İngiltere’de yönetici düzeyinde 72 bin kişiyi içeren bir araştırma yapılmış. Guardian gazetesi tarafından yayımlanan araştırmaya göre, kadınlar aynı işi yapan erkeklerden yüzde 22 daha az ücret alıyorlarmış. Yani, her gün erkek meslektaşlarına göre yaklaşık iki saat daha fazla ya da karşılıksız çalışıyorlar.
Bu da yılda karşılığını almadan erkekten 57 iş günü fazla çalışması anlamına geliyor.
İngiltere, kadın hakları açısından en erken mücadeleyi başlatan ülkelerden biri. Sonradan yapılan yasal düzenlemelerin, 1970’te çıkarılan eşit işe eşit ücret yasasının da pek yararı olmamış anlaşılan. Gelecek yıl 250’den fazla çalışanı olan işyerlerinde patronları, uyguladıkları ücret farklılıklarını beyan etmeye zorlayan kurallar yürürlüğe girecekmiş. Britanya Sendikalar Konfederasyonu TUC’nin Genel Sekreteri Frances O’Grady, bunun yeterli olmayacağını, şirketlere denetim ve hedefler konması gerektiğini söylüyor.
İşleri zor.
Şu basit sorunun yanıtını doğru vermek gerekir.
İnsan mı, kâr mı... Hele de kadın söz konusu olunca... biraz daha fazla kârdan vaz geçmek zorundasınız.
Ekonomik kavramlar böyle.
Hani son günlerde “büyüme” tartışılıyor ya...
Nedir o?
Rakam veriliyor. 10 olsa ne yazar, sana bana yazmadıktan sonra.
En azından sormak gerekir.
Kim büyüyor?
Bütün toplum adaletli bir bölüşümle kalkınmadıktan sonra “büyüme” ne?
***
Az çalışıp çok yiyenler
Alman işçiler yılda bin 363 saat çalışıyormuş. OECD ülkeleri arasında en az çalışan onlar. Norveçliler, Hollandalılar, Danimarkalılar, Fransızlar da yılda bin 500 saatin altında... Amerikalı işçiler bin 770.
Dünyanın geri kalanı onlar için çalışıyor.
Aslında istenen işçilerimizin daha az saat çalışıp daha çok zamanı kendilerinin gelişimine, ailelerine, sanata, kültürel ve yaratıcı faaliyetlere ayırmalarıdır.
Ancak yukarıdaki ülkeler az çalışıp çok çalışan bizim gibi ülkelerin kaymağından yararlanıyorlar.
Haksızlık bu!
Yoksa gözüm olduğundan yazmadım.
Bize gölge etmesinler, yolumuzu kesmesinler yeter! Kendimiz çalı- şalım, kendimiz kazanalım.
***
En çok ‘olmayan para’ nerede?
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre yılbaşından bu yana, takibe dönüşüm oranı tüketici kredilerinde yüzde 20, kredi kartlarında ise 14 buçuk dolayında artmış. Temmuz ayında takipteki tüketici kredileri ve kredi kartı tutarı 15 milyar 111 milyon liraya ulaşmış. Emperyalizm, kapitalist ekonominin girdiği darboğazları ve krizleri böyle aşıyor biliyorsunuz. Ya orada burada savaş çıkarır, olmadı reklamları devreye sokar ya da size olmayan paranızı harcatır... Kredi kartı diye müthiş bir buluş ortaya çıkarır. “Kolay, kullanışlı” gibi size dönük yarar propagandasının altında kendi çarkını döndürme gayreti vardır.
Peki, Türkiye’de son dönemde en çok “olmayan para” nerede var?
Karışık oldu. Düz sorayım:
En yüksek miktarda riskli kredi kartı borcu nerede?
Sırasıyla Batman, Adana, Diyarbakır, Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin...
En yüksek kredi borcu Van, Ankara, Mersin, Diyarbakır, İzmir, Tunceli...
Karşılıksız çeklere bakmadım. Ama adım gibi biliyorum, çok yüksektir. Türkiye’nin her yerinde böyle, ama buralarda daha çok.
Bu da terörün ettikleri.
Canlarımızı alıyor.
