Bir süredir Tayyip Erdoğan’ın diploması tartışılıyor. Daha doğrusu hep vardı da son dönemde yeniden alevlendi.
Bakıyorum Erdoğan’a. Hele laiklik ve Cumhuriyet’le ilgili açıklamalarına.
“Ordinaryüslük” yok artık ama olsa, Erdoğan da prof. dr. hatta ordinaryüs sıfatına sahip olsa ne farkedecek?
Prof. olunca söyleyebilir istediğini, diplomasızsa izin yok mu yani...
Ancak mesele o da değil.
Eğer diploması yoksa cumhurbaşkanlığı düşecek!
Hesap bu.
Bu mudur muhalefet?
Adı Hıdır mıdır?
Elinden gelen bu mudur?
Küçücük. Aciz.
Ya taklit...
Ya ben daha iyi yaparım, satarım...
Ya ne derse desin ille de tersi...
Kişiliksiz. Kendine güvensiz.
Oysa elindeki bütün olanakları seferber edeceksin.
Kolları sıvayacaksın. Milletin taleplerinin, bağımsızlığının ve birliğinin inşasının başına geçeceksin... “Mecburiyetlerinin” bir bir takipçisi olacaksın, sahibi benim bunun; ben yaparım diyeceksin.
Mindere orada çağıracaksın...
Bileğin nasıl güçlü olur!
Vurdun mu serilir yere.
***
Rio Olimpiyatları, Rio’yu batıracak mı?
2016 Yaz Olimpiyatları (XXXI. Olimpiyat Oyunları), 5-21 Ağustos 2016 tarihleri arasında Brezilya’nın ikinci en büyük kenti olan Rio de Janeiro’da düzenlenecek.
Spor deyince akla ne gelir?
Sağlık, dostluk, yarışma...
Oysa şimdi artık o kadar farklı ki...
Sistem kirini her alana bulaştırıyor.
Olimpiyatların kendi ülkende düzenlenebilmesi için neler yapılıyor.
İpi diyelim biri göğüsledi.
“Kim.. nasıl..?” Onlar da tartışmalı hep... Rüşvetler, paralar ortalıkta uçuşuyor.
Birkaç gün önce eski FİFA başkanı Sepp Blatter kura çekimlerinde hile yapıldığını ileri sürdü. Blatter, “Hile yapmak istiyorsanız, kura çekiminden kısa süre önce istediğiniz topları buzdolabına koymanız yeterli” dedi. Isı farkından yararlanıyorsunuz. İstediklerinizi eşleştiriyorsunuz...
Sporun her alanında mertlik bozulmuş belli ki...
Peki, neden bu kadar çok olimpiyat rekabeti var, oraya dönelim...
Olacak olan alt tarafı turizm geliri.
Örneğin Rio, bu olimpiyatlara 500 bin kişi bekliyor. O da Zika virüsü hikayesinden ne olur belli değil. Diyelim geldiler.
Geçti, bitti... Sonra?
Ben olimpiyatlara ev sahipliği yapmış birçok ülkeyi sonradan gördüm. Langar, sonradan kullanılmayan, ihtiyaç fazlası büyük yatırımlar öylesine boş yatıyordu.
Bir tercih olmalı. Parayı nereye vereceğim?
Karşılığında rüşveti vb. geçtim, başka neler veriliyor?
İşte Rio canlı örneği.
Brezilya ciddi ekonomik bunalımlarla karşı karşıya.
Rio kentini bir de petrol fiyatları önemli ölçüde etkilemiş. Eyalet Valisi Francisco Dornelles, iki gün önce acil yardım talebinde bulundu. Memurlar, emekliler, sağlık çalı- şanları vb. maaşlarını alamıyorlar. Vali, 5 Ağustos’ta başlayacak Olimpiyatlar’da kamu hizmetlerinin yerine getirilebilmesi için federal devletten yardım istedi. “Kamu güvenliği, sağlık, eğitim, ulaşım ve çevre yönetimi konusunda toptan çöküşü” engelleyebilmek için acil önlemler alınması gerektiğini açıkladı.
