Şule Perinçek: Çıkmaz yola sapmayın!

AKP'nin halk oylamasındaki stratejisinin ana başlığı: “Kararımız Evet”.


Alt başlıklar ise şöyle:


*“Kalıcı siyasi istikrar” Bu sistemle seçimden mutlaka tek başına iktidar çıkacakmış ve beş yıl geldi mi gitmeyecekmiş. İstikrar buymuş.


*“Hızlı ve etkili icraat” Büyüme, refah ve kalkınmanın garantisi olacakmış. Çünkü hızlı karar alan, hızlı icraat ve reform yapan etkin bir yönetim modeliymiş. AKP iktidarının ”hızlı” karar aldığı tek bir örnek vereyim. Sınav sistemi. Yap boz. Çocuklarımızın başı döndü. Türkiye'nin başı dönecek. Güç değil, güçsüzlük yaratacak. Milletin, olan desteği de giderek kaybedilecek.


*“Güçlü yasama, güçlü icraat” Yönetimde çift başlılık kalkacakmış. Her zaman bir Davutoğlu örneği olacak değil ya... Tak şak da olabilir. Kişilere göre yönetim modeli tasarlanır mı? Ayrıca işin doğrusunda bazen farklılıklar birbirini denetler, tam tersine. Meclis ve hükümet gerçek anlamda ayrılmış olacakmış.


Yürütmenin başı, KHK fermanlarıyla yasama yetkisine sahip oluyor. Meclis'le aralarında tartışma çıkacak. Meclis güçsüz kalacak. Kargaşa olacak. Hükümet bürokratlardan oluşacak. Şimdiye kadar millet seçtiği gönderdiği vekillerini iyi kötü denetliyordu. Bu sistemde atanmış hükümet de itibarsız. Emirin baş kestiği kişiler.


*“Güvenli ve huzurlu Türkiye” Çünkü “güçlü hükümet” olacak, “terörle etkin mücadele” edecek, “huzurun, güvenliğin ve özgürlüğün teminatı” olacakmış. Dünyanın en uzman bürokratlarını da bir araya getirip hükümet kursanız, ne kadar tak şak bile olsa eğer milleti ikna edip seferber edemezseniz terörle mücadelede tek adım atamazsınız. Güçsüz, iktidar yoksunu hükümet.


*“Güçlü meclis, Güçlü temsil” “Meclis asli işlevi olan yasa yapmaya odaklanacakmış ve hükümeti millet adına denetleyecekmiş. Elinden bütün yetkileri al, sonra da yetkiler sende de...


*“Birlik ve uzlaşma” “Cumhurbaşkanı yüzda 50'nin üzerinde oy ile halk tarafından seçileceği için siyasette birliktelik artacak, kutuplaşma azalacak”mış.


“Öteki” yüzde elliyi yok sayacaksın. Bir. İkincisi, elindeki yüzde 50'den de olacaksın.


Birlik değil, bölünme.


* “Güçlü yönetim, Güçlü Türkiye”Güçlü hükümet olunca bölgede ve dünyada daha etkili, sorun çözen bir ülke olacakmışız.


Doğru. Ama “güçlü” bir hükümet olursanız.


Yoksa tam tersi.


Başlıkların hepsine imza atarsınız biliyorum. Ancak bugün getirilmek istenen sistem, bugün tam tersine yol açacak. Terörün üzerine gitmek isteyen birinin ayağına kurşun sıkmak gibi bir şey.


Mesele sen kazandın ben kazandım meselesi değil. Nisan'dan sonra kim olacak bu devletin karar verici makamında. Bu sorumlulukla bakıyoruz halk oylamasına. Duvarların ardında tek kişilik yalnız, ayağına kurşun sıkılmış bir başkan mı...


Milleti birleştirmeden Türkiyenin ne terör ne de ekonomi sorunlarını çözebilirsin. Tek adamın gücü ancak sarayın duvarlarını daha yükseltmeye yetebilir. Duvarların ardında yalnız adam.


