Soner Polat: Samsun'da bir güneş doğdu!

Onlarca paşa ülkenin kötü kaderine razı olmuşken, o milli direniş peşindeydi.


Nefes kesecek bir ölüm-kalım mücadelesi için İstanbul’da her kapıyı çalıyordu.


Durup dinlenmeden çareler aradı; arkadaşlarını uyardı; Harbiye Nazır’ı olmak istedi!


Ordu’yu ayağa kaldırmadan, silaha sarılmadan başarı şansı olmadığını biliyordu.


Kapılar art arda yüzüne kapandı; Padişah’ın çözümü, zalimden merhamet dilenmekti.


Umudunu hiç ama hiç kaybetmedi; çünkü Türk milletine hep inandı, hep güvendi.


Zamanı geldiğinde görkemli Anadolu ihtilali için Bandırma vapurunun güvertesine çıktı.


Mayıs’ın on dokuzunda Samsun’u çepeçevre saran karabulutlar birdenbire dağıldı!


Allah’ın Türklere en büyük lütfu olan iki mavi gözden yayılan ışık Samsun’u aydınlattı.


Yunan mezalimi İzmir’e çıktı ama o atacağı her adımı en ince ayrıntısına kadar hesaplamıştı.


Irmaklar gibi akacak Türk Ordusunun denize ulaşarak bu hesabı kapatacağını biliyordu.


Samsun’a asker çıkarmak için bahane arayan İngiliz züppesine haddini bildirmeye kararlıydı!


Türk milletini yedi düvele karşı örgütlemek için ağır ağır Anadolu’nun derinliklerine indi!


Amasya’da, İstanbul’a ve dünyaya seslendi; askeri ve milli örgütler asla kapatılmayacaktır.


Sel gibi kabaran milli uyanış ve direniş ruhu Erzurum’da geri dönülmez bir yola girdi.


Artık milli irade hâkim kılınacak ve düşmanı kovmak için milli kuvvetler güçlendirilecekti.


Milli sınırlar içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanmayacağı dosta düşmana ilan edildi.


Sivas’ta, bütün milli dernekler, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti çatısında buluştu.


Ulusun kaderini belirleyecek ilk hükümet denilebilecek Heyet-i Temsiliye icraatlarına başladı.


Ne pahasına olursa olsun, önce milleti birleştirecek Meclis sonra da düzenli Ordu kurulacaktı.


Doğu cephesinde Ordumuz şaha kalkarak kükredi; ilk başarılar geldi; şafak sökmeye başlamıştı.


Artık bendine sığmayan nehir sel olacak, önüne çıkan her şeyi sürükleyerek denize dökecekti.


Bazı kafalar kopabilir!” diyerek saltanat özentisi içinde olanları önyargıları ile baş başa bıraktı.


İlelebet payidar kalacaktır!” dediği Cumhuriyet’i, ona buna değil, Türk gençliğine emanet etti.


Rüya gibi devrimlerle, Avrupa’nın 300 yılda başardığı aydınlanmayı sadece 15 yılın içine sıkıştırdı.


Geldikleri gibi giderler!” dediği emperyalist merkezler Lozan’ın öcünü almak için pusuya yattı!


Ümitsiz durum yoktur, ümitsiz insan vardır!” diyerek bizlere bugün için de ilham kaynağı oldu.


Neyi var neyi yok milletine bağışlayan dünyadaki tek önderdi; öldüğünde dikili ağacı bile yoktu!


Engelleri teker teker aşarken, dayandığı ve güç aldığı tek kaynak büyük ve asil Türk milletiydi.


Şanlı Türk tarihine ismini altın harflerle yazdırarak, dünyadaki bütün Türklerin gurur kaynağı oldu!


Doğu’nun bütün mazlum ulusları için güneş oldu, yıldız oldu, pusula oldu, yürek oldu, bilek oldu!


Ordumuzu Türk vatanseverliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin çelikleşmiş bir ifadesi yaptı.


Gelibolu’da ölmeyi emrettiği Ordusu, izinden ayrılmayacağına dair ona namus ve şeref sözü verdi!


Dünya da onu unutmadı; BM Atatürk’ü, “Eşi benzeri olmayan devlet adamı” olarak ilan etti.


Umutsuz ve çaresiz kalan dünyadaki her kişi ve her devlet Atatürk’le buluşarak, ayağa kalkıyor…