Şule Perinçek: Kadın iradesi canlı bomba olmak mı?

“Kadın Meclisi Sözcümüz ve Grup Başkanvekilimizin rehin alınması kabul edilemez. Kadın iradesi teslim alınamaz.”


Kadın alınmaz, yazar alınmaz, gazeteci alınmaz, milletvekili alınmaz...


Tutuklu avukatlar da sırada. AB'ye rapor hazırlayıp başvuracaklarmış.


Peki geriye kim kaldı?


Sen ben bizim oğlan.


Bu toplumun garibanlarının kabahati ne o zaman.


Sen şiddeti, terörü maddi-manevi destekle, git alnından öp, kucakla, yol göster, öv, kadın canlı bomba ol... Ama kadınsın diye, millletvekilisin, gazetecisin, çok güzel öykü yazarısın diye seni “almasınlar” kovuşturup soruşturmasınlar...


Nerede görülmüş böyle yasa!


Varsa gitsinler orada “terörist” olsunlar.


Ayrıca bıraksınlar da kadınlarımızın iradesini biz soralım kendilerine. Diyarbakır'dan Van'a, Mardin'den Adıyaman'a öyle güzel örgütlerimiz kuruldu, yenilendi ki...


El birliği yapacağız.


Bıraksınlar birebir onların dilinden öğreneyim. Köylerine gideyim, sarılalım koklaşalım dertleşelim... Canlı bomba mı olmak istiyor, yoksa köyünün kentinin, toprağının efendisi mi...


Kafalarına silah dayamakla irade mi olur.


Bilmiyor değiliz.



YÜREĞİNE KURBAN OLAYIM

“Tek renk tek yürek”


Daha iki gün önce palaların konuştuğu alanda bile.


O tepedeler.


Var mı böylesi? Hele de halay başına doğru bir yol gösterici geçse...


Nasıl bir güzellik ve enerji.


Ne türküler söyleriz...


Neler yaratılmaz.


Gözünüzü kapatın hayal edin!


Gerçekleştirmeniz daha tez olur.


İçimden dolup taşıyor.



ALÜMİNYUM BİLEŞENLERİ, KANSER VE DE MİLLİ HÜKÜMET

“NaturalNews.com” sitesinde yayımlanan bir haberde ter salgılanmasını azaltmak ve ter kokusunu engellemek için kadınların ve erkeklerin kullandığı deodorantlar konusunda bir uyarı var.


Anti-perspirant deodorantların çoğunda kullanılan alüminyum bileşiklerinin kanser nedenlerinden biri olabileceği kuşkusu vardı.


İlk önce “antiperspirant deodorant” ne demek? Antiperspirant deodorant içinde bulunan aktif madde cildin yüzeyindeki nem içinde çözülür. Bu bir tür jel gibi geçici olarak ter bezlerinin üzerini kaplayarak salgılanan ter miktarını azaltır.


Aslında terlemek sağlıklı. Bedenimizin ısı dengesini sağlıyor. Bazı kimyasal maddeleri atıyor, bedeni temizliyor.


Ter bezlerinin normalden fazla çalışması bir sağlık sorunu. Hekime danışmalı. Tedavi yöntemleri var. Ter vücuttan salgılandığı zaman kendine özgü bir kokusu var. Hele bebeklerde mis! Kötü kokması özellikle tüylü o bölgelerde, bakteri üremesinden, bazı maddeleri parçalayarak dönüşmesinden. Temiz tutmak, sık yıkanmak, en azından silinmek kokuyu engeller.


Hekimler antiperspirant deodorantlara karşılar. Alerjik reaksiyona, ekzamaya, ter bezlerini tıkayarak enfeksiyona yol açabiliyor.


İsviçre'de yapılan Cenevre Üniversitesi'nde yapılan yeni araştırma, çoğu deodorantta nemi engellemesi nedeniyle kullanılan alüminyum klorürün östrojen benzeri etki yaparak meme kanseri hücrelerinin gelişme ve yayılmasını doğrudan hızlandırdığını göstermiş.


Dr. Andre-Pascal Sappino'nun başında bulunduğu ekip alüminyum klorürün etkilerini hem insanlardan alınmış meme hücreleri hem de fareler üzerinde deneyerek bu sonuca varmışlar.


Onkoloji profesörü olan Dr. Sappino, alüminyum klorürün yasaklanması gerektiğini, içeren deodorantları kullanmaktan acilen vaz geçilmesini öneriyor.
İçeriğinde “aluminyum klorür bulunmayan deodorantlar kullanın” deyince insan daha doğrusu, uzun zamandır bu tür sağlık haberlerini izleyen ben, ister istemez hemen soru işareti koyuyorum ne yazık ki... Neden? Bazen, yine “ne yazık ki” bilim adamları da bu tür “pazarlama” işlerine alet oluyorlar.


Hele de hekimler...


En olmaması gerekenler. Ama sistem böyle...


