Ankara’nın iki güzel ve geniş yoludur Atatürk ve Talât Paşa Bulvarları. Birisi kentin Kuzey-Güney aksında diğeri Doğu-Batı aksında uzanır. Atatürk Bulvarı, I. TBMM ve Atatürk heykelinin bulunduğu Ulus Meydanı'ndan başlar Sıhhiye, Kızılay ve Kavaklıdere’yi takip ederek Çankaya Köşkü'ne kadar uzanır. Talât Paşa Bulvarı, tarihi Gar binasından başlar, Opera, Samanpazarı, Hamamönü, Cebeci istikametini izleyip Dikimevine ulaşır.
İki bulvar Opera’nın orada kesişir. Resim Heykel ve Etnoğrafya Müzeleri, Namazgâh tepesinden bu kavşağa bakarlar. Mithat Paşa, Meşrutiyet, Cumhuriyet, Gazi Mustafa Kemal, Celâl Bayar, İnönü, Millî Müdafaa, Anafartalar gibi cadde ve bulvarlar, Atatürk ve Talât Paşa’nın “yollarının kesiştiği” belli başlı güzergâhlardır. Şüphesiz bu isimler tesadüfen belirlenmemiştir. Ankara, Genç Osmanlılarla başlayan, Jön Türklerle devam eden, Millî Mücadele ve Cumhuriyetle taçlanan Türk Devrimciliğinin başkentidir.
'BİZ YAPMADIK TALÂT PAŞA YAPTI'
Emekli diplomatlarımızdan Sayın Selim Kuneralp geçtiğimiz günlerde bizi derinden üzen ve rahatsız eden bir köşe yazısı kaleme aldı. Kuneralp şunları söylüyor:
“Türkiye Cumhuriyeti neden Talat Paşa ve arkadaşlarını sahiplendi, neden Ankara’daki Talat Paşa Bulvarı Atatürk Bulvarı’ndan daha da uzun? Neden üzgünüz, ama bu olaylar Cumhuriyet kurulmadan önce meydana gelmiştir, İttihat ve Terakki rejimi ülkeyi felakete götürmüştür, biz de onu lanetliyoruz diyemedik? Diyemeyince sorumluluk üstümüze kaldı.”
ABD Başkanının “soykırım” ifadesini kullanmasının hukuksuzluğunu bilmemek ve Türkiye’yi “sorumlu” tutmak bir yana İttihat ve Terakki düşmanlığını bu devleti yurtdışında temsil etmiş bir diplomatın dile getirmesi akıl alır bir iş değil. “Vallahi biz yapmadık, bizden öncekiler yaptı” biçiminde özetlenecek bu yaklaşım, Türk Dışişlerinin uzun yıllar neden soykırım yalanıyla mücadelede pasif kaldığının da bir özeti adeta. İnsan düşünmeden edemiyor. Acaba diplomatlarımız yıllar boyunca Türkiye’nin soykırım yapmadığını bu tezle mi “savundular?”
OSMANLI’NIN ‘VARİSİ’ KİM?
Sayın Kuneralp’in bir diplomat olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, Osmanlı İmparatorluğunun ve elbette Osmanlı’nın bir parçası olan İttihat ve Terakki hükümetleri döneminin mirasçısı olduğunu bilmesi gerekirdi. Bu durum Lozan’da tescil edildiği gibi daha öncesinde bizzat TBMM tarafından karar altına alınmıştır.
TBMM’nin 30 Ekim 1922 tarihinde aldığı 307 sayılı karar aşağıdadır:
Osmanlı İmparatorluğunun inkıraz bulup Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti teşekkül ettiğine dair
No. 307
Osmanlı İmparatorluğunun münkariz (sona ermiş) olduğuna ve Büyük Millet Meclisi Hükümeti teşekkül ettiğine ve yeni Türkiye Hükümetinin Osmanlı İmparatorluğu yerine kaim olup (yerine geçip) onun hududu millî dâhilinde yeni vârisi olduğuna ve Teşkilâtı esasiye kanuniyle hukuku hükümrani milletin nefsine verildiğinden İstanbul'daki Padişahlığın madum (yok) ve tarihe müntakil bulunduğuna ve İstanbul'da meşru bir Hükümet mevcut olmayıp İstanbul ve civarının Büyük Millet Meclisine ait ve binaenaleyh oraların umum idaresinin de Büyük Millet Meclisi memurlarına tevdi edilmesine ve Türk Hükümetinin hakkı meşruu olan Makamı hilâfeti esir bulunduğu ecnebilerin elinden kurtaracağına karar verildi (Cilt: 24 - Sayfa: 311). 30 Teşrinievvel 1338
Görüldüğü gibi TBMM, Osmanlı’nın yerine geçtiğini ve onun “VARİSİ” olduğunu açıkça ifade etmektedir. Zaten uluslararası hukuk açısından başka türlüsü de mümkün değildir. Çünkü 11 Kasım 1922’de Lozan Barış Konferansı başlayacaktır. TBMM Hükümeti, ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun varisi olarak ve “onun yerine geçtiğini” ilan ederek konferansa katılmaya yetkili olacaktır. Bu hudutlarda Osmanlı’nın varisi TBMM’dir. Demek ki TBMM, 1915’i de içine alan Osmanlı mirasını sahiplenmiştir. İyi de yapmıştır.
