Artık öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, herkesin acelesi var. Daha çok üretmek için mi? Keşke! Tüketme telaşı, hırsı belki... Bu arada en önemlisi her şeyin içi boşalıyor... Yüzeysellik, yalapşaplık ... beş dakikada beşiktaş.... Dilimize de yansıyor bu. Leb diyoruz, leblebi diye şöyle doldura doldura söyleme zahmetine katlanmadan.
Geçen akşam yemekteydik. Önemli bir ekonomi bürokratımız ve eşiyle... Ekonomide farklı bakış açılarımız, çözüm önerilerimiz vardı. Ama kadınlar her zaman Cumhuriyet’in yaşamasından yana. Olmak zorunda. Kazanımlarımız bizim için pek değerli.
Ekonomi muhabbetlerinin aralarında kaçamaklar yaptık.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, adaleti yok diyormuş bir arkadaşı.
Hak verdik.
CHP’nin halkı yok
MHP’nin hareketi yok
HDP’nin partisi yok...
AKP diyoruz da, ya da CHP... geriye yalnız harfler kaldı. Açılımları unutuldu gitti. Bu arada anlamları da... Zaten amblemlerini de değiştiriyor bazıları. Ya bu neydi, neyin simgesiydi filan diye hatırlanmak zorunda kalınmasın... Aman deyin!
Birileri beğenmez sonra.
★★★
Herkese laf ediyorsunuz da, kendinize de çuvaldızı unutmasanız diyeceksiniz.
Unutmadım da...
Ayıp olmasın diye söylemiyorum. Vatan Partisi’nin, vatanı var mı var; partisi var mı, var.
***
Elma armut sayısal tabloları
ABD’de 2003’ten bu yana 160 silahlı kişi 1043 kişiyi öldürmüş, 557 kişiyi yaralamış. Katillerden altısı kadınmış. ABD kaynaklı gazetelerde ve sitelerde bir dizi değerlendirme yazısı okudum. Kimi gazeteci, akademisyen kimi FBI vb gibi kurum çalışanı.
Haklarını teslim etmeliyim. İyi araş- tırmışlar. İstatistikleri çıkarmışlar. Tablolar hazırlamışlar. Gün gün..., kitle katliamları kaç kişiyi öldürürsen denir... tartışmışlar... buna yaralıları da dahil etmeli mi, etmemeli mi... 336 günde 355 dört kurbanlı silahlı katliam olmuş bu yıl 2 Aralık tarihine kadar. Gerçekten korkunç ve etkileyici rakamlar. Cinayetleri işleyenlerin, yüzyıldır orada yaşasalar da kökenleri elbette vurgulanıyor, dinleri mutlaka.
Ama neden?
Nasıl önlenir?
O yok.
Sanki elma armut sayısal tabloları gibi.
Bir de polislerin işlediği cinayetlere ilişkin kesin rakamlar yok. Ancak kameralara yakalanmışlarsa kayıtlar güvenilirmiş. İnanın onların yalancısıyım. Bazen diyorlar da, siz de kafanızı Amerika’ya takmışsınız... Hollywood etkisi.
Oysa, biliyorsunuz insan ve doğa hakları yalnızca bizim gibi ülkeleri sopalamak için geçerlidir.
Kendileri o haklardan muaftırlar!!
***
Tıklamayacağım işte!
Siz de öyle misiniz, bilmiyorum. Yeniliklere, değişikliklere sonuna kadar açığım. Hemen olmasa da kısa sürede benimserim. Ama bazıları var ki deli ediyor beni. Twitter kısa kısa ya, başlık okuyorsun; yazının gerisi ilgini çekerse sitesine gidiyorsun. İyi; zamandan kazanıyorum. Baştan eleniyor bazıları.
Ama epeydir moda. Biri yapmaya başladı. Şimdi herkes yapıyor.
Anlamsız bir başlık.
İlle tıklatacak.
