9. GENEL KURULTAY MERKEZ KARAR KURULU RAPORU

9. GENEL KURULTAY MERKEZ KARAR KURULU RAPORU - Ankara, 4-6 Ekim 2013

İŞÇİ PARTİSİ 9. GENEL KURULTAYI MERKEZ KARAR KURULU RAPORU
Doğu Perinçek
İşçi Partisi Genel Başkanı

PARTİYE GÜVEN
HALKA GÜVEN
YAPARIZ!
Yerel Yönetimlerden Milli Hükümete


İşçi Partisi 9. Genel Kurultayı’nın
Değerli Delegeleri,
Değerli Arkadaşlar,

Bu Kurultayımız, Partimizin tarih yapma göreviyle gerçekleştirdiği ilk kurultayımızdır.
Partimiz, arkada kalan onyıllarda ülkemizin geleceğini etkileyen başarılı mücadeleler verdi. Özellikle devrimci hareketin yönünü belirleyen öncü görevleri yerine getirdi.
Ancak bugün Partimizin tarih yaptığı bir sürece girmiş bulunuyoruz.

I
TÜRKİYE


1. Tarih Yapma Görevi
Tarih yapmak, geniş halk kitlelerine önderlik ederek devrim yapmak ve halkın Türkiyesini kurmaktır.
İşte bu görevimiz başlamıştır.
- 19 Mayıs 2012 günü İstanbul’da 240 bin gencin halkla birleşerek yürüyüşü,
- 16 Eylül 2012 günü, ön cephedeki Hatay halkını ayağa kaldıran dirençli eylemimiz,
- 29 Ekim 2012 günü Türkiyemizin Atatürk’te Birleşen örgütleriyle birlikte yüzbinleri harekete geçirerek Birinci Büyük Millet Meclisi önünde, gerici rejimin barikatlarını yıkan büyük başarımız,
- 10 Kasım 2012 günü Partimizin çağrısıyla Ankara Tandoğan Meydanı’nda yüzbinleri seferber eden tarihi eylemimiz,
- 13 Aralık 2012 günü yüzbin yurttaşımızın katılımıyla gerçekleşen Silivri kuşatmamız,
ülkemizi karanlıklardan çıkartan yeni bir sürecin başlangıcını belirliyor.
Türkiyemizin ufkunu aydınlatan bu eylemlerde Partimiz öncü görevlerin ötesinde, geniş halk kitlelerini seferber ederek, bir tarih etkeni olarak, tarihin pususundan çıkmıştır.
Arkada kalan “Öncü Parti Çağımız” da, bugünleri tanımlamıştık. Partimizin “tarihin pususunda” olduğunu vurguluyor, emperyalizme bağımlı, gerici rejimin çarkı çeviremeyeceği günlere hazırlanıyor, halkın Türkiyesini kuracak devrimci müdahale için güç topluyorduk.
Arkada kalan yıllar, Türkiye’yi devrimci çözüme götüren yıllardır.
Türkiye, 1945’te “Küçük Amerika” sürecinin içine itilmişti. 27 Mayıs 1960 Devrimi, buna cevaptı ve özgürlükler getirdi. Ancak Türkiye’yi yeniden Kemalist Devrim rotasına sokamadı.
12 Eylül 1980 Amerikancı darbesiyle Türkiye “dünya ekonomisiyle bütünleşme” sürecine sokuldu. Karşıdevrim başlamıştı ve millî ekonomimize dayanan millî devletimiz adım adım yok edildi.
2002 yılındaki Amerikan darbesiyle, iktidara geçirilen Tayyip Erdoğan yönetimiyle Türkiye, ABD’nin savaş takvimine bağlandı. Kemalist Devrim yıkıldı ve Sıcak Para Diktası kuruldu. 2007 yılı Temmuz ayı, karşıdevrimin tamamlandığı tarihi işaretliyor.
2007 Baharı bu süreçte, son büyük hesaplaşmanın sahnesi oldu.
Cumhuriyet güçleri, Tandoğan’da, Çağlayan’da, Gündoğdu’da, Diyarbakır İstasyon Meydanında ve çağdaş kentlerimizde ayağa kalktı. Türkiye’nin çağdaş halkı, karşıdevrimi önlemek için dünya tarihinde az rastlanır çapta kitlesel eylemlerle direndi.
Partimizin 2007 Baharında Tayyip Erdoğan iktidarını yıkma ve geçici bir hükümetle seçime gitme siyaseti sürece yön veremedi. 2007 Cumhuriyet Hareketinin önderliğinin bir iktidar planı yoktu. Önderlik, düzenden kopamamıştı ve en sonunda Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül iktidarına teslim oldu. Böylece AKP, bu hesaplaşmadan galip çıkarak iktidarını pekiştirdi. 2008 yılında Anayasa Mahkemesi’nin AKP’nin Cumhuriyet yıkıcılığını hükme bağlamasına rağmen, karşıdevrim ağır bastı. Böylece BOP Eşbaşkanlığı rejimi ülke üzerindeki karanlık yönetimini ağırlaştırarak, Ergenekon-Balyoz tertiplerini uyguladı.
2007 sonrasında Türkiye’nin devrimci ve millici birikimi duvarlara hapsedildi; Türk Ordusunun özünü oluşturan “Kemal’in Askerleri” sindirildi. Atatürk Devrimi devlet katında tasfiye edildi. Türkiye’nin fiilen bölünmesi derinleşti. Barzanistan’ın Diyarbakır ve Akdeniz’e doğru genişletilmesi planı yürütüldü.
Türkiye’deki karşıdevrim en sonunda 2011 yılında Suriye kapısına dayandı.
Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisi, Irak’ı bölme savaşı için iktidar koltuklarına oturtulmuştu ve bugün Suriye’yi bölme savaşında ABD’nin yenilgisini paylaşıyorlar ve yıkılma sürecine girmişlerdir.
Irak’ı bölerek başlayan karşıdevrim, Suriye saldırısında bozguna uğrayarak çıkmaza girmiştir.
Sıcak Para Diktası da çıkmazdadır. Kirli para baronlarının, dolar ve borsa vurguncularının, hortumcuların ve tarikat rantçılarının soygun düzeni sürdürülemez. Emperyalist-kapitalist merkezlerde derinleşen kriz, Türkiye’deki Sıcak Para Diktasını çöküşe götürecek bunalımı da tetikleyecektir. Bunalım yapısaldır ve çöküşleri kaçınılmazdır.
İşte Partimiz, bu tarihi durumda dünyanın ve ülkemizin geleceğini belirleyecek bir etken olarak artık tarih yapıcısıdır.

2. Başarılarımız
Kemalist Devrimi tasfiye eden karşıdevrime göğsümüzü siper ettik.
Ergenekon-Balyoz tertiplerine karşı mücadeleye yön verdik, önderlik ettik.
Partimize yönelik saldırılara karşı dik durduk, Partimizi büyüttük.
Bölücü, gerici, emek düşmanı Anayasa saldırısına karşı mücadeleye önderlik ettik.
2005 yılında Lozan eylemiyle başlattığımız “Ermeni soykırımı” yalanına karşı mücadeleyi başarıyla sürdürdük.
Suriye’ye yönelik büyük tertip ve kışkırtmaya karşı Türkiye’nin direnişinin başına geçtik.
Emekçilerin alınteri mücadelesinin en ön safında yer aldık.
Türkiye’nin geleceğine damgasını vuracak Atatürk gençliğini örgütledik ve harekete geçirdik.

Bütün bu tarihi görevleri başarabilmek için,
- Öncü Partimizi sağlamlaştırdık ve Türkiye halkının kurmayını oluşturduk.
- 2006 yılı sonundaki tarihi kurultayımızda, Türkiye’nin Milliyetçi-Halkçı-Sosyalist öncülerini Partimizde birleştirme rotasını belirleyerek, bizi bugüne getiren yolu açtık ve başarılı olduk.
- Kemalist Devrimi yıkanları iktidardan indirmek için gerekli örgütlenmeleri ve araçları oluşturduk; gençliğimizi Atatürk’ün Büyük Nutuk’ta belirlediği tarihi görevle örgütledik; halkı aydınlatacak ve seferber edecek yayın araçlarını ürettik.
- Cumhuriyet Hareketi ile Emekçi Hareketini birleştirme görevini önümüze koyduk ve başarılı adımlar attık.
- Batı Asya’nın milli devletlerini ve halklarını emperyalizme karşı birleştirmek yolunda etkin bir mücadele yürüttük ve tarihi başarılar kazandık. Suriye, Irak, İran, Filistin, Lübnan, Azerbaycan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Batı Asya Birliği’ni kurmak için çalışmalar yürüttük ve bölge güçlerinin Avrasya ile dayanışmasına katkıda bulunduk.
- Rusya ve Hindistan’dan Orta Asya’ya ve Çin Halk Cumhuriyeti’ne uzanan bir Asya Kalesi’nin inşası için 1996 ve 2000 yıllarındaki Uluslararası Avrasya Kurultaylarından bu yana başarılı çalışmalarda bulunduk.

Bütün bu işler, yaşadığımız bölünme, dağılma ve yıkım sürecinin önümüze koyduğu görevlerdi.

