Şule Perinçek: Cumhuriyet bayramı ve istiklâlin güvencesi

"Daha güzel bayramlar göreceğiz!"

“Türkiye’de Cumhuriyet bayramı demek, Türk devrim ve kurtuluşunun hatıralarını kutlama şenlikleri demektir. Yakın maziye ait bu hatıraları daima ve bütün tazeliğiyle muhafaza ederek canlı yaşatmak ise Türk istikbâl ve istiklâlinin her tehlikeden korunmasını teminat altında bulundurmak demektir. Osmanlı İmparatorluğu’nun tasfiyesi az kalsın Türkiye’yi de beraber sürükleyip yok oluşa götürecekti. Türklük ancak milli istiklâl fikrine dayanarak kendini kurtardı ve bu istiklâl, Cumhuriyet oldu. Daha doğrusu sonradan resmen de ilan edilen bu istiklâl esasen Cumhuriyetti. Bu noktaları vatandaşların ve bilhassa gençliğin göz önünde bulundurması lazımdır.” (Yunus Nadi, Cumhuriyet, 29 Ekim 1931)

 

Bu yıl TGB “İstiklâl Yürüyüşü” yaptı.

 

Türkiye’nin istikbâli güvenli ellerde.

 

29 Ekim’i her yıl kutlarız,

 

Yasak dinlemeyiz.

 

Bu rastgele bir şenlik değildir.

 

Devrimimizin ve kurtuluşumuzun anılarını bütün tazeliği ile canlı yaşatmak, geleceğimizin ve bağımsızlığımızın her türlü tehlikeye karşı korunmasının güvencesidir.

 

Bu şenlikler görevdir.

 

Gençliğimiz bu görevin bilincindedir.

 

Bilincindeyiz.

 

Bilincinde olacağız.

 

Bayramınız kutlu olsun.

 

Daha güzel bayramlar göreceğiz!

 

 

CUMHURİYETİN SEKİZİNCİ YILINDA

29 Ekim 1931 tarihli gazetenin birinci sayfası. Cumhuriyet kurulalı henüz sekiz yıl olmuş. Gelin birlikte göz gezdirelim. Her zamanki gibi Cumhuriyet demek, bağımsızlık, gelecek demek “kadın” demek. Elinde meşaleyle aydınlatıyor. Size çok resim gösterdim. Hep aynı simge. Rastlantı değil. “Hür ve müstakil Türkiye” “Cumhuriyet idaresinin, siyasal ve sosyal hayatta millete temin ettiği feyiz ve inkişaf kabiliyeti”... Haberlere göz atalım. “Muhterem misafirimiz” Kim? “Sovyet Dışişleri Bakanı Litvinov Yoldaş bugün öğle yemeğini hususi surette Başvekil’in köşkünde yedi.” “Gece Rus Sefiri Suriç Yoldaş tarafından sefaret binasında bir ziyafet verildi, bunu bir suvare takip etti”...

 

Başka bir haber. Kıbrıs’tan. “İhtilalciler kahrolsun İngiltere diye bağırıyor.”

 

 

BİR TADIMLIK PARTİLER

 

Nabza şerbet.

 

Bir tadımlık partiler geçmişi.

 

Yeni bir parti olmalı artık eskilerle olmaz. Yeter artık siyasette alışılmış yüzler.

 

O sıralarda ABD her yere demokrasi götürüyordu. Bize de lazımdı.

 

Particilik filan olmasın aman, modası geçmiş işler.

 

Yeni Demokrasi Hareketi.

 

Başkan genç, yakışıklı, zengin...

 

Hapşırsa çarşaf çarşaf haber oluyordu.

 

Olmadı.

 

Maya olmayınca tutmadı.

 

Yaşlılarla olmaz, genç olmalı.

 

Bir kampanya bir kampanya...

 

Bir iletişim bir iletişim... Beyaz gömlek. Su dökülüp ıslatılıyor, podyuma öyle çıkılıyordu... Ekmek arası köfteler, paralar, cıngıllar...

 

Genç Parti.

 

Elde kala kala İmar Bankası mağdurları kaldı.

 

İletişim hokkabazlığı.

 

Fötr şapkadan tavşan çıkıyor, ama parti çıkmıyor.

 

Bugün ne lazım? Ne lazım?

 

İyi bir parti lazım.

 

Adı kolay ve basit olsun, değişik, akılda kalıcı, türetebilen... duvar yazılarına yakışsın, çoğalsın... “Teasing” kampanyaları... Yani meraklandırıcılar... Adım adım kampanya...

 

Batı tarzı iletişimciler Türk milletini tanımıyor.

 

Millete çare lazım. Süs püs yutmuyor.

 

Karın doyurmuyor çünkü.

 

“Galiba konuşmasının başını kaçırdım...”

 

Ben öyle sandım.

 

İlginç başka birkaç arkadaşım daha aynısını söyledi. Genel izlenim.

 

Haklı olarak sorunlara çaresi, çözümü nedir diye merak ediyoruz.

 

Mavi elbisesi konuşuluyor, yorumlanıyor. “Ekmeleddin’den daha iyi hatip” deniyor. “Kadın”; “Kadın oylarını alır” deniyor. “Karadenizli gelini, ülkücü oylarını alır” deniyor... Kurucu 200 kişide yakışıklı kişiler varmış, pazuları filan... vücut yapmış... olurmuş... zaten çok adam çeker diye ikna edilmiş... Fenerlilere düşmanlar varmış aralarında, olmazmış...

 

Bu mudur?

 

Böyle sunuşun ardından belki de doğal.

 

Oysa Türkiye’nin geleceğini konuşuyoruz. “Mecburiyetlerini” konuşuyoruz.

 

Programı okuyoruz.

 

İşte orada duruyoruz.

 

Dünyanın iletişimcisine para dökseniz, iyi olmaz

 

 

DEVLET AŞİRET İŞİ DEĞİLDİR

 

Her Kürt kuramaz.

 

Başından bu yana, yıllardır söylüyoruz.

 

Devlet kuruculuğu aşiret işi değildir.

 

Olmaaz!

 

Türkiye Kürdü olsa neyse.

 

İstese âlâsını kurar.

 

Ama istemez.

 

Çünkü başta ona Türk milleti, Kürdüyle Türküyle birlikte izin vermez.

 

Vermedi.

 

Çünkü o devlet kurucu birikim ve kültüre sahip.

 

O bir millet. Bilir.

 

Biz Kürdümüzü iyi biliriz.