Rio Eyaleti bu yıl 5,5 milyar dolarlık bütçe açığı öngörüyor.
Ne olacak şimdi?
Olimpiyatsa Olimpiyat...
Ülkenin başını göğe erdirmiyor.
Kıt kaynakların yönetimi diye bir kural vardır. Ama kimse onu takmıyor.
Aslında sporun da kültürüne, anlayışına aykırı.
***
Teşekkür
Annemi kaybettim. 1923 doğumluydu. Adı Şükran’dı. Cumhuriyet’e teşekkür. Babası kızına demiş ki, “Zaman sana uymaz, sen zamana uy...” Dinar’dan göndermiş İzmir’e okumaya.
Teyzesi Cumhuriyet’in ilk maarif müdirelerinden.
Çok istiyordu, bir türlü olmamıştı. Geçen yıl kalktı gitti, aradı buldu, Çanakkale’de yüzünü bile görmediği kayınpederi Kıdemli Yüzbaşı Vasfi Efendi’nin şehitlikteki mezarını. Duasını etti. Rahatladı geldi. On kez anlattı. Oradaki görevli sormuş, “nesi oluyorsun”... “Geliniyim...” demiş...
Bu bayram yok. Olsaydı bütün kardeşler, torun torba gidecektik. Yine yeni bir yemek, tatlı çıkaracaktı önümüze. Hâlâ televizyondan, elinde kalem kağıt tarif alıyordu. Yedirmeyi seven güzel yemek yapar. “Yeter” demek için bir kaşık öncesinden “dur” diyeceksin, yoksa mutlaka fazladan gelir. Yazlıkta yıllarca bütün mahalleye mantı açıldı, birinin içine nohut koyardı, kime çıkacak onlarca kişinin arasından... Çoluk çocuk pek keyifti...
Düşmüştü. Üç dört yerinde kırık. Kemikleri un ufak olmuş. Onun zamanında kadın sağ- lığıyla tıp bilimi bile çok fazla ilgilenmezdi, biliyor musunuz... Belli bir yaştan sonra en fazla yatıştırıcı ilaç verilirdi. Gergin olurlar ya, zarar ziyan görmesin kocası diye herhalde... Kemikleri koruyucu destek alma, o konulardaki özen daha çok yeni... Kadın hakları için mücadeleyle geldi.
Ameliyattan çıktı, yoğun bakım. Geldi yukarı. İlk iş sordu:
- Ne oldu Meclis?
-Ne Meclis’i anne?
Hükümeti soruyormuş meğer. Anlattım. Başbakanın seçildiğini filan.
Hemen arkasından telaşlandı.
-Cumhuriyet? Cumhuriyet duruyor mu?
Narkozdan önce en son aklında o kalmış herhalde.
-Duruyor. Merak etme. Koruruz. Kimseye dokundurtmayız.
Ambulansla kırık acılarıyla hastaneye kaldırılırken ben yoktum. Antep’teydim. Kız kardeşime sormuş:
-Bugün de hiç gazete okuyamadık. Aziz Sancar ödülünü Anıtkabir’e götürecekti. Ne oldu acaba?
Daha geçen ay tablet aldılar taksitle, ucuzluk yapmış da... Kıvrık parmağıyla ittire ittire keşif yapıyordu. “Birkaç yaş genç olsam kursuna gideceğim” diyordu...
Onlar bir nesildi. Hepsi birbirine benziyordu.
Cumhuriyetime kurban!
Ne güzel analar verdi.
İlk teşekkürüm Atalarıma. Cumhuriyetimin kurucularına. Sonra koruyup hâlâ kollayanlara, uğrunda şehit düşenlere. Son nefesinde anama iyi haberler vermemi sağlayanlara...
Siirt’ten Edirne’ye arayan soran, taa Ankara’dan kalkıp gelenlere, çiçeğiyle böreğiyle, sıcacık kolları ve sözleriyle bizi sarıp sarmalayan bütün dostlarımıza tek tek teşekkür ediyorum. Ben hepimizin yerine söz verdim emanete iyi bakacağım diye.
Haberiniz olsun.
Şule Perinçek / 19 Haziran 2016, Aydınlık