3. Hayatın Doğruladığı Kemalist Devrimi Tamamlama Programı
Partimiz, daha 1960’ların sonlarında Türkiyemizin Kemalist Devrimi tamamlama sürecinde olduğunu saptamış ve Milli Demokratik Devrim programını benimsemişti. Bu program, Büyük Devrimci Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün 6 Ok Programıydı ve yalnız Türkiye için değil, bütün Mazlumlar Dünyasının ortak programıydı.
Mao’nun Çin’de, Kim İl Sung’un Kore’de, Ho Şi Minh’in Vietnam’da, Bin Bella’nın Cezayir’de, Fidel Castro’nun Küba’da, Lumumba, Nkrumah ve Mugabe’nin Afrika’da, Nasır’ın ve BAAS partilerinin Arap dünyasında, Musaddık’ın İran’da, Chavez ve arkadaşlarının Latin Amerika’da kendi devrimci pratiklerinde geliştirdikleri program, öz olarak aynıdır. Çünkü bu program, emperyalizm çağının Zalimler-Mazlumlar kamplaşması ekseninde oluşturuldu.
Bu program, 1640 İngiliz Devrimi, Kuzey Amerika Bağımsızlık Savaşı ve 1860-65 İç Savaşı, 1789 Fransız Büyük Devrimi, 1917 Sovyet Devrimi, 1908 ve 1920 Türk Devrimlerinin büyük tecrübelerinde geliştirilmiş ve Milli Demokratik Devrim adıyla teorileştirilmişti.
Partimiz, Atatürk’ün 6 Ok Programındaki gerçekliği saptayan Şefik Hüsnü, Hikmet Kıvılcımlı, Nâzım Hikmet, M. Ali Aybar, Mihri Belli ve Ciğerhun gibi Bilimsel Sosyalist önderlerin birikimlerini de değerlendirerek, Kemalist Devrim cephesinde mevzilenmenin tarihsel önemini 1970 öncesinde belirledi.
1971 yılında Partimiz önderliğini “Kemalist” diye suçlayarak ayrılan arkadaşlarımızın izinden giden örgütlenmeler, bugün “Kahrolsun Kemalist Diktatörlük” sloganıyla ABD emperyalizminin, Tayyip Erdoğanların ve Fethullah Gülenlerin yörüngesine düştüler.
Aynı şekilde Kemalist Devrim mevzisine girmeyen, sözümona “Sosyalist Devrim” yandaşları ve benzerleri, Türkiye’deki büyük halk hareketini balkonlardan izliyorlar ve tarihin kenarında kaldılar. Orada da tutunamazlar. Çünkü balkonların güvenliği tehlikededir. Türkiye’deki bütün siyasal güçler, ABD güdümlü Gladyo-Mafya-Tarikat karşıdevrimi ile Kemalist Devrim arasındaki cepheleşmede yerlerini belirlemek zorundadırlar.
Partimiz, 1960’lardan beri Kemalist Devrimin en kararlı, en tutarlı devrimci öncüsü olarak bugünlere gelmiştir.

4. Tarihî Çağrı
Arkada kalan pratik herkese göstermiş olmalıdır: Her hata düzeltilebilir, ancak Kemalist Devrim mevzisine girmemek, yığınakta yapılan hatadır. Bu hatayı yapanlar, karşıdevrimin denetimine girer veya tarihin dışına düşerler.
Partimiz, insanlık pratiğinden çıkan bilimsel birikimiyle, Türkiye gerçeğinin önümüze koyduğu Kemalist Devrimi tamamlama programını ve stratejisini kabul etmiştir. Biliyoruz ki, her toplum önündeki sorunları çözer; hiç kimse topluma kendi kafasındaki hayalî programları dayatamaz.
Bu açıdan Türkiye’nin milli güçleri ve Türkiye Solu içindeki tartışmalar, 2012 yılında halk pratiğiyle kesin olarak çözülmüştür.
Aslında 1989 İşçi Baharından 2007 Cumhuriyet Hareketine kadar bütün emekçi eylemleri ve milli hareketler, hep Kemalist Devrim mevzisindeydi.
Emekçiler ve bütün halk, özelleştirmeye karşı KİT’leri, sendikasızlaştırmaya karşı örgütlenme özgürlüğünü, tarımın çökertilmesine karşı devlet desteklerini, devletin küçültülmesine karşı kamu hizmetini, sağlığın özelleştirilmesine karşı kamu sağlığını, Dolar saltanatına karşı paranın giriş çıkışının kontrolünü, yabancı malların istilasına karşı yerli üreticiyi, tarikatlaşmaya karşı özgürlük ve aydınlığı savundu. Toplumsal mücadele, sınıf mücadelesi, milli mücadele, hepsi birdir ve aynı cephededir.
Partimiz bu cepheyi tutmuş ve programı, tutarlılığı, fedai geleneği ve tecrübe birikimiyle 2012 yılında bu cephenin önderi konumuna gelmiştir.
Bu tarihi gelişmeye işaret ederek, Türkiye’nin bütün millici, halkçı ve sosyalist birikimini İşçi Partisi’nde örgütlemeye çağırıyoruz.

5. Cumhuriyet Hareketiyle Emekçi Hareketini Birleştirmek
Büyük sendikalar ve bazı meslek örgütlerini sistemin denetiminden kurtarmak, önümüzdeki büyük görevdir. Bazı sendikalar AKP operasyonuyla denetim altına alınmıştır. Bazılar ise AB’ye bağımlıdır ve bölücülük ile ittifak halindedir, bu nedenle de emperyalizme bağımlıdır.
Cumhuriyet Hareketinden de güç alarak sendikalarda ve meslek örgütlerinde emekçilerin yönetimini sağlamak ve yabancı denetimine son vermek koşulları oluşmaktadır.
Partimiz, işçi sınıfı ve emekçi sınıflar içinde, sendikalarda, meslek kuruluşlarında ve kitle örgütlerinde çalışma ve örgütlenmeyi komisyonlara havale etmeyecek, Genel Merkezden temel örgütlere kadar Partinin esas görevi olarak hayata geçirecektir. Bu amaçla Parti yönetiminin bütün kademelerinde işçi, kamu emekçisi ve meslek örgütü önderlerinin görev almasına önem vereceğiz. Emekçilerin eğitimi ve kadro yetiştirmek için gerekli düzenlemeleri ve çalışmaları yapacağız. Emekçi hareketinin başına geçeceğiz ve Cumhuriyet Hareketi ile Emekçi Hareketini birleştireceğiz.
Partimiz, düne kadar bir köylü ülkesi olan Türkiye’de köylülüğün ve tarımın önemini kavramasıyla diğer siyasal güçlerden farklıdır.
Cumhuriyet Hareketi ve Emekçi Hareketi ile Köylü Hareketi arasında mücadele birliğini sağlamak, milli demokratik devrim görevidir.

6. Türkiye’nin ve Gurbetçilerimizin Savunmasını Yurtdışında Örgütlemek
Partimiz, Lozan, Berlin, Paris eylemleriyle Avrupa’daki 5 milyon yurttaşımızı ayağa kaldırmak için önemli başarılar kazanmıştır. Vatan savunmasını yurtdışında örgütleyen bu mücadelemizin milyonlarca yurttaşımızı seferber edebileceği koşullar oluşmaktadır. Partimiz, bunun yanında Yurtdışı Temsilciliğini, yurttaşlarımızın yaşadığı en uzak köşeye kadar örgütleyerek, aynı zamanda yurttaşlarımızı emperyalist baskı ve aşağılamaya karşı savunacak bir çalışmayı başaracak aşamaya gelmiştir.

7. Atatürk’te Birleşerek Türkiye’yi Kurtarmak
Biz bu çağrımızı 8. Genel Kurultayımızın kabul ettiği Merkez Karar Kurulu Raporu’nun 83.maddesinde, “Milli güçlerle Atatürk’te buluşalım” başlığı altında dile getirmiştik:

“ Bütün milli güçler, iktidar amacıyla ve Türkiye’yi kurtarma görevinde birleşmek durumundadırlar. Kemalist Devrimi tamamlamak, Türkiye’yi kurtaracak biricik çözümdür. Alçak gönüllü görev tanımları, kenarda kalmaya mahkûmdur. İşçi Partisi, bütün milli güçlere Atatürk’te buluşalım, Türkiye’yi kurtaralım çağrısı yapıyor.”

Bu çağrı artık, Öncünün çağrısı olmanın ötesinde halkın çağrısıdır. 19 Mayıs gençliği, Ulus Meydanı, Tandoğan Meydanı, Milli Anayasa Hareketi hepsi Atatürk’te Birleşti. Yapılan soruşturmalarda halkın yüzde 82’si, Atatürk’te birleşiyor. Geçen yıllarda durum farklıydı. Kemalist Devrimin güçleri 2007 Temmuzundan sonra hep daha geri mevzilere çekilmişti. Partimizin o mevzilerdeki kararlı direnci ve önderliği, bugünün nesnel koşullarında geniş halk kitlelerinin Atatürk’e bağlılığıyla buluşmuştur.
Bu tarihi buluşmayı çok kesin çizgilerle tanımlamalıyız.
1876 ve 1908 Devrimlerini başaran, İstiklal Savaşını zafere ulaştıran, Cumhuriyeti kuran, Kemalist Devrimi “arasız devrimlerle” devam ettiren Türkiye’nin millici-halkçı ve sosyalist güçleri birleşiyor.
Bu güç, 1876, 1908, 1920’den ve 1945’e kadar dünya tarihini etkileyen, Mazlumlar Dünyasına ışık olan devrimleri başarmıştı.
İkinci Dünya Savaşından sonra Atlantik sistemi, millî güçlerin önemli bir kesimini denetim altına aldı ve böldü.
İsmet İnönü’ler, Celal Bayar’lar, Fevzi Çakmak’lar, Atatürk’ün devrimci kurmay kadrosu içinde birlikteydiler. Nazım Hikmetler, Kemalist Devrimin sonuna kadar tutarlı olarak sürdürülmesi siyasetini temsil ettiler.
ABD emperyalizmi, 1945 sonrasında bu gücü böldü. Aynı cephede devrimler yapan milliciler, halkçılar, sosyalistler; cephe birliğini kaybettiler.
1945 sonrasındaki Küçük Amerika süreci ve 1980 sonrasındaki karşıdevrim süreci, vatanına ve Cumhuriyetine bağlı her yurttaş için derin derslerle doludur.

Kemalist Devrimi kaybedince,

- Milletimiz etnik gruplara ve mezheplere bölündü,
- Vatanımız parçalanmanın eşiğine geldi,
- Cumhuriyetimiz yıkıma uğradı,
- Emeğimiz serbest piyasaya düştü.

