Şule Perinçek: Hillary Clinton’un kırmızı ceketi ve Türkiye

ABD’de başkanlık seçimleri yaklaşıyor. Bizler de yakından izliyoruz. Yarışı kim kazanacak acaba?

 

Sistem biraz değişik bildiğiniz gibi. İlk önce partilerin adayları seçiliyor. Partilerin dediysek iki siyasi parti var esas olarak. Zaten bu kampanyalara ne can ne para dayanır. Adaylar da “para”ya dayanacak güçlerin ağırlığına göre belirlenir doğal olarak.

 

Peki bizim bu kadar telaş edip ne olacak diye heyecan yapmamız gerekiyor mu?

 

Haklı bir nedeni var, doğrusu.

 

Adaylar dış politikadaki izleyecekleri politikaya göre seçilirler.

 

Çünkü ABD ekonomisi dışarıdan besleniyor. Çark öyle dönüyor. Doların fiyatı diyelim, masaya vuracağınız yumruğun gücüyle belirlenir.

 

Bu nedenle dış politikada aslında değişen de pek bir şey olmaz.

 

ABD’nin dünyadaki izleyeceği politika, her zaman çıkarlarına göre şekillenir.

 

Doğal olarak da bizim gibi ülkelerin “hak ve bağımsızlıkları” ile çelişir.

 

Hiç mi fark yoktur?

 

Bazen daha az saldırgan, bazen daha çok saldırgan olur.

 

Bildiğiniz gibi Dünya Bankası, ABD’nin bu yılki büyüme tahminini yüzde 2.7’den yüzde 1.9’a indirdi. Gelecek iki yıla yönelik büyüme tahminleri de sırasıyla yüzde 2.4’ten yüzde 2.2’ye ve yüzde 2.2’den yüzde 2.1’e düşürüldü. Dünya Bankası Grubu Baş- kanı Jim Yong Kim, rapora ilişkin açıklamasında, “Ekonomik büyüme, yoksulluğun azaltılmasındaki en önemli etken. Bu nedenle emtia ihracatçısı ülkelerdeki büyümenin düşük fiyatlardan ötürü sert şekilde yavaşlamasından çok endişeliyiz” diyor.

 

Bu gerçek, acaba işlerin daha sertleşeceğinin işareti mi..

 

Dünyayı bu konuda ikna etmek pek de kolay bir iş değil.

 

ABD başkan adaylarıyla da son dönemlerin ünlü deyişiyle “algı yönetimi” yapılır. Bir çeşit narkoz yöntemi. Az acıtarak kazık batırmak.

 

Anımsıyor musunuz, Kars’ta bir köyde Obama seçildi diye kurbanlar kesilmişti. Bütün dünyada ezilenler, ötekileşenler “bizden biri” ABD’ye başkan oldu diye pek sevinmişti. Hatta ülkeler bazında aldığınızda Türkiye de bir anlamda öyleydi. Hepimiz siyah olmuştuk...

 

Aman ne sempatik!

 

Karaman’ın koyunu!

 

Şimdi ben ne merak ediyorum biliyor musunuz.

 

Eldeki bütün kartlar denendi.

 

Bir artist başkan oldu. Ben olsam baba Bush’a bizim her hangi bir ilimizin yönetimini vermem. Ama paralar saçıldı, kampanyalar yapıldı, rengarenk balonlar uçuştu, herkes sandıklara koştu. Oy verdi. Seçildi.

 

Bizim için pek hayırsız oldu.

 

Bölge için daha beter.

 

Bir siyah denendi.

 

Alkışlarla...

 

Arkasından çapkın, yakışıklı bir 68’li...

 

Danstı cazdı derken... oval ofis öyküleri... Eldekinden avuçtakinden de olduk. Bu arada siyasi dedikodu: Evlilikleri de zaten gerçek değilmiş. İkisi açısından da. Biz ne kadar mutlu oluyorduk, mutlu aileleriyle değil mi... Ah şu algı yönetimi... Ah şu ABD başkanlığı...

 

Şimdi sıra bir kadın da... mı acaba..

 

Bir kadın sitesinde de şu yorum yapılıyor:

 

“Araştırmalara göre ABD toplumu artık kadın bir başkana hazır...”

 

Amerikan toplumu tutucudur. Yoksa bir eşcinsel de olabilirdi...

 

Belki de gelecek ondadır.

 

Bu arada Hillary Clinton’la ilgili son günlerde ne tartışılıyor biliyor musunuz...

 

Kırmızı ceketi. “Ekonomik eşitsizlik” üzerine konuşma yaptığı sırada giydiği ceket.

 

Neden?

 

Çünkü 12 bin 495 dolarmış. İnanın gittim o markanın sitesine baktım. Gerçek mi diye. Evet. O fiyat! Kocasının vakfından kazandıkları parayla almıştır gibi yorumlar da var zaten.

 

Şimdi koca ABD basını ikiye bölünmüş. Hani oralarda çıkan iki satır yazıya dayanarak, “a aa Türkiye için galiba böyle planlar yapılıyor” filan dediğimiz o büyük büyük gazetelerin köşe yazarları... Bir bölümü diyor ki, “kadın olduğu için cinsiyetçi bir tutum alıyorsunuz, ceketiyle uğraşıyorsunuz...”

 

Bazıları diyor ki, “indirimde o ceket, yedi bin dolara almıştır..”

 

Filan filan..

 

Daha önce Donald Trump’ı da yazmıştım. Seçeneği küçümsemeyin. ABD halkı ekonomik kötü gidişten bunalmış durumda. “Büyük Amerika” hayali iyi gelebilir.

 

Neyse biz kendimize bakalım.

 

Emperyalist siyaset ve saldırılar karşısında nasıl kişilikli, bağımsız ve başı dik bir siyaset izleyeceğiz onun iktidarlarını seçelim.

 

Sarısı gelse de bir, siyahı da, çarşı pazarcısı da...

Şule Perinçek / 12 Haziran 2016, Aydınlık