Utku Reyhan: Adalet, Maltepe’de bir teyze adı mı?

ABD Büyükelçiliği ve Avrupa Parlamentosu’nun, ABD ve Avrupa Basınının, Fethullah Gülen ve Mustafa Karasu’nun, Emre Uslu ve Tuncay Opçin gibi şakirtlerden, Ufuk Uras gibi iflah olmaz liberallerin şahsında tekmil “Yetmez ama Evetçilerin” hararetle alkışladığı “Adalet yürüyüşü” sona erdi.

 

Mektup Yazdım Acele, Oku Oku Hecele

 

Her türlü şer gücünü yöresinde toplayanlar, Themis’in çocukları olarak kahramanlaşırken, bizim gibi “yahu bunlarla adalet mi aranır” deme “gafletinde” bulunanlar Hades’in evlatları oluverdik. (Elbette küçük bir azınlık için. Yoksa milletin büyük çoğunluğu PKK ve FETÖ konusunda uyarılar yapan Vatan Partisi’nin tavrını paylaştı)

 

Postmodern dönem işte böyle bir bela. İçeriğin, anlamın, “aslında ne söylendiğinin” pek de bir önemi yok. Mektup hiçbir şey, zarf her şey! Gandi yürümüş, Mao yürümüş… Önemli olan yürümek. Kemal Bey de yürüyüvermiş işte. O kadar güzel bir zarfa konulmuş ki, mektupta bir cinayet itirafı olmasını çok da dert etmenize gerek yok. Zarf iyi zarf, allı pullu.

 

 

ATATÜRK'ÜN TARİHİ HATASI!

 

Gandi’den İngiliz emperyalizminin “Yürü be koca yürekli keşiş” diye alkışlayacağı, Mao’dan Japon emperyalizminin “Aslansın sarı benizli komünist” diye koltuk çıkacağı bir yürüyüş beklemek olası değildir herhalde. Mustafa Kemal de Samsun’da bozulan arabasından inip,“yürüyelim arkadaşlar” derken, “milletin azim ve kararlılığına” güveniyordu, yoksa O da, Amasya’dan İngilizlere göz kırpan bir tamim yayınlayabilirdi değil mi? Acaba Mustafa Kemal, Londra ve Paris basınının “işte hasta devletin yeni liberal kahramanı” manşetlerini reddedecek kadar vizyonsuz muydu ki?

 

Temiz duygularla Maltepe meydanına giden insanlarımız Kemal Bey’in manifestosunu dinleyebildiler mi bilemiyorum. Söz konusu metni “hak, hukuk, adalet” naralarının, gürültülerinin arasında bizim gibi dinleme olanağı bulanlar, yine haklı çıkmış olmanın üzüntüsü yaşadı. Buyurun, Kemal Bey’in gül kokulu zarfının içinden çıkan mektubu birazcık okuyalım.

 

 

BUZAĞI DEDİĞİN İNEĞİN ALTINDA OLUR! ACABA?

 

Kemal Bey’in manifestosu “taleplerimiz karşılanana kadar durmayacağız” iddiasıyla sona eriyor. Tabi bizim gibi öküzün altında buzağı arayanlar da “neymiş bu talepler” diye manifestonun üst bölümlerine bakmaya başlıyor. Bir de ne görelim? Öküzün altında gerçekten buzağı var!

 

Örneğin, “bütün tutuklu milletvekilleri serbest bırakılsın” diye bir talep ilişiyor gözümüze. Yalnızca Enis Berberoğlu değil, “bütün” milletvekilleri. Kimler mesela? Örneğin Selahattin Demirtaş.

 

 

AYBÜKE'YE ADALET YOK MU?

 

“Demişler ki ‘Öcalan posteri açamazsınız’. Bak onu diyenlere açıkça sesleniyorum: Bu halk için 14 yıldır İmralı’da bir beton çukurda direnen Kürt halk önderinin posterini Kürdistan’a asamayacak da nereye asacak bu halk? Buna alışsanız iyi olur. Çünkü biz Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz heykelini!”

İşte Selahattin Demirtaş bu! Kendi ifadesiyle O’nun başkanı Abdullah Öcalan. Demirtaş bu sözlerinden dolayı özeleştiri vermiş mi? Yok. “Yanlış anlaşıldım” falan demiş mi? Yok. Tersine ABD’nin Brookings Enstitüsünde, “Ben PKK’yi terör örgütü olarak görmüyorum” diyerek devam etmiş. Peki, şimdi açalım Türk Ceza Kanununu, açalım Siyasi Partiler Kanununu. Bu ifadenin karşılığı nedir bakalım. Öyle ya “adalet” peşindeyiz.