Bu dersi milletin öncüleri çıkarmıştır ve millet de çıkarıyor.
ABD tahakkümü altında bölünen milletin siyasal güçleri, bugün birleşiyor.
Millî Anayasa Hareketinin Atatürk, İnönü, Celal Bayar, Fevzi Çakmak, Nazım Hikmet simgeleri altında toplanması, tarihi bir olaydır ve tarihi yapacak olaydır.
“Atatürk’te Birleştik” parolası altındaki buluşmanın program ve hedefini doğru saptıyoruz.
Bu buluşma, bizi bölen 1945 sonrasının Atlantik sürecinde buluşma değildir.
Türkiye’nin millici-halkçı-devrimci güçleri, yeniden Atatürk önderliğinde birleşiyorlar.
Bizler, devrimleri birlikte yapmıştık ve yeniden milletimizin ihtiyacı olan Kemalist Devrimi tamamlama amacıyla birleşiyoruz.
1876’da Birinci Meşrutiyeti biz kurduk ve ilk anayasayı biz getirdik, meclisi biz açtık, bu gelenek ekseninde birleşiyoruz.
1908’de Hürriyeti biz ilan ettik, 31 Mart gericiliğini biz ezdik, Abdülhamit’i tahtından biz indirdik, Çanakkale’de, Kafkas ve Suriye-Irak cephelerinde vatanı biz savunduk, orada buluşuyoruz.
1920’de Meclisi Mebusan’da Misak-ı Milli’yi biz kabul ettik; 23 Nisan’da Meclisi açıp Cumhuriyeti biz kurduk, İstiklal Savaşını biz yaptık, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Güllerin padişahlarını biz devirdik, orada buluşuyoruz.
Hilafete biz son verdik. İstiklal Mahkemelerini biz kurduk. Gericiliğe ve bölücülüğe Cumhuriyetin yaptırımını biz uyguladık. Şeyhliğe ve ağalığa, müritliğe ve mensupluğa biz paydos dedik. Aydınlığı biz getirdik. Köy Enstitülerini biz açtık. “İrfanı ve vicdanı hür” gençliği biz yetiştirdik, orada buluşuyoruz.
Vatanı demir ağlarla biz ördük. Sümerbankları, Etibankları biz kurduk. Demiri ve bakırı dağların içinden biz söktük çıkardık. Şekeri, basmayı, çimentoyu ve çeliği biz ürettik, orada buluşuyoruz.
Balkan ve Sadabat Paktlarını biz yaptık, Sovyet dostluğunu bağımsızlığımızın güvencesi olarak biz uyguladık, orada buluşuyoruz.
Yurdumuza barışı biz getirdik, Cihan barışına biz hizmet ettik orada buluşuyoruz.
Bu tarihi buluşma, Türk Devrimi temelindedir ve devrimi getirecektir.
Bu buluşma devrimci geçmişten kuvvet alarak, devrimci geleceğimizi kurma buluşmasıdır.
Devlet katından tasfiye edilen Atatürk Devrimciliği artık halkındır.
Atatürk’te birleşen halkla Cumhuriyet yıkıcılarının saltanatını yıkacak ve Cumhuriyetin devrimci-halkçı devletini yeniden örgütleyeceğiz.
Bu Genel Kurultayımızda, milletimizin önünde yemin ediyoruz, Millî Hükümeti kuracağız ve bağımsız, halkçı, özgür, aydınlanmış, çağdaş ve gönençli Türkiye rotasına gireceğiz.

8. Milletin Birliği ve Vatanın Bütünlüğü
Milletimizi, etnik ve mezhepsel bölünmelerden kurtararak birleştireceğiz.
Vatanımızı yeniden bütünleştireceğiz.
Birliğimizi sağlamak için Kürdümüzü eşitlik ve kardeşlikle kucaklayacağız.
Türkiye Cumhuriyetini birlikte kurduk, Türkümüz ve Kürdümüzle, Sünnimiz ve Alevimizle hepimiz Türk milletiyiz.
Türk de biziz, Kürt de biziz, hepimiz Türk milletiyiz.
Biz Kürdümüze bölünmeyi ve Ortaçağ karanlığına yuvarlanmayı değil, birleşmeyi ve hep birlikte hükümet olmayı vaat ediyoruz.
Biz, Kürdümüze ABD’nin kukla devleti olmayı değil, bağımsız ve özgür Türkiye’nin hep birlikte efendisi olmayı vaat ediyoruz.
Biz Kürdümüze birlik vaat ediyoruz.
Halkın birliği, Türkiye’de özgürlüğün, eşitliğin ve zenginleşmenin biricik itici gücüdür.
Birlik, Türkiye’de yaşayan her yurttaşın, Edirne’den Hakkâri’ye kadar temel ihtiyacıdır.
Milli Hükümet, halkı ve vatanı birleştirmek için, Kürdümüzü kazanacak, toprak ağalığını, şeyhliği ve Ortaçağ kurumlarını her alanda tasfiye edecek, silahlı bölücülükte diretecek olanlara devletin yaptırım gücünü kararlı olarak uygulayacaktır. Ülkede teröre son vermek için bütün milleti seferber edecek, ülkenin bütün maddi ve manevi kaynaklarını hızla ve sonuna kadar değerlendirecek, güvenlik güçlerinin etkin olması için gereken hukuki düzenlemeleri yapacak ve bütün olanakları derhal harekete geçirecektir.


II
BATI ASYA

9. ABD’nin “Kürt Koridoru” Projesi Çıkmazda
Milletimizin birliği ve Türkiyemizin bütünlüğü için, dünya ve bölge koşulları oluşmuştur.
ABD, Ortadoğu’da yenilmiş, en son Suriye’yi bölme girişiminde de bozguna uğrayacaktır. Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül yönetimi ile Suudi Arabistan, Katar gibi bölgenin gerici güçleri de, ABD’nin bozgununu paylaşıyorlar.
Suriye’nin ABD müdahalesine direnişi, dönüm noktası oldu. ABD ve İsrail’in Birinci Körfez Savaşında fiilen kurdukları ve İkinci Körfez Savaşıyla Türkiye’nin güneydoğusuna doğru genişletme girişiminde bulundukları İkinci İsrail girişimi karaya oturmuştur.

- İran, bağımsız Kürt devletinin kurulmasına izin vermeme kararındadır. Irak’ın kuzeyindeki oluşumun resmen bir devlete dönüştürülmesi ve Irak’ın parçalanması karşısında, İran’ın harekete geçeceği meydandadır. Bölge güçlerinin tavırları, İran’ın bu kararlılığına göre biçimlenmektedir.
- Bağdat hükümeti, kuzeyde Irak devletinin egemenliğini yeniden kurmak ve güvence altına almak için Dicle Ordusu’nu örgütledi. Irak, Barzani’nin Peşmerge kuvvetlerinin ayrı bir yaptırım gücü oluşturmasını kabul etmiyor. Bir ülkede iki ordu ancak kuvvet dengelerinin elverdiği geçici durumlarda olabilir. Şimdi o geçici durumun sorgulandığı bir aşamaya gelinmiştir.
- Irak Cumhurbaşkanı ve Soran bölgesinin lideri Celal Talabani, Irak’ın toprak bütünlüğünden yana tavrını berraklaştırdı ve Barzani’nin “Bağımsız Kürdistan” girişimine katılmayacağını ortaya koydu. Bu durumda Barzanistan, Soran bölgesini de kaybederek tam anlamıyla Barzanistan oldu.

Barzanistan, ancak Doğu Akdeniz’e açılacak “Kürt Koridoru”yla yaşam sınırlarına kavuşturulabilirdi. ABD ve İsrail, bu amaçla Suriye’yi parçalama girişiminde bulundular. Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül yönetimi de onların hizmetine girerek Suriye’de iç savaşın örgütlenmesinde baş role soyundu. Ancak Suriye’yi bölme planı artık çıkmaza girmiştir. Bölge ülkelerinin birleşme ve bütünleşme sürecinin eşiğindeyiz.
En önemlisi, Türkiye’de Kürt sorununu Türkiye’nin bağımsızlığı, toprak bütünlüğü ve Atatürk Devrimi temelinde çözecek olan Cumhuriyet hareketinin tarih sahnesine çıkmasıdır. Bölücülük ile cemaatçilik arasına sıkıştırılmış olan Kürt yurttaşlarımız için, artık Türkiye’nin birliği içinde özgürleşme ve çağdaşlaşma seçeneği fiilen vardır. Önümüzde Batılı emperyalistlerden çözüm beklemek yerine, Türkiye halkının bir parçası olarak hükümet olma mücadelesinin Güneydoğu’da da gelişeceğini göreceğiz.
Bu koşullarda, ABD ve İsrail adına Kürt Koridoru’nu açacak kuvvet olarak, AKP, Barzani ve PKK/PYD kalıyor. Ne var ki, Obama yönetiminin kendisi Kürt Koridoru planının gerçekçi olmadığını tartışmaya başlamıştır.
Bölgemizde bugün Suriye, Irak, İran ve Lübnan, ABD-İsrail müdahalesine karşı aynı cephede birleşmiş bulunuyorlar. Birinci ve İkinci Körfez savaşları döneminde ABD ve İsrail’in karşısında böyle bir cephe yoktu. Hatta İran, ABD’nin Irak’ı işgalini desteklemişti. Artık durum farklıdır, bölgenin millî devletleri yabancı müdahalesine karşı ortak tavır içine girdiler. Rusya ve Çin sağlam cephe gerisini oluşturdu. Batı Asya’da oluşan direnme mevzisi, Venezuela ve Brezilya’dan Hindistan ve Vietnam’a kadar uzanan çok geniş bir uluslararası desteğe sahip.

10. AKP İktidarı Çöken Senaryonun Oyuncusu
Bugün Türkiye’de Tayyip Erdoğan iktidarı, hâlâ ABD-İsrail’in Kürt senaryosu içindedir. Büyük Şehir Yasası, Anadille Savunma Yasası, Özerklik planları, Anayasadan Türk milletinin silinmesi gibi girişimler, hep arkada kalan dönemin uygulamalarıdır. AKP, çöken seçeneğin peşinden koşmaya devam ediyor. Oysa bu senaryo artık geçerli değildir. Bölünme süreci sona ermiştir, bundan sonra gelişme birlik yönünde olacaktır. Irak’ı bölmek için Türkiye’nin tepesine oturtulan AKP iktidarı Suriye’yi bölememiştir ve Türkiye’yi de bölemeyecektir. Bu nedenle devrini doldurmuştur.
Bu tablo içinde PKK’nın bölünmesi kaçınılmazdır. PKK, 1991 Körfez Savaşı’ndan sonra ABD planları içinde rol üstlenerek silahlı mücadele yürüttü. Irak’ın bölünmesi, PKK’ya güç kazandırdı. Şimdi Irak’ın bütünlüğü yeniden gündemdedir ve ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi çıkmaza girmiştir. PKK’yı besleyen zemin daralacaktır. Daha önemlisi, Türkiye’de ABD emperyalizmine karşı mücadele yükseliyor ve Kürt yurttaşlarımızı da hızla kucaklayacaktır. PKK, çıkmaza giren ABD-İsrail senaryosu ile Türkiye’nin millî-demokratik devrimi arasında bölünecektir.

11. Kürt Sorununun Çözümü Ufukta Göründü
ABD’nin 1991 yılında Irak’ı bölmesinden bu yana Kürt sorununa emperyalist-siyonist çözüm yürürlükteydi. İkinci İsrail planı arkada kalan 20 yıl içinde önemli mesafe aldı. Ancak bugün bölge ülkelerinin Millî Devletler Cephesini oluşturmaları ve Türkiye’deki Cumhuriyet Hareketinin yükselişiyle bu dönemin sonuna gelinmiştir. Kürt sorununa bölücü çözümler bütün bölgede iflasa gidiyor. Kürt sorununu bölge ülkelerinin bağımsızlık ve toprak bütünlüğü içinde kardeşlikle çözme seçeneği gündeme girmiştir.

