni bir dünya kuruluyor. Tek kutuplu dünya düzeni sona eriyor.
Asya’dan millî devletlerin bağımsızlığı ekseninde, insancıl, halkçı,
kamucu, paylaşmacı, aydınlanmacı, özgürlükçü, demokratik, barışçı ve çağdaş bir uygarlık yükseliyor.
Dünya, bölge ve ülke durumuna toplam olarak baktığımız zaman, Türkiye İstiklal Savaşı ve Cumhuriyet Devriminden sonra ilk kez devrim koşullarına girmiştir. İki yüzyıllık Millî Demokratik Devrimimizi tamamlama sürecindeyiz.
2023 yılı, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek hesaplaşmaları içeriyor. Üretim Devrimine önderlik edecek olan Üreticilerin Millî Hükümeti önümüzdeki hedeftir.

 


1. MİLLÎ DEMOKRATİK DEVRİMİ TAMAMLAMA SÜRECİ

1.1. Dönüm Noktası: 2014 Baharında Silivri Duvarını Yıkmamız
Şimdi çok daha açık gözüküyor: 2014 baharında Silivri duvarlarını yıkarak Türkiye tarihinde yeni bir kapı açtık. FETÖ Gladyosunun Ergenekon-Balyoz tertiplerini çökertmemizle birlikte, Türkiye’nin ABD emperyalizmine direnen öncü güçlerini özgürleştirdik, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni esaretten kurtaran mücadeleye önderlik ettik.
2014 yılı baharından bu yana yaşadıklarımız göstermektedir ki, Millî Demokratik Devrimimizi tamamlayacağımız bir sürece girmiş bulunuyoruz.
- Ergenekon-Balyoz tertiplerinin çökertilmesi, ABD emperyalizminin 1945 yılından beri Türkiye’ye ördüğü duvarların yıkılmasıdır. 2014 baharında Türkiye zincirlerini kırmıştır.
- Fethullahçı Terör Örgütü’nün devlet ve toplum içinden temizlenmesi, herhangi bir terör örgütünün etkisiz kılınması değildir. Türkiye, ABD’nin devletin ve ordunun içine yerleştirdiği Gladyo’dan kurtulmaktadır. 25 bini Türk Silahlı Kuvvetleri’nden, 30 bini Polisten, 4 bini yargıç ve savcı olmak üzere 14 bini yargıdan, 130 binin üzerinde FETÖ mensubu devlet görevlerinden atılmıştır. 30 binin üzerinde FETÖ mensubu hapishanelerdedir. Bugün Türkiye hapishanelerinde NATO generalleri yatıyor.
- ABD denetiminden kurtulan Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk Polisi ve Köy Korucularımız, 24 Temmuz 2015 günü başlayan harekâtla ABD’nin stratejik piyonu olan PKK’yı kendi kazdığı hendeklere gömdü.

- Emperyalistlerin Türkiye’nin bağımsızlığını ve bütünlüğünü hedef alan “Ermeni soykırımı” yalanına karşı on yıldır yürüttüğümüz mücadeleyi, 15 Ekim 2015 günü kesin sonuca ulaştırdık. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2. Dairesi’nin ve Büyük Dairesinin Perinçek-İsviçre Davası ile Ali Mercan-İsviçre Davasında aldığı üç ayrı kararla, yalnız Ermeni Soykırımının yalan olduğunu ifade etme özgürlüğünü
kazanmadık, daha önemlisi 1915 olaylarının Yahudi Soykırımıyla aynı sınıflama içinde olmadığını, dolayısıyla soykırım olarak
nitelenemeyeceğini uluslararası yargıya kabul ettirdik. Bu başarımızı Mehmetçiğe armağan ettik.
- ABD’nin FETÖ Gladyosunun 15-16 Temmuz 2016 gecesi kalkıştığı kanlı darbe girişiminin bastırılmasında belirleyici bir rol
oynadık. FETÖ’nün Genelkurmayı işgal ettiği en kritik saatlerde, Devlet güçlerine ve Türk Milletine ABD darbesini bastırma görevlerini
hatırlattık ve FETÖ kalkışmasının Türk Ordusu ve Türk milleti
tarafından ezileceğini ilan ettik. ABD’nin Türk Ordusu ve genel olarak Türkiye Cumhuriyeti devleti içindeki silahlı güçlerinin Ordu-Millet işbirliğiyle bozguna uğratılması, 1945’ten bu yana süren Atlantik
dönemine son vermiştir.
- ABD’nin Türkiye ile Rusya, Çin ve İran arasındaki ilişkileri baltalamaya yönelik fesat girişimlerini boşa çıkartan çalışmaları başarıya ulaştırdık. Suriye, Lübnan, İran, Irak, Mısır, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle Rusya, Çin, Pakistan, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ve Abhazya gibi Avrasya ülkeleriyle güvenlik ve ekonomi alanlarında işbirliği çalışmalarını başarıyla yürüttük. Batı Asya Birliği’ni ve Avrasya Birliği’ni inşa sürecine Türkiye’de önderlik ettik.
- Bu süreçte özgürleşen Türk Ordusu, 24 Ağustos 2016 günü Fırat Kalkanı Harekâtıyla Suriye’nin kuzeyindeki ABD-İsrail Koridorunu

yardı ve bu ülkelerin üzerimize sürdüğü bölücü ve yobaz terör örgütlerine ağır darbe indirdi.
- Yine Türk Ordusu, 19 Ocak 2018 günü başlayan Zeytin Dalı Harekâtıyla PKK’nın Afrin’deki yuvasını dağıttı. Arkasından 9 Ekim 2019 günü Barış Pınarı Harekâtı geldi.
- Türkiye’nin ABD ve İsrail güdümlü PKK Terör örgütünü
temizleme mücadelesi kesin sonuca ilerlemektedir. Irak ve Suriye’nin, kuzeyindeki ABD varlığının sona ermesi yakındır.
- Bu savaşın deniz cephesi olan Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta, Türk Donanması ABD-İsrail tehditlerine karşı Mavi Vatanımızı
savunmaktadır.


1.2. Saray Savaşı Değil Vatan Savaşı
Türkiye, 24 Temmuz 2015 tarihinden bu yana ABD emperyalizminin güdümündeki kuvvetlere karşı Vatan Savaşı vermektedir. Bu savaş, İkinci İstiklâl Savaşımızdır.
ABD’nin Türkiye’deki güçleri, bu savaşa “Saray Savaşı” dediler. Partimiz, savaşın ilk gününden başlayarak, bu bozguncu propagandaya karşı mücadele etti ve Vatan Savaşının merkezindeki öncü konuma
yerleşti. Yalnız dışımızdaki güçlere karşı değil, Parti içindeki “Saray Savaşı” bozgunculuğuna karşı da kararlı bir mücadele yürüttük. Bu süreçte Merkez Karar Kurulumuzda 22 Eylül 2018 günü tarihî bir karar alarak, Türk Ordusuyla, Türk Polisiyle, Tayyip Erdoğan Hükümetiyle ve milletin diğer güçleriyle aynı gemide olduğumuzu ilan ettik.
Yaşadığımız süreç, bu kararın doğruluğunu kanıtlamıştır.
2014 sonrasında Türkiye’nin iktidar yapısında da önemli değişiklikler oldu. Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’yi yönettiği dönemden, Türkiye’nin Tayyip Erdoğan’ı yönlendirdiği döneme geçilmiştir. Bu süreçte Vatan Partisi’nin katkısı belirleyicidir.

Tayyip Erdoğan hükümetinin de içinde bulunduğu devlet gücünün ABD emperyalizmine karşı mücadele mevzisine girmesi, tarihî
önemdedir. Çünkü çağımızda emperyalizme karşı mücadelenin temel gücü, millî devletlerdir. Bugün ABD emperyalizmine karşı mücadele eden güçler, Çin, Rusya, Pakistan, Hindistan, Afganistan, Kazakistan, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Vietnam, Türkiye, Azerbaycan, İran, Suriye, Katar, Libya, Yemen, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Mali, Tunus, Macaristan, Sırbistan, Venezuela, Küba, Brezilya ve Meksika gibi millî devletlerdir. Bu listeye her gün yenileri eklenmektedir. ABD emperyalizmi de bu devletlerin
yönetimlerini otoriter, despot, diktatör ve faşist olmakla suçluyor.


1.3. Milletin Mücadelesi Yükseliyor
Silivri Duvarlarını yıkan halk hareketinden bu yana milletin mücadelesi yükseliyor. 15-16 Temmuz darbesinin bastırılması sırasında Muhafazakâr ve Milliyetçi diye anılan geniş halk kitleleri ABD
emperyalizmine karşı ayağa kalkmış ve ABD’nin toplum üzerindeki hegemonyasını parçalayan süreç başlamıştır.
Partimiz, son iki yıl içinde Türkiyemizin bütün bölgelerinde 115 Üretim Devrimi Kurultayı düzenledi. Orta Anadolu’nun şeker işçileri ve pancar üreticileri, bütün Türkiye’de arıcılar, Rusya’nın MİR Kartının
askıya alınması nedeniyle büyük kayıplara uğrayan turizmciler ve
çarşılarımız, Bursa’nın Hürriyet Köylüleri, Eskişehir’in Alpu ilçesinin Bozan Köylüleri, Ankara Çankaya’nın Pazar esnafı gibi çok sayıda toplumsal kesim Partimiz önderliğinde haklı taleplerle mücadele etti ve başarılar kazandı. Geniş halk kitleleri, emperyalizmin LGBT dayatmasına karşı aileyi korumak için harekete geçmiştir. Uyuşturucuya Karşı Analar Hareketi kitleselleşmektedir. Türk gençliği ve Cumhuriyet kadını Partimiz

önderliğinde ayağa kalkmaktadır. Partimiz halk hareketlerine önderlik ederek büyümektedir.
Öncüyü örgütleme çağından milleti örgütleme çağına geçtiğimiz yolundaki saptamamız gerçekçidir.
Türk Devletinin ve Milletinin emperyalizme karşı mücadelesi yükseliş dönemindedir. ABD emperyalizmi ve işbirlikçileri ise güç kaybetmektedir, iniş halindedir.

1.4. Yeni Dönemin Saflaşması
2014 Baharında Silivri duvarlarını yıkmamızla başlayan ve Vatan Savaşıyla devam eden süreç, kendi cepheleşmesini de getirmiştir.
Merkez Karar Kurulumuzun 22 Eylül 2018 günlü tarihî kararında saptadığımız üzere,
“Türkiye’nin Vatan Bütünlüğünü sağlamak ve Üretim Ekonomisini kurmak, önümüzdeki devrimin önde gelen iki görevidir. Vatanımızı bölmek isteyen ve ‘Dünya Ekonomisiyle bütünleşme’ adı altında Türkiye’yi borç
batağına batıran küresel gücü artık milletimiz tanıyor. ABD emperyalizmine karşı, milletimizin bütün güçlerini birleştirmek, bağımsızlığa, özgürlüğe ve zenginliğe ulaşmak için öncelikli koşuldur.
“Vatan Partisi olarak, ABD emperyalizmine, PKK terör örgütüne ve FETÖ’ye karşı tavır alan bütün güçlerle aynı Türkiye cephesinde mücadele ediyoruz. Türk Ordusu, Türk Polisi ve Türk Yargısı bu mücadelenin yaptırım gücüdür.
Mehmetçikle ve polisimizle birlikte olmak, bugün doğru cephede yer almanın başta gelen ölçütüdür. Tayyip Erdoğan Hükümeti de, bugün devletin diğer güçleriyle birlikte Türkiye cephesindedir. Bu nedenle Tayyip Erdoğan

hükümeti, bugün Türkiye’nin bağımsızlığı ve bütünlüğü için mücadelede bütün Milletimizle, Ordumuzla ve Vatan Partisi’yle aynı gemidedir.
“Vatan Savaşında saflar belirginleşiyor. Her savaşta olduğu gibi bu savaşta da üç cephe bulunmuyor, karşı
karşıya gelen iki cephe var: Türkiye cephesi ve ABD-İsrail Cephesi. Üçüncü Cephede yer aldıklarını söyleyenler, ABD cephesine düşmektedirler. Eğer Üçüncü Gemi olacaksa, bu Türkiye gemisinin batışını seyretme platformu olur. Vatan Partisi’nde de bu eğilimler vardır. Yüz yüze geldiğimiz ciddî tehditleri dikkate alarak, Partimiz saflarındaki hatalı
tutumları düzeltme kararındayız.
“Tayyip Erdoğan Hükümeti bizim düşmanımız değil, iktidar mücadelesindeki rakibimizdir. AK Parti Hükümeti, (…) Suriye siyasetiyle Avrasya Cephesinde güvensizlik
yaratmaktadır. Bu yönetim, ekonomi siyasetiyle de 1980’de girdiğimiz çıkmazın içindedir. Vatan Partisi, İkinci İstiklâl Savaşımızı kesin zafere ulaştıracak programıyla,
siyasetleriyle ve hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen tecrübeli ve devrimci kadrolarıyla Türkiye cephesinin en kararlı ve en tutarlı gücüdür. Vatan Partimiz, Tayyip Erdoğan
hükümetinin çözüm üretemediği koşullarda, Millî Hükümet için mücadelede, Türkiye cephesinin birliğine ve güçlenmesine özen göstermede herkese örnek olma
kararındadır.
“Bugün iç cephede ABD emperyalizmine karşı mevzilenme, somut olarak PKK/HDP ve FETÖ terör örgütlerine karşı
kararlı mücadelede kendisini göstermektedir. Günümüz koşullarında Vatanseverliğin, Milliyetçiliğin ya da Emek

Devrimciliğinin sınandığı mevzi budur. PKK’nın uzantısı olan HDP’nin ve FETÖ’nün sözümona ‘mağdurlarını’ kucaklayan iktidar projesi, ABD’nin ülkemizi zaafa
sürükleme planına hizmet etmektedir. Vatan Partisi, HDP ve FETÖ ile hiçbir zaman ve hiçbir koşulda işbirliği
yapmayacaktır. Dost ve düşman bilsinler ki, Vatan Partisi, ABD emperyalizmine ve piyonları olan PKK/HDP ve FETÖ’ye karşı milletin cephesini inşa etme görevini yerine getirecektir.”

