Soner Polat: Akıncı Türkiye’ye de ayar veriyor...

"Akıncı, Türkiye’nin başına jeopolitik çorap örmektedir. Bu açık itiraftan sonra Kıbrıs sorununda Türkiye’nin sorumluluğu daha da artmıştır"

Öncelikle Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Mustafa Akıncı arasındaki polemiği nakledelim:

 

BAKAN: Kıbrıs davası birilerinin siyasi ideolojilerine ve siyasi hırslarına kurban edilmeyecek büyük bir davadır.

 

AKINCI: Siyasi yaşamım boyunca tek adamlık anlayışına karşı oldum. Kıbrıs Türk halkının yetkilendirdiği Cumhurbaşkanı olarak bugün de aynı demokratik anlayıştayım. Bu itibarla Sayın Çavuşoğlu’nun çeşitli yorumlara neden olan konuşmasında yaptığı tek adamlık vurgusunu üzerime almam söz konusu olamaz! Bizde tek adamlık rejimi olmadığını hatırlatmaya gerek bile görmüyorum.

 

BAKAN: Özellikle Kuzey Kıbrıs’ta bazı kişiler sürekli, “Benim ideolojime göre federasyon en iyisidir. Böyle olmalıdır” şeklinde diktede bulunuyor. “Bir kişinin siyasi görüşüne veya ideolojisine Kıbrıs davası kurban edilemez!” demek istemiştim. Bu A kişisi de B kişisi de olabilir. Esas burada Sayın Akıncı’nın basın toplantısında ne dediği önemli! “Tüm seçenekleri konuşmaya hazırız!” demesi önemli! Ziyaretin amacı, Kıbrıs yönetim sistemini tartışmak değil! Bu yöndeki beyanlar gereksiz! Esas Kıbrıs davasında ve müzakerede ne söylediğiniz önemli!

 

Gelen tepkiler üzerine Akıncı yeni bir açıklama yaptı. Ama bu açıklamanın özeti şu şekildeydi: “Dediğim dedik, çaldığım düdük!” Dışişleri Bakanı’na verdiği cevabı bu kez daha da sertleştirdi. Akıncı’nın bu açıklaması kime daha yakın olduğunu göstermesi açısından ipuçları taşıyor. Ara başlıklar bana aittir:

 

 

FEDERASYON BENİM DAVAMDIR!

 

“Sanki Kıbrıs’ta çözüm için birçok seçenek var da benim federasyon ısrarım yüzünden bunlar gerçekleşmiyor. Federasyon dışında nedir bu seçenekler diye baktığımda; karşımıza üniter devlet, AB içinde veya değil iki ayrı devlet, konfederasyon gibi kavramlar çıkıyor. Daha önce defalarca söylediğim gibi üniter bir devlette azınlık haklarına onay verecek bir Kıbrıslı Türk yoktur. Diğer seçeneklerin ise KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak tanınması sağlanmadan gerçekleşmesi mümkün değildir. Toplantılarda da söylediğim gibi, masa başında Rumların KKTC’yi ayrı devlet olarak tanınmasını içerecek bir formülü benimsemesini beklemek boşunadır.

 

 

MÜZAKEREYE KALDIĞI YERDEN DEVAM EDELİM!

 

Masa dışında bunu sağlayacak bir konjonktür ise en azından görünür gelecekte söz konusu değildir. Öte yandan statükonun devamını istemediğimizi, çözümün BM çerçevesinde müzakerelerle olacağını da hep birlikte (AB-D, Yunanistan ve Rum Kesimi ile birlikte mi? Dışişleri Bakanı farklı bir çerçeve çiziyor?) kabul etmekteyiz. Bu açıdan bakıldığında eldeki geçerli seçeneğin geçmiş mutabakatlara bağlı kalarak, BM parametrelerinde federal bir yapılanma olduğu açıktır. Burada karşımızda duran en büyük engel Rum liderliğinin geçmiş mutabakatlardan da geri adım atarak yetkiyi paylaşmakta gösterdiği isteksizliktir. Geldiğimiz noktada şu da anlaşılmaktadır ki Sayın Anastasiadis değişik ortamlarda, farklı kişilere farklı mesajlar vermiştir. Bunun netleştirilmesi gerekmektedir. Benim basın toplantısında yaptığım çağrı budur. Eğer gerçekten yeni fikirler varsa, bunları iyi niyetle değerlendirmeye hazırız.

 

 

ÇÖZÜM ADRESİ: ABD, RUMLAR, BM, AB!

 

Önümüzdeki günlerde Sayın Lute’un yanı sıra Rum liderliği ile doğrudan temaslar yapmayı da öngörüyorum. Artık karşılıklı suçlamalara son vererek, eğer ortak bir anlayışta buluşabilirsek bunu her iki toplumun yararına olacak şekilde ileriye taşımak için çalışmalıyız. Elbette Kıbrıs’ta çözüm modelini kimse tek başına dayatamaz. Ama bu kural herkes için geçerlidir. Çözüm çok defalar ifade ettiğim gibi ancak ortak akılla (kimin aklı temsil ediliyor?) şekillenebilir. Bu hem kendi içimizde hem de muhataplarımız olan Rum toplumu ile birlikte sağlanabilir. BM, AB gibi üçüncü tarafların katkısı da önemlidir. Türkiye ve Yunanistan’ın sürece desteği ise hayati önemdedir. Sonuçta nihai karar toplumların iradeleriyle biçimlenecektir. Bu açıdan uyarımı tekrarlamak isterim: Zaman hızla daralmaktadır, ya mümkün ve makul olanda uzlaşmayı başaracağız ya da statüko, yani bölünmüşlük daha da kalıcı hale gelecektir. Toplumlar bunun bilincinde olmalı ve durumun ivediliğini kavramalıdır.”

 

 

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

 

Açıklamalar tarihi bir nitelik taşımaktadır. Akıncı, çözümü Türkiye ile birlikte değil, ABD, AB, BM ve Kıbrıs Rum Kesimi ile birlikte aramaktadır. Türkiye’ye bakışını şu sözler yansıtmaktadır: “Elbette Kıbrıs’ta çözüm modelini kimse tek başına dayatamaz. Ama bu kural herkes için geçerlidir.” Kimden cesaret alıyorsa, Türkiye’deki rejimi eleştirecek kadar kendini kaybetmiştir. Birileri adına Türkiye’nin devlet çapında yapılacak hamlelerini şimdiden engelleyecek federasyon ipine sarılmıştır. Bu federasyonda da her türlü tavizi vermeye hazırdır. Türkiye’nin başına jeopolitik çorap örmektedir. Bu açık itiraftan sonra Kıbrıs sorununda Türkiye’nin sorumluluğu daha da artmıştır.