TALÂT PAŞA VE İTC’NİN MİLLÎ MÜCADELEYE KATKILARI
Elbette bu, işin hukuki yönü. Ancak tarihi ve siyasi boyutları da var. Öncelikle 1914-18 arasında süren I. Dünya Savaşı ile 1919-22 arasında süren İstiklâl Savaşımızın Türkiye açısından tek bir parça olduğunu iyi anlamak gerekir. Çünkü I. Dünya Savaşı, Osmanlı’nın parçalanması üzerine kurgulanmıştı. Bu nedenle Çanakkale de, Kut’ül Amare de, Yemen de, tehcir uygulaması da Millî Mücadelemizin parçalarıdır.
1915’de Talât Paşa’nın başında olduğu İTC hükümeti tehcir diye bilinen kararı almasaydı, Millî Mücadele de zora girecekti. Bu kanun sayesinde Türkiye’nin doğusunda güvenli bir bölge yaratılabilmiştir. Bu kanun sayesinde Kazım Karabekir komutasındaki 15. Kolordu güçlü ve hazır bir halde kalabilmiştir. Bu kanun sayesinde dört yıl sonra Erzurum ve Sivas’ta Milli Kongreler toplanabilmiş ve TBMM Ankara’da güvenle açılabilmiştir. Böylece milletin bütün olanakları, Batı Cephesindeki işgale yönlendirilebilmiştir.
Bu nedenle, 1915 tehcir kanunu, İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Talât Paşa bizim Millî Mücadele tarihimizin parçalarıdır. Bu nedenle TBMM bu fedakâr kahramanı 1926’da şehit kabul etti ve ailesine şehit maaşı bağladı. Şehit Talât Paşa’nın naaşı 1943’te Türkiye’ye getirildi ve Abide-i Hürriyet şehitliğine defnedildi.
TERÖRÜN İKİ HEDEFİ
Talât Paşa düşmanlığı özellikle Sayın Selim Kuneralp’e hiç yakışmıyor. Babası Sayın Zeki Kuneralp de kıdemli diplomatlarımızdandı. Zeki Kuneralp, 1978 yılında Madrid Büyükelçimizken ASALA terör örgütü tarafından hedef alınmış, saldırıda Zeki Kuneralp’in eşi ve Selim Kuneralp’in annesi Necla Kuneralp şehit olmuştur. Talât Paşa suikastından 57 yıl sonra onlar da ABD-İngiltere destekli terör örgütlerinin hedefi olmuşlardır. Hukuki, tarihi ve siyasi nedenleri geçtim, Sayın Selim Kuneralp’in en azından insani gerekçelerle rahmetli annesiyle aynı akıbeti paylaşan Talât Paşa’yı savunması beklenirdi.
BATICI EZBERLERDEN KURTULMA ZAMANI
Sayın Kuneralp’in yazısında “Türkiye’nin ABD açısından stratejik değerinin azalmasından” yakınması ve muhalefetin bunun hesabını sorması gerektiği yönündeki fikirleri de şaşırtıcı değil şüphesiz. Bu ezikliğe ve ABD karşısındaki aşağılık kompleksine söylenebilecek fazla bir şey yok. Hele hele ABD’nin dünya egemenliğini hızla kaybettiği bu günlerde. Keşke Avrasya merkezli yeni dünyayı iyi okuyabilseler ve ABD/NATO eksenli diplomatik ezberlerden kurtulabilseler.
(Önemsiz bir ayrıntı ama Atatürk Bulvarı, Talât Paşa Bulvarından yaklaşık 3 km daha uzun. Talât Paşa Bulvarı 3,1 km, Atatürk Bulvarı ise 6 km uzunluğundadır. Sayın Selim Kuneralp’in bu bilgisi de yanlış)