Şule Perinçek: Korku iklimi ve güvensizlik

Sizlerden epeyce uzaktayım. Aramızda yedi saat fark var. Sizde sabah saat 10.00. Burada daha gece üç. Amerikada’yım. Gazeteniz Aydınlık artık elektronik ortamda da yayımlanıyor. Gülgûn Feyman’la birlikte abone yapıyoruz. Artık ta aa buralarda, diyelim Washington şehrinde okurlarımız sabah erkenden ayak ayak üstüne atmış kahvelerini yudumlarken İstanbul’daki en son baskıyı okuyabilecekler.

 

 

Pazar günü de Vatan Partisi’nin kurultayı var. Ona katılacağız. Sonra hoop yine havalanıyorum mecburen. Pazartesi akşam Ulusal Kanal’da hasret gideririz. 21.00’de Elinin Hamuru’nda üç önemli kadını ağırlayacağım. Azerbaycan Milli Meclis milletvekili, tıp doktoru, şair, hukukçu Ganire Paşayeva, Uşak eski milletvekili Dilek Akagün Yılmaz ve siyaset bilimci, hukukçu Kemale Paşayeva... Bekleriz...

 

 

Eveeet, Amerika’dan ne var ne yok derseniz...

 

 

Bildiğiniz gibi.

 

 

Akşam yemekte dostlarımızla konuşuyorduk.

 

 

Zenginler, bir suç işleseler bile ne zaman ceza alır?

 

 

Hiçbir zaman.

 

 

Aaancak kapitalist sistemin itibarını zedeleyecek, işlerliğini aksatacak bir suç işlerlerse o zaman başka... Tek istisnası buymuş... Oysa sistem yoksullara karşı acımasız. Tepelerine biniyor.

 

 

Onlar da ne yapıyor?

 

 

Geldiğimizin ertesi gün küçük bir trafik kazası atlattık. Köşeyi döndük. Yağmur başlamıştı. Araba hafifçe kaydı öndekine çarptı. Doğru dürüst sarsılmadık bile. Öndeki araçta tek bir çizik bile yok. Ama telefonlar, ambulanslar, polisler sanırsınız bütün Washington ayağa kalktı.

 

 

Meğer bunu böyle meslek edinenler varmış. Aylık gelirini böylece ödenen tazminatlarla sağlıyormuş. İş olmayınca taştan çıkarma yöntemi.

 

 

Zaten polisin biri de geldi, iki arabaya baktı. Öndeki sürücünün hastaneye kaldırıldığını duyunca,

 

 

“Hoş geldiniz Amerika’ya!” dedi.

 

 

Efendim, devam ediyoruz Amerika’ya...

 

 

Öğrenciler artık okullara silah sokabiliyorlarmış. Gerekçesi: Teröre karşı kendilerini korumak için. Ayrıca anayasal haklarıymış zaten. Bir üniversitenin rektörü karşı çıkmış. İki gün sonra görevden alınmış. Arkasından masada silahın çok ucuz olduğu konuşuluyor. Şu silahı şu kadar fiyata alabilirmişsin. A aa diye şakası yapılıyor, alıp Türkiye’de satsan köşeyi dönebilirmişsin... Yani arada o kadar fark var! Öyle silah deyince küçücük “revolver” sanmayın. Adını söylüyorlar anlamıyorum ama elleriyle tarifini yaparken kallavi bir şeyler olduğu belli.

 

 

Terörden söz açılmışken, okulların ilk açıldığı gün öğrencilere eğitim veriyorlarmış.

 

 

“Kitle katliamı olduğu zaman” ne yapacaksın... “Olursa” değil yani... “Nasıl olsa, olacak da” hesabı...

 

 

Uyuşturucu filandan artık hiç söz etmiyorum. O bayat haber. Çok yaygın, olağan ve ve de birçok eyalette “yasal.”

 

 

Bir küçük iğne de kendimize. Büyükelçilikte bir resepsiyondayız. Yabancı konuklar vb de var. Uzun uzun bir konferans. Büyükelçilik binasının nasıl restore edildiğini anlatılıyor. Kendimizi bir an bir üniversitenin mimarlık bölümünde küçük bir sınıfta sanıyoruz. Nitekim birçok konuk da, ya uykuya dalı- yor ya da yavaşça dışarı süzülüyor.