1.5. Türkiye Güçlerine Karşı ABD Operasyonları
Yeni dönemin saflaşmasını gözler önüne seren en çarpıcı olay,
ABD emperyalizminin Türkiye güçlerine karşı yürüttüğü operasyonlardır.
ABD ve işbirlikçileri, Abdullah Gül ve Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu’nu AK Parti’den kopararak, Tayyip Erdoğan yönetimini zayıflatma girişimi içindedir.
Yine ABD ve işbirlikçileri, Meral Akşener yönetimindeki grubu MHP’den kopararak kendi cephesini genişletti. MHP içindeki bir gücün HDP/PKK ile aynı cephede buluşması kimsenin aklına gelmezdi. Ancak ABD operasyonu, İYİ Parti’yi kurarak MHP’nin bir parçasını CHP
üzerinden HDP/PKK’nın yanına çekmiştir.
Vatan Partisi’nin Türkiye güçleri içindeki kararlı ve tutarlı duruşu, ABD emperyalizminin çözümsüz kalan sorunu olmaya devam ediyor.
Ancak uyanıklığı bırakmıyoruz. Çünkü CIA, Pentagon ve diğer ABD, FETÖ ve PKK organları, Türkiye güçlerine karşı mücadelede Vatan Partisi önderliğini merkezi hedef olarak saptamış bulunuyorlar. Partimiz saflarındaki “Aynı Gemideyiz” duruşunu benimsemeyenler, bu faaliyetin aleti olmuşlardır.


1.6. Üretim Devriminin Eşiği
Türkiye, yalnız emperyalizme karşı mücadelede değil, ekonomi cephesinde de tarihsel dönemeçtedir. Türkiye’nin 1980 yılında 24 Ocak Kararlarıyla girdiği Borçlanma Ekonomisinin sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Ülkemiz, Atlantik Sistemi içinde borç batağına saplanmıştır.
Çiftçi, işçi, esnaf ve zanaatkâr, kamu çalışanı, sanayici ve tüccar, özetle bütün üreticiler, bütün millet aynı saptamada birleşiyor: Böyle gitmez!
Herkes borçlu, millet borçlu, devlet borçlu. Dış borç 500 milyar dolara dayandı. Dış ödemeler açığı 2022 yılında 62 milyar dolarla rekor kırdı.
Türkiye ekonomisi, bugünkü çıkmaza 1980 yılında üreticiyi “kambur” ilan eden bir karşıdevrimle geldi. Emekçiler bastırıldı,
sanayici ve tüccar sistemin kenarlarına sürüldü. Artık efendi olan, dünya finans merkezleri idi. Bu süreçte sıcak paradan komisyon kazananlar, büyük faizciler, dolar ve borsa vurguncuları, ihale ve tarikat rantçıları saltanat sahibi oldular.
24 Ocak 1980’de başlayan süreçte sözümona dışsatım odaklı bir ekonomi kuracaklardı. Sanayi ve tarımda emekçi gelirleri bastırılacak,
dışardan alınan girdilerle maliyetler düşürülecek, böylece ürünlerimiz dış piyasalarda rekabet yeteneği kazanacak, mallarımız dünya pazarlarında satılacaktı, plan buydu. Ancak dışsatım humması, dışalımı büyüttü.
Sermaye-Yoğun Üretim saplantısı, ekonominin tahtına oturtuldu, Emek-Yoğun Üretim aşağılandı, bastırıldı.
Türk Lirası ve Merkez Bankası başta olmak üzere millî olan bütün kurumlar aşağılandı ve değer kaybetti. Dolar saltanatı kuruldu.

Ekonomi mafyalaştı, siyaset mafyalaştı. Özetle Gladyo-Mafya- Tarikat rejimi inşa edildi.
İşte şimdi bu rejimin artık sürdürülemeyeceği yere geldik.
Türkiye, içinde bulunduğu borç batağından Üretim Devrimiyle çıkacaktır. Üretim Devriminin eşiğindeyiz.

2. DEVRİMİN AVRASYA İKLİMİ


2.1. Atlantik’ten Avrasya’ya
Köklü değişiklikler yalnız iç ilişkilerde değildir. Dünya ölçeğinde Dolar Saltanatının yıkıldığı ve ABD’nin silahlı gücünü dengeleyen
Rusya, Çin, Türkiye gibi silahlı güçlerin oluştuğu koşullarda, Türkiye Atlantik Sisteminden kopuyor ve Avrasya’ya yerleşiyor.
Türkiye’nin Atlantik sisteminden ayrılması, ABD emperyalizminin denetiminden kurtulması anlamına geliyor. Türkiye, bu süreçte Avrasya kampının bağımsız, insancıl, eşitlikçi, kamucu, paylaşmacı, halkçı,
aydınlanmacı, özgürlükçü, demokratik ve dünyaya barışı getirecek ilişkiler sistemine yönelmektedir.
Atlantik Sistemi, Türkiye’ye bölünmeyi ve borç batağında boğulmayı dayattı. Ancak Türkiye, tarihten gelen imparatorluklar birikimiyle ve son iki yüzyılın devrim geleneğiyle bu dayatmayı bozmaktadır. Vatan Partisi, Türkiye’nin dinamiklerini ve
mecburiyetlerini vurgularken, bu tarihsel birikime güveniyordu ve haklı çıktı. Nitekim AK Parti Hükümeti de, 5 Ağustos 2019’da Dışişleri
Bakanı’nın ağzından “Yeniden Asya Açılımını” duyurdu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 23 Eylül 2020 günü Türkiye’nin Asya
Açılımını Birleşmiş Milletler kürsüsünden dünyaya ilan etti. Son olarak 2022 Eylül ayında yine devlet başkanımız Türkiye’nin Şangay İşbirliği Örgütü’ne katılma hedefine açıkladı.

Türkiye’nin Asya’ya yönelişi millete dayanıyor. Halk ve üretici güçler içinde kuvvetli bir Asya dostluğu yükseliyor.
Vatan Savaşımızın seyri içinde ve kapıya dayanan Üretim Ekonomisi nedeniyle ülkemiz, Batı Asya ve Avrasya’daki gerçek dostlarıyla buluşmaktadır.

2.2. Karadeniz’den Umman Denizi’ne Tek Cephe
Bu süreçte bölgemizde Karadeniz’den Umman Denizi’ne uzanan bir cephe oluştu. Kırım, Abhazya, Karabağ, Ege, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Libya, Suriye’nin kuzeyi, Irak’ın kuzeyi, Filistin, İran, Hürmüz Boğazı,
Yemen ve Umman Denizi, ABD emperyalizmi ile Gelişen Dünya
arasındaki belli başlı çatışma alanlarıdır. Her parça birbirinden ayrı gibi gösterilebiliyor, ancak bu cephe tek bir cephedir.
Kırım’da, Abhazya’da ve Ukrayna Cephesinde Rusya yalnız bırakılamaz.
Karabağ’da, Azerbaycan ve Türkiye yalnız bırakılamaz. Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de Türkiye yalnız bırakılamaz.
Ambargoya karşı, Hürmüz Boğazı’nda ve Yemen’de İran yalnız bırakılamaz.
Filistin’de Filistin yalnız bırakılamaz. Bu cephede hepimiz her yerdeyiz.
Bu cephede her yerde hepimiz olacağız.
Türkiye, Rusya, İran, Kırım, Abhazya, Azerbaycan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Libya, Suriye, Irak, Filistin, Katar, Yemen,
Hindistan, Pakistan, Afganistan ve diğer bölge ülkeleri, ABD
emperyalizmine ve İsrail’e karşı İnsanlık Cephesini oluşturuyorlar. Çin Halk Cumhuriyeti ve diğer Asya ülkeleri de bu cephede yer alıyorlar.
ABD, Fransa, Ukrayna, İsrail, Yunanistan, Güney Kıbrıs ise insanlığa karşı cephede bulunuyorlar.

ABD’nin geleneksel müttefikleri olan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere Körfez’deki çok sayıda Arap ülkesi, bağımsızlaşmaya ve Atlantik sistemine tavır almaya başladı.
ABD, Afganistan’da, Kazakistan’da, Karadeniz’de, Batı Asya’da yenildi. Avrupa üzerindeki denetimini kaybetmektedir. Afrika ayağa kalkıyor. Artık Latin Amerika ABD’nin arka bahçesi değildir. Haraç Sisteminin yıkıldığı koşullarda, ABD iç çatışmalara, hatta iç savaşa doğru gidiyor.
Gelişen ve Ezilen Dünya, Batı Asya’nın her anlaşmazlık alanında birleşerek yaşamsal çıkarlarını koruyacak ve insanlığın önünü açacaktır.

2.3. Dönüşü Olmayan Yol
Türkiye, dönüşü olmayan bir yola girmiştir. Böylece iki yüzyıllık Millî Demokratik Devrimimizi ve son aşaması olan Kemalist
Devrimimizi tamamlama hedefimize ulaşmak için, yalnız iç koşullar değil, uluslararası koşullar da olgunlaşmaktadır. Türkiye, İran ve
Rusya’nın güçlerini birleştiren Astana Süreci, bu bağlamda dünya dengelerini değiştiren bir rol oynuyor. Asya ülkelerinin Şanghay İşbirliği Örgütü’nde birleşmeleri, bütün dünya ve Türkiye için büyük fırsatlar sunmaktadır. Bugün Avrasya iklimi, Türkiye’nin iki yüzyıllık Millî Demokratik Devrimini tamamlama iklimidir.
Vatan Partisi, Türkiye’de Batı Asya ve Avrasya sürecinin önderi konumundadır. Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üyelik hedefini programına yazan tek partiyiz. 1996, 2000 ve 2004 yıllarında düzenlediğimiz Uluslararası Avrasya Kurultaylarına dünyanın bütün kıtalarından iktidar partileri ve Türkiye’den Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş katılmış, Genel Başkanımız Doğu Perinçek 2000 yılında Uluslararası Avrasya Komitesi’nin Başkanı
seçilmiştir. Son yıllarda Çin Komünist Partisi’nin düzenlediği Dünya

Marksizm Kurultaylarında, Çin’in ve Körfez ülkelerinin düzenlediği “Ortadoğu Kuzey Afrika Konferansı”nda, İran’ın düzenlediği “İslami Uyanış Konferansı”nda, Kore İşçi Partisi’nin uluslararası toplantılarında, Genel Başkanımızın sunuş ve konuşmaları ilgiyle karşılanmış ve ideolojik gelişmelere önemli katkılarda bulunmuştur. Genel Başkanımız Doğu Perinçek, 1 Eylül 2022 günü Rusya Federasyonu Eğitim Yılını
Açış konuşmasını yapmıştır. Yine Genel Başkanımız, Pakistan’ı yöneten Tehreek-e-Insaf Partisi’nin (Pakistan Adalet Hareketi) talebi üzerine
eğitim programının Türkiye bölümünü yazmıştır.
Partimizin ve gençlik örgütümüzün temsilcileri, çok sayıda uluslararası konferans, toplantı ve çalıştaylarda emperyalizme karşı mücadeleye ve Bilimsel Sosyalizmin ideolojik ve pratik inşasına yön veren çalışmalarda bulunmuşlardır.

2.4. Asya Çağı
Türkiye’nin Avrasya’ya yerleşmesi, yalnız ekonomideki ve güvenlikteki mecburiyetlerin gereği değildir. Türkiye, dünyanın içine girdiği Yeni Çağın kurucuları içindeki yerini almaktadır.
ABD’nin Dolar Saltanatıyla kurduğu Haraç Sistemi yıkılmaktadır.
Çin, Rusya, Türkiye başta olmak üzere millî devletler, ABD’nin silahlı zorbalığına karşı koyuyorlar.
Atlantik Sistemi, bütün iddialarını kaybetmiştir ve artık insanlığa ne demokrasi ne de refah adına hiçbir şey vadetmiyor. Atlantik ülkeleri ve NATO, kendi içinde bölünmekte ve sert çelişmelere yuvarlanmaktadır.
ABD ile Avrupa ve Japonya arasındaki çelişmeler derinleşmektedir. Macaristan ve Hırvatistan’dan sonra Fransa, İtalya ve Bulgaristan’daki seçimlerde, ABD ve NATO’ya karşı bağımsızlıkçı tavırlar yükselmiştir ve başarı kazanmıştır. ABD yaptırımlarının etkilerine karşı Avrupa genelinde halk ayağa kalkmaktadır.

ABD’nin, İngiltere dahil eski müttefikleri denetimden çıkıyor ve Asya’nın büyük yükselişinin kenarlarında da olsa kendilerine yer
arıyorlar. NATO içinden çatırtılar duyulmaktadır.
Türk Devletleri Teşkilatı, komşuları Rusya, Çin ve İran’la
dayanışma içinde ilerleyerek, çağdaş uygarlık mevzisinde konumlanıyor.
Dünya ekonomisinin, siyasetinin, kültürel faaliyetin ve yaratıcılığın ağırlığı Asya’ya kaymaktadır. Üretim Asya’dadır. Teknolojik gelişmenin ve buluşların kıtası artık Asya’dır. Güvenlik, huzur ve barış Asya’dadır. Bu süreç, geçici değil, dünyanın geleceğini belirleyen süreçtir. Asya’dan millî devletlerin bağımsızlığını savunan, insancıl, halkçı, kamucu,
paylaşmacı, aydınlanmacı, özgürlükçü, demokratik, barışçı ve çağdaş bir uygarlık yükseliyor. Dünyamız Asya Çağına girmiştir.
2030 yılı için yapılan yansıtmalar, Asya Çağı gerçeğini çarpıcı olarak gözlerimizin önüne sermektedir. On yıl sonrasına baktığımız
zaman, Asya’nın yükselişinin hızlanarak devam ettiğini görüyoruz. 2030 yılında on büyük ekonominin gayri safi yurt içi hasılaya göre sıralaması şöyle tahmin ediliyor:
(2017 ile karşılaştırılarak, satın alma gücü paritesine göre, trilyon dolar)

2017 2030 Artış %

1. Çin
23.2
64.2
+ 177
2. Hindistan 9.5 46.3 + 387
3. ABD 19.4 31.0 + 60
4. Endonezya 3.2 10.1 + 216
5. Türkiye 2.2 9.1 + 314
6. Brezilya 3.2 8.6 + 169

7. Mısır 1.2 8.2 + 583
8. Rusya 4.0 7.9 + 98
9. Japonya 5.4 7.2 + 33
10. Almanya 4.2 6.9 + 64

(Jeff Desjardins, Animation: The Biggest Economies in 2030, Visual Capitalist, 27 Mart 2019)

Türkiye’nin önümüzdeki süreçte büyük bir atılım yaparak dünya ekonomisi içinde üst sıralara yükselmesi, yabancı gözlemcilerin
tahminlerinin ötesinde, önümüzdeki Üretim Devrimi sürecinin meyvesi olacaktır. Vatan Partisi, böyle tarihî bir göreve önderlik etmektedir.

