Şule Perinçek: Ölmeyi emir almışız, başımız üzere çorabın sözü mü olur

Tekalifi Milliye nedir diye sorarsanız, bizce bir talep emri değildir. Bir millet olma ve vatana sahip çıkma, gönüllü vermedir...

Bugün en rahat konuşanlar kim?

 

Kendinde devleti yönetme gücü görmeyenler.

 

Nasıl olsa “Hadi!” demeyecekler.

 

Bugün sosyal medyada atıp tutanlar kalemlerinin ve dillerinin kemiği olmayanlar kim?

 

Bu milletin geleceğinin sorumluluğunu taşımayanlar.

 

Bu milleti sevmeyenler.

 

Bu lafın sonu nereye varır demeyenler.

 

40 kez bunun hesabını yapmadan konuşanlar.

 

Nedir önemli olan diye sormadan siyaset yapanlar.

 

Ben mi? Biz mi?

 

Benim örgütüm, Partim mi?

 

Bizim örgütümüz, devletimiz mi?

 

Türkiye'mizin gemisi mi?

 

Bizim rotamız mı?

 

 

TEKALİFİ MİLLİYE KOŞULLARI


Tekalifi Milliye'yi Atatürk millete açıklarken koşullar neydi?

 

10 Temmuz'da düşman Kütahya-Eskişehir'den saldırmış. Bursa, Uşak'ın doğusu kuşatılmış.Üstelik İkinci İnönü Savaşı'ndan sonra Yunanistan'da genel seferberlik ilan edilmiş. Güç olarak bizden, donanım açısından daha üstünler. Yeni kurulan Milli Hükümetin çağrısı var. Ama henüz denk değil. Savaş devam ediyor.

 

Üstelik o zaman da Meclis'te tetikte bekleyenler var.

 

İki çizgi, iki iktidar mücadelesi hâlâ sürüyor.

 

Onun için de 16 Temmuz'da bir yandan Ankara'da Maarif Kongresi toplanıyor. Gençliği nasıl yetiştirmek gerekir tartışılıyor. Yabancı unsurlarla mücadele, milli düşüncelerle donatılma... Eğitimin güvenliği!

 

Öte yandan Meclis'te muhalefet giderek sesini yükseltiyor:

 

Ordu nereye gidiyor?

 

Millet nereye götürülüyor?

 

Kim bunun sorumlusu?

 

Başkomutan olsun diyenler var. Kimi art niyetli. Nasıl olsa yenilgiye gidiyor. Tasfiye ederiz, hesabında.

 

Çoğunluk ise Meclis Başkanı Gazi Mustafa Kemal'e olan “emniyet ve itimadından dolayı, samimi olarak ordunun fiilen başına” geçmesini arzu ediyor. (ATABE, c.20, s.142)

 

Mustafa Kemal'in koşulu var:

 

“Ömrüm boyunca milli hakimiyetin en sadık hizmetkârı olduğumu millet gözünde bir defa daha teyit için bu yetkinin üç ay gibi kısa bir süreyle sınırlandırılmasını talep ederim.” (ATABE, c.11, s.273)

 

 

MALUM GEMİDEN SESLER


Yine malum “gemiden” sesler yükseliyor. “Haddin değil” kapsamında...

 

“Meclis'in yetkisini kullanmak gibi bir imtiyazın verilmesi asla söz konusu olamaz!” (ATABE, c.11, s.273-282)

 

İşte o yetkiyle kanun sayılacak o emirler art arda geliyor.

 

5 Ağustos 1921'de yetki!

 

İki gün sonra, 7 Ağustos'ta Tekalifi Milliye Emirleri!

 

Atatürk'e göre bu emirler “Bir harbin kazanılması için ne derece hurda şeylerin bile nazarı dikkate alınması lazım geldiğini” anlamak açısından önemlidir.

 

Ama esas önemli olan bütün millete seslendiği beyannamede söylediği gibi: Büyük bir savaştan çıktık. En zayıf zamanımızda bütün memleketi çiğnemek ve milleti mahvetmek için saldıran düşmana karşı milletçe birleştik. Milletin kaderine el koyan Meclis, başkomutanı seçmiştir. Hedefimiz kurtuluşa ve bağımsızlığımıza kavuşmaktır.

 

Onun için de:

 

“Memleket ve milletin maddi ve manevi bütün kuvvetlerini bu neticenin elde edilmesi yoluna sevk etmek ve yöneltmek için hiçbir tedbir ve teşebbüse müsamaha edilmeyecek ve ne zemin ve zaman ile ve ne de vatan kavramı karşısında teferruattan ibaret kalan diğer fikirler ile kayıtlı olmayarak düşman ordusunun imhasından ibaret olan bu tek gayenin elde edilmesi için gereken her şey yapılacaktır.” (ATABE, c.11, s.286, 287)

İşte bizim bugün Atatürk'ten öğrenmemiz gereken bu kararlılıktır.

 

Vatan kavramı karşısında başka herşey teferruattan ibarettir.

 

 

BİRİNCİ EMİR: ÖRGÜT


Tekalifi Milliye Emirlerinden bugün öğreneceğimiz başka ne var?

 

Birinci emir: Örgütlenme. Emirleri yaşama geçirecek örgüt.

 

İkinci emir Ordu'nun ihtiyaçları.

 

Kimden başlıyoruz:

 

“Vatanda her hane birer kat çamaşır, birer çift çorap ve çarık.”

 

Tek istisna:

 

“Pek fakir hane!”

