Şule Perinçek: Üfürükte çözüm arayan asker olur mu?

Çıkacaklarını sanıyorlar. Hoca Efendi'nin rüyasında gördüğüne ve gerçek olacağına inanıyorlar “Devran dönecek. Çıkacağız.”


Muhalefet iktidar olacakmış. “İkinci darbe” olacakmış. Eskisinden daha büyük itibarla kapılar açılacakmış.


Ağustos, olmadı...


Kasım...


“Tedbirsiz hizmet, abdestsiz namaza benzer” diyorlarmış. Her türlü iş helal, içki, yalan vb ”hizmet” için geçerli.


Eşleri haber getiriyor:


Şu duayı okuman lazım, Hoca Efendi söylemiş. Üç kez şu, beş kez şu... mutlaka tahliye olurmuşsun.


Bilirim. Her içeri giren, bir an önce dışarı çıkma hayali görür. Af beklentileri en yaygınıdır. Yaprak kıpırdasa, “hah belki çıkar” dalgası kaplar her yanı. Sonuçta gerçekleşebilir bir umuttur.


Ama bu nedir?


Gerçekten inanamıyorum.


Türk Ordusunun generalleri... albayları... astsubayları...


Türkiye Cumhuriyeti'nin kadınları, erkekleri...


Nasıl olur?


Nasıl böyle hurafelere inanırlar?


Gerçekten bu kadar koparlar?


Üfürükte çözüm ararlar?


Burnunu silmekten aciz bir kişinin peşine takılırlar...


Ama hepsi bir yana!


Başka bir devlete, hele ABD'ye böylesine boyun eğerler.

 


GÜL KOKULU MEMLEKETİM

Bu yine gökyüzünde yazılmış bir yazı. Köşenin adından mı dersiniz, rüzgar estikçe Türkiye'de dönüp duruyoruz... yoksa gazetecilik ve siyaset anlayışımızdan mı... bilmiyorum. İnsanlara dokunmadan, olmuyor işte!


İzmir'de üretici ve esnafla Aydınlık'ın Ege eki için konuştuk. 30'unda ilk bölüm çıkacak. Bademler Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mehmet Sever'i dinledik. Öteki hafta, İzmir Milli Piyango ve Şans Oyunları Esnaf Odası ve İzmir Mermer ve Sanatkârlar Odası'na konuk olacağız.


Arada Isparta ve Ankara yaptık. Şimdi Iğdır'a uçuyoruz. Vatan Partisi'nin mitingine ve seçim çalışmasına katılacağız.


O oo demeyin. Birbirlerine hiç de o kadar uzak değiller. Tütüncü, pamukçu, şekerpancarcı dediğinizden burada, Iğdır ovasında da var. Daha doğrusu her yer gibi “vardı”! Terör zaten dört yanımızda, her kentte, köyde birinci sırada.


Ispartalı “ablaların” HDP'ye propagandada yardım için bölgede çalışmaya grup grup gittiklerini anımsıyorsunuz, değil mi?


Memleketin iki yakası bir araya gelmeden olmaz.


Getireceğiz.


Isparta'ya ta ne zaman, Anayasa toplantısına gittiğimde söz vermiştim. Gül mevsimi toplamaya yardıma geleceğim diye...


Isparta benim babaanne memleketim. Nüfusumuz da oradaydı. Subay ya büyükbaba. Karadeniz'li, ama oradan evlenmiş besbelli. Çanakkale'de şehit olunca iki küçük oğlan ve 17 yaşında eş bırakmış ardında. Isparta'da doğup büyümüşler. Amcam Karadeniz'e dönmüş. Biz İstanbul'a.


Ama yine de evimizin önü mersindi...


Biz dört kızız, hepimizin çeyizinde adını taşıdığım babaannemin, dokuduğu halı vardır, pas pasına kadar...


Ben de hâlâ anımsıyorum, ilmek atmayı. Tarak sesi tak tak kulağımda. Oturuversem sanki Yayla mahallesindeki o ahşap evin avlusundaki tezgaha renk renk düğümleri atıverecekmişim gibi geliyor.


Her yaz önce ana memleketi Dinar'a giderdik. Sonra Isparta'ya.


Teyzem Demiralay'ların gelini.


Baba tarafından büyük teyze, Gülsüm Hanım Posta müdürü Mehmet Oygür'ün eşi. Demirci Mehmet Efe kaçarken altınları kasaya kilitlesin diye vermiş enişteye. O da ertesi gün Kuvayı Milliye'ye teslim etmiş.


Hikaye çok, herkesinki gibi.


Mutfak zenginliğimiz de öyle.


Her bayram mis kokulu nokul sabah kahvaltısına, cevizli şekerleme... İkisini de annemi uğurladıktan sonra ben de yapıyorum. Babaannem hamurunu açardı, ben biraz kolayına kaçıyorum. Sarıburmayı milföy hamurunden yapıveriyorum... Şööyle oklavayla büzdüre büzdüre...


Sabahın köründe tin tin yolun sonundaki gül bahçesine giderdim ben de babaannemin arkasından.

Kokulara âşık olunur mu?


Yoksa vatan âşkı böyle mi başlar?


Böyle mi sıkı sıkı düğümlenir.

Antalya üzeri gidiyorum Isparta'ya.


Dünya oluşurken hiç sakınılmamış. Vermişler ha vermişler, elde avuçta ne varsa... O ne güzellik. Dünyanın çok yerinde dağ gördüm, su gördüm.


Torosları geçerken yörük damarım nasıl kabarıyor bir bilseniz. Başım gökyüzüne değiyor.


Partili damarım hepten tepe yapıyor.


Nasıl izin veriririm şu güzel memleketin başına bir iş gelmesine!

