Soner Polat: Harbin hedefi mi Kocatepe mi?

"Kıbrıs Barış Harekâtı her Türk’ün gurur duyacağı emsalsiz bir askeri destandır"

Her harbin ve harekâtın bir siyasi, bir de askeri hedefi vardır. Askeri hedefler kendi içinde stratejik, operatif ve taktik askeri hedefler olarak da tasnif edilir. Kıbrıs Barış Harekâtı, sonuçları itibarıyla modern Türkiye Cumhuriyeti’nin göz kamaştıran en önemli askeri ve diplomatik başarısıdır. T.C. Devleti kısıtlı imkânları ile bugün bile en zor ve riskli askeri harekât olarak kabul edilen denizaşırı amfibi harekâtı üstün bir başarı ile gerçekleştirmiştir. Çünkü harbin bütün siyasi ve askeri hedefleri elde edilmiştir. Eğer karar verilseydi, Kıbrıs’ın tamamında kolaylıkla askeri denetim sağlanabilecekti.

 

 

AMFİBİ HAREKÂT VE TÜRK ZEKÂSI

 

Amfibi harekât bir meydan okumadır. Çünkü başlangıçta sıfır olan askeri yeteneklerin kısa süre içinde hızla yükseltilmesi esas alınır. İlk anda imkân ve kabiliyet sıfır olduğundan düşman saldırılarına karşı oldukça hassas bir duruma düşülür. Amfibi kuvvetler “kıyıbaşı” adı verilen sahildeki bir bölgede tam denetim sağlamak zorundadır. Bu sağlanamadığı takdirde harekât ilerleyemez! Çünkü kıyıbaşı tutulamadığı takdirde, muharebe sahnesinin derinliklerine nüfuz edecek kara birlikleri kıyıya çıkarılamaz.

 

İşte bu en kritik aşamada keskin Türk zekâsı devreye girmiştir. Çıkarma bölgesi olarak girişi engellerle dolu olan, uzunluğu 50 metreyi bile bulmayan, kuru kapak atılamayan Girne’deki Yavuz plajı seçilmiştir. Bu alan hiç kimsenin bir çıkarma için düşünmediği dar ve elverişsiz bir kıyı şerididir. Bu harekât, ancak üst düzeyde bir planlama, cesur ve yetenekli komutan ve askerlerle hedefine ulaşabilirdi. Ayrıca, Magosa bölgesine büyük bir askeri ve ticari konvoyla gösterişli bir amfibi aldatma harekâtı icra edilmiştir. Türkiye’nin Doğu’dan çıkacağını değerlendiren Rum birlikleri kuvvet çoğunluğu ile Magosa bölgesinde tertiplenmiş, böylece amfibi harekât için uygun bir ortam yaratılmıştır.

 

 

HEM TAKTİK HEM DE STRATEJİK BASKIN!

 

Girne bölgesinde Yavuz plajına yapılan çıkarma, hem muazzam bir taktik baskın hem de harp tarihine geçecek nitelikte stratejik bir baskındır. Taktik baskındır; çünkü hiç beklenmeyen bir kıyıya hızla çıkan amfibi unsurlar, kısa sürede ve en az kayıpla kıyıbaşını tutmayı başarmıştır. Stratejik bir baskındır; çünkü harp bu kıyı şeridinde başlatılmış ve küçücük bir kıyı şeridi kullanılarak harbin kazanılmasına yönelik bütün kapılar açılmıştır. Amfibi birliklerin üzerinden aşan kara birlikleri hedeflerine doğru ilerlemeye başlamıştır. Kıbrıs zaferi, aynı zamanda icra edilen mükemmel uçar birlik harekâtı ile de askeri planlamayı taçlandırmıştır. Paraşütle indirilen Türk komandoları askeri hedeflerin ele geçirilmesinde çok önemli rol oynamıştır.

 

 

YUNAN ADAYI TAKVİYE EDEBİLMİŞ MİDİR?

 

Soru şudur: “Askeri durum üstünlüğünü ele geçiren Türk Silahlı Kuvvetleri için o koşullarda en büyük risk ne olurdu?” Cevap bellidir: “Yunanistan adaya askeri takviye gönderdiği takdirde, birliklerimiz hassas ve kırılgan bir duruma düşebilirdi.” Bu nedenle, amfibi harekâtı büyük bir başarı ile gerçekleştiren Türk Deniz Kuvvetlerine, “Adaya yönelik Yunan askeri konvoylarının engellenmesi görevi verilmiştir.” İşte bu görev icra edilirken, yanlış bir istihbarat sonucu Türk gemileri ile Türk uçakları arasında karşılıklı müdahale yaşanmıştır. O günkü teknolojik imkânların yetersizliğini bir kenara bırakıyorum. Günümüzde bile karşılıklı müdahale modern harplerinin önlenemeyen bir gerçeğidir. Kıbrıs’ta da, maalesef Kocatepe muhribimiz kendi uçaklarımız tarafından batırılmıştır. Peki, Yunanistan adayı takviye edebilmiş midir? Hayır! Demek ki, her şeye rağmen bütün görevler eksiksiz yerine getirilmiştir. Her zaferin bir bedeli vardır.

 

 

ASKERİ DESTAN BAŞKA NASIL OLUR?

 

Ne yazık ki jeopolitik vizyonu ve stratejik derinliği olmayan Türk basını ve hatta o dönemdeki bazı görevliler, bütün dünyanın, “Allah, Allah, o imkânlarla Türkler nasıl da adanın tozunu attı!” dediği bir harekâtı Kocatepe’nin batışına indirgemiştir. Temcit pilavı gibi her yıl aynı hikâyeyi önümüze koyuyorlar. Ortada gizli bir el ya da art niyet yoksa ormanı bırakıp kuru bir ağaca sarılmak söz konudur. Kıbrıs Barış Harekâtı her Türk’ün gurur duyacağı emsalsiz bir askeri destandır. Gerisi laf-ı güzaftır.