 

Onun katkısı da şu şekilde çözülecek:

 

“Bu fakirin hissesi diğer bir zengine yüklenecek.”

 

Bir tek bu iki numaralı emirde geri ödeme yoktur. Çünkü o millet o vatanın sahibidir. Verdiği kendi vatanı içindir. Karşılığı egemenliğe ve bağımsızlığa sahip olmanın mutluluğudur.

 

 

SUİSTİMAL VATANA İHANET


Diğer maddelerde bilindiği gibi tüccar ve ahaliden kumaş, elbise potin, semer urgan, nallık, gıda ürünleri, kamyon lastiği, benzin, silah, cephane, marangozluk, demircilik hizmetleri vb. talep edilir, hepsinin geri ödemesi yapılacaktır. Ancak çocuk ve kadın elbisesi kesinlikle yasaktır. Zaten zor durumda olan üretici güçlere ve üretime zarar vermeden gibi bazı önlemler de düşünülmüştür. Diyelim halkın elinde kalan nakliye vasıtaları her ay bir kez 100 km. ücretsiz nakle mecburdur. Bu nakil devam ettiği müddetçe vasıta sahibi ve hayvanları ordu ambarlarından iaşe olunur.

 

Bir önemli madde her emirde vardır.

 

Bu devlet memurlarına çok sert uyarıdır. Her türlü görevi kötüye kullanma, gevşeklik vatan ihanet suçu sayılacaktır. Osmanlıdan devralınan alt kademelerdeki yapı doğal olarak hâlâ sürmektedir. Henüz denetim altına alınamamıştır kuşkusuz.

 

Diğer ortak madde de, bir tek halka ilişkin olan dışında hepsinde vardır. Mevcudunu gizleyen de vatana ihanet suçu işlemiş sayılacaktır.

 

Emirlerin yerine getirilmesini denetleyecek mahkemeler de görevlendirilmiştir.

 

 

GÖNÜLLE VERME


Tekalifi Milliye nedir diye sorarsanız, bizce bir talep emri değildir.

 

Bir millet olma ve vatana sahip çıkma, gönüllü vermedir...

 

Ölmeyi emir almışız, başımız üzere.

 

Bir çift çorabın sözü mü olur.

 

O duyguyu bilir misiniz?

 

Hiç tattınız mı?

 

İşte siyaset bunun içindir.

 

Bu bir görevdir.

 

 

KISA HİSSELER

 

  • Hazırlıklar iki yıllık


Sokağa çıkma yasağı 2 günlük. Yapılan hazırlıklar 2 yıllık.. Sanırım 2 saat içinde Türkiye'nin hepsi enfekte olacak.

 

 

  • Sadece bana mı itici geliyor


Hayatında hiç Ibn-i Haldun, Goethe, Aziz Nesin vb düşünür / yazarları okumamış kişilerin, insanlarımızın çok cahil olduğunu anlatmak için bu kişilerin cehalete dair sözlerine başvurması sadece bana mı itici geliyor? (@OnurCaymaz)

 

 

  • Almanya'da gidişat iyi değil


“Bugün öğleden sonra camın önündeki çiceklerimi sularken bir siyah araba aniden durdu. Baba direksiyonda. Çocuk şöförün yanında. En fazla altı yaşında. Baba çocuğa tokat attı. Çocuk dizlerini karnına çekti. Elleriyle yüzünü sakladı. Adam küfrederek marşa bastı. Kimse kimseyi sormuyor, sorgulamıyor, bunun uyuşturucu bağımlısı var, paranoyağı var, şizofreni var, engellisi var, özürlüsü var, varda var... Sanırım bu yüzden polis ve ambulans sirenleri yaşadığım sehir Essen'de durdurak bilmiyor. Bu insanlar bu şartlarda nasıl aynı çatı altında yara almadan kalabilir? Gidişat iyi değil, virüsden de virüs bir tehlike bekliyor Almanya'yı.” (Gülden Goodhall)

 

 

  • Ne pahasına olursa olsun hayat kurtarılmalı mı?


Çekya'nın önemli eski bankacılarından Zdeněk Tůma ve Mojmír Hampl, Hospodářské noviny sayfalarında, salgın sonrası günleri de düşünmek gerektiğini yazıyor: “Koronavirüs riskinin, tartışmadan, süresiz ve böylesi önlemler alınmasını gerektirecek kadar büyük olduğundan şüpheliyiz. Evet, insanlar hükümetlerinden güvenliklerini sağlayıp hayatlarını kurtarmasını istiyor ama kesinlikle ne pahasına olursa olsun değil.” (Hospodářské noviny gazetesi- Çek Cumhuriyeti)

 

 

  • Tokluk öldürür


Kıtlık zamanlarında insanları açlık değil, alışmış oldukları tokluk öldürür.-İbn Haldun, Mukaddime, C. I, S. 143. (@tariharkasi)

İstanbul'un kuşları da varmış meğer. Bu fotoğraflar 9 Nisan günü Avukat Bora Şahin tarafından çekilmiş. Çayır delicesi “Montagu`s Harrier” Circus pygargus kuşuymuş. Bu gördüğümüz zarif ve parlak beyefendi, dişisinin yaklaşık yarısı ağırlığındaymış. (@avborasahin)

KOVİD-19, ABD Uçak gemileri Theodore Roosevelt ve Ronald Reagan ile Avrupa'nın nükleer enerjiyle çalışan tek uçak gemisi olan Fransız Donanmasının Amiral Gemisi Charles de Gaulle'e de sıçradı.