Şule Perinçek: Acelemiz var! Güneşe akın var!

Hafta sonu üç gün Vatan Partisi'nin kuruldayındaydık.


Yaptığım konuşmayı sizlerle paylaşmak istiyorum:


Bu bir başlangıç Kurultayı.


Bir dönemin bitişi.


Kapatıyoruz. 16 Nisan'a kadar çalışıyoruz.


Tarih 17 Nisan. Başlıyoruz.


Türkiyemizin önünde yeni gelecek var.


İnşaatında yer almaya hazır mısınız...


Kadınları bir görebilir miyim?


Ayağa kalkabilir misiniz?


Ne kadar çokuz!


Cesur olacağız.


Cesur kadınlar.


Vatan Partili cesur kadınlar!


Ağlamayacağız, dizlerimizi dövmeyeceğiz. Ne cenazelerde, ne gözlerimizin morluklarında, ne sanatta, müzikte, resimde, siyasette...


Teröre karşı mücadele eden kadınlar.


En çok ihtiyacı olanlar en önde.


Var mısınız?


Memleket bizden cesaret bekliyor


Cesur üreticiler.


Sanayiciler, çiftçiler, boyacı işkadınları, üreten ve birleştiren.


Milli seferberliği yaşama geçireceğiz. Vatan savaşının en ön safında.


O bayrak oraya asılamaz diyorsun. AKP toplantısında cesur kadınlarımızdan Konya'dan ses geliyor.


Bu sesleri birleştireceğiz.


Kars'tan Diyarbakır'a, Şemdinli'den Hatay'a...


Türkiye cephesinde birleşiyoruz. Vatan cephesinde birleşiyoruz.


Sabırlı olacağız, ikna edici olacağız.


Atatürk gibi olacağız.


Farklı kökenden rengarenk insan ve kültür. Bu bizim güzelliğimiz. Hepimiz vatan savaşında hendeğin bu tarafındayız.


Hendeğin öte tarafında da kadınlar var. Kafası, kursağı Okyanus'un öte kıyısında kadınlar var. Ayrım artık böyle.


Biz buradayız.


Ankara'da. Güp güp atıyor yüreğimiz. Tam ortasında Anadolu'nun. Hatta Avrasya'nın.


Okyanus ötesinden şu sesler de geliyor.


“Ama onlar gazeteci...” diyorlar. Terörü savunacaksın. Türkiye'yi bölmek için çalışacaksın.


Yobaz olacaksın. Bombaları atanların, cana kıyanların önünü düşeceksin. Yol açacaksın...


Yasalar diyecek ki “ah kardeşim, sen gazetecisin yaparsın, hakkındır”... Buna izin verecek...


Özgür bir basına her zamankinden daha çok ihtiyacımız olacak.


Vicdanı hür bir basın. Peki bu ne demek


Terörün özgürce savunulması mı?


Benim canımı benden alan teröre bir özgürlük olabilir mi


İnsanları, zavallı hasta ya da hastalıklı kadınları canlı bomba yapan bir basın mı?


Dünyanın en iyi şairi de olsanız gazetecinin şahı olsanız, terörist teröristtir. Yasa önünde eşittir.


Ne demek gazetecilik?


Gazetecilik demek hizmettir.


En doğru ve gerçeğe ulaşmasında aracı olmak.


Bilgilendirme hizmeti.


Adamın biri babadan kalma çok değerli bir halısı varmış. Satmaya karar vermiş. Zengin bir alıcı çıkmış. Halıya bir bakmış, sormuş: “Kaç para?” Adam cevap vermiş: “100 altın.” Zengin ikiletmemiş: “Tamam” demiş ve çıkartıp 100 altın vermiş.


Adam sevinmiş. O sırada zengin sormuş “Bu halının kaç para ettiğini biliyor musun? En az 3000 altın.” Adam susmuş. “Bayım bağışlayın ama, benim bildiğim en büyük rakam 100!”


Dil felsefecileri “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır” der. Dilin zenginliği ve derinliği gelişmedikçe o dil ile yapılan iş sayısı sınırlı kalır.


Hadi diyelim, azmedince ben gayret eder anlatırım.


Ama bilgi sınırlı olunca, nasıl seferber edeceğiz.


Dilimiz Türkçemizin bağımsızlığını ve özgürlüğünü kullanan bir basın olacağız.


Türkçe yaratıcı bir dil, zengin ve doğurgan bir coğrafyada.


Laik bir dil.


Dini söze alet etmeyen bir dil.


Kadın erkek eşitliğini haber başlıklarına taşıyan.


Erkeğin elinin kiri, kadının alnının karası olmayan.


Erkek ya da kadın, zengin ya da fakir olmasını ayırt etmeden karaya kara, aka ak diyen bir basın.


İşte gazetecilik.


Hizmetinizdeyiz.


Milli seferberliğin hizmetinde.


Uçan kuşa haber salabiliriz.


Hem haber vermek duyurmak hem de bilgilendirmek...


Doğu ve Güneydoğu'dan hep bölücülüğe hizmet edecek haberler yapıldı.


İşte buradalar!


Gerçek haber yapan yayın organlarını yaygınlaştıracağız.


Elinizde tuttuğunuz Aydınlık.


En önemli hizmet!


Okuyacağız her gün. Seyredeceğiz Ulusal Kanal'ı. Seyrettireceğiz.


