Soner Polat: Barzani’nin önünü açan süreç (1)

21. Yüzyıl Enstitüsü için 5 Aralık 2014 tarihinde, “Büyük Kürdistan, Erişilebilir bir Hedef mi, yoksa Ütopya mı?” başlıklı uzun bir makale yazdım. Konunun günümüzde dünya gündemini işgal etmesi nedeniyle bazı bölümlerini yeniden yayımlamanın faydalı olacağını değerlendirdim. Dileyen okurlarım, “makalenin ismi ve 21. Yüzyıl” yazarak yazının tamamına internetten erişebilir. Orijinalinde ara başlıklar yok! Aydınlık okurları için ara başlıklar koydum. Üç bölümlük yazı dizisinde amacım geçmişi sorgulamak değil, geleceğe ışık tutabilecek verileri karar vericilerin önüne koymaktır. 3 yıl öncesine dönelim:

 

 

PROJENİN GERÇEK SAHİPLERİ KİMLER?

 

Batı ve bölgedeki temsilcisi İsrail uzun zamandan bu yana Ortadoğu’da bağımsız bir Kürt devleti kurmak için çaba sarf ediyor. Batı’nın hedefi, Kürdistan’ı Kuzey Irak’ta Barzani ailesi üzerinden hayata geçirmek! Ekonomik bir altyapı tesis edilmeden devletleşme sürecinin tamamlanamayacağı biliniyor. Maalesef Türkiye ve içimizdeki gayrı milli sermaye, birkaç dolar için ülkemize pahalı bir bedel ödetecek bu sürece belki de en büyük desteği verdi.

 

Çekirdek devlet Kuzey Irak’ta kurulacak ve zaman içinde Doğu, Batı ve Kuzeye doğru genişletilecek. Bu maksatla terör faaliyetleri bir vasıta olarak kullanılacak, Türkiye, İran ve Suriye’deki Kürtler kendi devletlerine karşı kışkırtılacak. ABD ve AB’nin güdümüne giren Türkiye ise bölücü eylemlere izin vermeyi demokrasi sanan bir çizgiye getirildi. Ama kötü siyasetin bütün açıklarını TSK kapatıyor, inisiyatifi terör örgütüne bırakmıyor...

 

 

EMPERYALİZMİN YENİ OYUN PLANI

 

Emperyalizm bu durum çerçevesinde yeni bir oyun kurguladı. ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra Kuzey Irak’ta PKK ve türevi olan terör örgütlerine yaşam alanı sağlayacak bir güvenli bölge yarattı. Böylece PKK Türkiye’nin, PJAK İran’ın, PYD ise Suriye’nin doğrudan baskısından kurtulacak ve geniş lojistik olanaklara kavuşacaktı. Ayrıca Batı bu terör örgütlerine doğrudan silah ve malzemeyi örtülü yöntemlerle verebileceği bir coğrafi alana da kavuşacaktı.

 

Barzani gönülsüz de olsa, emperyalizmin talebi doğrultusunda terör örgütlerinin Kuzey Irak’a yerleşmesini kabul etmek zorunda kaldı. Çünkü Kürtleri yönetme konusunda özellikle PKK’nın ihtirasını, teorik derinliğini ve silahlı mücadele tecrübesini biliyordu. Ama Batı da Büyük Kürdistan’ı kurmak için Türkiye, İran ve Suriye’nin terörle terbiye edilmesi gerektiğine inanıyordu. Ayrıca Barzani’yi PKK ile PKK’yı da Barzani ile denetim altında tutmak Batı’nın oyun kurgusundaki planlarından birisiydi. Batı’nın diğer bir hedefi ise Türkiye, İran ve Suriye’de terörü siyasallaştıracak yolların açık kalmasını sağlamaktı.

 

İran kuru gürültüye pabuç bırakmadı. PKK’nın İran kolu olan PJAK’a (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi-Partiya Jiyana Azad a Kürdistane) nefes aldırmadı; kayıplar vermesine rağmen PJAK’a ağır bir darbe indirdi. 2010’dan itibaren PJAK İran’da eylem yapma yeteneğini kaybetti. İran bu sorunda, topraklarının hedef alındığını gördü ve bir devlet gibi davrandı.

 

 

TÜRKİYE İÇİN DERSLER

 

Türkiye ABD müdahalesi sonrasında, maalesef ne İran’ın ne de Suriye’nin gösterdiği dirayeti sergileyebildi. Sıfır noktasına gelen PKK terörünün Kuzey Irak’ta palazlanmasına ve topraklarına saldırmasına engel olamadığı gibi, terörün ve bölücü Kürtçülüğün siyasallaşmasının önünü açtı. AKP, PKK’nın doludizgin at koşturduğu açılım sürecini başlattı. Ergenekon, Balyoz ve TSK’yı hedef alan diğer isimli davalarla TSK önce pasifleştirildi, daha sonra devre dışına çıkarıldı. Terörle mücadelede yetki vali ve savcılara devredildi. Böylece Güneydoğu’da denetim altın tepsi ile Batı ve PKK’ya sunulmuş oldu.

 

Yapılan siyasi ve dolaylı ekonomik baskılarla Türkiye’nin, topraklarını silahlı peşmergenin Kobani geçişine açması sağlandı. Böyle bir faaliyet içeride ve dışarıda Türkiye için büyük bir itibar kaybına neden olurken, bölücü Kürtler için muazzam bir propaganda fırsatı doğurdu. Bu şekilde IŞİD’e karşı kazanılacak bir zaferin aslan payının Kürtlere bırakılacağı koşullar yaratılmış oldu. Böylece Kürt birliği yolunda bir dönemeç daha geçilmiş oldu. (Devam edeceğiz...)