Şule Perinçek: Kalem kağıt kullanalım çocuklarımızı değil!

Sizce Türkiye’de en değişken nedir?

 

Milli eğitim sistemimiz mi acaba...

 

Yaz boz.

 

Yeniden boz yeniden yaz...

 

Bizim mahallede tam önümüze, yıllar önce belediye bir göbek yapacaktı. Dört yol ağzı. Trafiği düzenleyecek. Yapıldı. Çiçekler ekildi. Yol açıldı. Önümüzden bir otobüs geçiyor. Sefere başladı. O da ne? Otobüs gö- beğin etrafından dönemiyor. Çünkü affedersiniz poposu sığmıyor. Hadi yol yeniden kapandı. 8-10 işçi yeniden geldi. Taşları yeniden söktüler. Toprakları yeniden taşıdılar. Taşları yeniden döşediler. Toprakları yeniden doldurdular. Çiçekleri yeniden ektiler. Asfaltı yeniden döktüler.

 

Ve... inanır mısınız... bu işlem tam eğer yanlış anımsamıyorsam, o zaman yazmıştım açar bakarım, üç kez tekrarlandı... Yani dört olabilir... iki kesin değildi..!

 

Ben de demiştim ki yazımda, belediyenin herhalde kalem kağıt silgisi yok, alıp göndereyim bari...

 

O zaman dememiştim şimdi yazıyorum:

 

Ya da dayak yememişler..!

 

Şimdi şu “Milli” Eğitim Bakanlığına gelelim.

 

Gelişmeleri anında izliyor da, ondan kendini yeniliyor mu sürekli... Böyle yorumlanabilir mi...

 

Nerdeee... “Yenilenecek” bir “kendi” kaldı mı acaba, ondan bile emin değilim artık.

 

Birçok sözcük gibi “Milli” sözcüğünün de son “i”sinden şapkayı kaldırdılar, anlam değişikliği oldu. Bakanlık kendini “mil” çeken sanıyor besbelli. Üstelik bir önceki hükümetin değil, aynı hükümetin bir önceki bakanının yaptıkları sürekli sil baştan... Hatta, bazen aynı bakanın kendisinin bir yıl önce yaptığı da..!

 

Oturdum en azından son on yılda yapılan değişiklikleri araştırıp alt alta sıralamaya kalktım.

 

Okula başlama yaşından, dersdershane-sınav sistemine...!

 

İçim bayıldı, ilk üç yıldan sonra bıraktım.

 

Deli miyim ben!

 

Ya da delirtecekler!

 

Her yıl çocuklar şaşkın.

 

Veliler şaşkın.

 

Öyle ki, yarın ne olacak ondan bile emin değiller.

 

Siz biliyor musunuz, dershaneler- özel eğitim kursları-temel liseler ne olacak? Bunlar ne demek?

 

Bakın, bunlar bizim çocuklarımızın gelecekleriyle ilgili kararların verildiği aşamalar...

 

O yaşta; ailelerden vazgeçtim; gençler nasıl etkileniyorlar.

 

Zaten sınavlar, hazırlıklar, kurslar burslar... yaşamlarını alt üst ediyor.

 

O da yetmiyor gibi...

 

Bir de bu belirsizlikler.

 

Beş yaşındakinden 17 yaşındakine kadar hepsi topun ağzında.

 

Her yıl neredeyse yaz bozlar, alt üst oluşlar...

 

Bir aklı evvelin aklına esiyor öyle yapıyor.

 

Ötekinin poyrazı esiyor, siliyor süpürüyor yeniden şöyle yapıyor.

 

Çaresi?

 

Bu kez baştan söylüyorum.

 

Dayak atmak!

 

Şu hükümetlere, topuna birden!

 

Yo ooo, hiç ayıplamayın!

 

Yetti artık.

 

“İ”nin üzerine şapkayı yeniden koyalım. “Millî” olsun.

 

Millî hükümet, millî eğitim!

 

Bütün milletin bilenlerinin, uzmanlarının, uygulayıcılarının, velilerin fikrini alalım, danışalım. Eğitim sistemimizi a’dan z’ye otursun konuşsunlar, tartışsınlar. Hedefler belirlensin. Uygun önlemler alınsın, düzenlemeler, yapılandırmalar yapılsın.

