Şule Perinçek: Gürültü vardı duymadım

Parti kurultayları neden yapılır. İki yılda bir normal süresi. Seçilmiş parti yöneticileri olarak, en başta genel başkandan, en sorumlusundan başlayarak geçmiş dönemin hesabını veririz. Ne yaptık, ne yapamadık, eğer adaysak yeniden ne yapacağız...


Bir de soruyu şöyle soralım.


Bir siyasi parti neden vardır?


Türkiye’nin sorunlarına şöyle çözüm önerilerim var. Bu iş öyle olmaz ancak böyle olur. Ne yapalım iş başa düştü... der bir Parti olarak ortaya çıkarsınız.


Vatan Partisi’nin kurultayı Mayıs’ta. Neredeyse bir aydır, Merkez Karar Kurulu’nun raporu üzerinde çalışıyoruz. Başkanlık Kurulu, Merkez Yürütme Kurulu toplantılar yapıyor. Genel Başkan kaleme aldı. Tekrar tartıştık. Şurası şöyle olmalı, burası böyle; şu sözcük şöyle, bu sözcük böyle. Şimdi yayımlanacak. Parti’nin en küçük birimi temel örgütlerden başlayarak tartışılacak. İlçe, il kurultaylarında en son eleştiriler, düzeltmeler, öneriler yapılacak.


★★★


Yani demem o ki, bizim kurultayda “o sırada çok gürültü vardı duyamadım, meğer özerklik konusunda çekinceleri kaldırmışız” olmaz.


Hoş, isteseniz zaten duyardınız. Öyle bir duyarlığın da olmadığı anlaşılıyor.


CHP Genel Başkanı’nın konuşmasından ne kaldı geriye tartışılan...


Tayyip Erdoğan’la atışmalar.


Aynı gün ondan da aynı düzeyden sataşmalar geldi.


Nasıl bir sorumsuzluktur bu. Etrafıma bakıyorum, yangın var. Terör, ekonomi... Cumhuriyet’imize kast ediliyor.


Söyleyecek sözleri mi yok.


Önerecekleri çözüm mü.


Ya da önerdikleri çözüme yüzleri mi yok.


Oturup birbirlerine hakaret ediyorlar.


Belki aynı ipte oynadıklarındandır. Birbirlerinden kopyalama yapıyorlarmış ya...


Ancak diğerini ittirirse kendine alan açıyor.


Bitmişler artık.


Debelenip duruyorlar.


***


Kırk katır ve kırk satır


İngiltere, çocukları şekerli gıdalardan koruyacak “çok önemli” bir karara imza atmış.


Neymiş? Neymiş?


Akıllı telefonlarla ölçebilecekmişsiniz. Oturmuş uğraşmışlar böyle bir program geliştirmişler. Ürünlerin üstündeki barkotları okuyarak şeker oranını gram ya da kesme şeker adedi olarak veriyormuş. Haberi nasıl ballandırarak anlatıyorlar bir bilseniz. Sağlık açısında ne müthiş bir gelişme. Bir yandan cicili bicili reklamlar, al beni ye beni....


Öte yandan elinde, cebinde sürekli akıllı telefon, tut okut... tut okut...


Çin’de gelinen durumu fotoğraftan görüyorsunuz.


Onlar da telefondan vazgeçirme önlemleri alıyorlarmış. Telefonsuz yaşam alanları açılmaya başlamış. Kütüphanelerin girişinde yazıyor örneğin...


Kütüphaneye şekerli yiyecek sokmak da yasaktır umarım. Çin mutfağında şeker pek yoktu eskiden. “Çağdaşlaşmaya” başlayınca onlar da başladılar. Şu tek diş medeniyeti aslında yeniden tanımlamak gerekiyor.


Şeker gerçekten, hele çocuklar açısından büyük tehlike.


Diş çürükleri, obezite, şeker hastalığı, kanser...


Bir kutu kolada dokuz küp kesme şeker olduğunu biliyor musunuz?


