“Binlerce yıldan beri bağımsızlık kavramının asil timsali olan Türk milleti bir tekme ile esaret çukurunun içine yuvarlanmak isteniyor...
Bu tekmeyi vurdurmak için bir hain lazım.
İdam hükmünü verenlerin böyle adi bir vasıtaya ihtiyacı vardır.
O kim olabilir?
Türkiye devletinin bağımsızlığına son veren, Türkiye halkının hayatını, namusunu, şerefini imha eden, Türkiye’nin idam kararını, ayağa kalkarak bütün endamıyla kabul etmek kabiliyetinde kim olabilir?”
Günlerden 1 Kasım.
Yıllardan 1922.
Mustafa Kemal Meclis’te bu soruyu sorunca yanıt geliyor:
"Vahdettin! Vahdettin!”
VAHDETTİN KENDİNİ ÖLDÜRDÜ
Sonra devam ediyor:
“Ne yazık ki, bu milletin hükümdar diye, sultan diye, padişah diye halife diye, başında bulundurduğu Vahdettin... Vahdettin bu alçakça hareketiyle yalnız kendinin layık olduğu bir muameleyi kabul etmiş olmaktan başka hiçbir şey yapmış olmadı.
Vahdettin bu hareketiyle kendini öldürdü ve temsil ettiği idareyi şeklinin yıkılışını zaruri kıldı. Fakat efendiler, millet hiçbir vakit bu hiyanetkârane hareketin kurbanı olmaya razı olamazdı. Millet teamül icabı olarak, başında bulunanların mahiyetini kolayca idrak edebilecek anlayış ve kabiliyetteydi.
Millet asırlardan beri uğradığı felaketlerin sebeplerini bir anda özetleyebilecek hassasiyet ve uyanıklıkta idi.”
Gördüğünüz gibi bu millet uyuşuk, bu milletten adam olmaz demiyor.
Başarının birinci adımı!
Düşünün o zamanki millet böyleyse, bugün ne yaparız!
Atatürk’e göre “millet, şahısların saltanat hırsı, tahakküm hırsı (...) menfaat ve rahat temini ve sefahat ve rezaleti genişletme, bolca israf gibi hasis maksatları için vasıta ve kuvvet olmak” isteyenlerin yol açabileceği neticeleri derhal özetleyebilecek anlayış ve olgunluktaymış. Artık milletin en makul ve en meşru ve en insani yetkisini kullanmak zamanı geldiğine tereddüdü kalmamış...
Dünya tarihinde bir Cengiz, bir Selçuk, bir Osman devleti kuran ve hepsini deneyen Türk milleti bu kez doğrudan doğruya kendi adına bir devlet kurma kararı vermiş.
Kaderini kendi ellerine almış.
Milletin saltanat ve hâkimiyet makamı; bir şahıs değil, herkes tarafından seçilen vekillerden meydana gelen Meclis’tir demiş.
“Bu hâkimiyet makamının hükümetine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti derler!”
Yine deriz!
“Bundan başka saltanat makamı, bundan başka bir hükümet heyeti yoktur ve olamaz!”
Başka saltanat makamı kurmaya yeltenenlere 1 Kasım yanıtı yeniden verilir!
Hazreti Muhammed’in doğum gününe rastlayan o 1 Kasım günü Meclis’e önerge verilir, incelenmek üzere Kanuni Esasi, Adliye ve Şer’iye komisyonlarına havale edilir.
Mustafa Kemal de bir köşede tartışmaları dinler.
EMRİVAKİ OLMUŞ HAKİKAT
“Efendim! Hâkimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye, müzakere ile, münakaşa ile verilmez.”
Komisyon başkanından söz alır, önündeki masanın üzerine çıkar ve söze böyle başlar. Bu bir durum saptamasıdır. Bilimsel bir tutumdur. Gerçeğin, milletin arzusunun ya- şama geçmesidir.
Mustafa Kemal’e göre Osmanoğulları zorla Türk milletinin hâkimiyet ve saltanatına el koymuşlardı. Şimdi Türk milleti isyan ederek kendi eline almış bulunuyor.
“Bu bir emrivakidir. Söz konusu olan, millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız, meselesi değildir. Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu mutlaka olacaktır.”
Böylece 600 yıllık saltanat kaldırılır.
Mustafa Kemal, Ankara Hükümeti’nin İstanbul’daki temsilcisi olarak bulunan Refet Bele’ye hemen ertesi gün, 2 Kasım’da yazdığı şifrede şöyle bir uyarıda bulunur:
“Zatı devletinizin padişahı ziyaret ve sarayda yemek yediğinizi gazeteler yazdı. Ben doğru olmadığını söyledim. Ama tekzip ederseniz iyi olur. Belki saltanat ve hilafet makamı hakkında Meclis’in dün verdiği kararı geç öğrenirsiniz düşüncesiyle onu da gönderiyorum...”
Artık saltanat ve saray sofralarının da hükmü kalmamıştır.
Milletin sofraları kurulmuştur.
ŞAHSİ HAKİMİYETE DAYALI HÜKÜMET
“Teşkilatı Esasiye Kanunu ile Türkiye halkı, hâkimiyet ve hükümranlık hukukunun hakiki temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin manevi şahsiyetinde terk edilemez ve bölünemez ve devredilemez olmak üzere temsile ve bilfiil kullanmaya ve milli iradeye dayanmayan hiçbir kuvvet ve heyeti tanımamaya karar verdiği için, Misakı Milli sınırları içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nden başka hükümet şekli tanımaz.”
Bu nedenle,
"Türkiye halkı şahsi hâkimiyete dayalı olan hükümet şeklini ebediyen tarihe intikal etmiş saymıştır.”
Yeniden çöplükten çıkartılma olasılığı yoktur.
Bu millet daha önce bunu başarmıştır.
Korkusu yoktur.
1 Kasımlarda yeniden başaracaktır.
Şule Perinçek / 23 Ağustos 2015, Aydınlık