Şule Perinçek: Siz hele bir susun Şırnak kadının sesini duyamıyoruz

Yerinden oynattıkları hangi dünya. Sesleri Şırnak'tan duyuldu mu? Bizim aydınlarımız arasında böyle bir garip grupçuklar var

“Kadıköy’de kadınlar barikatı aşarak eyleme devam ediyor! Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz!” Üniversiteli Kadın Kolektifi'lermiş...

 

Bir şeyler bağırıyorlar ama anlamıyorum. Mor kukuletalı İzmir’dekiler de dünyayı yerinden oynatacaklarmış.

 

Bravo alkışlar!

 

İyi de ne yararı oldu kadınlarımıza.

 

Yerinden oynattıkları hangi dünya.

 

Sesleri Şırnak'tan duyuldu mu?

 

Bizim aydınlarımız arasında böyle bir garip grupçuklar var.

 

Hani dış paralarla da destekleniyorlarmış ya...

 

O tayfadan.

 

1 Mayıs'ta çıkar bağırırlar.

 

Güzel kıyafetler dikip giyerler.

 

8 Mart'ta çıkar bağırırlar.

 

Şık ve parıltılı morlara bürünürler.

 

Davullar, defler... Hem çalar hem oynarlar.

 

Ondan sonra yok olurlar.

 

Sanki yerin altına çekilirler.

 

Her yıl, başlarını uzatır, seslerini yükseltirler.

 

Sonra yoklar.

 

Sesleri o daracık meydanlarda kalır.

 

Koca Türkiye duymaz.

 

Şimdi bir de Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü girdi sıraya.

 

Pek bilmezlerdi. İlgilenmezlerdi.

 

İstanbul Sözleşmesi hatırlattı herhalde.

 

HDP Eş Başkanı ve İYİ Parti Başkanı da tıpkısının aynısı kadın amblemli şık mor maskelerini takındılar.

 

Hep birlikte pek “eğlendiler”...

 

Doğu ve Güneydoğu kadını feryat ediyor.

 

Dertli.

 

Bir değil çok var.

 

Bu günlük gürültülerden sesleri duyulmuyor.

 

Çare götürmek gerekir.

 

Yüreğim yanıyor.

 

İçim gidiyor.

TEK BAŞINA KAFA TUTMA ERKEN ÖLÜM GETİRDİ


Hiçbir şeyi kalıplara uymuyordu. Ne boyu ne futbolu ne yaşamı ne futbola bakışı. Topla bir resim yapar gibi, beste yapar gibi oynadı. Yaratıcı, sürprizci, gözü kara ve cesaretli. Duygusunu, insanlığını, düzene öfkesini kattı. Her şeyden önce de o çıktığı tek gözlü gecekondudaki, o mahalledeki vicdanını hiç terk etmedi. Futbolculara para kazanma makinesi gibi bakan sisteme isyan ettiğinde FIFA başkanı “işin koşmak, konuşmak değil” diye anımsatmıştı. Öyle olmayı kabullenmedi. En sonunda sistem onu ezerek, diplere, bağımlılıklara iterek sesini kesmek istedi.

 

Kimine göre kibirli ve öfkeliydi. 

 

Doğrudur.

 

Kalktı kıta Avrupasında Napoli'ye geldi. Barcelona'yla dalga geçti. Kuzeyin tepeden baktığı, küçümsediği Güneye bir bücür futbolcunun yaşattıklarını, o yılların biriktirdiği enerjiyle patlayan o gururu görecektiniz. Art arda gelen şampiyonluklar, Milan'a,  Juventus'a karşı kazanılan başarılar, mucizeler. Futbolun devler dünyasında kalıplar kırıldı.

 

Her Napolilinin cebinde bir annesinin, bir Maradonna'nın fotoğrafı olduğu söylenir. Maradona'ya laf etmek ananıza küfür gibi algılanır.

 

İlahlaştırıldı.

 

Yoksullar adına kilise kurdu.

 

Öte yandan ölümünün ardından bile İngiltere hâlâ tanrının elinin acısını unutmamış, gazeteler onu yazıyor. O da kibirli tek dişi kalmış Batı'nın çirkinliği.

 

Sistem hele de futbol dünyası, mafyatik kuralların, çıkarların en acımasız, kıran kırana dünyası aldı onu yere vurdu. Başarı kazanmak, sürdürmek için bedeninizin acılarını ağrı kesicilerle dindirmeyi, sahada koşmayı dayatan bir sistem.

 

Seçeneksiz bırakan.

 

Öğüten.

 

Tek tipleştiren.

 

Paraya boğan ama yalnızlaştıran, kendinize bile, en sevdiklerinize yabancılaştıran bir sistem.
 
Sesinizi biraz yükseltseniz tanrının tokadından beterini indirirler.

 

Tek başına aykırılık ve kafa tutma kahramanca ama erken ölüm getirdi.

 

Tıpkı bedenindeki dövmedeki yurttaşı Che gibi.

 

Kader mi?

 

Değil, elbette.

