Bir zamanlar bir başbakan, bir cumhurbaşkanı bir kente gideceği zaman gençler gözaltına alınıp köşe bucak kaçırılmazdı. Çünkü o devlet adamları göğüslerini gere gere milletinin arasında dolaşırdı. Konuşur, söyleşir, anlatır, dinlerdi...
10 Kasım’dı ya... Atatürk üzerine çok konuştuk. Annesi mannesi, soyu sapı doğrusu bizi çok da fazla ilgilendirmiyor. Öyle olsa ne olacak, böyle olsa ne olacak. Yaptıklarına bakıyoruz.
Şöyle rastgele bir sayfa açıyorum.
23 Mart 1923, Atatürk Afyon’da.
Binlerce kişi sokakta, meydanlarda, evlerinin pencerelerinde, damlarda sevinç gözyaşlarıyla karşılıyor, alkışlıyor... Türk Ocağı’na çay içmeye gidiyor, gençlerle uzun uzun sohbet ediyor. Ardından kalkıp bir konuşma yapıyor.
BİZİM GİBİ YÜRÜR MÜYDÜ
Devamını 2 Nisan 1923 tarihli gazetelerden okuyalım:
“Paşa Hazretleri’nin bu nutkundan ve deminden beri büyük Gazi’lerinin kendileriyle teklifsizce, arkadaşça hasbıhallerde bulunmasından mütehassıs olan bir genç ayağa kalkarak dedi ki:
‘Büyük Gazi’miz, siz bütün bir tarihsiniz ve bizler de böyle canlı bir tarihin karşısında bulunmakla tarihi kimseler olduk. İleride bizim bu nasibimizi ve sizin büyüklüğünüzü düşünen torunlarımız, sizin için diyecekler ki, o da bizim gibi bir insan mı idi, bizim gibi yürür, bizim gibi konuşur mu idi, acaba onun gözleri de bizim gibi görür, kulakları bizim gibi mi işitirdi?”
FAZLALIK BENDE DEĞİL
“Bu gencin candan ve ruhundan gelen bu sözleri üzerine Paşa Hazretleri yeniden ayağa kalkarak aşağıdaki karşılığı verdi:
‘Arkadaşlarım,
Ben zannediyorum ki, milletin bütün fertlerinin hiçbirinden fazla yüksekliğe sahip değilim. Bende fazla teşebbüs görüldüyse, bu benden değil, milletin bileşkesinden çıkan bir teşebbüstür. Sizler olmasaydınız, sizlerin vicdani eğilimleriniz bana dayanak noktası teşkil etmemiş olsaydı, şimdiki teşebbüslerin hiçbiri olamazdı. Millete ait meziyetleri yalnız şahıslarda toplayan ve yoğunlaştıran, milletin zaferlerini ve büyüklüklerini yalnız şahıslara atfededen zihniyet, eski idarelerin sistem ve usul meselesinden kaynaklanıyordu. Vaktiyle mevcut devlet ve devletlerin teşekkül mahiyeti sırf bir şahsın menfaatlarını ve arzularını tatmine yönelik idi. Şahısların bu arzu ve emellerinin hizmetinde olan millet, gösterilen büyüklüklerin şerefinden katiyen hissedar olamaz, ancak hata ve beceriksizlik olursa onlar millete atfolunurdu. Bugün bu hal mevcut değilse, millet kendi büyüklüğünü olduğu gibi cihana göstermişse, fazlalık bende değil, mevcut şeklin mahiyetindedir. Bu şekil mevcut oldukça, bu mevkiye çıkacak herkesin yapacağı şey bundan başka türlü olamaz. Arkadaşımızın hakkımdaki sözleri beni mütehassis etti.”
EĞER SAMİMİYSENİZ
(Şimdi konuşmanın burasında ben araya giriyorum ve özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Atatürk’ün bu sözleri yalnızca o gence değil. Hâlâ hepimiz için geçerli.)
“Fakat bana karşı söylediğiniz sözlerin asıl samimiyeti, bana karşı gösterdiğiniz harekâtın asıl ciddiyeti, ancak bugünkü idare şeklinin muhafazasında göstereceğiniz kahramanlıkla sabit olacaktır. (Şiddetli alkışlar.)”
...
Yani demem o ki, 10 Kasım’larda 1938’in sekizini yan çevirip sonsuz işareti haline getirmek yetmiyor...
Peki, yalnızca “korumak’ mı...
O zamanlar Atatürkler için de olmadığı belli. 29 Ekim’de Cumhuriyet gelecek. O da yetmeyecek, her devrimle “daha ileri, daha ileri” taşınacak..
Yine demem o ki, çok çalışmamız lâzım çoook...!
İlerinin de ilerisi!
Nereden başlasak...
SEVGİDE NOKSANLIK
1 Nisan 1923’te Meclis’teki konuşmasında Atatürk şöyle diyor:
“Yeni Türkiye devletinin yapısının özü millî hakimiyettir; milletin kayıtsız şartsız hâkimiyetidir. Bir milletin hâkimiyetini idrak etmiş olabilmesi ve onu emniyetle muhafaza altında tutabilmesi, birtakım özel vasıflara ve üstün terbiyeye sahip olmasıyla mümkündür. Bir milletin ki, siyasi terbiyesinde, toplumsal terbiyesinde, vatanperverlik sevgisinde noksan vardır; öyle bir millet hâkimiyetini lüzumu derecede kuvvetle elinde tutamaz.”
Siyasi ve toplumsal terbiye ve vatanperverlik sevgisi!!
Bunu bizim bildiğimiz kadar karşı taraf da biliyor.
Bu kadar üzerine oynamalarının sebebi budur.
Merak buyurmasınlar. Kürdüyle Türküyle, genciyle yaşlısıyla temeli sağlamdır.
Kökü bizdedir.
Üç beş ile tükenmez!
Şule Perinçek / 15 Kasım 2015, Aydınlık