 

Ya da kanunu, kitabı da bir kenara bırakalım. Aybüke öğretmenin annesine bir soralım bakalım “Adalet nedir” diye. Kayseri’de çarşı iznine giderken otobüsleri “Başkan Apo’nun” PKK’sı tarafından patlatılan ve şehit olan eratın anne babalarına soralım bir de “bütün milletvekilleri serbest bırakılsın mı” diye. Adalet, Demirtaş’ın yargı önüne çıkartılması ve adil biçimde yargılanması mıdır? Yoksa Kemal Bey’in talep ettiği gibi serbest bırakılması mıdır?

 

Bilmeden PKK’yı alkışlayan milliyetçiler!

 

 

BİR DİĞERİ, FİGEN YÜKSEKDAĞ

 

“HDP için ne diyorlar biliyorsunuz. ‘Sırtını terör örgütüne yaslayan HDP’ diyorlar. Bakın buradan bir kere daha cevap veriyorum, anlamayanlara, anlamak istemeyenlere. Biz sırtımızı nereye yaslıyoruz biliyor musunuz? Biz sırtımızı Rojava’ya yaslıyoruz, biz sırtımızı Kobani’ye yaslıyoruz. Biz sırtımızı YPG’ye, YPJ’ye ve PYD’ye yaslıyoruz. Bunu söylemekte, bunu savunmakta hiçbir sakınca görmüyoruz.”

Peşinen not: YPG, YPJ ya da PYD ifadelerini sadece bir harf kalabalığı olarak görüp, PKK ile aynı olduğunu hala anlayamamış olanlar için “öğrenme bozukluğu” tanısı dışında yapılabilecek bir şey yok sanırım. Onlar, pırasanın da bir kuş cinsi olduğunu iddia ederek okumayı bırakabilir.

 

MLKP kontenjanından HDK’ya oradan HDP’nin tepesine sıçrayan Yüksekdağ şüphesiz sırtını PKK’ya yaslayarak siyaset yapmanın anlamını biliyordur. Anlaşılmaz olan şu: Atatürk’ün kurduğu partinin genel başkanı, Atatürk’ün devletini yıkmak için çabalayan sözde siyasilerin cezaevinden çıkmasını talepler listesinin en başına koyuveriyor. Daha da anlaşılmaz olanı, miting alanındaki bazı Atatürkçülerin ve hatta Akşener’in kuyruğuna takılmak için sabırsızlanan kimi milliyetçilerin bu talepleri hararetle alkışlaması!

 

Biz şimdilik sadece iki eş başkanın marifetlerini yazdık. 10’larca insanımızın katledilmesinden sorumlu canlı bombaların taziyelerine giden, Atatürk’ün meclisinde PKK’nın “gerilla marşını” okuyan, “Biji Serok Apo” sloganları atarak TBMM koridorlarında yürüyüş yapan ve şu an tutuklu olan milletvekillerini saymıyoruz bile. O halde tekrar soruyoruz: Bu kişilerin cezaevinde olmaları mıdır adalet, yoksa Kemal Bey’in iddia ettiği gibi dışarıda olmaları mı?

 

Baransu da mı Suçsuz? Bavulları “Üç Harfliler” mi Taşıdı?

 

Aynısını Kemal Bey’in “cezaevindeki bütün gazeteciler serbest bırakılsın” talebi için de söyleyebiliriz. Aşağıdaki manşete iyi bakın. Terörle mücadele ederken helikopter kazasında şehit Mehmetçiğe nasıl da kin kusuyor!

Bu caniler, gazeteci midir? Diyelim ki gazeteciler. Gazeteci suçtan mutlak olarak münezzeh midir? Mehmet Baransu nedir? Gazeteci midir? Sahte belge üreten Ahmet Altan ne olacak? 25 gün boyunca “Burada, burada” dediğiniz Nazlı Ilıcak? Bunlar, gazeteci, fikir insanı olduğu için mi cezaevinde? Ne demek serbest bırakılsın? Bu kişileri yargı önüne çıkması ve adil yargılanması değil midir adalet? Suçsuz yatan gazeteci var mıdır? Şüphesiz vardır. Ama “bütün” gazeteciler? Anlayabilen var mı?

