Utku Reyhan: Partisiz, disiplinsiz devrimci olur mu

Birtakım taze döneklerimiz şimdilerde eski arkadaşlarına partisiz kalmayı öğütlüyorlar. Neden “devrimciliğe” partisiz devam etmek gerektiğine dair teoriler döktürüyorlar. Tipik bir dönek tavrı. Siyaseten lümpenleştikleri ve PKK-sahte sol cephesine düşerek marjinalleştikleri için kendilerine suç ortağı arıyorlar. Yalnız kaldıkça durumları sırıtacak çünkü. 

 

 

ÇAMAŞIR SUYU BEYAZLIĞI


“Bakın” diyorlar, “biz Partiyi terk ettik ama hâlâ devrimcilik yapabiliyoruz.” Hem de kirlenmeden, temiz temiz yapıyorlarmış “devrimciliği.” Aralarından bir tanesi böyle yazmış. Yaptıkları devrimcilik, birkaç kafadar toplanıp eskiye dair gıybet çevirmek, mümkünse bu gıybetleri arada kaleme almak, kurdukları b.ktan sitelerle birbirlerine propaganda yapmak, arada bir buluşup birkaç kadeh yuvarlarken halkı ve örgütlü mücadele yürüten eski arkadaşlarını küçük görmekten ibaret.

 

Hakikaten temiz bir devrimcilik. Akarı kokarı yok. 

 

Diyarbakır analarının PKK ile mücadelesini yükselten Parti kirli. Arkadaşlar ise temiz. 

 

Türkiye’nin FETÖ ile mücadelesine önderlik eden Parti kirli. Arkadaşlar ise pir-ü pak.

 

Türkiye’nin ABD’ye karşı mücadelesinde gerekli olan ittifak potansiyelini inşa eden, ilmek ilmek ören Parti kirli. Arkadaşlar ise çitilenmiş gibi, hem pırıl pırıl, hem buruşuk.

 

İşçinin, çiftçinin, sanayicinin derdini her fırsatta haykıran, onlara onların içinden, onlarla birlikte çözümler üreten Parti kirli, arkadaşlar hamam mermeri gibi, sürekli sabunlu.
 
Türkiye’nin rotasını Mavi Vatan’a kıran Parti kirli, arkadaşlar çamaşır suyuna basılmış gibi bembeyaz. Elbette, geçmişlerinden getirdikleri “Aydınlıkçı” olmalarından miras bazı “kirleri” var. Sistemin efendileri onlara çoktan peştamallarını giydirmiş, bir güzel göbek taşına yatırmış ve keselemeye başlamıştır. Bir bitsin, bebek gibi olacaklar. İlk günkü gibi.  

 

 

KENDİ GEVŞEKLİĞİNE MARX’I BAHANE YAPMAK


Bir de bütün tarihe takla attırarak Marx, Mao ve Atatürk’ün de örgütsüz olduğunu iddia etmeye başladılar. (Lenin yokmuş gibi davranıyorlar) Güya onlar parti fetişizmine kapılmamışlarmış, disiplin ve üyelik konusunu dar kalıplar içinde düşünmemişlermiş. Bir kere bu kişiler, hayatlarının her döneminde bir biçimde örgütlü olmuşlardır. Yani kendisine yandaş arayan başıboş çilingir sofrası “devrimcilerinin” aksine örgütlü olmadıkları dönem yoktur. Marx; Lenin, Atatürk ve Mao’nun aksine bir devrime önderlik edememiştir. Çünkü onlarınki gibi merkeziyetçi bir örgütü yoktur. Yaşadığı 19. Yüzyılda başka bir olanak ve tecrübe de yoktur. Ancak yine de hem uluslararası düzeyde hem de Almanya ölçeğinde parti kurma çalışmalarının hep içinde yer almıştır. Ama 20. Yüzyıl deneyleri bambaşkadır. 20. Yüzyıl devrimci-öncü partiler çağıdır. Sadece Nutuk’u okuduğunuzda Atatürk’ün mücadelenin başında bütün çabasının “Milli Teşkilat’ı” inşa etmek olduğunu görürsünüz. Lenin, öncü parti modelinin mimarıdır. Mao, parti disiplinin hem teorik hem de pratik olarak kitabını yazmıştır. Sütunumuz ayrıntıya girmeye müsait değil.  

