Şule Perinçek: Bombaların hedefi dün ve bugün

Şu anda Cumartesi sabah saat 7.30.

 

Bilgisayarımın başındayım. Demek ki bir buçuk saat filan uyumuşuz.

 

Ankara’dayız. Hâlâ uçaklar uçuyor, silah sesleri geliyor.

 

Arkasından açıklama geldi:

 

-Hulusi Akar kurtarıldı...

 

Kimden? Nereden?

 

O Türk Silahlı Kuvvetleri’nin genelkurmay başkanı.

 

Kafamı kaldırıp televizyon ekranına bakıyorum.

 

Türkiye Büyük Millet Meclis’i. Yerle bir olmuş. Yedi bomba atılmış tepesine.

 

Bu nasıl bir hınç! Bu nasıl bir acımasızlık.

 

Sanki düşman askeri.

 

Nerede biriktirdiler bunları?

 

Balyozla, Ergenekonla başladılar. Güven sarsıntıları yaşattılar. Vur vur inletmeye çalıştılar.

 

Bu iklimi yaratanlar geçiyor bir bir gözümün önünden. Konuşmalar, yazılar... Açıklamalar kulağımda.

 

Doldurdular.

 

Kışkırttılar.

 

DİKKAT ZEHİRLİ BAL 

 

Günahlar çok büyük. Sorumsuzluk. Ucu nereye varır? Hesapsızlık.

 

Türkiye’de darbeler böyle oluyor.

 

Yaptım, oldu... Olmuyor. İlle de “yap artık, yetti” diyeceksin...

 

İçine de mutlaka bir parmak “Atatürkçü” bal katacaksın.

 

Dikkat dikkat! Zehirli bal. Daha önceki Amerikancı darbelerde yedirdiler.

 

Bana gelen iletilerden bakıyorum. Yine yiyen var.

 

Oysa gerçekten Atatürkçü isen düşünmen gerekir.

 

TSK bir gün önce neredeydi?

 

Teröre ve bölücülere karşı uçaklar uçuruyordu. Hendeklere gömüyordu.

 

Açılımın defterini dürmüştük. Yeniden açmanın yeni adı “Yurtta sulh” olarak konuldu.

 

ZAMANLAMA İLGİNÇ

 

Uçakların yönü değiştirildi.

 

Bombaların da hedefi... Akrep gibi.

 

Tarihimizde, kültürümüzde, eğitimimizde kendi milletine, vatan savunmasında saf tutan kendi silah arkadaşına, kendi Meclis binana... bomba atmak var mı?

 

Arkana hangi gücü alıyorsun! Kimin hanesine artı yazıyorsun!

 

Akşamdan bu yana bir türlü anlayamıyorum. Kabullenemiyorum. Tanıyamıyorum. En son yeniçerilerde mi kalmıştı bu ilkel tarz, millet olmadan çok önce...

 

Zamanlama da ilginç değil mi sizce...

 

Ne oldu da birden patladı? Mantıklı bir sebep sonuç ilişkisi olmalı...

 

Bakıp düşünüyorum.

 

Tam da TSK’dan FTÖ’cüler temizlenmeye başlanmıştı.

 

Tam da Rusya, Suriye ve Mısır’la ilişkiler bir sıçramanın eşiğine gelmişti.

 

Daha dün görüşmeler vardı. Somut adımlar atılıyordu. Putin’in özel temsilcisi Dugin tam o saatlerde ülkesine geri dönüyordu. Havaalanında uçaklar kalkmadı. Saatlerce bekledi.

 

Bu yönü değişen bombaların İstanbul’daki canlı bombadan hiç farkı yok.

 

Tam bu sürecin ortasına düşmesi bir rastlantı değil elbette.

 

Şehitlerimizi, gazilerimizi bağrımıza basıyorduk. Kürt Türk, Alevi Sünni... renginin bir ayrımı kalmamıştı. Özde birdik. Yaralarımızı şefkatle sarmaya gelmişti sıra. Komşularımızla da öyle. Anca beraber kanca beraber. Ortak menfaatler. Sar sarmala.

 

Araya kama gibi sapladılar. Kan ve kin tohumu ekmeye çalıştılar.

 

Silahlı kuvvetlerimizin itibarını incitmeye kalktılar, polisle askeri, milleti birbirinden ayırmaya bölmeye çalıştılar.

 

Başardılar mı?

 

Tam tersine bu kadar köklü bir ayıklanma olamazdı.

 

İstense bu kadar ayrıntıya girip tasfiye edilemezdi. Kuru yaş sıkıntısı bile yaşanmayacak.

 

Tertip merkezleri kurumlarda, en üst düzeyden en diptekine pat diye ortaya çıkıverdi.

 

Uygun adım yürüyecek kalan sağlar bizimdir!

 

Artık önümüze bakacağız.

  

Eskisinden daha sıkı takipçisi olacağız.

 

Şule Perinçek / 17 Temmuz 2016, Aydınlık