Okullar görüyorum. Kırk yıllık, ne kırkı yüzyılı aşkın adları var. Diyelim binası yenilenecek, bir bağışçı çıkıyor giderleri karşılıyor.
Aferin.
Bir hizmet.
Vergiden düşüyor şudur budur neyse...
Hayırlı bir iş.
Okulun yüzyıllık tabelası iniyor. Yerine bağışçının adı yazılıyor.
Yeni bir okul yaptırırsın adını verirsin, yine bir derece anlarım. Ben olsam onu da yapmam. Sessizce el altından münasibi. Hadi diyelim, doğrudur adı böyle iyi bir katkıyla yaşasın, anılsın.
En fazla içeriye bir tabela “teşekkürlerimizle” diye assalar yetmez mi...
Önünden geçerken her seferinde alkışlanır.
Şimdi lafı nereye getiriyorum yavaş yavaş...
İnönü stadı İnönü kalsaydı Vodafon’un bağışını büyütürdü, küçültmezdi.
Haksızsam, haksızsın deyin...
AKP OY KAZANMASIN DİYE
Aynen olmuş.
Birinci ağızdan dinledim, aktarıyorum. Neden yemin billah ediyorsun diyeceksiniz. Ben inanamadım, “yok artık” dedim de ondan. Hatta kızarsınız diye, sizden korkuma partilerin adını da söylemiyorum.
İki kişi konuşuyor. Biri diyor ki:
-Askeri, teröre karşı mücadelesinde destekleyelim.
Öteki yanıt veriyor:
-Yok olmaz, AKP oy kazanıyor. ???!!!
Kaç kişiden dinledim.
Şehit cenazelerinde yuhlanıyorlar.
Olacak iş mi...
Yazık değil mi...
Hedef vatanın birliği, dirliği değil de “AKP”, hatta tekil bir şahıs olunca şaşırıyor, şaşırtıyorsunuz.
“Verelim PKK’ya gitsin”e varıyor yolun sonu.
KIZKARDEŞLERİMİZLE PAYLAŞALIM
Televizyonda izliyorsunuzdur. Teröristlerden temizlenen yerleşim bölgelerine geri dönüşler başladı. Teröristler taş üzerinde taş bırakmamışlar. Çatışmaların ortasında kalan evler de var. Bir kadın diyordu ki:
-22 yıllık evliyim, bir çöpüm kalmadı...
Biz de bir kampanya açsak diyoruz. Kızkardeşlerimizle evimizdekileri paylaşsak.
Ne dersiniz?
ELİMİZİN HAMURUYLA KARIŞIRIZ
Cengiz Bey, şöyle Ulusal Kanal’da yapmaya başladığım Elinin Hamuru programıyla ilgili bir eleştiri yazmıştı: “Programın adı değişmediği sürece izlemeyeceğim. Elinin hamuru ifadesi kadınları küçülten bir ifade, böyle bir program ismi olmaz” diyordu.
Ben de ona şöyle yanıt verdim:
“Elinin hamurunu seçmemizin birkaç nedeni var. Kadınlara çok sıcak geliyor. Hamur yapmak ayıp değil. Ben de yapıyorum. Baklava hamuru açamıyorum ama, vaktim olunca beş yaşındaki torunumla pazar günleri bir şeyler yapıyoruz. Onlar puf puf kızarınca pek keyif alıyoruz ikimiz de doğrusu.
Oğullarımla da yapmıştım
Emeği küçümsemesinler. O ekmeğin sofraya nasıl geldiğinin değerini bilsinler diye.
Ayrıca insanın elleriyle bir şeyler yaratabilmesi kokusuyla, lezzetiyle, başkasını doyurma zevkiyle güzel... Parayı bastır, pastaneden al...dan daha öğretici...!
Sizin dediğinizin aksine kadınlara çok sıcak geliyor. Çağırdığım konuklar bile bu sözü yaşamlarında çok duymuşlar. “Elinin hamuruyla bu işe karışma.”
Biz de diyoruz ki, her işe karışırız.
Aslında bu bir kadın programı değil. Kadının her alanda olabileceğini, fikrinin olabileceğini vurguluyoruz.
