Şule Perinçek: Bir el 31 Mart’ta, bir el Dersim kininde

Bir süredir Ege’deydik.

 

Nereye gitsem aynı yakınma. Esnaf dükkan kapatıyor.

 

Turizmci, otel ve restoran.

 

Rusya sorunu kötüye gidişi etkiledi, ancak bu bir süreç. Batılı turistlere yönelik yerler de benzer durumda. “Giderek düşüyor son dört yıldır”, diyorlar.

 

“Neden gelmiyorsunuz? Neden bize değil de Yunanistan’a gidiyorsunuz...” diye sormuş bir otel sahibi.

 

- Yunanistan bizim kardeşimiz, siz komşumuzsunuz...

 

Yerli turistler arasında bile gizli gizli Yunanistan tercihi var.

 

Çevremizden bile duyuyorum.

 

Yok ucuz... Yok kalamara kuş konduruyor...

 

Yunanistan’ın Avrupa’nın şımarık çocuğu olduğu doğrudur. Kızarlar, döverler ama başka türlü severler.

 

Acaba nedeni kara gözleri mi...

 

Belki de kıymetlerinin bir sebebi de bize sınır komşusu olduğu içindir. Türkiye’nin siyasi ve coğrafi ekinliği nedeniyledir. Ani durumlarda, her zaman kullanılmaya hazır bir kuvvet. Koçbaşının kapısını tutuyorlar bir anlamda.

 

Tarihte örnekleri yok mu!

 

 

MİLLİ HÜKÜMET EL ATACAK

 

Kalamardaki kuş meselesine gelince...

 

Adalara gitmedim, bilmiyorum, belki deniz ürünlerinde biraz farkı vardır. Ancak genelde bizim mutfağımızla değil boy ölçüşmek, yanına bile varamaz... Ben bile Yunanistan’a ilk gittiğimde müthiş hayal kırıklığına uğramıştım. Bu mudur... Bu kadar övülen, reklamı edilen diye... Bunu yalnızca milli duygularla taraf tutarak değil, ayıptır söylemesi dünyanın ve Türkiye’nin dört bir yanındaki mutfaklardan en ayrıntılarda edindiğim deneyim, ilgi ve birikimle söylüyorum.

 

Demem şu ki...

 

İş Rusya ile bitmiyor.

 

Başlıyor.

 

Daha önce madde madde yazmıştım, turizmin yıllardır çözülmeyi bekleyen, yiyip bitiren çok sorunları var. İşte burada milli bir hükümetin işe el atması gerekiyor. Bir program uygulayacak. Köklü anlayış değişikleri getiren. Dört mevsim Türkiye’yi uçuracak...

 

Üst düzey bir devlet bankası bürokratı sohbetimizde “Şiddetli mali bir çöküntü bekliyoruz Kasım-Aralık ayında” dedi. Bunu ekonomistler, siyasetçiler söylüyoruz da... Anlaşılan artık somutlaştı.

 

Türkiye’yi her alanda “köklü anlayış değişiklikleri” bekliyor.

 

Hani, hep “mecburiyetler” diyoruz ya...

 

Artık, bunları “kim yapacak”, “kim sonuna kadar başarıyla götürecek” sorusunun yanıtı aranıyor.

 

Bu da bir “mecburiyet” olarak kendini getirip dayatıyor.

 

 

BARKEY’İN FABRİKA AYARI

 

Henri J. Barkey bir söyleşide, “Türkiye Batı’dan kopuyor mu? ABD bu duruma nasıl bakıyor?” sorusuna şu yanıtı veriyor:

 

“ABD’nin bunu idrak etmesi zaman alacak. Gelip geçici bir uzaklaşma olduğunu düşünüyor, ‘15 Temmuz’da yaşananlardan sonra bir travma geçirdiler. Zamanla fabrika ayarlarına geri dönecekler’ diyor. Ancak bu tavır böyle devam ederse, ABD Türkiye’yi zamanla daha az ciddiye almaya ve istenilenleri yapmamaya başlayacak. NATO toplantılarında Türkiye’nin önerileri daha az dikkate alınacak.

 

Rusya konusuna gelecek olursak, yakınlaşmayla ilgili ABD’nin bir çekincesi olduğunu sanmıyorum. Bugün Türkiye’de kaç kişi Rusya’da, kaç kişi ABD’de yaşamak için başvuruda bulunuyor? (...) AKP’lilerin neredeyse hepsinde ya Amerikan pasaportu ya da vizesi var. Gidin Egemen Bağış’a bir sorun bakalım! Türkiye’nin ekonomisi de, yüzü de Batı’ya dönüktür. O yüzden Türkiye’nin Rusya’ya yöneleceği tezine ben çok gülüyorum.”

 

Arkasından gelen “Bunun geçici bir şey olduğunu mu düşünüyor musunuz? Yoksa ABD ve Batı karşıtlığı Türkiye’de artık bir devlet politikası haline mi dönüştü?” sorusuna da verdiği yanıt da ilginç:

 

“Önceden bu karşıtlık yüzde 30’lardaydı. Şimdi 90- 95’lere çıkmış durumda. Elbet Batı ve ABD karşıtlığı bu seviyelerde kalmayacak, ibre geri dönecek ama 30’a da düşmeyecek. AKP, ABD’ye ve Batı’ya başkaldırdığını içeride söyleyerek bir politika üretiyor ve bunu kullanıyor, güç kazanıyor.”