Başkana gelince “tek” güçlü lider değil, “tek başına” kitleleri harekete geçiremeyen, seferber edemeyen yalnız adam. Türkiye'nin öyle birini ve öyle bir sistemi sırtında tutmak hatta oturtmak gibi bir lüksü ne yazık ki yok artık. Silkeler atar, hatta hiç bindirmez.


Terör sorunu çözümü dayattı.


Ekonomi çözümü dayattı.


Ancak milleti bu çözümler konusunda ikna eden, birleştiren siyaset “İktidar ve güç” sahibi olabilir.


Seçeneksiz.


Araştırma şirketleri şu saptamada bulunuyor:


“Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en kararlı terörle mücadelesini yürütüyor ve vatandaşlar parti ayrımı yapmaksızın yüksek oranda devletin terörle mücadelesini destekliyorlar. Kamuoyunda PKK ve HDP algısı ortada.”


“Milleti birleştirmenin” koşullarından biri de bu.


AKP, önceliklerini belirlemek için başkanlık sistemine yönelik seçmen tercihleriyle ilgili birden fazla araştırma yaptırmış. Son araştırmalarda kararsızların oranı yüksek çıkmış. “Ülkenin bölüneceği” kaygısı muhafazakârların kafasını karıştırmış.


Kadınlar da yükselen oranda “tek adamlık ve yaşam tarzı” konusunda kaygılılarmış.


Bölgede HDP'nin baskı ve zorundan kaçanlar nereye yönelecek?


Anayasa maddelerini hiç tartışmaya açmayacaklarmış. “Güvenlik, gelecek ve kalkınma” başlıklarında yeni umutlar verilmesi planlanıyormuş.


AKP bunları konuşuyor. Sonuç konusunda kaygılı.


Oysa insanlar huzur istiyor. Cangüvenliği olmadan laikliği ne yapayım. Çocuğum gidiyor elimden.


Bombalar bizim mahallede patlıyor.


Henüz ekmek derdim, kemiğimde bıçak yok ama yarın ne olacak çok endişeliyim. Kim buna engel olacak. Geçinemiyorum.


Geliyoruz tayin edici sorulara?


Kim terörü bitirmek için milleti seferber edecek?


Kim birliğimizi koruyacak?


Kim ekonomide Türkiye'yi yeniden üretim ekonomisine döndürecek önemli kararlar alacak gücü örgütleyebilir?


Bu, getirilmek istenen sistemle mümkün mü?


Hayır!


Yukarıdaki başlıklarda samimi olan çıkmaz yola sapmaz.



DOST GÜLDÜREN, DÜŞMAN ÇATLATAN DİYARBAKIR


Diyarbakır'da Vatan Partisi'nin kurultayı yapıldıktan sonra, yeni yönetimden bir arkadaşımız demişti ki “Oh, neyse inşallah bunu başardık, Genel Başkanım gözü arkada kalmadan gitsin istiyorduk”...


Ama benim gözüm orada. Konuşmamızda söz vermiştik. Hatta gong bile çaldık. Diyarbakır'ı, o da yetmez bölgeyi, o da yetmez Türkiye'yi şampiyon yapacağız! Kars, Ardahan, Mersin'den de MHP'li haberleri geliyor.


Büyük buluşma.


Hayırda birleşiyoruz.


Çok çektiler.


ABD'nin tutuşturduğu silahları tutanlar da atacaklar. Komşu komşuya muhtaç.


Yaraları Vatan Partisinden başkası saramaz.


Buyurun dinleyelim:


“HDP'nin bir kez bile esnafla görüştüğünü görmedim. Nasıl olsa seçileceğim diyor.”