Et fiyatlarındaki yükselişi konuştuğumuzda hayvan üreticisi bir kadın çağırmıştım örneğin. Hiç tanımadığım. Ne kadar da çok varmış meğer. Büyükbaş, küçükbaş yetiştirici... İzmir’deki Nilgün hanım Gaziantep’e hayvan almaya gittiği için katılamadı.
Tokat’tan Hülya Hanım geldi. Nasıl becerikli bir kadın. Eşi ölünce başlamış hayvan yetiştiriciliğine. Şimdi işi büyütme derdinde. Krediler, projeler...
Programın adını duyunca öyle demişti:
-A aa tam bana göreymiş. Bana zaten hep böyle diyorlar! Elinin hamuruyla ne işin var...
Ayrıca gazetecilik açısından da hem bir mesajı var “biz de varız” gibi, hem de akılda kalıcı, sıradan değil, değişik... Daha önce de televizyonda bir tartışma programını yönetmiştim. Yıllar önce. Adı benden önce konmuştu. “Fikir Meydanı” ben sürdürmüştüm.
Herkesin olabilir.
Çok rastlanan.
Soğuk.
Siz bence izlemeye devam edin. Eleştiriniz başım üzerine, ama doğru değil.
Selamlarımla. Konu öneriniz varsa da beklerim.
Duyarlığınız için de teşekkür ederim.”
Bu Cengiz Bey’e yanıtımdı.
Başka birkaç kişi de aynı fikiri söyleyince sizlerle paylaşayım dedim.
Verdiği yanıtı ayıp olur, utanırım diye başta koymamıştım. Ancak o da habere dair deyip şimdi ekliyorum:
“Bu açıdan hiç düşünmemiştim,yazdıklarınızı okuyunca size hak verdim, ayrıca yaptığım eleştirinin dikkate alınıp bizzat program yapımcısı tarafından kapsamlı bir şekilde cevaplanması karşısında şaşkın olmadım desem yalan olur. Yazdığınız cevap bile başlı başına bir zarafet vesikası. İnanın eleştirimi unuttum bile ve şunu anladım Atatürk’ün Bütün Eserleri gibi muhteşem bir yapıt da ancak sizin yönetmenliğiniz altında çıkabilirdi. Saygı ve hürmetlerimle.. (Konu önerilerim olursa size yazacağım :) )”
★★★
Bu arada bu hafta pazartesi 21.00’de Ulusal Kanal’da Elinin Hamuru’nda Beşiktaşlı olmayı konuşacağız. Tarihiyle, kültürüyle, taraftarıyla... spor anlayışından takım tutkusuna.
Gazetecilik de işte böyle bir şey. Gündem uğruna bir Galatasaraylı olarak yüreğimize taş basıp yapacağız programı! “Taş basma” kısmı şaka elbette. Bütün takımların temelde “taraftar anlayış ve kültüründe” birbirinden çok fazla farkı olmamalı diye düşünenlerdenim. Geçenlerde bir yemekte eski günleri andık. Fenerbahçeliler, Galatasaraylılar birlikte hem de... Şu kadar ipucu da vereyim başkan adayları düzeyinde hem de...
“Nasıl aynı tribünlerde omuz omuza seyrederdik...”
Dördü bir arada bu konuyu ayrıca mı konuşsak...
HEP BİRLİKTE
“Selamün Aleyküm Merhaba, Büyük Türk Milleti’nin yegane devleti Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne sahip çıkma girişimlerinizi takdir ile karşılıyorum. Yüreğimde iman var ama haram ve sahtekarlıklara tahammülüm yok. Allah, Peygamber ve Atatürk sevdalısıyız. İnşallah milletimiz, devletimiz terörden, yobazlıktan kurtulacak.”
Bu da Sirkeci, İstanbul’dan bir okuyucumdan.
Ben de ona “Hep birlikte kurtaracağız, elele vereceğiz” diye yanıt vermiştim.
Türkiye’nin gerçeği işte bu!
Kusuru nerede arayacaksınız.
Bu değerli okurumun kaşında gözünde mi?
Tam tersine beni çok mutlu etti.
Şule Perinçek / 17 Nisan 2016, Aydınlık