Soru işareti şu: Acaba yeni bir ürün mü, elbette fiyatı iki-üç misli, yeni bir ürün mü piyasaya sürülecek. Bu onun ön “bilimsel araştırması” mı oluyor...
Kem fikirli demeyin.


Tecrübeyle edinilmiş bilgidir.


Böyle haber çıkınca ben hemen kulakları dikerim, arkasından ne gelecek diye.


Peki o zaman ne yapacağız?


Türkiye'de, (başkalarına karışamam), deodorant üretiminin sağlığa uygun üretilmesi için bir “kararname” çıkarırsın olur biter...! Yabancı markaları da uymaya zorlarsın.


“Yok hemşerim, giremezsin içeri, senin bilim adamların söylüyor madem, uy adam gibi kurallara” dersin...


Hımmm, ne yalan söyleyeyim ben böyle bir hükümeti pek severim...


Siz?


Bugünlerde pek dilime doladım.


İçime mi doğdu nedir?


Ufukta milli hükümet mi var acaba?


Her derde çare!



YANMASINLAR, ÖNCÜ GENÇ OLSUNLAR

Bunlar da bizim kızlarımız. Bizim yurdumuz. Değerli vatandaşımız Ata Çörtoğlu Ankara'nın en güzel semtlerinden birindeki dairesini Görev Vakfı'na bağışladı. Eşyalar toplandı halısından perdesine... Geçen gün Türkiye'nin en güzel üniversitelerinde okuyan bu en güzel genç kızlarımıza çay içmeye gittim.


Aman o da ne...


Yeniden başla deseniz, başlarım üniversiteye... yani o kadar imrendim... iğnelerinden ipliklerine...


Öte yandan...


Yüreğimin yarısı da hâlâ Aladağ'da. Yangısı küllenmiyor.


Duyduk ki eşyaları da yanmış, üst baş lazımmış.


Hemen seferber oldu Adana ve Mersin İl Başkanlarımız


Selver Kaplan ve Lerzan Özgenç. Vatan Partisi'nin becerikli kadın il başkanları.


Bizde adet böyledir. Davul zurna çalmıyorum. Ayrıntısını atlıyorum.


Ama daha götüremediler. Yarı yoldan döndüler.


Aladağ Vatan Partisi temsilcisi Mehmet Ardıç Köprücük Köyü'nden. Kaybettiğimiz kızların altısı bu köyden, üçü Mehmet Ardıç'ın ailesinden. Teyze ve hala torunları.


Köy Aladağ'dan 45 km uzakta. Hadi dağ yolu diyelim, dönemeçlidir. Yavaş gittin. 45 dakika; fazla fazla bir saat.


Ama yol yok, patika.


Kızlarımın cenazeler bile yolda kalmış.


Ancak Kozan üzerinden arazi arabalarıyla çıkılabiliyor.


Köy çok yoksul. Ama kızları okusun istiyor belli ki... Yol olsa taşımalı eğitim görebilirlerdi.


Arkalarından sakın ola ki ağlamayın.


Hakları helal olmaz.


Yolu yapsanız ya...


Ağlayacağınıza


Devlet sizsiniz.


Biz gelir çalışırız. Alırım kazmayı küreği elime.


Öncü Gençlik'in kurultayındayım bu son satırları yazarken.


Aydınlıklar. Aydınlıkçılar. Aydınlanmacılar. Halkçılar. Fedailer.


Gerilmiş yay gibiler. Fırlar gelirler.


İşte istiyoruz ki Köprücük kızları da bu salondakiler gibi Öncü Genç olsun. İşte aynı şu fotoğraftakiler gibi güzel gülsünler, ölmesinler.



KISSADAN HİSSELER

*Kırklarelinde hırsızlıktan cezaevine giren hükümlü cezaevini soymuş. Daha bu başlangıç.
Aç adam her şeyi yapar. Ekonomik krize çare olunmazsa siz o zaman görün haberleri.

*“Ben İslamcıyım, ama milliyim. Bana hemen Perinçekçi diyorlar.”
Atlantik ötesi de öyle düşünüyor. Gerçekçi.

*“Kılıçdaroğlu elindeki kağıttan okudu” son savunma hattı bu. İpler başkasının elinde olunca bu savunma geçerli olabilir. Neden bizim elimizde o kağıttan yok.

Hep söylüyorum ya, nasıl güzel bir memleketti... ne yaptınız diye. İşte 2011'deki bir fotoğraf geçti elime. CHP'li kadın milletvekilleri ve Vatan Partili kadınlarla birlikte Suriye Kadınlar Birliği'nin konuğu olarak gitmiştik.

Herkesin keyfi yerinde. Bir sanat gösterisini izlemiştik. Türkiye-Suriye kardeştir, birdir diye hem Arapça hem Türkçe birlikte bağırmıştık.

Altın Kafes. Haremlik selamlık bir sofra. Altın çatal bıçakla yesen ne olacak. Hem sofranın üstündekiler bize yabancı, hem etrafındakiler.