 

Günün birinde bu dünyaya da Asya kurallarını getireceğiz.

 

 

EV Mİ YAMAN CAN MI


Faik Işık dostumuzun evi yanmış. O ne der?

 

“Benzin mi döktünüz Mustafa? Şahane yanıyor” Mustafa dediği de evin tadilatı sırasında kaynak yapan işçilerden biri herhalde. Jandarma gelmiş elbette. O da oturmuş, avukat ya... biliyor işi, komutanlığa dilekçe yazmış.

 

“Geyikli Jandarma Komutanlığı’na,

 

Bugün (18 Kasım 2020) akşam saatlerinde 18.20 civarı, Geyikli Üvecik köy sınırları içerisindeki meyve bahçemde bulunan, İskandinav tipi çift katlı ahşap villada yangın çıkmış ve tamamen yanmış. Mülkiyeti bana ait bu bina güzel ama bakım gerektiriyordu. Bir grup işçi tamir tadil işleriyle meşguldü. Ben İstanbul’dayım, avukatım. Entübe durumdaki doktor ağabeyimin tedavisini bekliyorum.

 

“Bir hafta önce annemi defnettim.

 

“Hepsi iki hafta önce İzmir'de depreme maruz kalmışlardı.

 

“Bazen belaların hepsi böyle yağar. Daha fazla kaza bela olmaz, olmasın inşallah.

 

“Her nasıl yanmış ise çalışan işçilerden şikayetçi değilim. Herhangi bir tazminat talebim de olmayacak. İşçilere bir şey olmaması, kendi bahçem dışında kimseye zarar vermemesi bir nebze teskin edici olmuştur.

 

“Memleketimiz, devletimiz, milletimizin başına kaza bela gelmesin.

 

“Şikayetçi olmadığımı ve olmayacağımı Sayın Savcılığa bu haliyle iletmenizi talep ediyorum ve olaysız kazasız belasız mesailer diliyorum.

 

“Saygılarımla

 

“Av Faik Işık”

 

Faik Bey'den korkuyorduk. Nerede ihtiyacı olan biri var, yetişir; Türkiye'nin hangi köşesine cenaze gidecek koşar ilk küreği o kapar. “Biraz yavaşla” diyorduk “hiç olmazsa şu salgın döneminde. Ama ailecek öylelermiş. Hekim abisi bir dost cenazesinde hastalandı. Anneyi kaybettiler.

 

Evinin yandığını telefonda şen şakrak anlatıyordu.

 

Şaka yapıyor sandım.

 

Ama sevgili abisi ilk kez gözünü açmış. Ona kaldığı yerden takılmaya başlamış. Gerçekten sevinç içindeydi. Tamam diyordu, demek ki kendine geldi.

 

Bir söylüyor, beş gülüyor.

 

Evi yanmış, kül olmuş.

 

İşçiler telaşlı. Bedava yapsak, çalışsak...

 

O da işçilere demiş ki, o evin ahşabı iyi kaliteydi. Közü de iyi olur. Gidin kasaptan iki kilo pirzola ısmarlayın benim hesabıma, pişirin yiyin...

 

İşte Türkiye böyle bir yer.

 

İşçisi de böyle, avukatı da :)

 

Hep yazıyorum. O kadar yer gezdim, dolaştım. Doğası güzel yer çok gördüm... Bırakın Boğazı, İzmir'i, Tekirdağ'ı, Antalya'yı, Mersin'i, Diyarbakır'ı ...

 

Böyle insan özellikleri olan yer görmedim.

 

Faik Bey işte bir 23 Nisan'da gururla fotoğraf çektiren bu ailede terbiye görmüş.

 

O güzel Cumhuriyet anasının ve babasının evladı.

 

Onun için derim. Bizim memleketimizin sırtı yere gelmez.

 

Bir tanedir, bir tane!

II. ABDÜLHAMİD'İN TERZİSİ BAŞKA OLUR


“1900 yılında II. Abdülhamid’in terzisi J. Botter için inşa ettirdiği İstanbul’daki ilk art nouveau yapı: Botter Apartmanı” (Merak Ediyoruz@tarihselmerak)

 

Abi öldürdün bizi böyle pazarlık yapılmaz övgüsüyle aldığım ürünü 2 kat pahalı almışım. sn. (abdullah akay@abdullah_akay)

GÖZÜMÜZ ARDIMIZDA KALMASIN


“Eski Mısır inancında Herefhaf, ölüleri teknesiyle öte dünyaya taşıyandır. İsmi 'Gözü Geride Kalan, Ardına Bakan' anlamındadır. Bu nedenle yüzü hep geriye dönük olarak resmedilir. Gözümüz hep geride kalmaz mı zaten?”

 

(Kaan H. Ökten@Kaan_H_Okten)

ÜNLÜLERİN PROTESTOSU BAŞKA OLUR


“John Lennon ve Yoko Ono, sisteme karşı protesto etmeye devam edebilmek için hizmetçinin yatağı düzeltmesini beklerken.” (1969)Wannart@wannartcom