PKK tarafından kaçırılan 13 vatandaşımızın şehit edilmesinin ardından PKK ve onun sözcüsü konumunda olanlar hep bir ağızdan açıktan ya da ima yoluyla “arabuluculuk olsaydı bunlar yaşanmazdı” propagandasına başladılar.
‘HDP’NİN ARABULUCULUĞU’
Örneğin firari Can Dündar şunu yazdı:
“Herkes görüyor ki,‘sürpriz’ uğruna harekât yapmak yerine HDP’nin arabuluculuğu istense bugün rehineler kurtulmuş, onca can yitirilmemiş olabilirdi.”
PKK’nın partisi HDP, resmi hesabından yaptığı açıklamada “üzüntülerini” bildirdikten sonra şunları söylüyor:
“40 yıldır süregelen ve on binlerce yaşama mal olan çatışma boyunca, daha önce de PKK tarafından asker, polis ve devlet görevlileri alıkonmuş, ancak alıkonanların canlarına bir zarar gelmemesi ve en kısa zamanda serbest bırakılmaları için başlatılan diplomatik çabalar her zaman olumlu sonuç vermişti.”
PKK’ya kızılmamasını isteyen HDP, topu hükümete atıyor:
“Oysa iktidarın alıkonulanların serbest bırakılması için gösterilen çabaları cesaretlendirerek, sivil toplum örgütleri, barış aktivistleri ve etkin politik şahsiyetlerden bir heyet oluşturarak, onların ailelerine kavuşması için yolu açması, önceki örneklerin de gösterdiği gibi pekala mümkündü.”
Yine HDP, resmi hesabından şu an cezaevinde olan eski milletvekilleri İdris Baluken’in 5 yıl önce yaptığı konuşmayı paylaştı. Vatandaşlarımızın yeni yeni kaçırıldığı o dönemde “üniformasına bakmaksızın” her ölüme çok üzüldüğünü söyleyen İdris Baluken’in derdi nedir okuyalım:
“Hiç beğenmediğiniz İsrail bile, bir tek askeri için bin Filistinli tutsağı serbest bıraktı. Şu anda PKK’nin elinde 20 asker-polis var. Siz onlarla ilgili kılınızı bile kıpırdatmıyorsunuz. Eğer samimiyseniz, yaşayan asker ve polislerin PKK’nin elinden alınması için birlikte bir komisyon kuralım.”
ULUSLARARASILAŞTIRMA ÇABASI
PKK ve HDP açıklamalarında daha da ileri gidiyorlar. PKK elebaşlarından Zübeyir Aydar’ın Gara olayıyla ilgili açıklamasında konuyu “uluslararasılaştırmaya” çalıştığı görülüyor:
“Uluslararası bağımsız kurumlar, Gara’daki esirlerin öldürülmesi olayını araştırsın. Biz bu konuda sonuna kadar işbirliğine hazırız.”
HDP’nin resmi açıklamasında da aynı tutum sürdürülüyor:
“Ankara, Hewler ve Bağdat hükümetleri ulusal ve uluslararası basının kayıpların gerçekleştiği bölgede gözlem yapmasının önünü açmalıdır. Ulusal ve uluslararası insan hakları örgütlerini de bu olayı araştırmak üzere harekete geçmeye çağırıyoruz.”
PKK’nın kuyruğuna takılan sahte solcu terör örgütlerinin de bunlara paralel açıklamalar yaptığını belirttikten sonra asıl konuya gelelim.
TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ŞANTAJI
PKK ve HDP’nin açıklamalarından insan kaçırma eyleminin amacının Türkiye Cumhuriyeti Devletine şantaj yapmak olduğu anlaşılıyor. Amaç, PKK’nın bir muhatap olarak resmiyet kazanmasını sağlamak. Baluken’in “İsrail-Filistin” örneğini vermesi meseleyi çok güzel özetliyor. Aslında yalnızca İsrail-Filistin arasında değil, birçok devlet arasında savaş dönemlerinde esir değişimi yaşanmıştır. Millî Mücadele döneminde İngilizlerin elinde bulunan 59 Türk Malta sürgününe karşın 24 İngiliz esirin mübadelesi de buna bir örnektir. Ancak dikkat edilirse bütün bunlar devletler arasındadır.
Terör örgütünün Kızılay’da canlı bomba saldırısı düzenlemesiyle insanlarımızı kaçırması arasında bir fark yoktur. Her iki terör yönteminde de amaç aynıdır. Birinci amaç, devleti zayıf duruma düşürmek, masaya oturtmak ve olabildiğince fazla taviz koparmaktır. İkinci amaç ise toplumu dehşet ve paniğe sürükleyerek kamuoyunun devlete “gerekirse masaya oturun” baskısı yapmasını sağlamaktır.
TAVİZİN SONU YOK
Gara olayı üzerine söz söyleyen herkesin burada bir tercihte bulunması gerekiyor. PKK muhatap alınacak mı, alınmayacak mı? Özellikle muhalefet partileri adına konuşanların bu konuda ne söyledikleri anlaşılmıyor. Durup “Bu örgüt neden insan kaçırıyor” sorusuna cevap arama kabiliyetleri bile yok. Genel olarak, her zamanki gibi, insan kaçırıp katleden terör örgütünden çok hükümeti suçlama eğilimindeler.