2.5. Ezilen Dünyadan Gelişen Dünyaya
Yüz yıl öncesini hatırlayalım. O zaman Çin ve Hindistan, Ezilenler Dünyasının iki büyük ülkesiydi. Bir zamanlar “gerilik” kavramı, Çin ve Hindistan ile tanımlanıyordu. Batı’dan bakanlar, Çin ve Türkiye’yi, “Doğu’nun hasta adamları” diye hor görüyorlardı. Oysa bugün Çin,
Hindistan ve Türkiye, farklı toplumsal-ekonomik sistemler içinde olmakla birlikte, tarihsel birikimleri nedeniyle Gelişen Dünyanın parlayan ülkeleridir.
Çin Halk Cumhuriyeti, devrimin kazandırdığı insan kaynakları ve alt yapısıyla, bağımsız devletiyle, kamu ağırlıklı ve planlı ekonomisiyle,
sosyalizmi kurma yolundaki başarılarıyla, Gelişen Dünya için bir esin ve umut kaynağı olmuştur. Hindistan, özellikle bilişim alanındaki
başarılarıyla ve halkçılık birikimiyle hızlı bir gelişme süreci içine girmiştir. Türkiye ise, Batı Asya’da Suriye, Irak ve İran ile aynı cephede ABD emperyalizminin piyonlarına karşı silahlı mücadelede önemli

başarılar kazanıyor.
2030 yılına uzanan süreçte Dünya ekonomisinin en büyüklerine baktığımız zaman, Asya’yı, Afrika’yı ve Güney Amerika’yı görüyoruz.
21. yüzyıla damgasını vuran olay budur: Ezilen Dünya, Gelişen Dünya oldu.

2.6. Çağdaş Uygarlık
İnsanlık, emperyalist-kapitalist sistem içinde çözemeyeceği sorunlarla karşı karşıyadır. Ekonomilerin mafyalaşması, kaynakların verimliliğe göre değil zorbalığa göre dağılması, Dolar Saltanatı, insan
yıkımı, doğa yıkımı, en son Kovid salgınında yaşanan sağlık krizi, bütün bu sorunlar, gözü dönmüş özel çıkar ve dizginsiz özel mülkiyet sistemi içinde kangrenleşmektedir. İnsanlık, büyük kolektif tasarımlara
yönelmenin ve paylaşmacı çözümlerin eşiğine gelmiştir.
Bu koşullarda dünya ekonomisinin ağırlığının Asya’ya kayması, emperyalist sistem içinde dengelerin değişmesi anlamına gelmiyor.
Kuzey Amerika ve Avrupa’nın inişe geçmesiyle birlikte emperyalist kapitalist sistem kendi anavatanında batıyor. Yeni bir uygarlık doğuyor. Asya’da yükselen uygarlık, daha insancıl, daha kamucu, daha eşitlikçi, daha halkçı, ülkeler arasında daha dengeli, doğaya daha uyumlu, daha barışçı bir uygarlıktır.
Çin’in emperyalist bir yola girdiği iddiaları emperyalizm
kaynaklıdır. Oysa Çin Halk Cumhuriyeti, Mao Zedung’un devrimci
çizgisinde ve Çin Komünist Partisi önderliğinde sosyalizm yolunda ısrar etmekte ve hegemonyacılığı yürüttüğü pratikle reddetmektedir. Kaldı ki yerküre, Çin gibi 1,5 milyar nüfuslu bir emperyalizmi sırtında taşıyamaz. Asya Uygarlığı, paylaşmacı olmak zorundadır.

2.7. Yükselen Asya Uygarlığında Öncü Görevler
Türkiye’nin Yükselen Asya içindeki yerini alması, bir devrim sürecidir. Batı emperyalistlerinin bastırdığı Millî Demokratik
Devrimimiz, Asya ikliminde yeniden yükselişe geçmiştir.
Türkiye, büyük devrimci önderimiz Atatürk’ün de vurguladığı
üzere, “Asyaî bir ülkedir” ve Nâzım Hikmet’in tanımıyla “Bir kısrak başı gibi” Avrupa’ya uzanmıştır. Türkiye, 1876, 1908 ve 1920 Devrimleriyle Rusya, Çin, İran ve Hindistan ile birlikte Asya Çağını açan öncü ülkeler arasındadır. Yine Türkiye, Atatürk’ün belirttiği gibi “Bütün insanlık ve Asya namına savaşmıştır.” Bugün de Mehmetçiğimiz, Irak’ın ve
Suriye’nin kuzeyinde yalnız Türkiye için değil, Asya için ve bütün insanlık için savaşmaktadır. Türk Donanması, Doğu Akdeniz’de yalnız kendi adımıza değil, bütün insanlık adına ABD ve İsrail saldırganlığına karşı bayrak göstermektedir.
İlk üç ticaret ortağımız Rusya, Çin ve Almanya. Bu durumda, biz şu anda ekonomik ilişkilerimiz açısından da Avrasya ülkesiyiz ve Asya ile Avrupa’nın merkezindeyiz.
Vatan güvenliğimiz de enerji güvenliğimiz de Asya’dadır. Rusya,
İran, Azerbaycan, Libya, Irak, Katar ve Suriye, bizim yalnız komşularımız değil, aynı zamanda enerji güvenliğimizdir, ekonomi ortaklarımızdır ve silah arkadaşlarımızdır.
Yakın tarihe baktığımız zaman Türkiye’nin Asya’da konumlanma sürecinin zorunlu olduğunu görüyoruz. O kadar ki, hükümetler Atlantik sistemine bağlıydı ama Türkiye Asya’da konumlanıyor. Demek ki, bu süreç, iradeyle değiştirilmesi olanağı bulunmayan nesnel bir süreçtir.
ABD emperyalizmi bu sürece, “Ilımlı İslam” projesinin iflasından sonra, şimdi de “Batıcılık” gibi Tanzimat kalıntısı mevzilerden karşı koymaktadır. Dahası bu çaba Kemalist Devrimi “Batılılaşma” olarak takdim eden ideolojik cambazlıklarla yürütülüyor. Ne var ki, Türk

Devrimi bütün tarihî boyunca Batı emperyalizmine karşı mücadele içinde gelişti.
Bugün Türkiye, imparatorluklar birikimiyle, son iki yüzyılın olağanüstü devrim mirasıyla, çalışkan emek gücü ve girişimci
yeteneğiyle, devlet ve ordu örgütlemedeki eşsiz kabiliyetiyle ve coğrafî konumuyla Yükselen Asya Uygarlığının öncü ülkeleri içindedir. Vatan Partisi de Asya Uygarlığının öncü partileri arasındaki yerini almıştır.

2.8. Fırtınalı Dönemin Zorlu Koşulları
Yalnız olağanüstü ekonomik zorluklar açısından değil, asıl yol
açtığı devrimci durumlar nedeniyle Dünyamız ve bölgemiz, fırtınalı bir döneme girmiştir ve Türkiye fırtınaların ortasındaki ülkedir.
2008 Ergenekon tertibinden beri yedi ateşin içinden geçerek bugünlere dimdik ve ayakta geldik. Vatan Partisi önderlerinin ve Türk Ordusu komutanlarının ABD güdümlü FETÖ Gladyosu marifetiyle hapislere atılması, Silivri Duvarını yıkmamız, ülke içi ve sınır ötesi harekâtlar, kanlı FETÖ darbesinin bastırılması, PKK’nın hendeklere gömülmesi, 30 bin FETÖ mensubunun hapislere tıkılması, ABD’nin
sözde “Kürdistan” gerçekte İkinci İsrail girişiminin bozguna uğratılması, ABD ve İsrail’in Doğu Akdeniz’de namlularını Türkiye’ye çevirmesi,
Türk Donanmasının Mavi Vatanı silahla savunma kararlılığı, Fırat’ın batısında ve doğusunda oluşan cepheler dahil bütün bu olaylar Türkiye- ABD savaşından sahnelerdir. Bu sahnede zor vardır, şiddet vardır, akan kanlar vardır. Dönemin karakterini işte bu manzaralar yansıtıyor.
İçte ve dışta ABD’nin teröristleriyle savaşıyoruz. Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyindeki ABD üsleri durumun ciddiyetini artırıyor. Ancak daha önemlisi, Doğu Akdeniz ve Ege’de karşılaştığımız koşullardır. ABD, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Mavi

Vatanımızı ve Hava Sahamızı tehdit eden Noble Dina ve Nemesis gibi Tevrat’tan ve Yunan mitolojisinden intikam masallarına göndermelerde bulunan askerî tatbikatlarını sıklaştırdılar. Bilindiği gibi ABD’nin ünlü Binyılın Meydan Okuması 2002 Tatbikatı (Millenium Challenge 2002),
Kıbrıs’ta başlayan bir senaryodan sonra Türkiye’nin işgalini
öngörmektedir. Dedeağaç’tan başlayarak Ege ve Akdeniz’den Suriye ve Irak’ın kuzeyine kadar ABD üslerindeki namluların hedefinde Türkiye var. Tehdit ciddîdir!
ABD’nin 1990 yılında Irak’ı işgal etmesinden bu yana yaşananların henüz sonu gelmiş değildir: Silahlar konuşuyor, ülkeler yanıyor, kentler yıkılıyor, terör durmuyor, iç savaşlar kundaklanıyor. Türkiye de bu
ateşin içindedir. Özellikle ABD’nin FETÖ Gladyosunun Ergenekon-
Balyoz tertiplerinden bu yana tezgâhladığı tertiplerle ve Gladyo
darbesiyle yarattığı şiddet ortamı, ülke gündemini işgal etmiştir. Ne var ki, bölgemizde 30 yıldır süren bu silahlı gündem, ABD silahlı güçlerinin yenilgisiyle sonuçlanmaktadır. Türkiye, Suriye, Irak, İran ve Rusya’nın silahı, ABD ve İsrail silahına üstün gelmektedir. Ancak çetin koşullar
arkamızda kalmış değildir. Kesin zafer için, milletçe büyük zorlukların üstesinden gelmemiz ve büyük fedakârlıklar gerekiyor.
Yalnız güvenlikte değil, ekonomide de zorluklarla karşı karşıyayız.
Borç batağından çıkmak ve Üretim Devrimi için çetin mücadeleden başka bir çözüm bulunmuyor. Bu koşullarda ekonomi ve güvenlik sorunlarımız birbirine bağlanmıştır.


2.9. Zorluklardan Korkmuyoruz
Milletimize Umut ve İyimserlik Taşıyoruz
Zorluklardan korkmuyoruz. Türkiye, Vatan Bütünlüğünü koruyacak, Mavi Vatanına sahip çıkacak ve Üretim Devrimini

başaracaktır. Üretmenin yolunu Üreticilerin Millî Hükümeti önderliğinde devrimci kararlarla açacağız. Yol yoksa, yol açacağız.
Türkiye’nin içinde bulunduğu zorluklar, arkada bırakmakta olduğumuz dünyaya aittir. Çökmekte olan Atlantik Sistemine bakarsak karamsar olabiliriz. Ancak gözlerimizi ufuklara dikince, o zorlukları
aşacağımızı görüyoruz.
Türkiye’nin gündemi, zorlukları yenmektir. Bunu başaracak güç hem milletimizde hem devletimizde hem de Partimizde vardır. Tarihsel birikimimiz ve son yılların başarıları, gücümüzün kanıtıdır.
2014 yılından bu yana zorlukları aşa aşa buraya geldik. O nedenle iyimseriz. Milletimize iyimserlik ve umut taşımakla görevliyiz.

2.10. Atatürk’ün Yükselişi
Türkiye’nin Atlantik’ten Avrasya’ya yönelişi, Atatürk Devriminin programını güncelleştirmiştir. Bugün Atatürk, Türkiye’nin yükselen ortak değeridir. Atatürk aynı zamanda Avrasya devrimlerinin yükselen değeridir.
Önümüzdeki stratejik hedef, Atatürk Devrimini tamamlamaktır.
Terörü içte ve dışta temizlemek, Vatan bütünlüğünü sağlamak, Akdeniz’den gelen tehdidi göğüslemek, Üretim Devrimini başarmak, kadını Türk toplumundaki seçkin yerine kavuşturmak, Atatürk
Devriminin görevleridir. Atatürk Devrimciliği ya da Atatürk mevzisinde olmak, önümüzdeki işlere sarılmakla olur. Özetle Tarihî Fırsat dönemine giriyoruz. İşte Atatürk Devrimi mevzisinden yapılan tarihî saptama budur.
Atlantik emperyalistlerinin iktidar projelerine kapılmış olanlar ise kendi konumlarından bakarak, “karanlıklara sürüklendiğimizi” söylüyorlar. Karanlıklara sürüklenen, ABD’dir, ABD’nin proje

görevlileridir ve piyonlarıdır. Onların safında nefes alıp verenlerin kendilerini karanlıklarda görmeleri doğaldır.
Büyük Devrimci Önderimiz Atatürk’ün yolunda yürümeyi rakı leblebi hatıratına ve sözümona Anıtkabir bekçiliğine indirgeyenler,
Atatürk Devriminin mevzisinde değiller. Bunlar, Türk milletinin bütün kesimleriyle Atatürk’te birleşmesinden rahatsız oluyorlar. Çünkü
Atatürk’ü bir avuç Atlantik işbirlikçisi zadegânın mülkiyetinde görüyorlar.
Bunlar, Atatürk yükselen değer olunca telaşa kapılıyorlar. Çünkü o zaman tıpkı yarasalar gibi mesken tuttukları karanlık ortamı tehdit
altında görüyorlar.
Oysa bugün Atatürk bir hatıra değildir, bir eylem kılavuzudur.
Atatürk, Fırat’ın Doğusunda Mehmetçiğin omuz başında ve Suriye Ordusu ile dayanışma mevzisinde bir eylem kılavuzudur.
Atatürk, Doğu Akdeniz’de ABD-İsrail tehdidine karşı doğru rotanın pusulasıdır.
Atatürk, PKK’nın temizlenmesi, FETÖ’nün bastırılması ve HDP’nin kapatılması için tarihten gelen emirdir.
Atatürk, Üreticilerin Millî Hükümetiyle başarılacak olan Üretim Devriminin ışığıdır.
Atatürk, bilimi rehber kabul eden, fikri hür vicdanı hür kuşaklar yetiştirmede esin kaynağımızdır.
Atatürk’ün Vatan Savaşı ve Üretim Devrimi eylemciliği bir kez daha Türkiye’nin gündemindedir.
2020’li yıllarda Atatürk, renkleri solan bir hatıra değil, bilinçlerimizi aydınlatan, alev alev yanan devrim ateşidir.
Vatan Partisi iktidarında Cumhurbaşkanlığı makamı yeniden Atatürk’ün Çankayası’na yerleşecektir.