 

Bir kerede!

 

Masa başında kalem, kağıt, silgi kullanarak...

 

Çocuklarımızı değil!

 

Geleceğimize yazık!

 

Heybeliada ahalisinin itirazları reddedildi

 

Ahali desen aynı! Bakanlık desen aynı!

 

Yukarıdaki başlık ve aşağıdaki haber 11 Temmuz 1890 Tarik Gazetesi’nden alınma.

 

Heybeliada’da Çam limanında sefain (gemi) tamirhanesi tesisi (kurulması) tasavvuru (düşüncesi) aleyhinde cezair-i mezkure (sözü geçen ada) ahalisi tarafından olan itirazatın (itirazların) muvafık-ı hakk ve sevab (faydaya ve yarara uygun) olmayub bilakis tasavvur-ı mezkurün (sözü geçen düşüncenin) icrası (yapılması) cezirece (ada tarafından) mucib-i fevaid ve muhsenat (faydaya ve hayra vesile) olacağı beyanına dair Nafia nezaret-i celilesi (bakanlığı) meclisi tarafından bir mazbata tanzimiyle Babıali’ye takdim olunduğu “Monitör”de görülmüşdür.

 

Bu da yine bir benzeri “ahali” haberi.

 

9 Temmuz 1891 tarihli Servet gazetesinden “Darülaceze yapımına destek için sergi açılıyor” başlıklı haber:

 

“Teşkil-i mukteza-yı emr ü ferman-ı hazret-i padişahiden bulunan (padişahın emriyle kurulacak olan) darülacezenin mesarif-i inşaiyyesine (in- şaat masraflarına) medar (vesile) olmak üzere mamulat ve mensucat-ı dahiliyyemizden (yerli ürünlerinlerimizden) ihsan buyurulan eşya-yı nefisenin Beyoğlu’nda ekmekçi başı izzetlu Agob Efendinin hanesinde vaz’-ı mevki’-i teşhir idilmesi (gösterime konulması) hususuna irade-i isabet-ade-i hazret-i cihanbani şeref-sünuh buyurulmakla infaz-ı emr u ferman-ı hümayuna müsaraat olunduğu (padişahın emrini yerine getirilmeye başlandığı) ve bu babda hazine-i hassa-i şahanece icab iden memurlar derdest-i tayin bulunduğundan (atandığından) bu günlerde umuma (halka) güşad olunacağı (açılacağı) haber alınmışdır.”

 

(Aktaran:www.osmanligazeteleri.com)

 

“Samanlık devrimcisi” ve terör eylemleri

 

Gördüğünüz yerde HDP’li milletvekillerine lütfen sorun:

 

-PKK’nın terörünü kını- yor musunuz?

 

Çok acıklı bir duruma düşüyorlar.

 

Bir televizyon kanalı HDP İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü’yle “samanlık devrimcisi” diye dalga geçerek verdi haberi.

 

İngiliz BBC World’un sunucusu Zeinab Badawi canlı yayında Kürkçü’nün üzerine üzerine gidiyor. “Hemen her gün terör eylemlerine imza atan ve 23 askeri şehit eden PKK’yı neden kınamadıklarını” soruyor. Hatta ısrarla “soruma yanıt vermediniz ama” diye kendini tutamıyor, neredeyse çileden çıkıyor, Kürkçü’ye kızıyor.

 

-Kınıyor musunuz??

 

O nasıl kıvranmak!

 

“Ama Türkiye demokratik bir ülke değil”... “biz barış istiyoruz”... gibi ilgisiz yanıtlarla savuşturmaya çalışıyor, geveleyip duruyor.

 

-Barış istiyoruz diyorsunuz ama PKK saldırılarını kınamıyorsunuz. Bu şekilde barış mümkün mü?

 

Terörden ekmek teknesi olur mu?

 

Gerçekten kaç lira şu milletvekili maaşları?

 

Versek de sussalar!

 

Ne bileyim, başka karşılığı ne olabilir bu düşülen durumun?

 

Şule Perinçek / 9 Ağustos 2015, Aydınlık