12. Bölge Ülkeleri Birleşiyor
ABD emperyalizmi, Büyük Ortadoğu Projesi yoluyla bölmeye kalktığı ülkeleri birleştirmektedir.
Suriye, Irak, İran, Filistin ve Lübnan ABD müdahalesine karşı ortak bir cephe kurmuşlardır. Türkiye’nin yeri bu cephededir. Ülkemizin milleti birleştirmesi ve vatanı bütünleştirmesi için, bölge koşulları oluşmuştur. Türkiye’ye bölünmeyi dayatan ABD emperyalizmi, İsrail, AKP iktidarı ve PKK, Irak’ın kuzeyinde ve Suriye’nin kuzeyinde bölücü bir cephe oluşturuyor ve son kozlarını oynuyorlar. ABD ve İsrail, “Türkiye-Kürdistan Birliği” adı altında, Türkiye’yi ateşe sürmek peşindedirler. NATO sürece müdahale etmektedir.
Türkiye’yi bölme tehdidi, cevabını Millî Hükümetin kuruluşuyla alacaktır. Türkiye, bölünmemek için yeniden Kemalist Devrim rotasına girmenin sancılarını yaşamaktadır.
Türkiye’nin İran ve Rusya ile ekonomik ilişkileri ve enerji kaynakları, AKP iktidarını çıkmaza sokmuştur ve ülkemizin bir devrimle bölge ittifakı içindeki yerini alması için, çok önemli dış etkeni oluşturuyor.


III
DÜNYA

13. Emperyalizm, Milli Demokratik Devrimler ve Sosyalizme Açılma Çağı
Dünyamız bugün hâlâ 20. Yüzyılın başındaki Rus, İran, Türk, Çin devrimleriyle girdiği Emperyalizm, Milli Demokratik Devrimler ve Sosyalizme Açılma Çağındadır. Arkada kalan yüzyılın toplam deneyimlerini dikkate alarak, çağımızı yukarda belirttiğimiz gibi tanımlıyoruz.
Çağımızın başlıca devrimci akımları, devletlerin bağımsızlık, milletlerin kurtuluş ve halkların devrim mücadeleleridir.

Sosyalizmi kurma deneyimleri bugün başta Çin Halk Cumhuriyeti’nin olağanüstü başarılarıyla devam etmektedir. Çin’i hesaba katmadığınız zaman dünya durmuştur. Demek ki, bugün dünyamızın başlıca ilerleme etkeni, Çin Halk Cumhuriyeti ile diğer gelişmekte olan ülkelerin kalkınmaları ve gelişmeleridir.
Emperyalizm çağında Leninlerin ve Mustafa Kemallerin belirttikleri gibi, dünya iki kampa ayrılmıştı: Zalim Milletler ve Mazlum Milletler.

14. Gelişen Ülkeler ve Mazlum Ülkeler
Bugün emperyalist ülkelerin karşısındaki kamp, yalnız Mazlumlardan oluşmuyor. Dünün Mazlum Ülkelerinden bazıları, devrimler ve bağımsızlık mücadeleleriyle mazlum olmaktan kurtulmuş ve Gelişen Ülkeler konumuna gelmişlerdir. Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya ve Güney Afrika’nın oluşturduğu BRICS ülkeleri, dünya nüfusunun yarısını oluşturuyor ve dünya ekonomisinin yüzde 30’unu üretiyorlar. İnsanlığın geleceğini belirleyen güç, artık Gelişen Dünya Ülkeleridir.
ABD’nin 2008 yılında 9.9 trilyon Dolar olan borcu 2011 yılında 15.4 trilyon Dolara yükselmiştir. Borç toplamı, milli gelir toplamını aşmıştır. ABD, dünyanın rakipsiz en büyük borçlusudur. Başta Çin Halk Cumhuriyeti olmak üzere, BRICS ülkeleri 3.2 trilyonluk Dolar yedeğiyle ABD’nin en büyük alacaklısı konumundalar. ABD’nin dünyadan silah zoruyla topladığı haraç, şimdi ABD’yi tehdit etmektedir.
Dolar saltanatıyla birlikte Batılı emperyalistlerin malî egemenlik sistemi de yıkılmaktadır. Başta BRICS ülkeleri olmak üzere Gelişen ve Mazlum Ülkeler kendi aralarındaki ticarette ve yatırımlarda Doları terk ediyorlar, yeni kalkınma bankaları kuruyorlar ve ABD tahakkümü altındaki malî sistemin dışına çıkıyorlar.
“ABD, Çin ve Hindistan’ın emperyalist-kapitalist sistem içinde karşılıklı bağımlı hale geldikleri” yönündeki görüşler, gerçeğe dayanmıyor.
Çin, bağımsız ve kamu ağırlıklı ekonomisi nedeniyle ABD’yi barışçı yoldan geçme stratejisini izliyor, savaş istemiyor, hatta bu nedenle ABD saldırganlığına haraç dahi ödemektedir.
Çin ile Hindistan’ın sistemin egemen güçlerine dönüştükleri yolundaki görüşler, toplumsal-ekonomik temele dayanmadığı gibi, devrimi de imkânsız kılan bir eğilimi temsil ediyor.
ABD ile Gelişen Dünyanın öncüleri olan Çin ve Hindistan arasındaki çelişme, emperyalist devletler arasındaki çelişme kapsamında değildir; Emperyalist Ülkeler ile Gelişen Ülkeler arasındaki çıkar ayrılıklarına dayanıyor. Çin ve Hindistan, emperyalizme karşı direnme cephesinin en büyük güçleridir ve Ezilen Dünya ülkeleri ve halklarıyla her alanda aynı cephede yer alıyorlar.
Bugün Gelişen ve Ezilen Ülkeler, bölgesel ekonomik birlikler oluşturmanın ötesinde, yer yer siyasal ve giderek askeri işbirliğine de yöneliyorlar.
İnsanlık, ABD ve işbirlikçilerinin Libya’ya müdahalesinden çok önemli dersler çıkarmıştır. ABD ve kuklalarının Suriye’ye müdahalesi ve İran’a yönelttiği tehdit, çok güçlü bir dirençle karşılaştı.
Bugün emperyalizme karşı mücadelenin ön mevzileri olan Suriye, Irak, İran, Lübnan ve Filistin’den Rusya, Orta Asya ülkeleri ve Çin’e ve Batı’da Brezilya ve Venezuela’ya kadar uzanan bir insanlık cephesi oluştu. Bu büyük direniş, Batı blokunu da bölmüştür. Almanya’nın, ABD ittifakıyla olan bağları zayıflamakta; Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişkileri gelişmektedir.
Batılı emperyalist ülkelerin egemenliğine dayanan dünya sistemi artık arkada kalmıştır. Bu egemenliğin en belirgin aracı olan Dolar Saltanatı yıkılmaktadır. Dolar Saltanatının yaptırım gücü olan ABD’nin silahlı saldırganlığı ağır yaralar almıştır ve hükmünü sürdüremiyor.
ABD’nin karşısında başta Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) olmak üzere Avrasya Biriliği, MECOSUR (Brezilya, Arjantin, Paraguay ve Uruguay Ortak ticaret Bölgesi) CELAC (Latin Amerika ve Karayip Ülkeleri Topluluğu) ALBA (Latin Amerika İçin Bolivarcı Birlik) ABÖ (Afrika) Doğu Asya Serbest Ticaret Bölgesi (Çin, Endonezya, Malezya, Tayland, Filipinler, Singapur, Brunei-Vietnam ve Kamboçya 2015 yılında katılacak) gibi bölgesel birlikler oluşmuştur. Bu süreç devam ediyor.

15. ABD ve Batılı Emperyalistler
ABD emperyalizminin son 50 yıllık tarihine bakarsak günümüz dünyasını anlayabiliriz. ABD, 1960 yılında dünya üretiminin yüzde 40’ını üretiyordu. 1970’te yüzde 26’ya, 1980’de yüzde 24’e ve 1990’da yüzde 22’ye düşmüştü. ABD’nin dünya üretimindeki payı bugün yüzde 20’nin altındadır. Ve bu payı belirleyen Dolar Saltanatıdır. Şimdi o da çökmektedir.
Bu koşullarda ABD, 2011 yılında askeri stratejisini de değiştirdi; artık doğrudan askeri müdahalelere kalkışacak gücü olmadığını itiraf etti; “müttefiklerini”, daha doğrusu aletlerini kullanarak müdahale peşindedir. İç yıkıcılığa, özel askeri güçlere, tertiplere vb. başvurmak zorunda kaldığını kabul etmiştir. İlk örnekleri Suriye’de yaşanıyor.
Bu gelişmelerle bağlantılı olarak, ABD, iki cephede birden mücadele iddiasını terk etmekte, Ön Asya ve Afrika cephelerinden çekilmenin yollarını aramakta, Asya-Pasifik’te yığınak yapmaya yönelmektedir. Ortadoğu’daki taşeronları Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül yönetimi, Barzani ve PKK’dır ve onlar da ABD’nin çıkmazını paylaşıyorlar.
Bu koşullarda ABD’de içe kapanma eğilimleri güçlenmekte, Monroe’nün ünlü kabuğa çekilme doktrini canlanmaktadır. ABD’nin dünyanın tek efendisi olma hırsı, dünya direnişiyle kırılmıştır. ABD’nin köhneleşen ekonomisi ile dünyayı yönetme iddiası arasındaki büyük çelişki meydana çıkmıştır. ABD’nin dünya jandarmalığı iddiasının sonuna gelinmiştir.
Bu durumda, daha geçen Kurultayımız öncesinden beri yaptığımız, “ABD stratejik savunmaya geçti” yolundaki saptamamız, artık tartışma götürmeyen bir dünya gerçeğidir.
ABD’nin atakları, savunma stratejisi içindeki taktik ataklardır. Washington yönetimi, bugün işgal ettiği ülkelerde kendi eliyle kurduğu hükümetleri bile denetleyemiyor. Örneğin Irak yönetimi, ABD saldırganlığına direnen güçlerin ön cephesindedir ve ülkesini birleştirmek için, ABD’nin kurduğu Kukla Devleti silahla hizaya getirmeye hazırlanıyor.
Avrupa Birliği ise, iflah olmaz bir krize yuvarlanmıştır ve çıkmazdadır. Türkiye’ye örnek gösterilen Güney Avrupa ülkeleri, Avrupa Birliği’nin ekonomik çözümsüzlüğünü en derin yaşıyorlar.
Emperyalist güçlerin silahlı saldırı örgütü NATO, sistemin çıkmazını bütün boyutlarıyla yaşıyor.