3. STRATEJİK HEDEF: BİRLEŞEN VE ÜRETEN TÜRKİYE
Stratejik hedef, iki yüzyıllık Millî Demokratik Devrimimizi
tamamlamaktır. Günümüz koşullarında adlandıracak olursak, bu hedef, Üreten ve Birleşen Türkiye’dir.
2006 yılının 22-23-24 Aralık günlerinde toplanan 7. Genel Kongremizde (Suphi Karaman Kongresi’nde) kabul ettiğimiz Millî Hükümet Programı kapsamında geliştirdiğimiz Üretim Devrimi Programı’nı 11. Genel Kurultayımızın onayına sunuyoruz.
Üretim Devrimi Programına girişirken, içine girdiğimiz dönemin
zorluklarını aşacak kısa süreli bir program da yürürlüğe konacaktır. Kısa süreli Millî Direnme Ekonomisi, Stratejik Program için kalkan görevi
yapacaktır.
Üretim Devrimi Programının yol gösterici ilkeleri ve bugün özellikle vurgulama gereği duyduğumuz maddeleri şunlardır:

3.1. Üreticilerin Millî Hükümeti
Üreticilerin Millî Hükümetinin başlıca görevi, milletin bütün üretici sınıflarını kucaklayan Üretim Devrimine önderlik etmektir.
Üretim Devrimi, işçi, çiftçi, esnaf, zanaatkâr, sanayici ve tüccardan oluşan Üretici Sınıfların devrimidir.
Üretim Devrimi, üretimi boğan emperyalist dayatmaları
göğüsleyecek ve içte üretimi baltalayan faizci, sıcak para komisyoncusu, dolar ve borsa vurguncusu ve rantçı zümreleri tasfiye edecektir.

3.2. Üreticiye Dayanan Bağımsız ve Güçlü Devlet
Temel sorun, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bağımsız karar vermesidir. Türkiye, kesinlikle devrimin başkenti Ankara’dan yönetilecektir!
Devlet, küresel sermayenin çıkarlarına teslim olmayacak, milletimizin refahını gözetecektir!
Devlet, bu zorlu dönemi aşmak için güçlü olacak, gücünü Türk milletinden alacak, halka dayanacaktır. Böylece toplumun güvenini kazanacak ve toplum üzerinde otorite kurabilecektir.
Devlet, hızlı karar alacak, uygulamada kararlı ve çevik olacaktır. Ekonomiye yön veren kararlar, milleti seferber ederek uygulanacaktır.
Bütün bunları başarabilmek için, önümüzdeki dönemde Güçlü Yürütme gerekir.

3.3. Başkanlık Sistemine Son Güçlü Meclis Güçlü Hükümet
Dar bir atanmışlar zümresinin iktidarı olan Cumhurbaşkanlığı Sisteminin çözüm olmadığı çok kısa bir sürede ortaya çıkmıştır.
Cumhurbaşkanlığı Sistemi bunalıma ve çözümsüzlüğe girmiştir. Türkiye’nin 1876, 1908, 1920 Devrimleriyle ve 1960 sonrasındaki özgürleşme sürecinde kurduğu Anayasal Sistem kaçınılmaz olarak yeniden inşa edilecektir. Hükümetlerin Mecliste kurulması ve Meclis
tarafından denetlenmesi, milletin egemenliğini hayata geçirebileceğimiz biricik çözümdür. Yürütmenin güçlü, etkin ve çevik olması, Meclisin halkla bağlarının güçlü olmasına bağlıdır.

3.4. Köyden ve Mahalleden Millet Meclisi’ne Kadar Halk Yönetimi
Halk yönetimi, köy ve mahalleden Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne kadar her düzeyde, bütün toplumsal, ekonomik ve kültürel koşullarıyla hayata geçirilecektir. Yerel Yönetim Yasasını değiştirerek, belde belediyelerini ve köy muhtarlıklarını yeniden kuracağız. Böylece halkın günlük hayatında yaşayacağı gerçek demokrasiyi inşa edeceğiz.


3.5. Millî Egemenliğin Şartı Olarak Laiklik
Laiklik, millî egemenliğin ve halk iktidarının şartıdır ve demokratik devrimlerdeki bu içeriğiyle hayata geçirilecektir. Saltanatın kaynağı, kralların, padişahların ve şeyhlerin binlerce yıldır iddia ettikleri gibi ilahî değildir. İktidar, yalnız ve yalnız halka aittir. Din bir vicdan işidir. Dünya işleri, devletin bağımsızlığı, milletin egemenliği, vatanın bütünlüğü ve halkın mutluluğu esaslarına göre düzenlenecektir. Türkiye şeyhler, müritler, dervişler ve mensuplar ülkesi olamaz. İslam’dan ayrılması mümkün olmayan Aleviliğin Kültür Bakanlığı bünyesinde düzenlenmesi, millî bütünlüğümüz ve millî kültürümüz açısından tarihî önemdedir.
Herkes, vicdan, kanaat inanç özgürlüğüne sahiptir. Herkes, ibadetini serbestçe yapar. İnsanların ibadet ihtiyaçlarını karşılayan yerler kapatılamaz. Kimse dinsel ayin ve törenlere katılmaya, dinsel emirleri yerine getirmeye veya inanç ve kanaatini açıklamaya zorlanamaz.
Millî Eğitimde, Hz. Muhammed’in önderlik ettiği Medeniyet Devriminden sonra gerçekleştirilen Türk ve İslam uygarlıklarının devlet kuruculuğuna, bilime, bayındırlığa ve uygarlığa yaptığı büyük katkıların öğretilmesine önem vereceğiz.
Türkiye’de Haçlı misyoner faaliyetine ve Fener Patrikhanesi’nin Lozan Antlaşması hükümleri çiğnenerek Ekümenik ilan edilmesine izin

verilmeyecektir. “Dinler arası diyalog” türünden emperyalist uygulamalar kesinlikle önlenecektir.

3.6. Kamu Yönetiminde Liyakat
Devlet örgütünü halka hizmet ilkesine bağlı, namuslu ve liyakatli kamu görevlileriyle yeniden yapılandıracağız. Torpile, rüşvete,
kayırmacılığa, savurganlığa ve yolsuzluğa kesinlikle son verilecektir.


3.7. Etkin ve Hızlı Adalet
Davaların yıllarca sürmesine ve milletimizi canından bezdirmesine son verilecektir. Yargılama süreci hızlandırılacak ve Adalet etkin
kılınacaktır. Bunun için Cumhuriyetin bağımsız, vicdanlı, cesur yargıç karakteri canlandırılacaktır.

3.8. Disiplinli Toplum
Milletin Üretim Devrimi ve Vatan Güvenliği için seferber edilmesi, aynı zamanda toplumda disiplin gerektirir. Önümüzdeki dönemin
boşvericiliğe ve gevşekliğe tahammülü yoktur. Devlet ile halk arasındaki birlik, özgür ve örgütlü halkla ve disiplinle sağlanır. Özgürlüklerin sınırı, Türkiye’nin bağımsızlığı ve bütünlüğüdür, laik ve devrimci
Cumhuriyettir. Disiplinin amacı ise, millî ekonominin halk seferberliğiyle hızla geliştirilmesi ve halkın refahıdır.


3.9. Ekonomide Öncelik: Halkın Refahı
Ekonomide öncelik, özel çıkar değil halkın refahıdır. Türkiyemizin varlığını tehdit eden dış ve iç güçlere karşı Millî Direnme Ekonomisi
yapılandırılacak, ülkenin doğası ve kaynakları korunup geliştirilecek, bölgeler arasında dengesizlikler giderilecektir.

 

 

3.10. Üretici Baştacı
12 Eylül 1980 darbesiyle uygulamaya konan Dünya Ekonomisiyle Bütünleşme Programı’nın hayata geçirdiği İhracat Odaklı Ekonomi iflas etmiştir. Türkiye, bu çetin koşullardan Üretim Odaklı Ekonomiyle
çıkacaktır. Üretim Odaklı Ekonominin esasları, Plan-Tasarruf-Yatırım- İstihdam-Üretim-Hakça Bölüşümdür.
Refaha ulaşmanın, zenginleşmenin biricik yolu, üretmektir. Üretimi geliştiren her iş doğrudur, üretimi baltalayan her uygulama yanlıştır.
Üretme işi, üreticiyle yapılır. O nedenle günümüzün temel sloganı bellidir: Üretici baştacı!


3.11. Ekmek Teknesini Korumak ve Geliştirmek
Üreticilerin bugün temel sorunu, Ekmek Teknesini korumaktır.
Ekonomik kriz koşullarında üretim çarkını çevirmek, fabrikalarımızı ve işyerlerimizi işletmek, üretim yapımızı ayakta tutmak, böylece Üretim Ekonomisini inşa edeceğimiz temeli korumak, yeni iş alanları açmak, herkesin evine ekmek götüreceği koşulları yaratmak, işsizlerimize iş
sağlamak, öncelikli görevdir. İşte bu görevi, “Ekmek Teknesini korumak ve geliştirmek” diye özetliyoruz. Kamu kaynaklarının kullanılmasında ve özel girişimciliğin desteklenmesinde iş sahası açmak ve işsizliğe son vermek, öncelikli tercihimiz olacaktır. Bu nedenle kaynakları dağıtmak yerine, yatırıma yöneltmek esastır.
İş güvencesi ve iş sahibi olmak, bugün emekçilerin en önemli talebidir. Bu talep, aynı zamanda en temel üretim gücü olan insanın

üretimdeki yerinin korunması ve Üretim Devriminin temel gücünün ayakta kalmasıdır.
Bugün sanayicilerin öncelikli sorunu da ellerindeki sermayeyi, makine ve donanımı koruyabilmek ve geliştirebilmektir.
İşçiden sanayiciye kadar bütün üreticilerin çıkarı, Ekmek Teknesini korumakta ve geliştirmekte birleşiyor.
Üretim Devrimi, Türkiye’nin bütün üretim birikiminin
değerlendirilmesini gerektiriyor. Sanayi ve tarımdaki atıl kapasiteyi üretim sürecine sokacak, emek-yoğun ve sermaye-yoğun bütün üretim olanaklarını uygun teknolojilerle seferber edeceğiz. O zaman
ekonominin çarkı dönecek, sermaye büyüyecek, emekçinin yaşam koşulları düzelecek, kıdem tazminatı haklarımıza dokunulmayacak, kimse emeklilikte yaşa takılmayacak, özetle Türkiye bu dar boğazdan çıkacaktır.


3.12. İşsizliğe Son, Emek Seferberliği
Türkiyemizin genç, çalışkan, disiplinli ve dinamik nüfusu, Üretim Devriminin başarısı ve ekonomik kalkınma için, en önemli üstünlüğümüzdür. Türkiye’nin olanca emek gücünü üretim için seferber etmek, Üretim Devriminin anahtar görevidir.
Türkiye, tasarrufu artırmak, yatırımı büyütmek, “ileri” ve “geri” diye nitelenen bütün üretim kapasitesini değerlendirmek, ülkenin bütün üretim güçlerini uygun teknolojiler kullanarak seferber etmek, böylece katma değer yaratmak durumundadır. Bunun için kamuculuk şarttır ve kaçınılmazdır.
Üretim seferberliği için,
- Üretme ve çalışma arzusunu ateşleyeceğiz.

- Geniş üretici yığınlarına dayanacağız.
- Kadın emeğinin üretime katılımını sağlamak için bütün olanakları seferber edeceğiz.
- İşgücünü eğiteceğiz.
- Kaynakların verimliliğe göre dağılmasına hizmet eden bir hukuk düzeni kuracağız.
- Plan yapacağız, kamu olanaklarını üretime yönelteceğiz, devlet ile üretici arasındaki eylem birliğini sağlayacağız.
- Yolsuzluklara geçit vermeyeceğiz. Kamu görevlerini liyakât esasına göre düzenleyeceğiz.
- Bütün bunları başarmak için, üreticilere dayanan bir siyasal karar sistemi ve disiplin oluşturacağız.
İşsizliğe son vermek için, sermaye-yoğun modeller yanında emek- yoğun çözümlerin de devreye sokulması şarttır. Çalışabilecek insanımıza sadaka dağıtmak yerine iş vermek, ekonomik kalkınma yanında, toplumsal sağlık ve ahlâk için de gereklidir. Bu gereklilik, planlı kamu ekonomisiyle hayata geçirilebilir.


3.13. Sendika Özgürlüğüne ve Kıdem Tazminatına Devlet Güvencesi
Türkiye işçi hareketi 50 yılı aşkın başarılı mücadeleleri ve kazanmış olduğu deneyimle Türkiye’nin ileri atılımlarının önemli bir gücü ve güvencesidir. Ne var ki işçi sınıfımızı yüzde 85’ini aşan büyük
çoğunluğu bugün hala sendikasız ve örgütsüzdür. Vatan Partisi
sendikalaşma hakkının kullanılmasının önündeki en büyük engel olan işten atmaların önüne geçecek yasal düzenlemeyi hazırlamıştır ve hayata geçirecektir. İşverenin hangi bahaneyle olursa olsun işçiyi sendikada örgütlenme nedeniyle işten atması, etkin yaptırımlarla önlenecektir.

Çalışma Bakanlığı, İş Müfettişleri ve İş Mahkemelerinin bu konudaki sorumluluklarını yerine getirmelerini sağlayacak sıkı kurallar konacaktır.
Partimiz ayrıca işçiyi baskı altına alan “aman kıdem tazminatım yanmasın” tehdidini de ortadan kaldıracaktır. İşçinin kıdem tazminatını
devlet güvencesine bağlayan bir yasal düzenleme yapacağız. Devlet, işçi ile işveren arasındaki iş sözleşmesinin hangi nedenle sona erdirildiğine bakmaksızın, işçinin emeğiyle kazandığı hakkı olan kıdem tazminatını ödemeyi doğrudan üstlenecektir. İşçiye ödenen kıdem tazminatı tutarının işverenden tahsilini de devlet yapacaktır.

3.14. Yurt Dışındaki 300 Milyar Doları
Türkiye’ye Getirtecek ve Yatırım Sermayesine Dönüştüreceğiz
Bugün yurtdışındaki bankalara ve kıyı bankalarına götürülen sermayenin 300-500 milyar dolar kadar olduğu saptanıyor. Türkiye emekçisinin alın teriyle üretilen bu sermayenin, sahiplerinin mülkiyetinde kalmak üzere kararlı uygulamalarla Türkiye’ye
getirtilmesini ve yatırıma dönüşmesini sağlayacağız. Böylece geniş işsiz kitlelerine iş sahası açılmasında ve ekonomideki darboğazdan çıkışta bu olanaktan da yararlanacağız.


3.15. Zorlukları Paylaştırmak
Yaşanan ağır kriz, emekçi kesimin sırtına yıkılamaz. Zorluklar toplumun bütün kesimleri arasında paylaştırılacaktır. Herkes geliri ve serveti oranında fedakârlıkta bulunacaktır. Bunun için zorlukları
paylaştıran Üreticilerin Millî Hükümetinin kurulması, başarının ön şartıdır.