 

 

Türkiye’ye ilişkin anlatılacak o kadar konu var ki...

 

 

Benim aklıma oracıkta Göbekli Tepe geliyor.

 

 

Fena mı olurdu.

 

 

Çıkanca herkes birbirine sunuşun anlam ve önemini soruyor.

 

 

Başkanlık seçimlerine de kısaca değineyim. İstanbul’da bizim yemekhanede Aydınlık ve Ulusal Kanal’dan arkadaşlarla konuşuyordum bir süre önce, Donald Trump’ın ilk küçük seçimleri kazandığı zamanlar...

 

 

Benimle biraz dalga geçmişlerdi ihtimalden söz edince “yok artık”, demişlerdi...

 

 

Burası Amerika.

 

 

Bana da sorsanız, kapımın önünü temizletmek için bile değer bulmam. Bol paralı, biraz komik biraz uçuk tam takır kuru bakır bir TV artisti.

 

 

Siyasi fikirlerinin eleştirisi??

 

 

Yok, bana zahmet olmasın diye geçiyorum.

 

 

Televizyonda Ted Cruz ve Marco Rubio ile tartışmalarını biraz izledim. Başınızı ayrıntıyla ağrıtmayayım, gözünüzü yormayayım Trump’a diyor ki bir tanesi “şu konuda yalan söyledin...”

 

 

Yanıt şöyle “haaa evet, evet, evet 38 yıl önceydi...”

 

 

İşte o kadar.

 

 

Yok rüşvet vermiş, sahte üniversite açmış, yok kayıtdışı mülteci çalıştırmış vb vb geçin geçin...

 

 

Trump habire izleyici tarafından alkışlanıyor.

 

 

Amerikan başkanları semboliktir biraz. Olması gerektiğine bir yerlerde karar verilirse, taştan bile başkan yaparlar.

 

 

Noam Chomsky, Alternet sitesinde yaptığı bir söyleşide “Korku iklimi Trump’ın popülerliğini, seçmenleriyle ilişki kurmaktaki başarısını artırıyor” demiş.

 

 

“Neoliberal dönemdeki toplumun çöküşüyle birlikte içine düşülen korku”dan söz ediyor. “Halk” diyor “kendini tecrit edilmiş, korumasız, anlamadıkları ve etkileyemedikleri büyük güçlerin kurbanı olarak hissediyor.”

 

 

Chomsky, bugünü İkinci Dünya Savaşı’na yol açan 1930’ların Büyük Çöküş dönemiyle kıyaslıyor. “O zamanlar yoksulluk ve acılar çok daha büyüktü ancak yoksullar ve işsizler arasında bugün olmayan bir umut duygusu vardı” saptamasında bulunuyor.

 

 

Uçaklarda gelirken giderken Almanca, İngilizce gazeteleri okuyorum.

 

 

Aslında, ABD kendine özgüdür ama bütün Batı bu durumda.

 

 

Korku iklimi ve güvensizlik fena yayılıyor.

 

 

Memleketimi iki günde bile çok özlüyorum.

 

 

Öpüp başımdaki yerine koyuyorum.

 

 

 ***

 

Yiğidim aslanım helâl et!

 

 

Bir cenaze töreni.

 

 

Bir şehidimizi uğurluyoruz.

 

 

Helâllik alınıyor.

 

 

-Hakkınızı helâl ediyor musunuz?

 

 

Cemaatten bir ses:

 

 

-Acaba o bize hakkını helâl ediyor mu?

 

 

Bütün cemaat:

 

 

-Yiğidim aslanım şehidim bize hakkını helal et!!

 

 

-Yiğidim aslanım şehidim bize hakkını helal et!!

 

 

6 ay yatıp 6 yıl anlatanlar vardır. Bir de 6 ay yatıp; altı gün anlatmayanlar yiğidim aslanım hakkını bize helal et

 

 

 ***

 

 

Yatma, çıkma

 

 

Bu cezaevleri ilginçtir.

 

 

Askerlik gibi.

 

 

Avcılık gibi.

 

 

Altı ay bile yatmayıp 16 yıl anlatanlar vardır.

 

 

Bir de altı yıl yatıp altı dakika anlatmayanlar.

 

 

Yatma ve çıkma nedenlerine bağlı olarak değişir.

 

 

Şule Perinçek / 28 Şubat 2016, Aydınlık