Meraklandırıcıyı hadi anlıyorum. Haberi üç sözcükle anlatmayabilirsin. Anlatma ki, haberi okusun. Doğru bilgilensin. İpin ucunu göster, yakala; gerisine okuyucu kendi ulaşsın.
Ama bu öyle değil. Haberin neye ilişkin olduğunu öğrenmek için mutlaka tıklamanız gerekiyor ki, başlığı görebilesiniz.
Bulmaca gibi, sinir bozucu.
Gidiyorsunuz, hiç alakasız bir şey çıkıyor.
Yani, bana okuyucuya saygısızlık gibi geliyor. Bu açıdan eski tip gazeteciyim. Okuyucuyu rahat ettirmeye çalışan türden. Tıklanma rekorlarının adı batsın, bana ne... Okuyucum mutsuz olacaksa...
Ben de kendimi korumaya aldım. Sonuçta ben de bir okuyucuyum. Benim de memnuniyetim önemli...!
İnadımdan okumuyorum.
Abuk bir başlık görünce, kendimi tutuyorum atlıyorum. Dağın haberi olmasa da...
Bakalım ne kadar dayanacağım.
***
Kürt Obama
“Selahattin Demirtaş’ın fikirleri, karizması ona ‘Kürt Obama’ takma adını kazandırdı.”
Haberde bu cümleyi okuyunca, bir saat düşündüm, işin içinden çıkamadım. Bana yardımcı olun. Türkçe ifadeye bakarsanız, olumlu. Ancak “Obama”ya benzemek hele bir Kürt için güzel mi? Bir “kazanç” mı, yoksa kayıp mı?
***
Düdük çalan gazeteciler
Zaman Gazetesi tarafından oluşturulan “özgürlükçü gazeteciler”i konu alan kitapta, bir zamanların ünlü ve gözde tetikçi yazarı Mehmet Baransu’ya yer verilmemiş.
Böyledir bu iş. Düdüğü kim ne verirse ona göre çalanlara güvenmeyeceksin. Bugün burada yarın orada. Hele düdük verenlere hiç güvenmeyeceksin bugün buna verirler, yarın iş bitince kirli mendil gibi alır bir kenara atıverirler, yeni düdükçüler bulurlar. Düşmanımın bile başına gelmesin dilerim.
***
Kulp ilçesinde altı can beni de yaktı
Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde bir garip Kuran kursu varmış diyeler... İçinde 12 garip çocuk barınırmış. 12 yıllık zorunlu eğitim yaşındalarmış... Demesi kolay. Devlet devlet değil, Diyarbakır eski Diyarbakır değil...
O ayazda elektrikli ısıtıcıyla ısınırlarmış... Daha önce de yangın çıkmış, ama o güzel evlatlar elleriyle söndürmeyi başarmışlar. Ancak bu kez olmamış. Altısı yandı, yitip gitti gencecik. Altısı yaralı. Kapı açılmamış, kaçamamışlar.
Buraya kadar yutkuna yutkuna yazdım.
Daha tutamadım.
Biraz ara.
★★★
HDP’liler çocukların cenazesine gitmemişler.
Gazetenin biri soruyordu:
“Onlar Kürt değil mi?”
Mesele o değil ki...
Onlar çocuk değil mi?
Onların okuyup başı dik yaşamaya hakları yok mu?
Hep soruyorum. Ne yaptı HDP bu çocuklara, kadınlara, erkeklere...
Taş üstüne taş mı koydu?
Nerdeee... okul yaktı. Kendileri Çeşme’de yazlıkta denizde serinlerken bölgeyi ateşe verdi, hendek kazdı... Yoksulluk, bomba, uyuşturucu karanlığına sürükledi.
Eğer olsaydım... eğer İzmir milletvekili olabilseydim... ilk işim bu olacaktı...
Şule Perinçek / 6 Aralık 2015, Aydınlık