16. Dünyada Gelişen Eğilimler
Toplam olarak bakarsak,
- Dünya ekonomisinin ve siyasetinin ağırlığı, Atlantik’ten Asya’ya kaymıştır.
- Beş yüzyıllık Atlantik Çağı sona ermiştir; Asya Çağına girmiş bulunuyoruz.
- Asya Çağı, bazı gericilerin ve sözde solcuların ileri sürdükleri gibi, kapitalizmin merkezinin değişmesi değildir; yeni bir uygarlığın başlangıcıdır.
- Sosyalizmi kurmanın ilk basamaklarında olan Çin başta olmak üzere Halkçılık geleneğinin Hindistan’ı, devrim mirası üzerinde varlığını koruyan Rusya, Vietnam, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Venezuela, Brezilya, Küba vb. bugün yeni bir uygarlığın habercileridir.

Batılı emperyalist-kapitalist sistem çökmektedir. Bu sistem, insanlığın sorunlarını çözmek bir yana, kendi çıkmazlarına bir çare bulma olanaklarını temelden kaybetmiştir.

17. Yeni Devrim Çağı
Dünyanın karşılaştığı sorunları, “Asya merkezli bir kapitalizm” tasarımıyla çözme şansı yoktur. Dünya ABD ve Avrupa modeli üzerinde biçimlenecek 3 milyar nüfuslu Çin ve Hindistan’ı kaldıramaz. Çin, yeni bir kapitalist ABD olamaz. Böyle bir tasavvur bütünüyle hayalidir. Çin kapitalizme yönelecek olursa kendi birliğini dahi koruyamaz. O nedenle Çin, sosyalizm yolunda ilerlemeye mecburdur.
Başta Çin ve Hindistan olmak üzere, insanlık bireye değil kamuya öncelik veren, emekçiyi gözeten, kaynakları verimli kullanan, gözü dönmüş kâr hırsını sınırlayan, emeği özgürleştiren, insan ile doğa arasındaki uyumu dikkate alan, halkçı ve demokratik bir uygarlığa yönelmek zorundadır.
Çin, şu anda yeni kamucu uygarlığın başını çekiyor ve dünya devriminin ilerleyişi, yeni kamucu uygarlığın milli demokratik devrimlerden sosyalizme açılışını da belirleyecektir.
Devrimler Çağı arkada kalmamıştır. Yeryüzü, asıl en köklü Devrim Çağına şimdi girmektedir. Çünkü kapitalist sistem iflah olmaz bir krize batmıştır. İnsanlık, özel çıkar sistemi içinde çözemeyeceği sorunlarla karşı karşıyadır. Toplum çıkarına öncelik, birey karşısında millete öncelik ve kamuculuk gündemdedir.
Partimiz, bağımsızlık isteyen devletler, kurtuluş isteyen milletler ve devrim isteyen halklarla milletlerarası dayanışmayı önümüzdeki dönem, daha ileri bir aşamaya taşıyacaktır.
Bugün Enternasyonal dayanışmanın esası, gelişmiş kapitalist ülkelerin işçi sınıflarıyla dayanışma değildir. 20. yüzyılın başında önde gelen teorisyenlerin açıkladığı gibi, emperyalist devletler, Ezilen Dünyadan elde ettikleri sömürüden kendi ülkelerinin emekçilerine de bir pay vermişler ve emperyalist merkezlerdeki sınıf çelişmelerini yumuşatmışlardır. Böylece 20. yüzyılda kapitalizm ile emekçiler arasındaki çelişme, Ezilen Dünyanın üzerine yıkılmıştır. Devrimin merkezi Ezilen Dünyaya kaymıştır. 20. yüzyılın bütün devrimleri ve sosyalizmi kurma deneyimleri, Asya’da ve kısmen Doğu Avrupa’da yaşanmıştır. Bütün devrimler, emperyalizme karşı vatan savunmasında gerçekleşmiş ve her devrim kendisini vatan savunmasıyla korumuştur. Koruyamayanlar, yıkılmış ve dağılmıştır. Sosyalizmi savunma mücadelesi dahi, vatan savunması mevzilerinde olmuştur.

18. Milletlerarası Dayanışma
Hâlâ 19. yüzyılda kalmış olanlar, bugün Enternasyonalizmi Avrupa işçi sınıflarıyla dayanışma, küreselleşmeye karşı Avrupa’ya katılma olarak tanımlıyorlar. Bu tanım, onları Avrupa işçi sınıfları üzerinden emperyalist kampa teslimiyete hapsediyor.

Bugün Enternasyonalizm,
- Suriye’nin bağımsızlık mücadelesinin yanında olmak, somut olarak Beşar Esad yönetiminin Suriye’yi birleştirme çabasını desteklemektir.
- Irak’ın kendi toprak bütünlüğünü sağlamak için kuzeyindeki ABD üssünü bertaraf etme mücadelesiyle dayanışmadır.
- Filistin, Afgan ve Libya halklarının emperyalizme karşı savaşlarıyla aynı cephede olmaktır.
- Venezuela, Meksika, Küba, Brezilya ve Arjantin başta olmak üzere Latin Amerika ve yine Afrika ülkelerinin ekonomik birliklerini ve emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelelerini desteklemektir.
- Çin, Hindistan, Rusya ve Orta Asya ülkelerinin Şanghay İşbirliği Örgütünün dünya barışı ve gelişme için yürüttüğü çalışmalarla işbirliği ve Partimizin 1996 yılında başlattığı Avrasya Seçeneğini geliştirmektir.
- Avrupa halklarının, özellikle Akdeniz ülkeleri halklarının, bağımsızlık, özgürlük ve emek mücadeleleriyle dayanışmadır.

Partimiz, 1996 ve 2000 yılı Uluslararası Avrasya Konferansından sonra milletlerarası dayanışma ve dünyanın emek partileriyle ilişkileri ihmal etti. Şimdi, Batı Asya’dan başlayarak bu alanda yeniden ve eski çalışmalarımızın çok ilerisinde bir atağa geçiyoruz.


IV
PARTİ

19. Kurultayımızın Temel Sloganı
Değerli Delegeler,
9. Genel Kurultayımızın baş sloganını “YAPARIZ” diye tek sözcükle belirliyoruz.
Kuşkusuz “yapmak” eylemi, her zaman görevdi. Ancak tarihin belli bir görevi getirip önümüze koyduğu dalgalanmalarda, Öncü Partinin yapma iradesi, tarih yapar.
Partimiz, Türkiye halkını seferber ederek tarih yapma günlerine gelmiştir.
Artık bütün mesele, yapacağımız büyük işi somutlaştırmak, genel söylemlerin ötesine geçerek önümüze somut işler koyarak ve bu işleri planlayarak hedefe ilerlemektir.
Hedefimiz, Cumhuriyeti yıkan, ülkemizin gücünü ABD’nin emperyalist planlarının bir aleti haline getiren, Anayasa Mahkemesi kararıyla yasadışılığı hükme bağlanmış Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül yönetimini yıkarak Milli Hükümeti kurmaktır.
Türkiye, ancak devrimle çözeceği sorunlarla karşı karşıyadır.
Karşıdevrim, Cumhuriyetin kurumlarını esas olarak ele geçirmiştir. Yürütme, yasama ve yargı organları büyük ölçüde Gladyo-Mafya-Tarikat rejiminin denetimindedir. Ergenekon-Balyoz tertipleriyle Türk Ordusuna dünya tarihinde görülmemiş bir operasyon yapılmış ve ABD emperyalizmi Türk Silahlı Kuvvetleri’ni savaşmadan yenilgiye uğratmış, komutanları toplu olarak esir alınmıştır. Mevcut komuta kademesi Cumhuriyet yıkıcısı iktidarla uyumludur. Türkiye, Amerika’dan general ithali dönemine girmiştir.
Bu koşullarda Türkiye, ancak bir devrimle yeniden Kemalist Devrim rotasına yönelebilir.

20. Partimizin Yeni Çağı
2012 yılı bu açıdan, hem Türkiye, hem de Partimiz açısından dönüm noktasıdır.
Devrimin güçleri ayağa kalkmaktadır.
Daha önemlisi Partimiz, ilk kez, çok geniş kitlelere ideolojik ve siyasal önderliğin ötesinde, eylemli önderlik konumuna gelmektedir.
2012 yılında 19 Mayıs, 16 Eylül, 29 Ekim, 10 Kasım ve 13 Aralık’ta milyonların ayağa kalkışı, eylemleri, Partimizin tarih yapmaya yöneldiğini gösteriyor.
Önümüzdeki büyük görev, Cumhuriyet Hareketi ile Emek Hareketini Milli Hükümet amacıyla birleştirmektir.
Yine büyük görev, Kürt kökenli yurttaşlarımızı ABD güdümlü bölücülüğün ve cemaatçiliğin denetiminden kurtararak halk hareketine katmaktır.

21. Partimiz Kendisini Keşfetmeli
Bu görevleri başarabilmek için, öncelikle 8. Genel Kurultay Kararı’nın 77. Maddesinde saptadığımız üzere Partimizin kendisini keşfetmesi gerekiyor:

“Bugün belirleyici olan, halktan önce İşçi Partisi’nin kendi birikimini ve tarihsel görevini keşfetmesidir. Halkın İşçi Partisi’nin önderliğinde toplanması, Partimizin kendi tarihsel görevini kavramasına ve hayata geçirmesine bağlıdır. Partimizin “yaparım” kararlılığını ortaya koyması ve sorumluluk üstlenmesi her işin başıdır. Bu nedenle Partimiz saflarında halktan yakınma yanlışını temizlemek ve öncü niteliklerimizi geliştirmek ve sağlamlaştırmak, belirleyici görevdir.”

Halkın Partimizi keşfetmesi için dua etmek, Parti içindeki hatalı çizginin özüdür.
Halkın Partimizi keşfedebilmesi için, önce Partimiz kendisini keşfedecektir; başka deyişle tarihsel görevini “Yaparız” kararlılığı ve bilinciyle yerine getirecektir.