Kalan sağların da yaşamlarını karartıyor. Ne ekonomi bıraktı, ne yatırım, ne turizm, ne esnaf, ne köprü, ne okul, ne huzur...
Yetti artık!
***
PROGRAM UYGULANIYOR
Şöyle bir durun ve etrafınıza bakın.
Farkında mısınız?
Vatan Partisi’nin programı uygulanmaya başladı.
Ayıptır söylemesi, diyorduk diyorduk inanmıyordunuz.
Ekonomi eli kulağında.
Üretim ekonomisinin önü açılacak.
Çaresiz çare.
Çıkmaz yollardan çıkış yoluna sapılmak zorunda.
Doğu ve Güneydoğu’da teröre devletin gücü; halka sıcak kucak.
Açılım derin dondurucu raflarında.
Yedi kat dipte parça tesirli patlatılmalı.
Daha üç ay geçti geçmedi.
Şehitler gerçek, saz söz palavra.
Gezi tipi polisler buhar oldu. Mehmetler, Ahmetler bir oldu.
F-tipinin üzerine gidilmeli, temizlenmeli.
Bir eli asmakta, bir eli kesmekte Zekeriya Özlerin yerinde yeller esiyor. Tepenin yolu açıldı.
***
İş şimdi hükümeti güvenli milli ellere teslim etmeye geldi.
***
Okuyucularıma özel not:
Okullar açılıyor. Başarılı çocuklara katkıda bulunmak isteyen kuruluş veya kişiler varsa aracılık ediyorum, etmeye hazırım. Sırada bekleyen çok var. Kızlarımız öncelikli.
***
Engelliler nasıl oy kullanacak
Siz hiç engelli oldunuz mu. Ben de olmadım ama, gazetecilik biraz da bu. Sessizlerin sesi olmak.
Ancak işler siyaset düzleminde çözülüyor.
Seçim programına almak, vaatlerde bulunmak... Yetmez!
Seçimden seçime... Ayıp!
Kaç milyon engelli var. Neredeyse aileleri, yakınlarıyla birlikte toplumun üçte birini etkiliyor.
Bu sayıya uyuşturucu belasına tutulan çocukların ailelerini katsak mı acaba..
Dert çok.
Neyse.. bakın oy istiyoruz ya, bu insanlar yürüme ve görme engelliler özellikle nasıl oy kullanacaklar... hiç düşündünüz mü. Sandıklarının hangi katta olması gerektiğini ayarlamak bile ufacık bir katkı.
Peki, görme engelliler?
YSK nazarlardan korunsun, leb demeden erken seçim tarihini bile şıp diye iki dakika sonra açıklayı- verdi... Bu konuda bir çözüm bulamaz mı...
Bakın bir engellinin kendi eposta grubuna ve bana da gelen yazısı:
“Arkadaşlar tekrar seçim olacak. Ben siyasi tartışmaların dışındayım. Ancak sizlerle bir araya geldiğimde, özel olarak siyaset konuşurum. Yani engellilik dışında da konuşabilirim. Bunu niye söyledim? Çünkü bazı arkadaşlar bizimle bir araya geldiklerinde sadece engelimizle ilgili konuşmaya çalışırlar. Bu seçimde de yukarı katlarda mı engelliler oy kullanacak, görmeyenler başkasının yardımıyla oy kullanacak ve yine sandık görevlileri bizimle birlikte sandığa girmeye heves edecekler, biz buna itiraz edeceğiz ve kendi istediğimiz kişiyle oy kullanacağız. İyi de hani görmeyenlerin tek başına oy kullanacağı bir makine icat edilmişti, biz de umutlanmıştık. Yahu çağrı merkezi ya da internetten ya da bu işin farklı yöntemleri bulunamaz mı ya da kabartma pusula. Kabartma pusula pek pratik görünmüyor, ancak başkasının yardımıyla oy kullanmak iyi bir şey değil. Ya evden çıkamayanlar ne olacak, yine oy kullanamayacaklar. Yürüme engelli arkadaşlar yine üst katlara tırmanmaya mı çalışacak... Şu bilgi çağında bu tablo hiç yakışmıyor. Engellilerin oy kullanma meselesi kesin olarak çözüme kavuşmalı.”
Buradan duyuruyoruz!
Şule Perinçek / 13 Eylül 2015, Aydınlık