Şule Perinçek: Türkiye’nin doğum sancıları

Hadi itiraf edin!

 

Güldünüz için için, değil mi?

 

1 Kasım seçimlerinden sonra “Bir yıl sürmez... Yeniden seçim olur” dediğimizde.

 

“Yandık... Bittik... Kül olduk... Bu kadar büyük çoğunlukla geldiler, bir daha gitmezler...” diye dövünüyordu herkes.

 

Oysa Türkiye’nin mecburiyetleri vardı. Var.

 

Sorunları vardı. Var.

 

Çözümleri vardı. Var.

 

Bunları bu iktidar çözemez.

 

Çözecekler gelmek zorunda.

 

Türkiye doğum sancıları içinde.

 

İktidarlar.

 

Siyasi partiler çatırdıyor.

 

 ***

 

Denizlere Hasanlara ant olsun

 

68’li olabilmek işte şu parmağı hep böyle dik tutabilmektir.

 

Emperyalizme karşı yön gösterebilmektir.

 

78’li, 88’li, 98’li... 2018’li olabilmektir.

 

66-67’de yurtdışındaydım. Döndüm 68’li oldum.

 

Amcam anneme demiş ki:

 

“Neden? Kıza, Amerika’da çok mu kötü davranmışlar?”

 

Hayır. Vietnam’a, memleketime çok kötü davranıyorlardı...

 

Her şey vatan içindi. O zaman da bu zaman da. Kendi bireysel kurtuluşumuz için değildi ki...

 

68 gençliği Batı’da düzene karşı çıkmak için üniversite “kampüslerinde” saçlarını uzatıyorlardı. Biz ise köylere, fabrikalara giderken eteklerimizin boyunu.

 

Onlar kafaları çekip uçuyordu, biz ise ağzımızdaki kuru bir lokmamızı paylaşıyorduk.

 

Onlar vurup kırıp döküyorlardı, biz ise topraksız köylünün yanında yürüyorduk.

 

Özgürlük bizim için cinsel özgürlük değil; vatanımızın, milletimizin özgürlüğü, bağımsızlığıydı.

 

Canımız feda.

 

Her daim genç kalmaktır 68’li olmak. Bayrağı yükseklerde tutmak.

 

Sivas’tan bu yana örgütlü olmaktır.

 

Yola devam.

 

Bugün Denizlere, Hasanlara selam olsun!

 

Yarın, 19 Mayıs’ta TGB’li ve TLB’lilerle birlikte genç Mustafa Kemal’in ilk “Ya istiklâl ya ölüm” kararını aldığı Atatürk Evi Önü’nden, nöbeti devraldığımız Dolmabahçe’ye yürüyeceğiz.

 

Yolumuz açık olsun!

 

 ***

 

PKK’nın çaresi uluslararası destek

 

Selahattin Demirtaş, Salı günkü grup toplantısında “Halk isterse birden çok Meclis kurabilir” dedi.

 

Aslında son bir çırpınışın ifadesi.

 

Bölgede artık korku ve baskının hüküm sürmediğini biliyoruz. Yüksekova’dan Seyit Tahsin şöyle anlatıyor durumu “Halk dağa gidiyordu kurt yiyordu, ovaya gidiyordu kasap kesiyordu. Ne oluyor bilmiyordu. Şimdi kendi benliğini buluyor. Devletine sahip çıkıyor.” O halk güvenlik ve huzur istiyor. Arkasını dönüp baktığında bunu PKK da görüyor. “Halkın” böyle bir talebi olmadığının onlar da farkında olmalılar.

 

Peki, Demirtaş neden böyle konuşuyor?

 

Bu konudaki bir soruya Demirtaş şöyle yanıt vermiş:

 

“Bunu alternatif bir Kürt parlamentosu olarak tanımlamak yanlış olur. Bizim İstanbul’da da İzmir’de de milletvekillerimiz var; özellikle 7 Haziran’da Antalya’dan, Bursa’dan da milletvekillerimiz vardı. Dolayısıyla birçok yerden temsiliyet ortaya çıkardık. Böyle bir durumda bile- şenlerimizi bulan bütün halklar ve kimlikler alternatif Meclis çatısı altında çalışma yürütmeyi tartışabilirler. Hali hazırda çok sayıda sivil halk meclisleri var.

 

* Bahsettiğiniz TBMM’yi yok sayan bir alternatif mi olacak?