 

 

ERDOĞAN NEFES ALIYOR DİYE, NEFESİNİ TUTMAYA ÇALIŞANLAR

 

Kafasına göre adam kaçıran, kendinden olmayan siyasileri infaz eden, milleti sözde dağ mahkemelerine kaldırıp haraç kesen, cinayet işleyen, canlı bomba terörü estiren, ellerine tutuşturulan ABD silahlarıyla Türkiye’ye savaş açan, kısacası 20 gün boyunca haykırdığınız “hak, hukuk, adalet”e en uzak örgüt, PKK. Ve bu PKK’ya bağlılıklarını açıkça ifade eden sözde milletvekillerine yönelik, “derhal serbest bırakın” talebi. O zaman biz de deriz ki “Adalet, Maltepe’de bir teyze adıymış”.

 

Erdoğan’a karşı çıkacağız diye, Türkiye’ye kasteden kanlı örgütlerle kol kola mı gireceksiniz? Erdoğan düşmanlığı, bu kadar mı kör etti sizi? Öyle ki, Erdoğan nefes alıyor diye, nefes almaktan vazgeçeceksiniz neredeyse!

 

Bu tarihi bir uyarıdır. Erdoğan’a muhalefet etmek için PKK ve FETÖ’cülerin salıverilmesini, görevlerine dönmesini üstelik de “adalet” kisvesiyle talep etmek gaflet oğlu gaflettir. Bu işler çocuk oyuncağı değil. Turuncuya çalan bu yürüyüş, CHP’nin Atatürkçü tabanını Erdoğan karşıtlığı üzerinden HDP/PKK ve FETÖ ile bir ittifaka hazırlıyor. Yok millet onu yemezse, CHP’yi HDP’lileştirmek niyetindeler. Epey mesafe aldıklarını da söylemeliyiz. Ancak, Atatürk’ün partisinin 6 oka gönül vermiş insanlarının bu tuzağa düşmeyeceğinden şüphemiz yok.

 

 

AKP’YE NASIL RAKİP OLUNUR?

 

PKK ve FETÖ’ye kucak açan bir strateji ile 2019 seçimlerine hazırlanmak? Ve bu stratejiyle Erdoğan’ı yeneceklerini düşünmek? Bu milletin insanlarının, solcu ya da sağcı fark etmez, PKK ve FETÖ ile seçim işbirliğine oy vereceği düşüncesine gülelim mi ağlayalım mı? “2019’da seçim nasıl kaybedilir” diye bir akıl yürütme yapılsa, herhalde böyle zavallı bir strateji belirlenebilirdi.

 

Vatan Partisi, Erdoğan’ı Barzani referandumuna yeterince ses çıkarmıyor, AB’nin bağımsızlığımıza kasteden taleplerine sessiz kalıyor, komşularla barışı yeniden sağlama konusunda tutukluk gösteriyor, “Esed” takıntısından vazgeçmiyor, üretim ekonomisine geçme konusunda ayak diriyor, okullarda zorunlu mescit uygulaması yapıyor diye eleştiriyor.

 

Ama asla, PKK’nın ve FETÖ’nün üzerine gidiyor diye değil. Buna karşı çıkmayız, çünkü bu ülkede ABD’nin aleyhine olan her gelişme, ülkenin ve milletin lehinedir. Kendimiz iktidar olsak yapacağımız şeyleri, Erdoğan yapınca “yanlış oldu” diyecek kadar mantık yoksunu olamayız. Ki üniversitede mantık hocalarımız bize bu mantıksal safsatayı öğretti. (Ad hominem*)

 

CHP ise, Barzani referandumu konusunda Erdoğan kadar ses çıkarmadı, AB konusunda ondan daha AB’ci, NATO konusunda daha NATO’cu, emekçi hakları konusunda yönettiği belediyelerde durum aynı! Laiklik ve cumhuriyeti savunmayı da çoktan bıraktı zaten. Yani temel konularda “0” muhalefet. Ama konu PKK ve FETÖ’ye sahip çıkmak olunca, 1 milyon adım bile atılabiliyor.

 

Şimdi yanıt verin: Kim AKP'nin rakibi?

 

* Ad Hominem: Bir kimsenin görüşlerini, söz konusu görüşlerin neden yanlış olduğuna dair delil sunmak yerine, o kimsenin kişiliğine, karakterine, niyetlerine, vasıflarına saldırarak, aşağılayarak, söverek reddetmek.