3.16. Millî Direnme Ekonomisinin Öncelikleri
Millî Direnme Ekonomisi bir tür Savaş Ekonomisidir ve Üretim Devriminin kalkanıdır. Millî Direnme Ekonomisinin öncelikleri şunlardır:
Bir: Enerjinin Güvenliği
İki: Gıda Güvenliği
Üç: Güvenliğin Güvenliği Dört: Sağlığın Güvenliği Beş: Eğitimin Güvenliği


3.17. Üretim Amaçlı Kamu Mülkiyeti, Özel Mülkiyet ve Toplum Mülkiyeti
Üretim Devrimi için milletin refahını, üretimi artırmayı ve
verimliliği amaçlayan uygun mülkiyet biçimlerini devreye sokacağız.
Devlet kaynaklarını, kamu mülkiyetine dayanan Kamu İktisadî Teşekküllerine (KİT’ler) ayırarak, kapsamlı ve verimli bir yatırım seferberliği yürüteceğiz.
Üreticinin özel mülkiyeti, üretimi geliştirmek amacıyla desteklenecek ve özendirilecektir.
İflas eden üretim kurumlarında Ekmek Teknesini korumak ve üretimi sürdürmek için, kamu mülkiyetini, çalışanların toplu mülkiyetini ve işletme sahibinin özel mülkiyetini birleştiren karma mülkiyet
biçimleri uygulayacağız. Bu mülkiyet biçimleri, aynı zamanda Üretim Devriminin bütün toplumsal güçlerini üretimi geliştirmek amacıyla birleştirmektedir.

3.18. Planlı Kalkınma
Kamu kararları ve uygulamalarıyla tasarrufun ve yatırımın
artırılması, işsizliğe son verilmesi, kaynakların halkın ihtiyaçlarına göre verimli kullanılması, kalkınmanın hızlandırılması, sağlık, eğitim ve
adalet başta olmak üzere kamu hizmetinin kaliteli olarak görülmesi için, Kalkınma Planımızı hazırlamış bulunuyoruz. Bu planı Üreticilerin Milli Hükümeti’yle hayata geçireceğiz.


3.19. Verimlilik Etkeni Olarak Piyasa ve Rekabet
Piyasa koşullarını ve rekabeti, kaynakların verimliliğe göre dağılması, üretimin artması, teknolojinin gelişmesi, kalitenin yükselmesi ve halkın taleplerinin karşılanması amacıyla düzenleyeceğiz.
Kamu ve özel sektörün birlikte yer aldığı piyasalarda, kâr dışında toplumsal refahı da içeren amaçlar yüklenen kamu teşekkülleri
aracılığıyla, salt kâr amacı güden özel şirketlerin toplumsal refaha daha çok katkıda bulunmaları sağlanacaktır.


3.20. Uygun Teknoloji
Türkiyemizin bütün üretim kapasitesini değerlendirmek durumundayız. Üreticiyi “kambur” ilan ettikleri dönemde atıl bırakılan sermayenin yeniden üretim süreçlerine sokulması, üretimi artırmak
yanında, ileri teknolojiler için birikim yaratacaktır. Dünya Ekonomisiyle Bütünleşme Pogramı’nın dayattığı ileri teknoloji saplantısına son
verecek, elde bulunan bütün donanım, tezgâh ve makinelerle üretim yapılması için gerekli kamu müdahalesini ve desteği sağlayacağız.

3.21. Yapay Zeka
Çağımızda gelişen dijital ekonomi ve yaygınlaşan Yapay Zeka teknolojisinde ülkemizi öncü konumlara yükseltmek için, gerekli
kaynaklar ayrılacaktır. Bu alandaki araştırma-geliştirme çalışmalarının kalkınma planıyla eşgüdümlü olarak ilerletilmesi sağlanacaktır. Yapay Zekada öncü konumda bulunan Asya ekonomileriyle işbirliği fırsatları değerlendirilecektir.
Yapay Zeka teknolojisinin yaygınlaşmasının insanlığın ufkundaki sınıfsız ve sömürüsüz toplumu kurmadaki rolü Partimiz tarafından
saptanmıştır. Yapay Zeka teknolojisi, kol emeğinin yerini robotun alması ve emek sömürüsünün adım adım ortadan kaldırılması bağlamında
önemli bir araç olarak değerlendirilecektir.


3.22. Kooperatifçilik
Özellikle tarımda çiftçinin özel mülkiyetini korumak ve geliştirmek, büyük işletme olanaklarını değerlendirmek, üretim araçlarını verimli kullanabilmek ve ürünlerin pazarda değer fiyat bulabilmesi için,
kooperatifçiliği özendirecek ve geliştireceğiz.


3.23. Denizci Devlet
Mavi Vatanımız olan denizlerimizi hem ülke savunması hem de
ekonomik zenginlik için bütün olanaklarımızla değerlendireceğiz. Farklı bakanlıkların bünyesinde sürdürülen deniz faaliyetini, yeni kuracağımız Denizcilik Bakanlığında birleştireceğiz. Böylece eşgüdüm sorunlarını
çözerek, olanak ve yeteneklerimizi etkin kılacağız.
Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde denizyolunun kullanılması
özendirilecek ve yaygınlaştırılacaktır. Limanlar devlet eliyle çoğaltılacak

ve geliştirilecektir. Limanlarımız milletlerarası taşımacılığa uygun konteyner terminalleriyle, araç ve gereçlerle donatılacaktır.
Denizlerdeki doğal kaynakların araştırılması ve kullanılması doğrultusunda bilgi edinmek ve teknoloji geliştirmek için bütün olanaklar değerlendirilecektir.


3.24. Kürt Meselesine Emperyalist Müdahaleye Son
Türkiyemizde Kürt meselesi, demokratik hak ve özgürlükler açısından esas olarak çözülmüştür. Ülkemizde iç barışı, bütünlüğü ve kardeşliği sağlamak için öncelikli görev, emperyalist müdahaleye karşı birleşmek ve direnmektir. Çünkü Kürt meselesi, artık ABD’den kurtulmak meselesidir.
İzleyeceğimiz siyasetleri ve yerine getirileceğimiz görevleri bir kez daha ilan ediyoruz:
- Kürt kökenli yurttaşlarımızla millî bütünlük içinde kaynaşmak için, ülkemizde Cumhuriyet’in devrimci kültürünü hâkim kılacağız, böylece “Türk de biziz Kürt de biziz, hepimiz Türk milletiyiz” gerçeğine dayanan millî kaynaşma sürecini tamamlayacağız.
- Devletin ve milletin topyekûn mücadelesiyle bölücü terörü bitireceğiz.
- Etnik ve dinsel temelde bölücü siyasal örgütlenmeye izin vermeyen hukukumuzu kararlı olarak uygulayacağız.
- Bölgede kamu yatırımlarıyla herkese iş ve aş sağlayacak, çok boyutlu bir kalkınmayı hayata geçireceğiz.
- Ağalık, şeyhlik ve aşiret reisliğini Toprak Reformuyla tasfiye edecek, hazine topraklarını ve mayından temizlenmiş arazileri yoksul köylüye dağıtacağız.

- ABD’nin Suriye ve Irak’taki işgaline son vererek İkinci İsrail planını bozguna uğratmak ve bölge ülkelerinin toprak bütünlüğünü ve güvenliğini güvence altına almak için komşularımızla her alanda işbirliği yapacağız.


3.25. Komşularla İşbirliği
Türkiye’nin enerji güvenliği, komşularımız Rusya, Azerbaycan, İran ve Irak dostluğundadır. Suriye, Lübnan, Mısır ve Libya ile işbirliği,
Doğu Akdeniz ve Ege’deki kaynaklarımız ve vatan güvenliğimiz açısından yaşamsal önemdedir.
Bütün komşularımız, ekonomik kalkınmamız ve güvenliğimiz için değerli ortaklarımızdır. Çevremizde ürünlerimiz için çok geniş bir pazar var. Türkiye’nin güney komşuları yanında, Karadeniz’e çevre ülkelerle,
Kafkas ve Balkan ülkeleriyle her alanda işbirliği kurumları
oluşturacağız. Bu bölgelerde ortak gümrük alanları kuracak, ortak enerji, ulaştırma ve turizm projeleri geliştirecek, çifte vergilendirmeyi önleyen anlaşmalar yapacak, ortak yatırım ve kalkınma bankaları açacak,
özellikle büyük ölçekli yatırımlar için ortaklıklar oluşturacak, bölgesel ticareti özendiren sistemler geliştirecek, bilim, teknoloji, kültür ve eğitim alanlarında işbirliği yapacağız.

3.26. Türkiye-Suriye Dostluk ve İşbirliği Planı
Vatan Partisi’nin Türkiye-Suriye işbirliği için ürettiği çözüm planı uygulama gündemine girmiş bulunuyor:
Bir: Suriye’nin devlet ve toprak bütünlüğünü hedef alan bölücü örgütler, silahlarını bırakacak.
İki: Suriye, silahlarını yere atan örgütlerin mensuplarını affedecek.

Üç: Türkiye, Suriye, Irak, Rusya ve İran devletleri ve orduları, işbirliği yaparak PKK/PYD/YPG’yi ve İslamcı kisveye bürünmüş terör örgütlerini bütünüyle temizleyecekler.
Dört: Türkiye’de ve başka ülkelerde bulunan Suriyeli misafir sığınmacılar evlerine dönebilecekler.
Beş: Fırat’ın Batısında oluşturulan ittifak sayesinde, Fırat’ın Doğusunda ABD üslerine ve müdahalesine son verilecek.
Altı: Türkiye ile Suriye Deniz Yetki Alanları anlaşmasıyla iki ülkenin Doğu Akdeniz’deki ortak çıkarlarını güvence altına alacaklar.

3.27. Karadeniz-Akdeniz Dostluk Planı ve Türkiye-Rusya Eksenli Çözüm Modeli
Karadeniz ve Akdeniz’de ortak güvenliği sağlamak, barışı
güvenceye kavuşturmak ve ortak ekonomik gelişme için hazırladığımız Karadeniz-Akdeniz Dostluk ve Barış Planı’na bölge ülkelerinin
katılımını sağlamak amacıyla çalışmalarımızı yoğunlaştırdık. Partimiz, bu bağlamda Rusya yanında Abhazya, Kırım, Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile görüşme ve ziyaretlerden verimli sonuçlar almaya başlamıştır.
Dört maddeden oluşan planımız, başarılar kazanmıştır ve önümüzdeki dönemde yeni başarılara yol gösteriyor:
Bir: Rusya, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıyacak.
İki: Türkiye, Abhazya devletini tanıyacak.
Üç: Rusya, Karabağ’da Ermeni işgaline son verilmesi için ağırlığını koyacak. (Bu madde hayata geçti ve Karabağ, Azerbaycan Ordusunun kahramanlığı yanında Türkiye ve Rusya’nın desteğiyle kurtarıldı).
Dört: Türkiye, halk oylamalarıyla Rusya Federasyonu’na katılan Kırım, Donetsk, Lugansk, Herson ve Zaporojye’nin Rusya toprağı olduğunu kabul edecek.


Süreç, planımızın gerçekçi olduğunu kanıtlamıştır. Böylece Kafkaslar, Karadeniz ve Doğu Akdeniz’de Türkiye-Rusya eksenli bir çözüm modeli oluşmuştur. Bu modeli kesin başarıya ulaştırmak önümüzdeki görevdir.

3.28. Avrasya İkliminde Ortak Yatırım ve Paylaşarak Gelişme
Ekonomik kalkınmamız yanında güvenlik ve barış için, Orta Asya Cumhuriyetleri ve bütün Avrasya ülkeleriyle işbirliği ve dayanışmayı güçlendireceğiz. Türkiye’nin güvenliği, İran’dan, Rusya’dan ve Çin’den başlar. Çin’in, Rusya’nın ve İran’ın güvenliği ise Türkiye’den başlar.
Türkiye, Şanghay İşbirliği Örgütü içindeki bağımsız yerini alınca, Türk Devletleriyle de aynı uluslararası örgütlenme içinde birleşecektir. Türk Devletleri ve Türkler, Avrasya’nın her ülkesinde birleştirici olacak ve ABD planlarının bozulmasında öncü roller oynayacaklardır. Böylece ülkemizin ABD ve AB ile ilişkilerini olağanlaştıracağı ve karşılıklı yarar esasına oturtacağı koşullar da yaratılmış olacaktır. ABD’nin Almanya’yı ve Fransa’yı hedef aldığı günümüz koşullarında, Batı Avrupa ülkeleriyle işbirliğini de geliştireceğiz.
Kuşak Yol Girişimiyle bağlantılı olarak inşa edilen Asya Altyapı Yatırım Bankası çalışmaları, Türkiye ekonomisine önemli olanaklar sunmaktadır ve Partimiz tarafından desteklenmektedir.
Vatan Partisi olarak, 24, 27 ve 29 Mayıs 2019 günlerinde İzmir’de, İstanbul’da ve Ankara’da Çin Dışişleri temsilcilerinin katılımıyla Türkiye ile Çin arasındaki ekonomik işbirliğini geliştirmek amacıyla son derece verimli toplantılar yaptık. Bu toplantılarımıza Türkiyemizin
seçkin sanayicileri, bankaları ve iş insanları katıldılar ve geleceğimizin

Asya’da olduğu konusunda ortak duruş sergilediler. Yine 2019 yılı sonbaharında Rusya Federasyonu Merkezî Rusya Yatırım Konseyi yöneticileri ile büyük sanayicilerimizi İzmir, İstanbul ve Ankara’da
buluşturduk ve Türkiye-Rusya işbirliği alanında somut işler için harekete geçtik. En son 27 Eylül 2022 günü Rusya Federasyonu Moskova Hükümeti Dış Ekonomik ve Uluslararası İlişkiler Bakanı, Rus Devlet yöneticileri ve iki ülkenin büyük sermayesinin de katılımıyla İstanbul’da düzenlediğimiz “Türkiye-Rusya Altın Fırsatlar Buluşması”, Vatan Partisi’nin Türkiye’de bir güç odağı haline geldiğini herkese kabul
ettirmiştir.


3.29. Emperyalizmin Köşedönmeci ve Yoz Kültürüne Karşı Millî Devrimci Kültür
Üreticilerin Millî Hükümeti, insanı vatanına, topluma, üretime ve kendisine yabancılaştıran emperyalizmin yoz kültürüne karşı Millî
Devrimci Kültürümüzü bütün topluma yayacak ve geliştirecektir.
Vatansızlaşmayı, milletsizleşmeyi, anarşizmi, bireyciliği, bencilliği, köşe dönmeciliği, havadan kazanmayı, açgözlülüğü, vurgunculuğu,
başkalarının sırtına basarak yükselmeyi, fuhuşu, LGBT’yi, uyuşturucu ve alkol bağımlılığını kışkırtan, aileyi dağıtan, toplumu unufak eden, yalnızlaştıran ve yırtıcılaştıran emperyalist ve kapitalist yozlaşmaya karşı; vatanseverliği, çalışkanlığı, paylaşmayı, insan, doğa ve hayvan sevgisini, hoşgörüyü, barışı temel alan toplumcu ahlâkın ve değerlerin yayılması ve kök salması için devletin ve milletin bütün olanaklarını seferber edeceğiz.