 

Barkey’in gülmesi kursağında kalacak, hiç kuşkumuz yok!

 

Güç kazanan milletimizin emperyalizme karşı kararlı duruşu.

 

Bunu dost düşman da görüyor.

 

Ama birinin eli 31 Mart’ta olacak, ötekinin eli Dersim kiniyle yanıp tutuşacak...

 

Peki, kim?

 

Kim?

 

Kim, sağ salim Türkiye’yi bu köprüden geçirmeye önderlik edecek? Ortasında, yarı yolda bırakmayacak!

 

Atatürk saltanat ve mandacılık masasına yumruğunu vuruyor ve diyor ya “bu milletin arzusudur, yerine getireceğiz”!

 

Ardından:

 

İstiklal! Cumhuriyet! Devrimler!... Ya da ölüm!

 

İşte öyle! Bizim fabrika ayarımız budur.

 

Ama önce doğru örgüt, doğru önderlik! Artık ordayız.

 

Elleri ve vatandaşlıkları temiz olanlar, haydin görev başına!

 

Birlik olun.

 

 

Ahiret sorularını da mı çaldılar

 

“Mahşer günü Yüce Yaradan’ın sorgusuz sualsiz cennetine koyacağı tek cemaat Gülen Cemaati’dir.”

 

Biri böyle yazmış.

 

İnsan doğal olarak gerçek mi değil mi diye inanamıyor.

 

İki açıdan.

 

Bir: Bir insanın böyle bir düşünceye sahip olabileceğine...

 

İki: Kendini bu düşüncelerin karşıtı olarak gören, ancak mücadeleyi bir tek “sosyal medyada” laf yetiştirme olarak verenlerin her zaman doğruyu söylediklerine inanamıyorum... İşin dalgasındalar çünkü.

 

Onlar da uydurup yazıyorlar bazen... Sanki yeteri kadar malzeme yokmuş gibi!

 

Her ne ise...

 

Doğruluğu konusunda bir sorumluluk üstlenmeden aktarmış olayım.

 

Zaten hoşuma giden de altındaki şu yanıt:

 

- Ahiret sorularını da mı çaldınız?

Özlemle anıyorum! Şu beğenilmeyen 1930’larda Elazığ’da kadınlar.
Özlemle anıyorum! Şu beğenilmeyen 1930’larda Elazığ’da kadınlar.

KISALARDAN HİSSELER

 

Yorumsuz dil sürçmesi

 

Köprünün açılışında Erdoğan demiş ki: “İnsan ölür kalır semeri, eşşek ölür kalır eseri”

 

...

Basit bir dil sürçmesi, elbette!

 

 

İnsansız çağa doğru

 

Dünyanın yeni bir çağa girdiğini savunan bazı bilim insanları, İnsan Çağı olarak tanımladıkları bu devrin bilimsel olarak tanınmasını sağlamak için bir girişim başlattı.

 

 

Beterin de beteri var... AB’ye girmesek daha iyi

 

Genç işsizliği:

Yunanistan: % 47

İspanya: % 46

Sırbistan %44

İtalya: %36

Fransa: %23

Polonya: %17

Türkiye: %16

İngiltere: %13.3

Hollanda: %11

Almanya: %7.2

 

Sağ ve sağlıklı kalsın

 

Ankara Vatan Partisi Genel Merkezi’nde toplantıdayım. Bir ara gözüm pencereden dışarı kayıyor. Yirmili yaşlarında genç bir kadın cam siliyor. Çok da özenli, kösesine bucağına zerre toz bırakmamacasına. Hadi içerisi neyse. Yüksek bina. Dışarısı da var. Ayağını dışarı atıyor. Tek ayak içeride. Bir eliyle tutunuyor bir eliyle ha babam siliyor, parlatıyor.

 

Ben tam içimden söylenmeye başlamışken meğer yalnız değilmişim. Neden toplantı sırasında oralara buralara bakıyorsunuz diye beni ayıpladıysanız. Hemen sözünüzü geri alın. Genel Başkan da görmüş. Üstelik konuşmasını yarıda kesiyor:

 

-Kadın düşecek...

 

Neden, ayıplamayın diyorum, “Partinin genel başkanı da yaptı benim yaptığımın aynısını, temize çıktım” diye değil.

 

Bu toplantıları bu sıcaklarda “insanlar” için yapıyoruz.

 

O cam silen kızkardeşim daha iyi koşullarda yaşasın diye.

 

Sağ ve sağlıklı kalsın diye...

 

Elbette bir gözümüz orada olacak.

Sporda bir keramet var anlaşılan. Milli takım kafilesinden anlamlı armağan.
Sporda bir keramet var anlaşılan. Milli takım kafilesinden anlamlı armağan.

Bir hatırlatma


Aman, HDP Meclis’e girsin! Terör sona erecek, AKP bitecek.


ayın yasağı koyuyorum. Öteki fotoğrafları basmıyorum!

Şule Perinçek / 5 Eylül 2016, Aydınlık