Her bin satış, her gönüllü.. nelere yol açtı... tanığıyım.


Üç ayaklı taburenin üzerine konulan bir kamerayla başlamıştım ilk programı yapmaya. Bir 29 Ekim sabahı. Aradan geçti 17 yıl. Nereye geldik.


Paranın yettiği kadar iş yapmıyacağız.


Türkiyenin ihtiyacı kadar yapacağız.


Önümüzdeki dönemde öyle bir siyasi sorumluluk yüklendik ki...


Kaynak yaratacağız.


Yoktan var edeceğiz.


Müge Hanım'a, Hatice Abla'ya, Talat Bey'e katkıları için teşekkürler...


Koşun! Hanımlar, beyler...


Acelemiz var!


Güneşe akın var!


Çok yakın!



ANNEANNESİ ONU DÜNYA PARASINA DEĞİŞMEZ


Ben de anneanneyim.


Kurultayda neşeyle marşlar söyleyip bayrak sallayan Mercan var ya işte onun.


Babaannesi de var Mercan'ın. Fethiye hanım.


Deli oluyoruz, keşke bakabilsek.


Sarıp sarmalayabilsek. Her gün. Sabahtan akşama.


Bir de üzerine bize para mı verecekler.


Karşılıksız sevginin para karşılığı mı olur.


Maaşlı bakıcı konumuna gelmek ne ayıp, ne kadar çirkin!


Üff üzerimi kirletiyor... çekin şunu.


Örgütlü toplum özlemi gelip şurama oturuyor.


Ayrı ayrı 400'er lira vereceğinize, toplayın o paraların hepsini. Yuvalar, anaokulları açın mahallelere. Büyükanneler gitsinler orada tatlı tatlı masallar anlatsınlar. Bebeler hep birarada uyurken ninniler söylesinler. O yaşta başka işte çalışamayacaklarına göre diyelim, yaşamlarını kazansınlar. Torunlarına armağanlar alsınlar, kendilerine çiçekli mintanlar... mesela...


Gökten üç elma düşsün biri Mercan'a biri Asya'ya biri Defne'ye...


Uyandırmayın beni! Azcık daha göreyim şu rüyayı.


Pek keyifliyim.


Yok yok! Uyanmam lazım.


Çok çalışmam lazım.


Zor bir iş değil.


400 liraları bir araya getirmek bir irade ister.


Bir siyasi karar ister.


İştee o kadar basit.

 


HOLLANDA SEÇİMİ VE BİZ


Hollanda seçimlerinde ana seçim belirleyeni “Türkiye'ye karşı tutum” oldu. Almanya'da da bu konuşuluyor. Fransa'da da... Ne oluyor Türkiye'de? Tayin edici olan nedir?


Nedir Türkiye'nin o “erişilmez” AB ülkelerinin seçmenlerini, seçilecek yönetimlerini etkileyecek kadar önemi ve ağırlığı?


Türkiye bugün emperyalizme ve teröre karşı cephenin koçbaşı. Sıcak savaşta ön safta direnen. Dinamik, edilgen, değiştirici...


Türk milleti.


Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı döneminde de öyleydi.


Türkiye onun için başına bunu bilen ve değerlendiren, o ağırlığa uygun bir hükümet ister.


Jöleli, inceli, kalınlı atamalarla olmaz!!


Hayır!

 


ÇANAKKALE CEPHESİNDE SAFİYE HÜSEYİN

Benimle dalga geçiyor musunuz böyle heyecanlanıyorum diye.


Ne yapayım, şu Safiye hanımın şu halini, duruşunu görünce kendimi tutamıyorum.


İlk hemşirelemizden. Safiye Hüseyin Elbi.


Kızılay Hemşiresi olarak Balkan harbine gönüllü çalışmış. Çanakkale’ye cepheye koşmuş. Alman Salibiahmer (Alman Kızılhaçı) ile bizim Hilal-i Ahmer Cemiyeti birleşmiş, Reşit Paşa gemisini hastane yapmışlar. Geminin başhastabakıcısı.


Avrupa’da eğitim görmüş. Paşa kızı. İyi İngilizce biliyor. Savaş sonrasında meslek gelişimi için bir çok yayını Türkçe’ye kazandırmış. 60'larda kendisiyle yapılan söyleşide şöyle diyor:


“Bizim mesleğimiz aşk ister. Şimdi aşk yok. Bu yüzden Hemşirelik davamız henüz halledilmedi. Genç kızlarımız bu mesleğe rağbet etmiyorlar. Bizim zamanımızda hastanelerde hep paşa kızları çalışırdı. Biz çalışmaya başladığımız zaman hastanede doktorlar da, hastalar da şaşırmışlar 'buradaki üzücü, sıkıntılı şartlar içinde çalışmanız günahtır' demişlerdi. Ama biz böyle düşünmüyorduk. Bakımımızla iyileşen, gözleri parlayan hastalar görmek dünyalara bedeldir.

Hastalara yardım etmek, acılarını dindirmek sevinciyle doluyorduk, gözümüz başka bir şey görmüyordu artık. Evimde iki çocuğumu bırakmıştım ama, hastanede yüzlerce çocuğum vardı.”


Bayrağı taşımak gerek.


Daha yükseklere.


Parola: Siyasi iktidar!