3.30. Bozguncu Değil Millî Devrimci Aydın

Milletimize tepeden bakan, ülkeden kaçmayı bir çözüm olarak propaganda eden, millî değerleri hor gören Vatansız Bozguncu Entel Hareketine karşı mücadelede Türk milletinin devrimci birikiminden kuvvet alan devrimci aydın hareketinin her zaman en önünde olacağız.


3.31. Özgür Cumhuriyet Kadını için Mor Zehirlenmeye Karşı Mücadele
Kadın üzerindeki her tür baskıya ve hor görmeye son vermek, kadın-erkek eşitliğini fiilen ve her alanda sağlamak, kadın ile erkek arasında düşmanlık kışkırtan Mor Zehirlenme türünden Neoliberal cereyanları etkisiz kılarak Kadın Hareketini özgürleştirmek için, kadınlarımızı Cumhuriyet ideolojisi temelinde birleştireceğiz.


3.32. Yabancılaşmanın Her Türünden Arınmak için
LGBT Dayatmasına Karşı Aileyi Korumak ve Çağdaşlaştırmak
Doğal olan kadın ve erkek cinsiyeti dışında “toplumsal cinsiyet” gibi yapay cinsiyetler icat eden; kadını ve erkeği kendi cinsiyetine ve topluma yabancılaştıran; kadını kafese kapatan; insanlarımızı uyuşturucuya, alkol bağımlılığına, şiddete, intihara sürükleyen emperyalist devletlerden beslenen LGBT dayatmasına karşı, her tür yabancılaşmadan, sömürüden ve baskıdan arınmış bir dünya kurmak amacıyla ideolojik ve kültürel aydınlanma hareketini geliştirecek ve sevgiye dayanan aile kurumunu savunacağız.
Bu konuda İstanbul Sözleşmesi’ne karşı mücadelede tarihî bir başarı kazandık ve Türkiye’nin Sözleşmeden çekilmesini sağladık.

4. PARTİ İÇİNDE HDP KORUYUCULUĞUNA VE CHP KUYRUKÇULUĞUNA KARŞI MÜCADELE

4.1. Aynı Gemideyiz Stratejisinin Tarihî Önemi


Değerli Delegeler,
2013 yılından bu yana Parti içindeki Dersimciliğe, HDP
Korumacılığına, körü körüne Tayyip Erdoğan düşmanlığına ve Atlantik denetimindeki CHP kuyrukçuluğuna karşı Aynı Gemideyiz çizgisinde kararlı mücadele ettiğimiz için,
- Vatan Savaşı’ndaki bugünkü etkin konumu kazandık.
- Devlet ile milleti birleştiren bir çizgi izliyoruz.
- İşçiden sanayicimize kadar üretici güçlerle birleşebiliyor ve üreticileri mücadele seferber edebiliyoruz.
- Diyarbakır Analarının direnişinde ve LGBT’ye karşı aileyi koruma hareketinde etkin bir konumdayız.
- Güneydoğu’da geniş örgütlenme olanakları elde ediyoruz.
- Uluslararası düzlemde ve Batı Asya ölçeğinde bugünkü saygınlığımızı kazandık.
- Partimizin bağımsızlığını ve birliğini koruyabildik, mücadele yeteneğini geliştirebildik.
Eğer Aynı Gemideyiz stratejisini uygulamasaydık, Partimiz derin bir bunalıma sürüklenirdi ve sahte solcu örgütlerden biri haline gelirdi.
Emperyalizme ve gericiliğe karşı mücadele, bütün devrimci
hareketlerde, aynı zamanda emperyalist ve gerici güçlerin Parti içindeki yansımalarına karşı mücadeledir. Bütün devrimler, istisnasız olarak Öncü Parti içinde mücadelelerle başarıya ulaşmıştır.

Merkez Karar Kurulumuzun tarihî 22 Eylül 2018 Kararında
belirtildiği gibi, bugün Aynı Gemide birleşmeyenler, ABD gemisine tayfa oluyorlar.
Türkiye tarihindeki ideolojik ve örgütsel köklerimize baktığımız
zaman, emperyalizme karşı mücadelenin her zaman Öncü Parti içindeki mücadeleyle el ele yürüdüğünü görürüz. Bu konuda örnek alacağımız en kararlı ve en cesur örnek, Büyük Devrimci önderimiz Atatürk’tür.

4.2. Kökler ve Gelenek
Vatan Partisi’nin millî devrimci kökleri 1876, 1908 ve 1920 devrimlerine önderlik eden Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nde, İttihat ve Terakki Fırkası’nda ve Müdafaai Hukuk Fırkası’ndadır.
Öte yandan Partimiz, 22 Eylül 1919’da İstanbul’da kurulan Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası geleneğinden gelen önder kadroları 1960’ların sonlarında bünyesine alarak ve 1961 yılında kurulan Türkiye İşçi Partisi’nin devrimci birikimini kucaklayarak, bilimsel sosyalist örgütlenme mirasını bugünlere taşımış, hem teoride hem de pratikte
çağdaşlaştırmış ve geliştirmiştir.
Türkiye’nin Milliyetçi, Halkçı ve Sosyalist birikimi 19. Yüzyılın sonlarından beri aynı ideolojik kaynaklardan beslendi ve aynı
örgütlenmeler içinde gelişti. Bu birikimi 2006 yılı sonundaki 7. Genel Kurultayımızda yeniden birleştirme kararı aldık. Çünkü Türkiye’nin
geleceğini kurmanın başka yolu bulunmuyordu. Böylece Öncü Partimizi Türkiye’nin devrimci geleneğine oturttuk. Çünkü kopyacı değiliz,
yaratıcıyız. Ayaklarımızı Türkiye toprağına basarak, Millî Demokratik Devrime önderliğin yolunu açtık.

4.3. İki Çizgi Mücadelelerinde Gelişen İdeoloji Program Strateji ve Siyasetler

Partimizin ideolojik birikimi, programı, öncü parti geleneği, örgütlenme çizgisi, doğru eylem ilkeleri ve çalışma tarzı, Türkiye’nin büyük devrimci mirası temelinde 1968 sonrasındaki iki çizgi
mücadelelerinde gelişti.
- Türkiye güncel zemininde olmayan Sosyalist Devrim
hayalciliğiyle mücadele ederek, Millî Demokratik Devrim stratejisini geliştirdik. Türkiye gerçeğine dayandık.
- Yenilgilerden ve ağır kayıplardan başka sonuç vermeyen Maceracılığa ve Bireyciliğe karşı emekçi sınıflara ve millete dayanan Doğru Eylem Çizgisini uyguladık.
- 1960 sonrasında baş gösteren Sovyet Revizyonizminin kapitalist yolcu bürokratik diktatörlüğüne ve sosyal emperyalizme karşı emekçilerin sınıfsız ve sömürüsüz dünya davasını savunduk.
- Kemalist Devrim inkârcılığına ve düşmanlığına karşı Türkiye’nin Millî Demokratik Devrim mirasını temel aldık.
- Dünyadaki yeni koşulları görmezden gelen ve emperyalist stratejilere bağlananlara karşı ufkumuzu Üç Dünya Teorisiyle açtık.
- Devrimi reddeden Sivil Toplumculuğa karşı devrimci çizgide direndik.
- Bilimsel Teoriyi ve Öncü Partiyi reddeden 1980 sonrasındaki Tasfiyeciliğe karşı Bilimselliğin kılavuzluğunda direndik ve Öncü Partimizi inşa etmeye devam ettik.
- Saray Savaşı bozgunculuğuna, PKK kuyrukçuluğuna ve FETÖ işbirlikçiliğine karşı Türkiye Gemisindeki konumumuzu
sağlamlaştırdık.
Yaşadığımız bütün bu çizgi mücadeleleri göstermiştir ki, dünya ölçeğindeki her karşıdevrimci atak, Türkiye’nin yalnız Muhafazakâr
kesimlerinde değil, aynı zamanda Milliyetçi ve genel olarak Sol Hareketi içinde de etkili olmuştur. 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 2007-2014

Ergenekon Balyoz tertipleri gibi emperyalist ve gerici girişimler, kendi cereyanını vatan ve millet safında da yaratmıştır.

4.4. Parti İçindeki Yanlış Eğilimler
24 Temmuz 2015’te başlayan Vatan Savaşına karşı iç cephede bozguncu hareket ve eğilimlerin ortaya çıktığına hepimiz tanığız. Bu vatan ve millet karşıtı hareketler, Vatan Savaşına karşı “Saray Savaşı”
çamuru atarak, ABD güdümünde bir cephe kurma gayreti içinde oldular. CIA ve MOSSAD gibi örgütlerin Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı psikolojik savaş harekâtlarında görev yaptılar ve yapıyorlar. Türkiye’nin güçleri, Aynı Gemide toplanırken, ABD’nin güçleri de Vatan Savaşı
karşıtlığında birleştiler.
Bu yeni saflaşma, Vatan Partisi saflarını da etkilemiştir. Zihinleri 2014 yılı öncesindeki BOP Eşbaşkanlığına karşı mücadele döneminde çakılı kalanlar, 2014 sonrasında Türkiye Gemisinde yer almadılar.
ABD Projelerinde rol alan CHP yönetimi, Ankara-İstanbul Yürüyüşü gibi eylemlerde HDP/PKK ve FETÖ ile kol kola girerek, kendi tabanına söz yerindeyse bonzai içirmiştir. Vatan Partisi içinde 2014 sonrasının saflaşmasını kavramayanlar da, CHP tabanıyla aynı havayı soludukları ortamlarda, o zaman da belirttiğimiz gibi, “duman altı olmuşlardır.” Bu gibiler, körü körüne Tayyip Erdoğan düşmanlığına kendilerini kaptırarak, PKK/HDP ve FETÖ ile aynı cepheye düştüler.
Yargının FETÖ ve PKK’nın üzerine kararlı olarak yürümesine karşı Yargıyı hedef alan kampanya bugün de şiddetlenerek sürdürülüyor.
Partimiz, “Yargı Altın Çağına girdi” saptamasıyla FETÖ ve PKK
kaynaklı bu kampanyanın etkisini kırmış, Cumhuriyet Yargısına cesaret ve güven vermiştir.
ABD’den, CHP’den ve PKK’dan etkilenen Vatan Savaşı karşıtı tavırların Parti örgütlerimizin ve üyelerimizin pratiğine de yansıdığını

çeşitli olaylarda gördük. Partimiz saflarındaki her tutukluğun, her
cesaretsizliğin, her geriliğin arkasında bu yanlış eğilim bulunmaktadır.
Partimiz, bu bölücü ve gerici eğilimleri merkez düzeyindeki organ kararlarıyla saptamıştır:
- Mehmet Bedri Gültekin’in 7 Kasım 2013 tarihli “Dersim konusunda tavır almayalım” önerisi, 29 Aralık 2013 tarihli MKK Kararıyla mahkûm edilmiştir. Partimizin Tunceli Kararı tarihî
önemdedir. Çünkü yaşanan süreci önceden gördük ve Partimizi ABD emperyalizminin Dersim Bölücülüğüne ve Gericiliğine karşı
cihazlandırdık. Parti içinde daha o tarihlerde boy gösteren mezhepçi ve bölücü eğilimlere karşı uyanıklığı sağladık.
- Partimizin 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimi için yayınladığı bildirgeden “HDP kapatılsın” talebinin çıkartılması da Mehmet Bedri Gültekin’in isteği üzerine olmuştur. Ancak 22 Eylül 2018 tarihli MKK kararıyla “HDP’nin kapatılması konusunda Vatan Partisi saflarındaki yanlışların ve zaafların temizlenmesi için mücadeleyi” gündemimize aldık. Parti yöneticilerinin görevi, tabanın yanlışlarına
teslim olmamak ve doğru eylemi gerekirse tek başına yapmaktır.
- Van örgütümüzün seçim bildirisinden, Partimizin “Türk de biziz, Kürt de biziz, Hepimiz Türk Milletiyiz” diye özetlediği millet
tanımının çıkartılması talimatının da aynı kişiden gelmesi, hatanın köklü ve derin olduğunu göstermiştir.
- Partimizde “Türkiye’nin Rusya’yı kuşatma planı içinde görev yaptığını” ileri sürecek ölçülerde gerçeklerin dışında
mevzilenmeler üretilebildi. Türkiye gemisi ve ABD gemisi dışında üçüncü bir cephe bulunduğu gibi iddialarla da karşılaştık.
- 31 Mart 2019 Belediye seçimlerinde ve 23 Haziran 2019’da yenilenen İstanbul Belediye Başkanlığı Seçiminde kimi yönetici ve
üyelerimiz, ABD emperyalizminin adayları için propaganda yaptı ve oy

verdi. Bu üyeler hakkında Merkez Karar Kurulu olarak bütün örgütlerimizde disiplin soruşturması açılmasına karar verdik ve
uyguladık. Birçok arkadaşımız hata yaptığını kabul etti ve parti disiplini içinde mücadeleye devam etti.

4.5. Parti Ahlâkı ve Organ Terbiyesi
Parti içindeki çizgi mücadelesi, aynı zamanda organ terbiyesi ve Parti ahlâkı alanındadır.
Parti organ toplantılarına ısrarla katılmayarak sorunların organ dışı ilişkiler alanına taşınmasını ve sorunların Parti disiplini içinde arkadaşça ilişkiler ortamında çözülmesinin reddedilmesini mahkûm ediyoruz.
Merkez Karar Kurulu toplantısında “Şartlar elverişli iken Partinin izlediği yanlış çizgi yüzünden zayıfladığı’ gibi iddialar üzerine, Genel Başkanın “Partinin izlediği yanlış çizgiyi” açıklama davetine, “bu konuyu konuşmanın henüz zamanının gelmediği” ifadesi, başarısızlığın pususunda beklemek gibi Parti tarihimizde görülmeyen bir ahlâksızlığı yansıtmıştır.
Parti önderliğinde Partimizin başarısı açısından çok önemli görevler üstlenen yöneticilerimize karşı iddialarının gerçeklere dayanmadığı
organ toplantısında kanıtlandığı halde, karalama faaliyetinin ısrarla sürdürülmesi, namuslu ve dürüst arkadaşlarımıza karşı iftiraların inada dönüştürülmesi, önderlerimize karşı güven bunalımı yaratma ve Partimizi dedikodularla meşgul etme çabaları, görmezden gelinebilecek davranışlar değildi. Hele Malî Kurulu dağıtmaya yönelik girişimler, doğrudan doğruya Partimizin örgütlenme atağını ve büyümesini
baltalayan kasıtlar içermekteydi. Bu bağlamda Partideki her tür yanlış ve geri eğilimle birleşme gayretleri herkes için uyarıcı olmuştur.