22. Partimizin Önündeki Barikat: Özgüven Yoksunluğu
Bu açıdan 10 Kasım 2012 saat 9’u 5 geçe, Partimizin tarihsel görev için yeniden doğduğu an’dır.
31 Ekim 2012 günü Partimiz, “Barikatınızı yıktık, iktidarınızı da yıkacağız” saptamasıyla halkı 10 Kasım 2012 günü Tandoğan Meydanı’na çağırdı.
10 Kasım 2012 günü saat 9’u 5 geçe, biz yalnız Mafya-Tarikat rejiminin barikatlarını yıkmadık, Partimiz içindeki özgüvensizliği de yıktık ve tarihsel görev için Partimizin önünü açtık.
Partimiz içinde hâlâ direten yanlış çizgi, bir iş yapabilmek için ille de müttefik bulmak, her mücadelede ille de sığınacak bir müttefike yaslanmak ve onun kanatları altında yaşamaktır. Bu çizgi, Partide özgüven ruhunu boğmaktadır.
“Müttefik hayranlığı diyebileceğimiz bu anlayış önce 19 Mayıs 2012 günü yıkılmıştır. Sonra Hatay’da 16 Eylül günü bertaraf edilmiştir. 14 Ekim Berlin toplantısında ve 29 Ekim’de Ulus Meydanı’nda etkisiz kılınmıştır. Ama asıl bozguna uğratıldığı tarih, 10 Kasım 2012’dir.
O sabah Ana Muhalefet Partisi halkı Güven Park’a çağırmıştı. Çok değerli Atatürkçü derneklerimiz Sıhhiye’de toplanma ilanları vermişlerdi. Ama halk, yüzbinler halinde Partimizin çağrısına geldi ve Tandoğan’da toplandı.
“Müttefiklerimizle birlikte çağrı yapsaydık Tandoğan’da 1 milyon toplanırdık” diyen arkadaşlarımız, Güven Park ve Sıhhiye Meydanı’nda toplananlara bakarlarsa, toplayacakları kitlenin çapını görürler.
Daha önemlisi Partimizi özgüvensiz ve boynu eğik bırakan anlayışın verdiği zarardır.
Bu büyük eylemler, Partimiz içindeki tartışmaları ve iki çizgi mücadelesini çözmüştür.
Eğer 19 Mayıs’ta, Hatay’da,14 Ekim’de Berlin toplantısında, 29 Ekim’de ve özellikle 10 Kasım günü önümüze koyduğumuz görevleri başarıyla yerine getirmeseydik, ittifaklara bel bağlayan görüşler doğru çıkacaktı. Ama bu eylemler, o eylem çizgisinin “kuyrukçuluk” olduğunu göstermiş ve Partimizin “Yaparız” iradesinin bugün tarihsel önemde ve gerçekçi olduğunu kanıtlamıştır.

23. Önderlik ve İttifaklar
Parti önderliği ve ittifaklar birbirini tamamlar. Parti, halka önderlik etmiyorsa ve müttefiklerden yoksun ise, önderlik konumunda değildir.

Öncü ile müttefikler arasındaki ilişki, her tarihsel durumda pratik bir meseledir. Koşullara, güçlere, halkın durumuna, önümüzdeki göreve ve doğru önderliğe göre belirlenir.
Burada dar kapıcı tutumlar ile kuyrukçuluk aynı kapıya çıkar. İkisi de, halkın doğru hedeflere sevk edilememesi sonucunu doğurur. İkisinin de özü, Partinin kendisine güvenmemesi, halka önderlik yeteneğinin bilincinde olmamasıdır.
Partimiz önderliği, 2011 Haziran seçiminde güçbirliği yapabileceği güçleri çevresinden uzaklaştırarak, toplayabileceği en büyük gücün altında bir güçbirliğiyle seçime girdi.
Son zamanlarda baş gösteren eğilim ise, müttefiklerden kopmamak adına, Parti girişiminin ve önderliğinin köreltilmesiydi. Eğer o anlayış Partimize yön verseydi, ne 19 Mayıs olur, ne Hatay halkı ayağa kalkar, ne 29 Ekim’de barikatlar yıkılır, ne de 10 Kasım’da yüzbinler Partimiz çağrısıyla toplanırdı. Halkın yapabileceği eylemi doğru saptamak, burada belirleyicidir. Eğer müttefikler, halkın gizilgücünün farkında değilse, orada Partinin girişimi ele alması, halk hareketinin başarısı yanında müttefiklerin de ikna edilmesi açısından belirleyicidir.
Somut durumun somut tahlili belirleyicidir.

24. Doğru Eylem Çizgisi
İşçi Partisi olarak,
Bir: Haklı zeminde,
İki: Başarıya, başka deyişle kuvvet toplamaya yönelik,
Üç: Duracağı yeri bilen, ateşkesler yapan
Bir eylem çizgisi izlemeye devam edeceğiz.

25. Stratejik Mücadele İlkelerimiz
Mücadelemizin stratejik ilkeleri ise,
Bir: Halk önderlerinden oluşan Öncü Parti inşa etmek,
İki: Milli Hükümet hedefiyle güç toplamak,
Üç: Karşı güçleri daraltmak ve birleşebileceğimiz en büyük güçle birleşmek ve
Dört: Demiri tavında dövmek, yani kesin hesaplaşmayı doğru zamanda gerçekleştirmektir.
Yaşadığımız süreçte bir stratejik ve bir de güncel konumlanmada sağlam duracağız.
Stratejik olarak, Kemalist Devrimi tamamlama programında direneceğiz. Partimiz içinde de boy veren, Kemalist Devrimin Ortaçağ güçlerini bertaraf etmesini anlamayan, CHP’nin Dersim ve Seyit Rıza anlayışına benzer eğilimleri eğitim yoluyla düzelteceğiz.
Güncel olarak, ABD emperyalizminin Barzanistan’dan Doğu Akdeniz’e bir sözde “Kürt Koridoru” açma planını bozacağız.

26. Ulus Meydanı Stratejisi ve Siyasetleri
Partimiz işte bu tarihsel konumda, Ulus Meydanı Stratejisini ve Siyasetleri’ni belirledi.
29 Ekim 2012 gününün Ulus Meydanı yalnız Ankara’da değildir, bütün Türkiye’dedir. Edirne’den Hakkâri’ye kadar Çalışan ve Çağdaş Türkiye, Ulus Meydanı’nı oluşturur.
Ulus Meydanı’nı büyütmek, Mafya-Tarikat yönetimini yıkarak Milli Hükümeti kurmanın anahtarıdır.
Bu nedenle Ulus Meydanı’nı büyüten her siyaset doğrudur. Ulus Meydanı’nın kabul etmeyeceği her siyaset yanlıştır.
Çalışan ve Çağdaş Türkiye, Cumhuriyetimizi yeniden kuracaktır.
Atatürk Devrimciliği devlet katının dışına atılmıştır; ancak halklaşarak şimdi asıl büyük enerji kaynağına kavuşmaktadır. Kemalist Devrimcilik, İstiklâl Savaşı’ndaki ve devrim yıllarındaki tarih yapan devrimci özüne kavuşmaktadır.
Partimiz, AKP iktidarının karşıdevrim sürecindeki her girişiminin karşısına dikildi ve mücadele etti. Partimizin CHP ve MHP’nin karşıdevrim sürecine destek olan her çıkışlarına karşı kararlı tavrı da Kemalist Devrim stratejisinin gereğidir ve buradaki tereddütler de Partimizdeki yanlış ittifakçılık anlayışının belirtileri olmuştur. Bu tavır, bizi CHP üzerinden AKP’nin kuyrukçusu haline getirir ve önümüzdeki dönem bu yanlışları aşarak ilerleyeceğiz.

27. Meclise Girme ve Seçimde Başarı Görevi
Değerli Kurultay Delegeleri,
Türkiyemiz, 1876 Birinci Meşrutiyeti öncesinden bu yana, 150 yıldır Milli Demokratik Devrim sürecindedir.
İlk Meclis, Birinci Meşrutiyet Devrimiyle kurulmuş, ilk seçimler devrimle yapılmıştır.
Padişahlar Meclis kapatmış, devrimler Meclis açmıştır.
Padişahlar ve gericiler, seçimlere son vermiş veya seçimleri Ortaçağın ve paranın denetimi altına almışlardır. Devrimler, yurttaşı özgürleştirmiş ve demokratik seçimlerin önünü açmıştır.
Devrim, özgür seçimleri ve milletin meclisini getirir ve yine getirecektir.
Bugün parlamento üyelerini birkaç liderin belirlediği sahte seçim ve güdümlü parlamento rejimi yine devrimle son bulacak, Milli Meclis Milli Hükümet kurulacaktır.
Partimiz, içine girdiğimiz süreçte, devrimi genel ve soyut bir tekerleme olmaktan çıkartıp somutlaştırmak ve elle tutulur hale getirmek görevinin eşiğindedir.
Yapılan çeşitli anketler, bugün İşçi Partisi’nin yüzde 2-4 arasında bir oya sahip olduğunu gösteriyor. Bu oran, 1-2 milyon seçmene denk düşüyor.
Türkiye İşçi Partimizin 1965 Genel Seçiminde Milli Bakiye sistemiyle yüzde 2.7 oy aldığını hatırlayacak olursak, yüzde 10 barajının ve seçim sisteminin engellerine, Ergenekon-Balyoz tertiplerine rağmen, Partimizin bugün 1965 doruğunu aştığını belirleyebiliriz.
Bu olay, Türkiye’nin bir devrimci yükseliş dönemine girdiğinin göstergeleri içindedir. 19 Mayıs 2012’den 10 Kasım 2012’ye giden büyük halk eylemleri, halkın oylarına da yansımaktadır.

28. Yerel Yönetimlerden Millî Hükümete
Parti olarak, önce önümüzdeki sürecin gizilgücünü keşfetmek durumundayız. Bu keşif, Partimizin ve Halkımızın gizilgücünü keşfetmektir.
O nedenle önümüzdeki üç yılın görevini, somut olarak YAPARIZ diye tek sözcükle özetlerken, bu özeti somutlaştırıyoruz:

Yerel Yönetimlerden Milli Hükümete İleri!

Cumhuriyeti yıkanlar, kendi yıkılışlarına davetiye çıkarmışlardır.
Türkiye’yi bölenler, devrimi dayatıyorlar.
Çünkü artık Türkiye ancak bir devrimle Cumhuriyeti kurabilir ve bütünleşebilir.
İşte Partimizin ve Halkın Gizilgücü dediğimiz birikim, bu tarihsel gerçektedir.
Önümüzdeki süreci, arkamızdaki olaylara bakarak anlayamayız. Türkiye bir sıçrama durağına geliyor. Türkiye sıçrayamazsa, dağılacaktır.
Bu durumda, Türkiye’nin bütünleşme ve devrim davasına önderlik edeceğiz. Partimizin tarihte görülmemiş ölçülerde büyük kuvvetlere önderlik etmesinin sırrı da buradadır.
Önümüze geçmiş dönemin sıradan görevlerini veya genel ve soyut devrime hazırlık görevini değil, somut iktidar görevlerini koyuyoruz.
Partimizin doğru güçbirliği siyasetlerine önderlik ederek yerel iktidarlar kazanma olanağı vardır ve bütün Parti örgütlerimizi bu hedeflere yöneltiyoruz.
Ve yine Partimizin doğru güçbirliği siyasetini belirleyerek Milli Hükümetin kuruluşunda belirleyici görevler üstlenme olanağı vardır ve bütün parti çalışmasını bu amaca odaklıyoruz.

