Bir zamanlar Aydınlıkçı olup sonra savrulup gidenlerin birbirlerine nasıl katlandıklarını hep merak etmişimdir. Tamam, Aydınlık saflarını terk etmek bir siyasi tercih ve bu ortak özellikleri birbirlerine nasıl tahammül ettiklerini bir nebze açıklıyor. Ama yine de eksik bir parça olduğu kanaatindeydim.
BİRBİRLERİNİN VELİNİMETLERİ
Aydınlık’tan ayrıldığının ertesinde Hong Kong’daki ABD bayraklı turuncu gösterileri öven birinin en azından biraz şüpheyle karşılanması beklenirdi. Ama hayır. Turuncu devrim övgücülüğü öyle dolaylı falan değil dümdüz Amerikancılıkken bu kişi kendisini ulusalcı olarak pazarlayabilmektedir. Üstelik mahallesi, “üstad bu ne iş, nereden çıktı Hong Kong desteği” diyememektedir. Hepsi birbirini birbirlerinin velinimeti olarak görmektedir.
Moskova’da iki küçük gösteri olunca “otoriter Erdoğan’ın otoriter dostu, Rus despotu Putin” sallanacak diye heyecanla kaleme sarılan kişi, bugünlerde “Montrö giderse Rusya ile aramız bozulacak, amiralleri ABD gözaltına aldırttı” şeklindeki dizginsiz komplo teorilerini yazabilmekte, “Rus dostu ulusalcı” pozları verebilmektedir. (Yeni yeni palazlanan “sahte ulusalcılık” akımını ayrıca yazacağız)
YANLIŞA SAHİP ÇIKMANIN ADI “DELİKANLILIK” OLMUŞ
Tam ben kara kara “yahu bunlar bu ikiyüzlülüklere nasıl katlanıyor, birbirlerinin yüzlerine nasıl bakabiliyor” diye düşünürken eksik kavramı bizzat kendileri ürettiler: Delikanlılık Hukuku!
“Koca koca” yazarlar diyorlar ki; Aydınlık nasıl olur da bir zamanlar savunduğu bazı amirallerin şimdi yanında durmaz? Hatta onları eleştirir. Bu, delikanlılık hukukuna sığar mı?
Emekli amiraller, Montrö, irtica gibi hiçbir gerçekliğe dayanmayan iddialarla Türk ordusu içinde çatlak çıkarmayı amaçlayan bir bildiri yayınladılar. Türk devleti Mavi Vatan’da hiç olmadığı kadar güçlüyken, haset içerisinde, öyle değilmiş gibi davrandılar. Üstelik bunu NATO’cu, CFR bağları açık 3-5 amiralin peşine düşerek yaptılar. Biz yanlış yaptıklarını düşünüyoruz. Buna karşın kimileri bizden “tanırız falanca amiral iyidir, biliriz filanca amiral şahanedir” açıklamaları bekliyorlar. Hâlbuki Ziya Paşa’nın söylediği gibi: Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde”. İstediğimiz kadar tanıyalım, yayınlanan bildiri zamanından zeminine, biçiminden önderliğine, içeriğine kadar yanlışken “delikanlılık hukuku” gereği bu yanlışa sahip çıkmamız bekleniyor.
DELİKANLILIK DEDİKLERİ KAFADARLIK
Şimdi geri dönüp bakıyorum, dönek takımının, Vatan Partisi’nden amiraller konusunda bekledikleri “delikanlılık hukukunu” kendi içlerinde sıkça uyguladıklarını anlıyorum.
“Delikanlılık hukuku” dedikleri şey, kafadarlıktan başka bir anlama gelmiyor. Bir tür dar grup dayanışması. Orada ideoloji ve devrimci siyaset rafa kalkmıştır. “Doğru eylem” nedir bakılmaz. Bir eylem emperyalizme hizmet ediyor mu diye araştırılmaz. Fiile değil, kişiye bakılır. Fiil yanlış ama kişi “doğruysa” sorun edilmez. Zaten, “doğru” kişinin yanlış fiili olmayacağına dair o kişiye peygambervari bir inanç duyulur. Eleştiri de olmaz orada, gelişim de. “Delikanlılık hukukunda”, kendi yandaşının hatasını, yanlışını hatta ihanetini örtme telaşı vardır. Çetelerde yaygındır, birbirlerine mecbur oldukları için birbirlerinin günahlarına da ortak olurlar: Üç leşi var ama tanırız iyi çocuktur.
HAKİKİ DELİKANLILIK
Bunların “delikanlılık hukuku” dedikleri kültürde hatalarla mücadele edilmez, hataların başı okşanır, hatalara alkış dahi tutulur. Hatalar bu ortamda serpilir, gelişir, etlenir, butlanır. Hatalar, bulaşıcı hale gelir. Maske de aşı da kurtarmaz. Kaypaklığın, kayırmacılığın, riyakârlığın, orta yolculuğun, idare-i maslahatçılığın, adamcılığın adı “delikanlılık” oluvermiştir.
Vatan Partisi’nin amentüsü anti-emperyalizmdir. İlla bir delikanlılık arıyorsanız o, vatan savaşı mevziinden değil, CFR mevziinden yazılmış bu bildiriye tavır almaktır. O amirallerin gerçek dostu yaptıkları hataları şakşaklayıp yeni hatalar yapmaya onları teşvik edenler değil, yanlışlarını yüzlerine çatır çatır söyleyebilenlerdir. Alın size delikanlılık.
13 Nisan 2021 Salı / Aydınlık