Genel Merkez Binası almamız ve Cumhurbaşkanı Seçimleri nedeniyle örgütlerimize E-Ödenti borçlarını aksatmamız, Parti içinde devrimci olmayan eğilimleri kışkırtma amacıyla kullanılmıştır.
Bütün bu olaylar karşısında, Partide organ terbiyesini
sağlamlaştırmak, arkadaşlar arasında güven ve saygı ortamını
geliştirmek, iftira ve dedikodu türünden yöntemlere karşı ortak tavır almak, Partimizin mücadele gücünü yükseltmek için gereklidir.

4.6. Parti İçinde İç Cepheyi Sağlam Tutmak
Ne yazık ki Parti karşıtı faaliyetlere katılan veya sessiz kalan arkadaşlarımız olmuştur. Bunlar, bizim elli yıllık derslerimizin hâlâ
geçerli olduğunu göstermektedir. Parti içindeki yanlış eğilimlere karşı mücadeleden kaçınmak, Partimize her defasında pahalıya mal olmuştur. Garbis Altınoğlu “dağa çıkalım” kışkırtması yaparken, İbrahim
Kaypakkaya Atatürk’ü “İngiliz ajanı” ve “karşıdevrimci” diye karalarken, Gün Zileli Bilimsel Sosyalizmi ve Öncü Partiyi reddederken, Oral Çalışlar Almanya’nın istihbarat enstitülerinde kendisine iş ararken, bütün bu yönelişleri “arkadaşlık uğruna” veya ideolojik zaaflar nedeniyle kollayan arkadaşlarımız olmuştur. Bu liberal ve sorumsuz tutumlar, o
eğilimlerin zemin bulmasına ve Partimize ağır zararlar vermesine yol
açmıştır. Yanlış içinde olanların da bir süre sonra karşıdevrimci ve Parti düşmanı olmalarına hizmet etmiştir.
Ülkede olduğu gibi Parti içinde de iç cepheyi sağlam tutmak esastır.
Parti içinde her ne sebeple olursa olsun yıkıcılığa izin veren tutum,
halkla birleşmemizi ve iktidar mücadelesi yürütmemizi zorlaştıran ayak bağlarıdır.

4.7. Atatürk’ün Büyük Nutku’nun İçeriği

Atatürk’ün 1927 yılında CHP 2. Büyük Kurultayı’nda okuduğu Büyük Nutkun anlaşıldığı söylenemez. O Nutuk, baştan sona İstiklâl
Savaşımızda ve sonrasında, öncü örgütlenme içindeki mücadeleleri konu alır. Atatürk, gelecek kuşaklara düşünce ve eylem mirası olarak, yanlış
cereyanı göğüsleme kararlılığını bırakmıştır.
Bu konuda en acı tecrübeyi Atatürk’ün aramızdan ayrılmasından sonra yaşadık. O’nun son yılında Başbakan Celal Bayar, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve arkadaşı Kılıç Ali ile görüşmesi yanında,
Dolmabahçe’deki veda buluşmasında İsmet Paşa ve Ali Fuat Paşa’ya belirttiği vasiyetinin yerine getirilmemesi sonucunda Türkiye 1945’ten sonra ABD denetimine girmiştir. Atatürk, Hükümet ve Parti
sorumlularına bir tek vasiyet bırakmıştı: Sovyetler Birliği ile
dayanışmayı sürdürmek. Bu vasiyet, Türkiye’yi emperyalist sistem karşısında güvenceye alan sağlam siyaseti ifade ediyordu. 1945 sonrasında Atatürk’ün vasiyetine rağmen Atlantik cereyanına teslim
olunması, Öncü içinde iki çizgi mücadelesinin yürütülmeyişinin nelere mal olduğunu gösteren tarihsel bir derstir.
Vatan Partisi Merkez Karar Kurulu olarak, 11. Genel Kurultayımıza Partimizin sınanmış programını, denenmiş siyasetlerini ve devrimci
ahlâkını koruma sorumluluğunu teslim ediyoruz. Vatan Partisi’nin gelecek kuşaklarına Partinin yedi ateşten geçmiş devrimci çizgisini emanet ediyoruz.

 


5. ÜRETİCİLERİN MİLLÎ HÜKÜMETİ İÇİN GÖREVE


5.1. Seçmen Kitlesinin Yarısı Sistem Dışı Çözüm Arıyor

2022 yılı Eylül ayında yapılan araştırmalara göre, seçmenlerin yüzde 47’si, Cumhur İttifakının da Millet İttifakının da, Türkiye’nin sorunlarını çözemeyeceği kanısındadır. Bu veriler de gösteriyor ki,
Türkiye halkı Atlantik Sisteminin dışına çıkmaktadır. Sistemin krizinin derinleşeceği önümüzdeki aylarda bu oranın daha da yükseleceği açıktır.
Üretim Devrimi kurultaylarımızda bütün üreticilerin dile getirdiği
“Böyle gitmez” saptaması, artık milletin saptamasıdır. Devletin Atlantik Sisteminin dışına çıktığı gerçeğini de dikkate alırsak, Türkiye sistem dışı çözüm sürecine girmiştir. Bu durumda Vatan Partisi’nin anahtar görev yapacağı Üreticilerin Millî Hükümetinin oluşması için tarihsel koşullar oluşmuştur.
Türkiye’de yakın tarihe kadar seçimlerde sistemin kim tarafından yönetileceğine karar veriliyordu. Atlantik Sistemi, seçmenin önüne “ya bu parti ya o parti” diye sistemi sürdürecek seçenekleri koyuyordu.
İktidar da muhalefet de sistemin seçenekleriydi. Oysa artık halk sistemin seçeneklerini çözüm olarak görmüyor.
Önümüzdeki seçimde sistemi kimin yöneteceğine değil, kimin değiştireceğine karar verilecektir. ABD’nin iktidarları tayin ettiği dönemin sonuna geldik. CHP ve İYİ Parti yönetimlerinin icazet almak için, Okyanus ötesine yaptığı seyahatler bu nedenle arkada kalan
manzaraları sergilemek dışında anlam taşımıyor. Çünkü önümüzdeki seçim, Türkiye açısından Atlantik Sisteminden kurtuluş seçimidir, bir bakıma devrimin seçimidir. Bu nedenle bugün Türkiye’deki yükselen kavram, “devrim” kavramıdır. Yaşanan süreç, kendisini dayatıyor. Bu ortamda Bakanlar ve Cumhurbaşkanı, “devrimciyiz”, “muhafazakâr devrimciyiz” gibi açıklamalarda bulunuyorlar. Türkiye, Atlantik
Sisteminden kurtuluşu içeren devrimci çözüm ile Atlantik Sisteminin direnmesi seçenekleri arasında hesaplaşma dönemine girmiştir.

Partimiz, devrimci seçeneğin önderidir. Vatan Partisi, Türkiye’nin önündeki devrimci çözümde rakipsizdir. Bu nedenle 11. Genel
Kurultayımız, yalnız Partimizi yönetecek önderliği değil, Türkiye’nin yönetiminde anahtar görevler yapacak önder kadroları seçecektir.

5.2. AK Parti Hükümetinin Sonu Gözükmüştür
Dünya ekonomisi derin bir krizin içine girmiştir. ABD’nin Haraç Sistemi çöktüğü için ABD ekonomisi alarm veriyor ve Atlantik Sisteminin lider ülkesi şiddetli iç çatışmalara yuvarlanıyor. Enerji
tedarikindeki zorluklar, özellikle Avrupa’da krizin boyutlarını derinleştiriyor. Bu krize çare üretemeyen yönetimler devriliyor.
Zaten kriz içinde olan Türkiye ekonomisi Atlantik’ten gelen sert kriz dalgalarıyla da yüz yüzedir. Borç batağında ciddî enerji sorunlarıyla karşı karşıya olan ülkemizin dış ödemeler açığı, 2022 yılında 62 milyar doları bulacaktır. Bu rakam, rekor düzeydedir. Geçim sıkıntısı
ağırlaşmakta ve hoşnutsuzluk büyümektedir. Alınan yüzeysel önlemler çare olmuyor. Köklü yapısal değişiklikler kapıdadır.
Yakın gelecekte Türkiye’nin önündeki zorlukları aşacak bir hükümetin kurulması kaçınılmazdır. Bunun için önümüzdeki hükümetin milletimizi seferber edecek güvene ve otoriteye sahip olması zorunludur.
Oysa AK Parti, borçlanma batağındaki çıkmazı, Suriye ve Ukrayna bağlamında da kendisini gösteren denge siyaseti, ülke kaynaklarını dar bir zümrenin çıkarına sunan yapısı ve Ortaçağ bağlantıları nedeniyle Üretim Devrimine önderlik edecek yetenekten yoksundur.
Halkın çoğunluğu AK Parti yönetiminden umudu kesmiştir. AK Parti hükümeti devrinin sonuna gelinmiştir. Öte yandan halk, CHP+İYİ Parti eksenli Atlantikçi çözümü de kabul etmiyor. Artık Türkiye’de hükümetlerin kuruluşunu ABD belirleyemez.
Türkiye’de Atlantik Sisteminin sonuna gelmiş bulunuyoruz.


5.3. CHP + İYİ Parti Merkezli Kaos Projesi
CHP yönetimi + HDP/PKK + İYİ Parti yönetimi + FETÖ + Abdullah Gül + Ali Babacan + Ahmet Davutoğlu + Saadet Partisi yönetiminin oluşturduğu Biden tayfası, ABD’nin hükümet projesi olarak sahnededir. Vatan Savaşında, FETÖ Darbesinde, Fırat Kalkanı’nda,
Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtı’nda, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta, S- 400’lerin alınmasında, Çin’e karşı Uygur meselesinde, Kayyum
atanmasında, Diyarbakır Analarının eyleminde, NATO ilişkilerinde, ABD ile birlikte Türkiye’ye karşı tavır alan güçler bir araya geliyorlar.
Bu kumpanya, Türkiye’nin sorunlarını çözen değil, sorunları büyüten roller üstlenmiştir. Ne var ki ABD projesinde rol alanların hükümet olma şansları yoktur. Seçimle veya darbelerle hükümet olma girişimleri hep bozguna uğramıştır. Hele en son CHP yönetiminin, Ordudan, Polisten ve diğer Devlet kurumlarından tasfiye edilen FETÖ ve PKK bağlantılıları kesin hüküm giymiş olsalar bile tekrar devlet yönetimine alma vaatleri, yalnızca ABD’nin kaos planları içinde anlam kazanmaktadır. CHP’nin “Mağdurlarla iktidara gelme stratejisi”, bir iktidar projesi değil;
ABD’nin silahlı tehdidine karşı Türkiye’nin iç cephesini zayıflatma ve bölme girişimidir.
ABD yenilmiştir ve Türkiye’nin Avrasya’ya yönelişini engelleyecek güçten yoksundur. Bu durumda Washington yönetimi, dünya dengelerini değiştiren sürece Türkiye’yi zayıf düşürerek yanıt verme çizgisine girmiştir. ABD emperyalizmi, kaybettiği Türkiye’nin Asya’ya hiç olmazsa yaralı olarak gitmesine yönelik siyasetler izliyor.
Washington yönetimi, Derin Devlet raporlarında vurguladığı gibi
elindeki CHP + İyi Parti eksenli güçleri kargaşalık ve yıpratma amacıyla kullanmaktadır. Türkiye’nin kırılgan ekonomik yapısı bu beklentiler için zemin oluşturmaktadır.


5.4. ABD’nin Seçime Doğu Akdeniz’den Müdahale Tehdidi
ABD’nin amacına seçimle ulaşma seçeneğinin çıkmazda olduğu görülüyor. Bu durumda Doğu Akdeniz’de hazırlanan silahlı tehdidin ciddiyet kazanmasını hesaba katmak gerekir. ABD’nin Dedeağaç’tan Girit’e ve Güney Kıbrıs’a kadar kurduğu üslere yaptığı yığınak
karşısında, Türkiye’nin millî savunmasını güçlendirmesi yanında başta Rusya olmak üzere ittifak birikimini değerlendirmesi, KKTC’nin
tanınması için Asya odaklı çaba göstermesi ve Suriye ile Doğu
Akdeniz’de kapsamlı işbirliği yapması, yakıcı görevler olarak önümüzde durmaktadır.
ABD’yi caydırmak öncelikli hedeftir. Ancak tehditler askerî
müdahale boyutuna varacak olursa, savaş Yunanistan ile değil, onu ateşe iten ABD ile olacaktır. ABD’nin Yunanistan’ı ortada bırakacağı yolundaki söylemler, NATO kaynaklı psikolojik harekât kapsamındadır. Yunanistan ABD’yi ortada bırakabilir, ancak ABD Yunanistan’ı ortada bırakmaz.
Türkiye, denizde ve havada kışkırtmalarla başlayacak ve çok cephede kara savaşına doğru genişleyebilecek silahlı hesaplaşma süreçlerine hazır olmak durumundadır.
Her koşulda Partimizin NATO’dan çıkma ve İncirlik ile Kürecik üslerine elkoyma kampanyası tarihsel önemdedir.

 

 

5.5. Ne AK Parti Ne Altılı Masa Çözüm Vatan Partisi

Türkiye genel seçim sürecine halkın iktidardaki AK Parti’den uzaklaştığı ve Atlantik muhalefetini temsil eden Altılı Masa’ya itibar etmediği koşullarda girmiştir. Bu durumda Partimizin sistem dışı
çözümü temsil ettiği gerçeğini seçmen kitlesine kavratmamız tarihsel önemdedir. Başarıya ulaşmak için, sistemin çıkmazını paylaşan AK Parti’den ve sözde muhalif Altılı Masa’dan bağımsız bir konumda ilerlemeye özen göstereceğiz.
Vatan Partisi, sistemin çıkmazını paylaşmıyor ve paylaşmayacaktır. Bu nedenle 11. Genel Kurultay olarak, Türk milletine sesleniyoruz: Ne AK Parti Ne Altılı Masa, Çözüm Vatan Partisi!

5.6. Türkiye İttifakının İnşası
Önümüzdeki Üreticilerin Millî Hükümeti sürecinde, halkımızın öncülerini Partide örgütlemeyi esas almakla birlikte, Türkiye İttifakını inşa görevini üstlenmiş bulunuyoruz. Bu bağlamda AK Parti ve MHP kitlesinin millî duruşunu tutarlılaştırmak yanında, CHP ve İyi Parti’nin vatansever kesimlerini Türkiye İttifakında birleştirecek siyasetler üretmek sorumluluğuyla karşı karşıyayız. Türk asker ve polisinin PKK terör örgütünü bitirdiği koşullarda özgürleşen vatandaşlarımızı Vatan Partisi'ne kazanma çalışmalarını devam ettiriyoruz.
Sınıfsal düzlemde işçi, kamu emekçisi ve çiftçiden sanayici ve tüccara kadar bütün üretici sınıfları temsil eden Üreticilerin Millî Hükümeti, önümüzdeki fırtınalı dönemde, ABD emperyalizminin etki alanını daraltan, milletin en geniş güçlerini birleştiren siyasetlerle kurulacaktır.
Vatan Savaşının iç cepheyi birleştirme ihtiyaçları ve Üretim Devriminin mecburiyetleri, Üreticilerin Millî Hükümetinin yolunu
açmaktadır. Bu koşullarda Türkiye İttifakı ABD emperyalizmine, PKK bölücülüğüne ve FETÖ’ye karşı mücadele içinde adım adım oluşuyor.