 

Bunların TBMM’ye alternatif, onu yok sayan bir Meclis formatından çok aslında olması gerektiği şekilde bölge meclisleri ve kent parlamentoları şeklinde örgütlenmesinin önünde hiçbir engel yok. Aslında TBMM’de HDP olsa olmasa bu tür meclislerin örgütlenmesi lazım. Ama HDP’nin Meclis’ten tümden tasfiye edilmesi gerçekleşirse bu tür parlamentoların daha güçlü bir şekilde uluslararası desteği de alacak şekilde örgütlenmesi (altını ben çizdim. ŞP.) kaçınılmaz olacaktır. Bu bir tehditten çok aslında demokrasiyi güçlendirecek bir yoldur. Biz kimseyi tehdit etmiyoruz. Bu tür meclislerin zaten bölgesel ve yerel parlamento diyebileceğimiz meclislerin örgütlenmesinde geç kalınmış bir durum. Biz kimseye boyun eğmeyiz, halkımızla tartışır kararlarımızı alır ve çalışmalarımızı bir meclis çatısı altında yürütürüz.”

 

Kararların kiminle, nerde alındığı o kadar açık ki!

 

Yaldızlı lafların altında çaresizlikleri o kadar açık ki...

 

Halkı ateşe sürmesinler artık, yeter!

 

 ***

 

Kayıp sığınmacı çocuklar nerede?

 

Almanya’ya 2015 yılında ailesiyle birlikte ülkeye giriş yapan sığınmacı çocuklarından 8 bin 6’sı, ailesi ya da yakınları tarafından kayıp olarak bildirilmiş... Almanya İçişleri Bakanlığı, birkaç hafta önce yaptığı açıklamada bu çocuklardan 2 bin 171’ine ulaşıldığını, 5 bin 835 çocuktan da haber alınamadığını açıkladı!

 

Benzer durum İtalya, İsveç vb gibi ülkelerde de var.

 

Binlerce çocuk.

 

Onları o duruma düşürenler de onlar. Ama durum tesbiti yapıyorlar.

 

O çocuklar yalnızca yerlerinden yurtlarından okullarından olmadılar.

 

Bu kadar yüksek sayıda reşit olmayan çocuğun kayıp olmasının bir açıklaması olması gerekir. Hele bir de reşit olanları eklerseniz varın yaranın büyüklüğünü siz hesaplayın...

 

Organ mafyası.

 

Fuhuş ve suç çeteleri.

 

Küçük çocukların örneğin uyuşturucu kuryeliğinde vb kullanıldığını çok dinledim Avrupa topraklarında.

 

Küçük yaş fuhuşu deseniz zaten çürümüş Batı’nın artık sıradan işi. Turistik geziler adıyla sanıyla düzenleniyor. Kaç kez yazdım.

 

Organ mafyası bu tür ülkelere gelme zahmetinden, masrafından kurtuldu artık anlaşılan...

 

Yazarken bile sinirim bozuluyor.

 

Demokrasi... insan hakları deyince en birinci onlar güya...

 

Hani nerede şu örgütler... Orada burada vatan savunmasından bile hesap sormaya kalkanlar!

 

Neredeler?

 

Bu bir iki çocuk değil ki... Binlerce... Neredeyse Almanya ‘da bir yerleşim bölgesi kadar!

 

Niye hesabı sorulmuyor!

 

Neden manşetlere taşınmıyor!

 

 ***

 

Anne olmak ya da olmamak

 

Bu hafta (9 Mayıs, 21.00) Ulusal Kanal’da Elinin Hamuru’nda yine ilginç bir yaklaşımla karşınızdayız.

 

Anne nasıl olunur? Doğuranlar, doğuramayanlar ya da yüreğiyle doğuranlar. Nasıl tüp bebek yapabilirim? Nasıl evlat edinebilirim? Nasıl koruyucu anne olabilirim?

 

Sorularınızın yanıtları bu hafta Elinin Hamuru’nda. Konuklarım:

 

Kahraman Eroğlu (Sosyal Hizmetler İstanbul E. İl Müdürü), Prof. Dr. Firdevs GÜRER (Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji E. Öğretim Üyesi), Prof.Dr. Mehmet Bülent Tıraş (Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı. Acıbadem Hastaneleri Tüp Bebek Merkezleri Baş Koordinatörü), Yrd. Doç. Dr. Kenan Eren, (Psikiyatrist/Psikoterapist).

 

Şule Perinçek / 8 Mayıs 2016, Aydınlık