 

 

YAHYA KAPTAN OLAYI VE DİSİPLİN


Atatürk’ün parti disiplinine ne derece önem verdiğini bir örnekle anımsayalım. Milli Mücadele’nin en acı verici olaylarından birisi Yahya Kaptan’ın katledilmesidir. Bu olay Atatürk’ü çok üzmüş ve vicdanen yaralamıştır. İstanbul’da hükümette güya Milli Mücadele’ye yakın duran Ali Rıza Paşa kabinesi vardır. Öyle ki Harbiye Nazırı Cemal Paşa, Sivas Kongresi’nde belirlenen Mustafa Kemal Paşa’nın başında olduğu Heyet-i Temsiliye’nin delegesi sıfatına sahiptir. Ancak kısa süre içerisinde bu hükümetin Millî Emelleri gerçekleştirme yönünde bir iradesinin olmadığı, işgalcilere iyi görünerek Barış Konferansında olumlu bir sonuç elde etme gibi işgali kökleştirecek siyasetlere sahip olduğu anlaşıldı. Mustafa Kemal Paşa, hem (Mersinli) Cemal Paşa’yı hem de Milli Mücadele’nin İstanbul Teşkilatını hükümetin bu tavrı konusunda sürekli uyarır. Onları uyanık tutmaya çalışır. Ama bu uyarıları dinlenmez. Yahya Kaptan, bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından İstanbul’un girişi sayılan İzmit’te teşkilat oluşturmak üzere görevlendirilmiş bir kahramandır. Bu teşkilatı oluşturur ve önemli başarılar da kazanır. Gözüpek biridir. Zamanla üzerine bazı adi suçlar atılır. Bölgenin mülki yöneticileri onun suçsuz olduğunu kanıtlasalar da hem İstanbul’daki Dâhiliye Nezareti hem de Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin İstanbul teşkilatından Kara Vasıf ve Miralay Şevket Beyler onun aleyhine beyanda bulunurlar. Sonuçta bir komplo ve suikastla Yahya Kaptan ortadan kaldırılır. 

 

 

'İZZETİNEFİS MESELESİ YAPMAK'


Mustafa Kemal Paşa Nutuk’ta, “Ne yazık ki, hükümet, bu fikir ve kanaatini, İstanbul'daki teşkilatımızın reisIerine de tamamıyla zerk ve telkine muvaffak olabilmişti” sözleriyle İstanbul Teşkilatının Merkezin disiplinini tanımamasını eleştirmiştir. Mustafa Kemal Paşa, bir cinayetle sonuçlanan bu disiplinsizliği şu sözlerle irdelemiştir: “İstanbul teşkilatımızın reisleri ki, bize, Heyeti Temsiliye'ye tabi ve onun talimatı ve bildirimleri dairesinde hareketle mükellef bulunuyorlardı ve ancak bu mükellefiyeti samimi olarak yerine getirmekle genel istikamette isabetle yürümenin kuvvetle muhtemel olacağını kabul eylemeleri icap ederdi. Hâlbuki bu zevat, kendi akıl ve tedbirlerini Heyeti Temsiliye'nin ikazları karşısında yüksek görmekten kurtulamamışlar ve bağımsız hareketlerine engel olunmasını izzetinefis meselesi yaparak asabileşmişler ve bu sakat hissin tesiri altında aldatılmaya kadar varmışlardır.”

 

Çok önemli bir tespit. Kendi aklını ortak aklın üzerinde tutmak ve bunu “bağımsız olma, gururlu olma, kimseye tabi olmama” gibi süslü tanımlamalarla örtmek… Geçmişte de günümüzde de böyle sivri akıllılar mücadelelere zarar vermişlerdir.