29. Yerel Seçimlerde, Cumhurbaşkanı Seçiminde ve Genel Seçimde Güçbirliği
AKP iktidarını yıkmak, yerel yönetimleri mafya ve tarikat yönetimlerinden ve bölücülükten kurtarmak ve Çankaya’yı yeniden Atatürk’ün Çankayası haline getirmek için, kendisini millî, vatansever, halkçı olarak tanımlayan bütün güçlerle birleşerek, halkın hükümetini her düzlemde kurmak günün siyasal görevidir. İktidar amaçlı çalışma, bütün mücadelemizin eksenidir. Partimiz, önümüzdeki yerel seçimlerde, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ve Genel Seçimde CHP, MHP ve bütün millî ve halkçı güçlerin birliği için çok yönlü çaba gösterecek ve sorumluluk üstlenecektir.
Milli Güçbirliği, Atatürk’te Birleşmektir.
Atatürk’te Birleşmek, vatan bütünlüğünde, Cumhuriyet aydınlığında ve milli ekonominin refahında birleşmektir. Bunun koşulları vardır.
Partimiz, Milli Güçbirliğinin gerçekleşmesi için yerel düzlemde ve ülke düzleminde uygun siyasetleri geliştirerek, uygun yöntemleri izleyecek ve yapıcı olacaktır.

30. Milli Güçbirliğinin Yapıcı Gücü
Milli Güçbirliği, tecrübeler göstermiştir ki, İşçi Partisi’nin cesur davranmasıyla, yapıcı ve birleştirici girişimleriyle adım adım inşa edilecektir. O nedenle Partimiz, çekingen tutumları aşmak, atak davranmak ve örnek olmak sorumluluğunu yerine getirecektir.
En önce Partimiz bilmelidir ki, Milli Güçbirliğini hayata geçirecek başlıca itici güç, İşçi Partisi’nin güçlenmesidir.
Bugün:
- Partimizi büyütmek,
- AKP’nin Bölücü Anayasa girişimini bozguna uğratmak,
- ABD+İsrail+AKP+PKK+Barzani ortaklığının “Kürt Koridoru” girişimini yenilgiye uğratmak,
- Cumhuriyet hareketine önderlik,
- Emekçi hareketini büyütmek ve yönlendirmek,
- Etnik ve mezhepsel bölücülüğü etkisiz kılarak bütün Türk milletini, Türk-Kürt, Alevi-Sünni ayrımlarını geçersiz kılarak bütünleştirmek,
- Yerel iktidarlarda yerel seçimler öncesinde ve sonrasında Partimize mevziler kazandırmak,
- Büyük Millet Meclisinde Partimizin temsil edilmesi ve giderek grup oluşturmak,
- Atatürk’te Birleşen girişimi büyütmek ve Milli Hükümet mücadelesiyle birleştirmek,
- Ergenekon ve Balyoz tertiplerini bozarak, Türkiye’yi özgürleştirmek ve Türk Ordusunun yeniden Mustafa Kemalleşmesine katkıda bulunmak,
- Vatansever güçleri ve Sol Partileri Kemalist Devrimi tamamlamak için aynı cephede birleştirmek,
Milli Hükümet için mücadelenin başlıca görevleridir.

29. Üç Görev
Partimizi büyütmek için üç önemli görevi başarıyla yerine getirmeliyiz:
Bir: Parti hukukunun işleyişini merkezden temel örgütlere kadar sağlamak ve kurumlaştırmak, Parti içi demokrasiyi hayata geçirmek ve yerleştirmek.
İki: Halka hizmet ruhundan ve fedai geleneğinden kaynaklanan Parti Ahlâkını sağlamlaştırmak ve büyümenin itici gücü haline getirmek.
Üç: Partimizi güzelleştirmek. Türkiye’yi güzelleştirmek için Partimizde yapılan her işte güzelliği, yaratıcılığı ve özeni geliştirmek.

32. Parti Hukukunu İşletmek
9. Genel Kurultayımızın Değerli Delegeleri,
Yüzbinlerce üyeyi örgütleme ve milyonlarca yurttaşımıza önderlik dönemine giriyoruz.
Bu dönemin görevleri, arkada kalan dönemin dar parti alışkanlıklarıyla yerine getirilemez. Büyüyen Partimizin emekçi ve devrimci karakterini geliştirmek, ancak Parti Hukukunu işleterek olur. Bunun için Tüzüğümüzün özenle uygulanması şarttır.

Bir: Parti içinde tepeden inme yöntemlere ve keyfi yönetimlere kesinlikle son vereceğiz.Önderlerin organ dışı görüşmelerle kararlar almaları ve hedefler belirlemeleri, ne yazık ki merkezi düzeyde dahi sık görülen uygulamalardır.
Yönetim organları çalıştırılacak, kararlar Parti örgütüne danışılarak ve organlar işletilerek alınacaktır.
Yönetimlerde kolektif önderlik yerleştirilecek ve kurumlaştırılacaktır.
Yerel örgütlere girişim ruhu ve özgüven kazandırılacaktır.
Her kademeden yönetimlerin hızlı karar verme ve çevik hareket etme yeteneği geliştirilecektir.
Bundan böyle,
- Kolektif önderliği işleteceğiz,
- Partiye ve halka danışacağız,
- Gerçekçi ve devrimci hedefler saptayacağız,
- Hedefimizi kesin çizgilerle ve açık olarak tanımlayacağız,
- Hedefe ulaşmak için aşamaları adım adım planlayacağız,
- İşi başarmak için görevleri belirleyecek, işbölümü yapacak ve işi denetleyeceğiz.

İki: Merkezi bürolarında derebeyliklere kesinlikle son verilecektir. 8. Genel Kurultayımızda cesur davranmayarak Derebeylik Eleştirisini MKK Raporunda yumuşatarak dile getirdik. Yanlış yaptığımızı hayat göstermiştir. Genel Merkez bürolarımızda, Partinin merkezi önderliğinden yoksun, denetimsiz beylikler eğilimi gelişmiştir. Bunun sorumlusu büro yönetimlerinden çok, Merkez Yürütme Kurulumuzdur. Partinin merkezi örgütlenme şemasındaki önderlik ve denetim sistemini işletmedik. Bu hatamızı düzeltiyoruz. Merkez Yürütme Kurulu’nu Partiyi yönetme esasına göre kuracak ve işleteceğiz. Böylece önümüzdeki çetin mücadele koşullarında Parti önderliğini ve disiplinini sağlamlaştıracak, Partinin bütünlüğünü sağlayacak ve çevik hareket etme yeteneğini geliştireceğiz.

Üç: Parti yönetimlerinin belirlenmesinde ve seçimlerde adayların saptanmasında tepeden inme yöntemlere son vererek, özgür tartışma, demokratik seçim ilkesini yerleştireceğiz. Partimizin tabandan büyümesi için, yerel örgütlerimizin Parti Program ve Tüzüğü çerçevesinde girişim ve yaratıcılıklarını geliştirmek durumundayız. Özgür seçim ve adayların özgürce belirlenmesi, demokratik halk iktidarının da koşuludur.
Partimizin belediye başkanlarının, belediye meclisi üyelerinin ve milletvekillerinin diğer düzen partilerindeki gibi liderkullarına dönüşmemesi ve halka hizmet etmeleri için, Parti adayları her yerde ön seçimle belirlenecek ve ülke çapında birikimli insanlarımızın meclisteki çalışmalarımıza katılması amacıyla merkezin aday belirleme payı yüzde 20’yi geçmeyecektir. Bu yüzde 20 hiçbir zaman liste başlarında birbirini izleyen aday belirlemek için kullanılmayacaktır

Dört: Partimize katılan arkadaşlara, yeni üye muamelesi yapılmayacak ve eski üyelerimiz kıdemlilik taslamayacaktır. Hükümet kuracak Parti olarak, Türkiye’nin kadro birikimi, Partimizin kadro birikimidir. Partimize yeni üye olan arkadaşlarımızın, daha önce çeşitli alanlarda, yerel yönetimlerde, siyasal partilerde, kitle örgütlerinde ve devlet yönetiminde kazandıkları tecrübeler, Partimizin tecrübe ve kıdem tanımının belirleyenleridir. Türkiyemizde kazanılan kıdem, Partimizde geçerli olan kıdemdir. Farklı kurum ve partilerde kazanılan tecrübeleri birleştirmek sayesinde, ayağı yere basan siyasetler belirleyeceğiz, halkımızla birleşeceğiz, halkımızı seferber edeceğiz ve Türkiye’yi yönetebileceğiz.

Beş: Parti içi demokrasiyi hayata geçirecek ve yerleştireceğiz.
Parti içi demokrasiyi geliştirerek kolektif aklı ve emeği seferber etmek, partinin birliği ve disiplini için yakıcı görevdir.
Partimizde canlı bir fikir hayatı yaratacağız, üyelerin karar süreçlerine etkin katılımını sağlayacağız, demokratik merkeziyetçiliği işleteceğiz.
Partide demokrasi için,
- Karar süreçlerine örgütlerin ve üyelerin etkin katılımını sağlamak,
- Kararları yüksek disiplinle ve yaratıcı olarak uygulamak,
- Değerlendirmede sonuna kadar özgürlük için, Partimizde cesaret özendirecek ve gönül ferahlığı ortamı yaratacağız.

Parti içi demokrasi amacıyla örgütlerimize ve üyelerimize çağrımızı şu başlıklarda özetliyoruz:
- Eleştiriniz,
- Reddediniz,
- Ekleyiniz,
- Tamamlayınız,
- Açıklayınız,
- Uyarınız,
- Tartışınız.