Ne dikkatimi çekti biliyor musunuz? Diyarbakır tarihi birikimi olan çok güzel bir şehirdir. Hep hani kötü bir şey görmek istemey çocuklar kafalarını başka yöne çevirir ya... hep öyle olurdum. Nasıl pis, çer çöp içindeydi.


Şimdi biraz temizlenmiş.


Belediyelerde rüşveti hep söylüyorlardı... Hizmet hak getire...


“Kapılar hep kapalı kimse derdini anlatamıyordu.”


“Oy veriyorduk baltayı ayağımıza indiriyorduk.”


“Belediye'de iş için 75 bin lira istediler. Veremem çok dedim. 55 bine kadar düştük, anlaştım; ne yapayım. Sonra geçenlerde dediler ki, kurtarmıyor... herhalde daha fazla veren mi oldu nedir...”


“Vatan Partisinden olacak o müdürleriniz de, söyle sen.”


“AKP'nin de çoğini biz almişiz.”


“Onun dövrü bitti. Bir yere kadar.”


“Bak makarna veriyor. Ya yeni gelen onu da vermezse.”


“Biz kendi parasıyla makarna almasını sağlayacağız.”


“Akşehir'de bir Murat hoca vardi, Vatan Partisi için ilk aklımı çelen o oldi.”


Planlar yapıyorlar, hesaplar, belediye başkanlıklarına hazırlanıyorlar. Dün bir bugün iki değil, daha oylar içeride sayılmadı bile. Odada yeni yönetimle oturuyoruz.


Not tutmakta zorlanıyorum:


“Şurası 3500... oradan 400... buradan 500...” Valla bravo, ezbere takır takır sayıyorlar topluyorlar.


Her gün partiye on kişi geliyor, beş kişi çıkıyormuş sürekli. AKP'den geliyorlarmış, HDP'den... “bizim artık öyle partimiz yok” diyorlarmış.


Parti'nin binası müthiş. Dost güldüren, düşman çatlatan cinsten. Diyarbakır'ın merkezinde. Gidip de görmeden dönemezsiniz. Tam köşede, ana caddede. Aha şöyle kocaman tabela.


Genel Başkan'a, “Size çok güveniyorlar. Onların hakkından gelecek tek kişi diyorlar”mış.


Onlar kim diye sormuyorum. Belli.


“HDP'nin Türkiye partisi olma şansı yok. Çok yanlış yaptılar. Gelsinler hepsini kucaklayalım.”


“Atatürk gibi olmak” da gerçekten zor işmiş...! Demek ki koşullar dayatıyormuş.


Yöneticilerimizden biri öylesine HDP'liymiş ki...


“Yaşlı annesini sırtlayıp götürürdü HDP'ye oy verdirmek için.”


“Şimdi Parti'de nöbet tutuyor, telefon ediyor neden partide değilsin hadi gel, diye...”


Uçan kuşu üye yapıyorlar.


“Değer verirseniz, değer gördükleri yere gelirler. İki kişi geliyor. Sonra gidiyor üç kişi daha getiriyorlar.”


“Çoğunluğun sesli sesiyiz biz.”


“Şimdi yumuşattım, ikinci rauntta alırız.”


“Biz ekmeğini taştan çıkartan insanlarız. Huzur olsa.”


“Dağa çıkan var mı?” diye soruyorum.


“Dağdan kaçıyorlar. Suriye'ye, oradan Hatay üzerinden Türkiye'ye giriyorlar. Artık çıkan hiç yok çünkü beslenme kanalları tıkandı. Dağda aç kalıyorlar. Belediyeler de gidince ortada kaldılar.”


Bizim Parti için, derin devlet diyorlar. Nereleri derin diyorum. Ortadalar...”


“Onların hepsini getireceğiz Genel Başkanım... Diyarbakır halkı çok yufka yüreklidir. Üç sıcak laf etseniz hemen inanırlar. Buraya polis ağlayarak geliyor. Ama sonra gitmek istemiyor.”


Yalan değil, insanda alışkanlık yapıyor.