Diyarbakır Analarının mücadelesi ekseninde öncüden millete ve devlete kadar uzanan birlik, Türkiye’nin yakın tarihindeki en geniş
eylem birliğidir. Diyarbakır Anaları, Türkü ve Kürdü, Sünniyi ve
Aleviyi, “Sağcıyı ve Solcuyu” HDP/PKK’ya karşı birleştirmiştir. Aynı Gemideyiz mevzilenmesi, bu eylemde bir kez daha doğrulanmıştır.
Emperyalizmin toplumumuzu LGBT yozlaşmasıyla çürütme girişimine karşı 2022 Eylül ayında Saraçhane’de başlayan ve 6 Kasım günü İzmir Konak Mitingiyle ülkeye yayılan Aileyi Koruma yürüyüş ve mitingleri, bütün halkı birleştirmede yeni ufuklar açmıştır.
Türkiye İttifakını, halk hareketiyle inşa ediyoruz.


5.7. Partimiz Milletin Bütün Sınıf ve Eğilimleri İçinde Güçleniyor
Öncüyü örgütleme çağından milleti örgütleme çağına girmiş bulunuyoruz.
Partimiz, Türk milletinin bütün kesimlerinden kuvvet topluyor.
Vatan Partisi, Türkiye tarihinde ilk kez solun içine kapandığı çemberi kırmıştır ve Türk Milletinin bugüne kadar “muhafazakâr” ve “sağcı” diye adlandırılan kesimlerini de kazanmaktadır.
2018 genel seçimlerinde Güneydoğu illerindeki büyük oy artışımız, yurt çapında gördüğümüz büyük ilgi, sanayi kentlerinde filizlenen
yönelişler, büyük sanayicilerimiz ile yaptığımız toplantılar, Öncü
Gençlik örgütümüzün kitleselleşerek Türkiye tarihinin en güçlü gençlik hareketini yaratması, İstanbul Sözleşmesi’ne karşı mücadelemizin
başarıya ulaşması, Öncü Kadın örgütümüzün kadın hareketini “mor
zehirlenme”den kurtarması ve Cumhuriyet Kadını örgütlenmesinin Türk kadınını birleştirmesi, Alevî örgütlerinin ve yurttaşlarımızın Türk
milletinin birliği ve ülke bütünlüğü için bölücülüğe karşı mücadelesi, Üretim Devimi Kurultayları, yurt düzeyinde yükselen emekçi ve üretici

mücadeleleri ve uluslararası alanda Genel Başkan Yardımcımız Sayın Amiral Soner Polat önderliğinde başlattığımız başarılı çalışmalar sayesinde Partimiz, büyümekte ve örgütlenmektedir.
Çok sayıda İl ve İlçe Örgütümüzü merkezden görevlendirilen ve bavullarını toplayan kadrolarımızla yeniliyoruz ve güçlendiriyoruz.
Bütün sınıflardan, bütün eğilimlerden, bütün bölgelerden ve bütün siyasal partilerden insan kazanan tek partiyiz.
En önemlisi, Türkiye’yi devrimci yetenekle yönetecek, birikimli, ahlaklı, cesur kadrolar yetiştirdik ve ülkemizin önündeki 40 yılı sigortaladık.
Vatan Partisi, bütün Türk milletinin öncü partisidir.


5.8. Halkın Mücadelesinde Örgütleniyoruz
Partimiz, halk mücadeleleri zemininde büyümekte ve
örgütlenmektedir. İl, ilçe ve temel örgütlerimiz, halkın taleplerinin
başına geçmekte, doğru eylem çizgisiyle halk hareketlerinin başarısına önderlik etmekte, halk önderlerini Partimizde ve geniş kitleleri demokratik kitle örgütlerinde örgütlemektedir.
Halk hareketlerinin başına geçmemiz ve halkın taleplerini başarıya ulaştırmamız, Biden Tayfasının bozgunculuğunu bertaraf etmek
açısından da en etkin uygulamadır.


5.9. Muhalefet Seçeneği Değil İktidar Seçeneğiyiz
Vatan Partisi, kendisini muhalefete hapseden sözde Solculuğun
çemberini kırmış ve Türk Milletinin bütününde yankılanan siyasetleri ve eylem çizgisiyle iktidar yoluna girmiştir.
Partimiz, muhalefet seçeneği değil, hükümet seçeneğidir.

Siyasetlerimizi muhalefet olmak zemininde değil, hükümet olma yolunda inşa ediyoruz. Her zaman devleti yönetme sorumluluğu ve kararlılığıyla hareket ediyoruz.
“Vatan Savaşıyla ve Üretim Devrimiyle Millî Hükümete” şiarı stratejimizin özetidir. Bu strateji, Partimizi milletin büyük çoğunluğuyla birleştiriyor ve Türkiye’yi yöneten konumlara taşıyor.

6. GÖREVLER


6.1. Tarihî Fırsat
Vatan Savaşı ve Üretim Devrimi koşulları, Türk milletine ve Vatan Partisi’ne tarihî bir fırsat sunmaktadır.
1945’lerden sonra adım adım kurulan, ancak özellikle 1980 sonrasında karşıdevrime dönüşen Atlantik sürecinin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Türkiye, Atlantik Sisteminin zincirlerini kırmaktadır.
Bağımsız ve Üreten Türkiye’yi kurmak için koşullar olgunlaşmaktadır. Toplumun geniş kesimleri “Böyle gitmez” saptamasında birleşiyor.
Önümüzde büyük tarihî fırsat bulunduğu gerçeğini kavramak, bugün öncü görevleri yerine getirmenin birinci koşuludur.
Bu koşullar, sorunları devrimle çözme koşullarıdır.
Bu koşullar, aynı zamanda Vatan Partisi için hükümet olma koşullarıdır.
Koşullar, değerlendirildiği zaman, tarih yapan olanaklara dönüştürülür.
Tarihsel ataklarda gecikmeler ise, kaçırılan fırsat olarak adlandırılır.

6.2. Türkiye’nin Gündemi: Vatan Partisi’nin Gündemi

Vatan Partisi, Türkiye’nin gündemini Partinin mücadele gündemi yaparak milletin geniş çoğunluğu içinde güç toplayacak ve tarihî fırsatı değerlendirecektir.
Bu amaçla önümüzdeki sürecin görevleri şöyle sıralanıyor:


Bir: Vatan Savaşının kesin zafere ulaştırılması, terör örgütlerinin temizlenmesi ve vatan bütünlüğünün sağlanması için doğru program, siyaset ve eylem çizgisini geliştirmek. Doğu Akdeniz odaklı tehdide karşı devletin ve milletin bilincini sağlamlaştırmak. İktidar sorumluluğuyla Türkiye’nin ittifak birikimini inşa etmek.

İki: Üretim Devrimi Kurultaylarını üretici olan her yerde yapmak, işçi ve çiftçiden, çarşılarımıza ve sanayicimize kadar bütün üreticileri Üretim Devrimi için birleştirmek, mücadeleye sevk etmek ve örgütlemek.

Üç: Türkiye’nin Atlantik denetiminden kurtularak Avrasya’ya
yerleşme sürecini olabildiği kadar barış koşullarında yürütmek, Batı Asya Birliği ve Avrasya Birliği için yürüttüğümüz çabaları kesin sonuca ulaştırmak.

Dört: Büyük Önder Atatürk’ün “Türkiye şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar ülkesi olamaz” kararlılığını kesin hedefe ulaştırmak, Özgür İnsanların Özgür Türkiyesini kurmak.

Beş: Yükselen Vatan Savaşı ve Üretim Devrimi mücadelelerini birleştirerek, Üreticilerin Millî Hükümetinin kuruluşuna önderlik etmek.

Bu görevler içinde Vatan Savaşı ve Üretim Devrimi belirleyici önemdedir. Kimi zaman biri kimi zaman diğeri öne geçmektedir.
Siyasetimizi değişen koşulları önceden gören gerçekçi saptamalar belirledi ve belirleyecektir. Şu anda üreticilerin başına geçme odaklı görevler öndedir, ancak Doğu Akdeniz’deki ve Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeler, yeni öncelikleri gündeme getirebilecektir.

6.3. Merkezi Görev: İktidar Amacıyla Milleti Örgütlemek
Partimiz tarih yapacağı yıllara girmiştir.
Halkımızı üretici yataklarında, sendikalarda, meslek örgütlerinde, kooperatiflerde, üniversitelerde, bilim kurumlarında, kültür ve sanat
çevrelerinde, gençlik ve kadın hareketinde iktidar amacıyla örgütleyeceğiz.
Şimdi Türkiye’yi yönetme amacımızın gereği olarak, Partimizi seçimde başarı için örgütlüyoruz.
Hedefimiz,
- “Böyle gitmez” kararında olan geniş halk kitlelerinin oyunu kazanmak,
- Cumhurbaşkanlığı seçiminde ülkemizi bu darboğazdan aydınlıklara çıkarma yeteneğinde rakipsiz olduğumuzu göstermek,
- Meclise girmek ve Üreticilerin Millî Hükümetinin merkezinde yer almaktır.
Bu hedefin gereği olarak önümüzdeki seçim sürecinde Bakanlar Kurulumuzu Türk milletinin değerlendirmesine sunacağız.

6.4. Malî Çalışmada Yorganı Ayağımıza Göre Büyütmek
Bugün Parti inşasında yakıcı sorunumuz, maddî olanakları iktidar hedefine ilerleme görevine uygun ölçülere ulaştırmaktır. Bunun için malî çalışmalarımızı ayağımızı yorgana göre uzatmak anlayışıyla değil,
yorganı ayaklarımıza göre büyütmek kararıyla yürütmeye başladık ve önemli başarılar kazanmaktayız.

 

 

için,

6.5. Milletimize ve Partimize Güveniyoruz
Tarihî fırsatı değerlendirmek ve önümüzdeki zorlukları yenmek


Milletimize güveneceğiz. Öncü Partimize güveneceğiz.
Cephede mevzilenenlere güveneceğiz. Kendimize güveneceğiz.
Güvenmek, önderlik yeteneğidir ve önder olan güvenir. Türk Milletine başıdik yaşama gücü veren imparatorluklar

birikimimiz ve devrimci tarihimiz en büyük güven kaynağımızdır.
Partimizin yakın geçmişte Ermeni Soykırımı yalanını bitirmek ve Silivri duvarlarını yıkmaktan ABD Gladyosunun darbe girişimini
bastırmaya uzanan tarihsel önemdeki başarıları, öncü görevlerimizi yerine getirmede en büyük enerji kaynağıdır.

6.6. Kendi Düzenimizi Değiştirmezsek Türkiye’nin Düzenini Değiştiremeyiz
Türk Devleti ve Milleti sistemin dışına çıkıyor. Milletimiz, ülke geleceğini belirlemenin ötesinde dünya dengelerini etkileyen bir karar sürecine girmiştir. Önümüzde zorlu bir mücadele var. Bu koşullarda tarihî sürece önderlik görevini yerine getirmek için, Partimizin bilincini sistemin dışına çıkarmak durumundayız.

Kendi düzenimizi değiştirmezsek, Türkiye’nin düzenini değiştiremeyiz.

6.7. Vatan Partisi’nin Günleri Geldi
Türk milleti ve Vatan Partisi, tarihin zafer vaat ettiği bir eşiktedir.
Yaşadığımız süreç evet zorludur. Ancak Partimiz, zorluklarda büyük çözümü görüyor.
Zorluklara meydan okuyoruz.
Yedi ateşten geçerek buraya geldik ve yetmiş yedi ateşten geçerek zafere ulaşacağız.
Vatan Partisi Türkiye’nin parlayan yıldızıdır ve insanlık adına köklü değişikliklere Türkiye’den omuz vermeye hazırdır.

 

***
11. GENEL KURULTAY SLOGANLARI Temel Slogan: Güçlü Devlet Üreten Millet için İktidara İkincil Sloganlar
1. Ne AK Parti Ne Altılı Masa Çözüm Vatan Partisi
2. Öncüyü Örgütleme Çağından Milleti Örgütleme Çağına
3. Üretici Baş Tacı
4. Plan>Tasarruf >Yatırım> İstihdam> Üretim >Hakça Paylaşım
5. Herkese İş, Emek Seferberliği
6. Sendika Özgürlüğüne ve Kıdem Tazminatına Devlet Güvencesi


7. Üretenler Yönetime, Kaynaklar Üretime

8. Kartvizit Geçmez, Rüşvet İşlemez, Torpil Sökmez, Atamada Liyakat
9. Üretene Bereket, Çarşılara Şenlik
10. Türkiye’nin Kadroları Bizim Kadrolarımızdır
11. Bireycilik Çürütür, Toplumculuk Yaşatır
12. Yozlaşmaya Son, Devrimci Milli Kültür
13. Çağdaş Asya Uygarlığında Öncü Türkiye
14. Komşularla Birlik, Ülkeye Dirlik
15. Komşularla Birlik, Depolara Mazot, Sofralara Bereket
16. Enerji Komşuda, Anahtar Vatan’da
17. Ucuz Mazot, Ucuz Gübre, Ürüne Değer Fiyat
18. Çalışan Gençlik, Üreten Türkiye
19. Gençlik Vatan’da, Gelecek Güvende
20. Gençliği Örgütledik, 40 Yılı Sigortaladık
21. Üreten Kadın, Yükselen Türkiye
22. Mor Zehirlenmeye Hayır, Yaşasın Cumhuriyet Kadını
23. Vatan ve Üretim için NATO’dan Çıkalım
24. Asya’da Birlik, Üretimde Zenginlik
25. Atlantik Çürüyor, Asya Parlıyor
26. Türk Gençliğini Uyuşturucudan Kurtaracağız
27. Z Kuşağı Yok, Türk Gençliği Var
28. Sıcak Yuva, Mutlu Aile, Sağlıklı Toplum
29. Hekime Saygı, Hastaya Sevgi
30. Bilime Kaynak, İcatlara Olanak
31. Bilim Emekçisine Özen, Beyin Göçüne Son
32. Bozguncu Değil Halkçı Sanat
33. Vatan Partisi Örgütleri Halk Hareketinin Başına
34. Halk Örgütlerinden Üreticilerin İktidarına