Bugünlerde en yaygın söylemleri şu: “Biz PKK’nın elindeki vatandaşlarımızı defalarca gündeme getirdik. Hatta mecliste çok sayıda soru önergesi verdik. Ama hükümet bunları gizledi”
Hâlbuki hükümetlerin bu konuları gündeme getirmemeleri son derece doğal. Hiçbir hükümet “vatandaşlarımız terör örgütünün elinde” diye bas bas bağırmaz. Çünkü terör örgütünün istediği budur. Ne kadar çok kamuoyu oluşursa isteyeceği tavizin boyutu da o derece artar. Bu söylemi dile getirenler, yeni bir “çözüm süreci” hayali görüyorlar. Öyle ki “Somalili korsanlar ile pazarlık yapan devlet, PKK ile de yapsın ne var bunda” diyenler bile çıktı. Evet, PKK gibi Türkiye’yi bölmek üzere örgütlenmiş, dış destek alan ve içeride destekçileri bulunan bir silahlı terör örgütü ile fidye peşinde koşan korsanları bir tutan akılsızlar var bu ülkede.
PKK ile neyin pazarlığı yapılacak? Soru bu. Siz HDP’ye diyeceksiniz ki, “PKK ile bir konuşuver de vatandaşlarımızı bıraksın”. PKK da HDP’ye diyecek ki, “Hay hay bırakalım ama karşılığında TC Rojava’dan çekilsin, Kandil’i kuşatmayı bıraksın, Sincar’a doğru ilerlemekten vazgeçsin, tutuklu HDP yöneticilerini bıraksın, kayyum belediye başkanlarını geri çeksin, belediyeleri tekrar HDP’ye terk etsin...”
BARIŞ SİLAHLA SAĞLANIR
PKK ve HDP’nin açıktan, muhalefetin de üstü örtük olarak ifade ettikleri senaryo budur. Türkiye, ABD silahlarıyla ve ABD aklıyla öne sürülen bu dayatmaya teslim olacak mı? Yeniden bu katil sürüsüyle bir “çözüm” arayacak mı?
Biraz da bu açıdan irdeleyelim. Dikkat edilirse PKK tarafından katledilen 13 vatandaşımızın tamamı 2015-16 yıllarında kaçırılmış. Yani “çözüm sürecinin” rüzgârını arkasına alan PKK’nın altın yılları. Örgüte katılımların arttığı, devletin çekildiği alanlarda PKK’nın krallığını ilan ettiği yıllar. İstediği gibi yol kesen, haraç alan bir PKK var o dönemde.
Ne zaman devlet bu saçmalığı bıraktı ve PKK’yı silahla ezmeye karar verdi, süreç tersine döndü. PKK’ya katılımlar azaldığı gibi, PKK’nın etkili olduğu bütün bölgelerde kentsel ve kırsal alanlar örgütten temizlendi. Vatandaş huzura erdi. PKK artık insan kaçıramaz hale geldi, terör saldırısı yapmakta zorlanır oldu.
Şimdi HDP ya da “uluslararası kuruluşlar” üzerinden PKK’ya ve doğal olarak HDP’ye nefes alma imkânı tanırsanız, ölüyü diriltmiş olursunuz. Örgüte ve sempatizanlarına özgüven kazandırmış olursunuz. Halkta örgütün, devletle pazarlık edebilen güçlü bir örgüt olduğu fikrinin yeniden oluşmasına yol açarsınız. Devamında büyük kentlerimizde ses getirecek ve korku yaratacak yeni terör eylemleri ve yeni insan kaçırmalarla karşılaşırsınız. Sonra yeni şantajlar, yeni taviz talepleri ve yine örgütün güç toplaması… Hiçbir güç Türkiye’ye bu deli gömleğini tekrar giydiremez.
Devlet kaçırılan vatandaşlarını PKK ile pazarlık ederek değil, zorla almak istemiştir. Ancak maalesef başarılı olamamıştır. Harekâtın ayrıntılarını bilmiyoruz. Açıkçası bilmemiz de gerekmiyor. Ama vatandaşlarımızı kurtarmanın başka bir yolu yoktur. “Başka türlüsü mümkün” diyen muhalefet partisi varsa açıkça söylesin, karnından konuşmasın. Desin ki “karşılığında ne isterse istesin PKK ile anlaşılmalıydı”.Açık konuşsun, boş muhalefeti bıraksın.
PKK’nın kaçırarak alçakça katlettiği 13 vatandaşımızı saygıyla anıyor, yakınlarına ve bütün milletimize baş sağlığı diliyoruz. Belki aynı acıyı hissedemeyiz, ateş düştüğü yeri yakıyor. Ama şunu biliyoruz, iyice köşeye sıkışan PKK’nın kökünün kazındığı gün, hepimizin bayramı olacak.
16 Şubat 2021 Salı / Aydınlık