33. Parti Ahlâkını Sağlamlaştırmak
Parti Hukukunu işletmek yanında Parti Ahlâkını sağlam temellere oturtmak ve geleceğe taşımak, kitleselleşen Partimiz için çok önemli bir yol göstericidir.
Emekçi halka bağlılık, namus, vatanseverlik ve elseverlik olmadığı zaman, hukuk biçime dönüştürülebiliyor. Demokratik hukuk, ancak namusla işletilebiliyor ve geçerli oluyor. Karar verenler, hukuku uygulayanlar ve hukuka uymakla sorumlu olanlar, yeterli namus ölçülerine sahip değillerse, hukukun arkasından dolanılabiliyorlar. Türkiye, bu yozlaşmayı yaşamaktadır. O nedenle büyüyen Partimizde, namusumuzu da büyüteceğiz ve sağlamlaştıracağız.
Partimizde çıkarcılığa, ayak oyunlarına, sinsi yöntemlere, dolap çevirmelere, dedikoduculuğa karşı ortak bir kamuoyu oluşturacağız. Halkın ve Partinin çıkarını yüksekte tutacağız. Saydam, açık sözlü, dürüst olacağız. Parti yönetimini ve arkadaşlarımızı organlarda ve Parti kamuoyu önünde açıkça, çözüm göstererek, yapıcı bir üslupla ve arkadaşça eleştirmekte cesur olacağız. Eleştirilere misilleme yerine, eleştiriden öğrenmeye gayret göstereceğiz. Hata yapan arkadaşlarımızın elinden tutacak, onların hatalarını yenmelerine ve bize örnek olmalarına yardımcı olacağız. Bütün Parti olarak, hatadan öğrenme yöntemini izleyeceğiz. Hatalarımızı, doğruların öğretmeni olarak değerlendireceğiz.
Partimizin namusu, bencilliğe değil elseverliğe dayanır.
Emek en yüce değerdir, emeğe göz dikmek namusla bağdaşmaz.
Cumhuriyet Devrimi halkımıza çağdaş namusu ve kamuculuğu getirdi. Bizim namusumuz, aynı zamanda Atatürk Cumhuriyeti’nin namusudur; Halkevlerinde, Köy Enstitülerinde, Cumhuriyet kurumlarında yetişen Cumhuriyet yurttaşının namusudur.
Amaç birliği, milletimizin büyük özlemlerine hizmet ruhu, karşılıksız emek, vatanımız için fedailik geleneği, kamuya öncelik, devrimci arkadaşlık, acıları ve sevinçleri paylaşma geleneği, sevgi, saygı ve paylaşma, Partimizi başarıya taşıyan namus değerleridir. Bu değerler halkımızın binlerce yıllık geleneklerinde mevcuttur ve biz bu halkın öncüleri olarak bu değerlerin doruğunu temsil ediyoruz. Bu yolda ilerlemeye devam edeceğiz.

34. Partimizi Güzelleştirmek
Programımızın özü, halkımızın hayatını güzelleştirmektir, Türkiyemizi güzelleştirmek, çağdaşlaştırmak ve aydınlatmaktır. Bu yoldan insanlığın güzelleşmesine katkıda bulunmayı amaçlayan bir mücadelenin partisiyiz.
Halkımızın hayatını güzelleştirmek, partimizi güzelleştirmekten başlar. Öncü, halka örnek olacaktır.
Türkiye’yi yönetme birikimine sahip olduğumuzu, güzelliğimizle ortaya koymalıyız.
İnsan ilişkilerindeki edep erkândan, oturma kalkma, giyim kuşam, yeme içme, çalışma, ev ve Parti hayatımıza kadar güzel olmayı, bir yaşam ilkesi olarak yerine getirmeliyiz. Partimizin unutulmaz Merkez Komitesi üyelerinden Halil Alkan, “Ben dişimi fırçalamayı Partide öğrendim” derdi. Parti, Genel Başkanından sıradan üyesine kadar güzelliğe özen göstermelidir. İçimizi de yüzümüzü de güzelleştireceğiz!
Güzelleşmenin denek taşı, kadın-erkek ilişkilerinin güzelleşmesidir. Kadına içten saygı, kadının değerini bilmek, kadının önderlik yeteneklerini geliştirmek ve önündeki barikatları elbirliğiyle yıkmak, güzelleşmenin ölçüsüdür.
Partimizin dilini güzelleştireceğiz. Türkçenin kurtuluşu Türkiye’nin kurtuluşudur. Türkçeyi, bir bilim, uygarlık ve sanat dili olarak geliştirmek, partimizin görevidir. Türkçeye özenmek, devrime ve uygarlaşmaya özenmektir. Halkımıza güzel seslenerek, güzel Türkçeyle yazacak, güzel Türkçeyle konuşacağız.
Güzel olmak, bir mutluluk ilkesidir.
İnsan, yalnız maddi araçlarla mutlu olmaz, asıl mutluluk kaynağı güzelliktir.
İnsanı hayvandan ayıran kültürdür ve yaratıcılıktır. İnsan üreten ve üretim yaparken güzelleşmeye özen gösteren hayvandır.
Partimizi güzelleştirmek için olanaklarımız fazlasıyla mevcuttur.
Emekçi kültürü ve Cumhuriyet ülküleri, aynı zamanda güzellik ideolojisidir.
Pratik açıdan daha önemlisi, Türkiyemizi güzelleştiren yaratıcılar, ülkemizdeki güzellikleri üreten yazarlar, şairler, dilbilimciler, halk ozanları, tiyatrocular, müzisyenler, baleciler, halk oyuncuları, sinemacılar, ressamlar, yontucular, mimarlar, kent plancıları, modacılar, grafikerler, hattatlar, bezemeciler, sporcular, her alanda sanatçılar ve kültür adamları, partimizin üyesidirler.
Gurur duyduğumuz bu güzellik kadrosuna, partimizi ve hepimizi teslim edecek ve bizleri edep erkân ve güzellikle eğitmeleri için onlara inisiyatif vererek, onlardan öğreneceğiz. Partimizdeki Ortaçağdan kalma veya sömürücü sınıflara özgü kabalıklara, hoyratlıklara, çirkinliklere, onların yardımıyla ve elbirliğiyle son vereceğiz.
İşçi Partililer, halka, yurttaşlara ve birbirlerine gül yaprağından daha ağır söz söylemeyecek, ince ve zarif davranacak, birbirlerini güzellikle güzelleştireceklerdir.

35. İktidar Mücadelesi ve Türkiye’yi Yönetmek İçin Eğitim
Partimiz tarihinde görülmemiş ölçülerde büyüyor. Büyüme, hem eski Parti kadrolarının, hem de tecrübelerini getiren yeni arkadaşlarımızın eğitimlerini önemli bir görev olarak gündemimize getirmiştir.
Eğitim, iş içindir.
Eğitim, halk hareketine önderlik ve devrim içindir.
Eğitim, yeteneklerimizi geliştirmek ve güzelleşmek içindir.
Eğitimi iktidar mücadelesi görevlerini başaracak ve Türkiye’yi yönetecek nitelikleri kazanmak için yapacağız.

36. “Şov” Değil Kurultay
İşçi Partisi 9. Genel Kurultayı’nın Değerli Delegeleri,
Büyük tarihsel görevlerin ve sorumlulukların eşiğinde, milletimize örnek olacak, özgür ve arkadaşça Kurultay çalışması için hepinizi göreve çağırıyor ve başarılar diliyoruz.
Sistem partileri, kurultay delegelerini tribüne çıkartıyor, vaazlarını veriyor, şovunu yapıyor ve sandıktan tavşan çıkartıyorlar.
İşçi Partisi, halkın ve Partinin gözünü boyayan bu hokkabazlıkları reddediyor.
Bizim Kurultay geleneğimizde “şov” dedikleri gösteri ve gösteriş yoktur.
“Şov”, bize yabancı bir tarzdır. Halkı ezenler ve güdenler, halkı “şov” yaparak büyüler ve aldatırlar.
Biz Kurultaylarımızda “şov” yapmıyor, halkımızın ve Partimizin sorunlarını özgürce ve ciddiyetle tartışıyoruz.
İşçi Partisi, mafyalaşan emperyalist sistemin “manken politikacı” tipini reddediyor. Biz Devrimci Cumhuriyetin devrimci, halka hizmet ruhuyla dolu kadro geleneğini geliştiriyoruz.
İşçi Partisi’nin kuruluşundan bu yana en önemli kurultayını, bu tarihi çalışmamızı, halkımıza bağlılık duyguları ve sizlere yürekten sevgi ve saygıyla açıyoruz.
Milletimizin ve insanlığın önünde, görevlerimizi yerine getirmek için canla başla çalışacağımıza, Partimizi ve Türkiyemizi güzelleştireceğimize söz veriyoruz.
Partiye Güven!
Halka Güven!
Yerel Yönetimlerden Milli Hükümete İleri!
YAPARIZ!

 

KURULTAY SALONU SLOGANLARI

TEMEL SLOGAN
Partiye Güven!
Halka Güven!
YAPARIZ!
Yerel Yönetimlerden Milli Hükümete İleri!

- BAĞIMSIZ HALKÇI AYDINLIK TÜRKİYE
- Millete Birlik
Ülkeye Bağımsızlık
Halka Dayanan Güçlü Devlet
Vatana Bütünlük
Halka Zenginlik
- Güçlü Devlet
Özgür Halk
- “Hayatta en hakiki yolgösterici bilimdir” M. Kemal Atatürk
- Cumhuriyet Hareketinde ve Emekçi Hareketinde Birleş, İktidara Yerleş!
- Türk de biziz Kürt de biziz
Hepimiz Türk Milletiyiz
- “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” M. Kemal Atatürk
- ATATÜRK’TE BİRLEŞTİK
- Türk Devriminin Tunç Yasası
Millet+Ordu Birliği
- Silivri ve Hasdal duvarlarını yıkalım
Türkiye’ye Özgürlük!
- AVRASYA’DA BİRLİK
DÜNYADA ÖZGÜRLÜK
- “Mazlum milletler kurtulacak,
Emperyalizm mahv ve nabut olacaktır.” M. Kemal Atatürk
- Yurtta Barış
Batı Asya’da Barış
Cihanda Barış
- Suriye Irak ve İran’da Bütünlük
Türkiye’de kardeşlik ve bütünlük
- ABD emperyalizmi ve NATO,
Suriye ve Irak’tan elini çek!
- NATO’dan çıkalım Gladyo’dan kurtulalım!
- Parti Hukukunu Gözet
Parti Namusunu Yücelt
Partiyi Güzelleştir
- Türkiye’yi güzelleştirmek için GÜZELLEŞELİM!
- İçte Güzellik
Yüzde Güzellik
İşte Güzellik
- Doğru Eylem İçin Ulus Meydanı Siyaseti