Dört ve 10 yaş arasındaki çocuklar her yıl ek 22 kg şeker tüketiyormuş.


Kendi vücut ağırlığı kadar yani.


Ülkemizde bu kadar zahmete girmeye gerek yok. Öylesine şanslı bir coğrafyada yaşıyoruz ki... Dut kurusundan eriğe, incire, kayısıya... İlk başta eline ne verirseniz çocuk ona alışıyor.


Denenmiş bir yöntemdir.


***


Evlat acısı can yakar zengin fakir ayırt etmez


Evlat acısı can yakar. Hem de fena. Zengin fakir ayırt etmez.


Herkesin tanıdığı biri yaşamını kaybedince haber değeri elbette farklı oluyor. Benim muhabirlik dönemimde Rahmi Koç’la görüşürdük. Kardeşim gibi sevdiğim Aslı Çetiner’in kuzeni. Nuri Çolakoğlu, Mustafa Koç’un ardından konuşurken “Türkiye olmazsa, biz de olmayız” dediğini aktardı.


Bunlar da benim için özel.


Ama televizyon kanallarındaki ana haber sunucularından hastane önündeki muhabire kadar ne oluyor.


Neden öyle ağlamaklı surat yapıyorlar. Dokunsan gözyaşına boğulacak gibiler.


Sahte.


Ali Şahin, uzman çavuş, aynı gün cenazesi kalktı. 26 yaşındaydı.


Arkadaşı bağırıyordu.


-Ne Kürt hakkı... Burada yatan da Kürt oğlu Kürt’tü...


Ona başka surat, buna başka surat olmaz.


Gazetecilik de, insanlık da bu değil.


Bilmiyorum, benim içim bu yapaylığı kaldırmıyor.


***


Krizle savaşacak cephane tükendi


Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) İstişare Komitesi Başkanı William White, “Şu anki durum 2007’den daha kötü.” saptamasında bulunuyor.


Neden?


-Ekonomik durgunlukla savaşacak cephanemiz kalmadı...


İngiltere’de yayınlanan Daily Telegraph gazetesine konuşan White, yatırım bankası Lehman Brothers’ın batmasıyla zirve yapan küresel kriz döneminde, gelişen ülkelerdeki hızlı büyümenin küresel ekonomiyi kurtardığını hatırlatarak “Şimdi onlar da sorunun bir parçası haline geldiler” demiş.


Son 8 yıl içerisinde küresel borç yükünün hızla arttığına dikkat çeken White, “Bir sonraki ekonomik durgunluk döneminde bu borçların hiç- bir zaman geri ödenmeyeceği anlaşılacak. Elinde bulundurduğu varlıkların bir değeri olduğunu düşü- nenler zor duruma düşebilir” diyor ve ekliyor:


“Avrupa’daki bankalar son krizden bu yana çeşitli nedenlerle yaklaşık 1 trilyon dolarlık borcu silmek zorunda kaldı, bu bankaların gelişen ülkelerde yüklü pozisyonu var ve geri ödeme alınacağı şüpheli borçları sürekli olarak yenileniyor. Avrupa bankaları tarihte görülmemiş ölçüde bir yeniden sermayelendirme programına ihtiyaç duyabilir ve bu sermayelendirme programına devletlerin dışında mevduat sahipleri de katılmaya zorlanabilir. ABD’nin kriz sonrasında uyguladığı sıfır faiz ve parasal genişleme politikaları nedeniyle gelişen ülkelerde kredi balonları oluştu, hızla artan dolar cinsi borçlanma ekonomik dengeleri bozdu. Türkiye’nin de içinde bulunduğu OECD üyesi gelişen ülkelerde toplam borçluluk oranı milli gelirin yüzde 185’ine ulaşarak rekor kırdı.”


White, 2005 - 2008 yılları arasında uluslararası finans kuruluşlarında çalışan ve kriz uyarıları yapan az sayıdaki yöneticiden birisi olarak nitelendiriliyor.

 

Şule Perinçek / 24 Ocak 2016, Aydınlık