 


CEMAAT Mİ, TİCARİ ORTAKLIK MI


Isparta, biraz cemaatlerin merkezi gibiydi. Saidi Nursi'den Fethullah Gülen'e kadar. Özel teşkilat. Temizlenmeye başlamış. FETÖ önemli darbe yemiş.


Peki, ötekiler?


Nurcular, Menzilciler, Nakşiler, ...


Fakat ilginç olan bir nokta, cemaatler belli ölçülerde kabuk değiştiriyor benim gördüğüm.


Eskisi gibi hu çekme pek yokmuş.


Hoş İslamiyet'te de yok, ama bir ara apartman ayinleri sarmıştı ortalığı.


Artık karşılıklı ticari menfaat ortaklıklarına dönüşüyor.


Kendi aralarında iş yapıyorlar.


Şu cemaatin inşaatı, bunun muteahhiti..


Giren birden zenginleşiyor. İki gün sonra kanunsuz bir işten tutuklanıyor bazen, o da ayrı...


Hatta cemaatler arası ilişki sanki diğeri “hıristiyan” gibi davranıyorlar diye anlatıyorlar. Pasta azalınca belli ki, rekabet de artıyordur :)

 


ÜRETİCİYE LANET OLSUN DEDİRTMEYİN!


Gül toplamaya sabah dörtte-beşte gelmek gerekiyormuş. Bülbül sesleriyle başka türlü oluyordur. Arkadaşlar bana kıyamadılar anlaşılan. Daha geç gittik. Neyse öğrendik. Temmuz'da kiraz mevsimi. Kızım Kiraz'ı. Onun kızı Mercan'ı da alıp giderim artık.


Ayağımızı alıştırdık.


Gül toplamak deyince sizin gözünüzün önüne pembe pembe, kokulu kokulu güzellikler geliyor elbette. Ama biz bilerek istedik orada olmayı. Dikeni var, arısı, börtü böceği, iki büklüm saatlerce toplaması var. Olgunlar çıt çıt kırılıyor dibinden. Parmaklarınızda siyahımsı bir tortu kalıyor. Sakın ziyan etmeyin. Yuvarlayın ikki parmağınız arasında, top gibi yapın. Bir yıl çantanızın bir köşesinde dursun. Mis gibi kokuyormuş.


Biz reçelini biliriz. Toladıklarımı mayaladım. Eve gelince kaynattım. Buyrun kahvaltıya beklerim. Ama bir yaprağı bile değerli.


Fransızların gülyağı fabrikası var. Her yıl bir ay gelip ürünü alıp işliyor.


En büyük alıcı Fransa ve Arabistan. Hani şu 30 ml. bilmem kaç liraya aldığınız parfümlerin ham maddesi. Neden bizde olmasın?


Tarım ve sanayisine geliyoruz.


Üretici kooperatifi Gülbirlik bu yıl kilosunu 8.80'den alacak. Bu yıl fena değil. Bir kilo dediğin de öyle az buz değil. Zaten 2 buçuk tondan bir kilo gül yağ çıkıyor. Fiyat istikrarı yok. Bir yıl para etmeyince söküyor, ertesi yıl yükseliyor. İşlenmiş, yarı işlenmiş ürünün olsa piyasayı etkileme şansın olur.


Haklı olarak “siyasetin” ön planda olmasından yakınıyorlar. Örneğin yurtdışına pazarlamaya yabancı dil bile bilmeyenlerin gönderildiğini söylüyorlar. Gübre, mazot, pahalı. Sulama düzgün yapılsa verim artacak.


“Haberlerde üretimin teşvik edileceğini duyuyoruz” diyorlar. Ama cek, cakla kalıyor. “Fabrika kuralım” demiş bir üreticimiz. “Ama” diyor “en sonunda bezdik, eksik olsun, vermezseniz vermeyin lanet olsun...' dedirttiler bize...”


Bizden duyurması.

 


HANİ IĞDIR'IN AL ELMASI


İki yaka dedim ya, aslında düğmeyle değil, bu iki yakayı eöyle birleşebilir ki. Eskiden çıtçıtlar vardı. Bastırıp birbirbirine geçince zor bela ayırırdın. İşte buraları öyle yapmak gerekir. Evet, tahmin ettiğiniz gibi ne tütün kalmış, ne pancar, ne pamuk, ne çeltik.


Daha yeni geldik şehre.


Iğdır'ın al elmasının hatırını soramadım.


Bakın size de söyleyeyim, tanığım olun. Eğer günün birinde kanser filan olursam, tedavi parasını şu 12 Eylül sonrası hükümetlerden, en başta ekonomi, sanayi, tarım bakanlarından alacağım.


Ne olur benim arkamdan biraz dolaşın.


Gelin örneğin Iğdır'a.


Yeşil Iğdır.


Suyu bol, güneşi bol, toprağı verimli.


Meyve, sebze, hayvancılık...


80'lerden sonra bitirmişler.


Gerçekten cinayet.


Çare?


Göç.


Batı'ya.


Genç işşsizler ordusu.


Oysa burası tam da İpek Yolu üzerinde. Stratejik olarak çok önemli. Uçup gitmesi gerekir. Üretimin, ticaretin, istihdamın... Bir saatte Nahçıvan'da, İran'da, Ermenistan'dasınız. Taa Çin'e kadar yolu var! Üçü değil beşi bir yerde..! Biz ne yapıyoruz. Teröre gaz veriyoruz. İran sınırına üç metre duvar örüyoruz. Sınır kapılarını kapatıyoruz. Tesisler boş boş duruyor. Pamukçunu destekleyeceğine, ABD kurduna yem ediyorsun, ona kapıları açıyorsun ardına kadar.
Yani, gel de... kanser olma... zor zaptediyorum kendimi, buralara gelince.