Soner Polat: ABD’ye karşı en etkili duruş

"Türkiye’nin Afrin’deki destanı sadece terörle mücadele kapsamında değerlendirilemez!"

Türkiye harekete geçince bölgesinde belirleyici ülke oldu. Batı yanılsaması ile gücünün farkında olmayan Türkiye, önceleri sınırlarının hemen ötesindeki gelişmelerin meraklı bir seyircisi olmuştu. Değişen dünyanın dinamikleri kavranmadığı için yakın ilgi alanında çeşitli ülkeler at koşturuyordu. Bir taraftan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) için NATO’daki en büyük ikinci silahlı güç tanımlamaları yapılıyor, diğer taraftan bu büyük gücün milli maksatlarla kullanılmasına doğrudan ya da dolaylı yöntemlerle izin verilmiyordu. Öylesine pasif ve etkisiz bir konuma sürüklenmiştik ki ülkemizi bölmek için emperyalist ülkeler kurşun sarf etmeye bile tenezzül etmiyordu. Açılım adı verilen ülkemizi silahsız bölme süreci başlatılmıştı. TSK, orada oraya, Afganistan’dan Libya’ya, ülkemizin zerre kadar çıkarı olmadığı alanlara sürülüyordu. Bu maksatla, “uluslararası sorumluluklar” adı verilen sihirli (!) sözcükler bulunmuştu. Müttefiklerimiz (!) ayağımızın altındaki halıyı çekerken, biz onların çıkarı için dünyanın her yerine uysalca koşuyorduk. Dostlarımız (!) bizi kanlı terör örgütü PKK ile masaya oturmak için zorluyordu.

 

 

ONA BUNA TOPRAK VERMEK

 

Antalya’da basına yansıyan Erdoğan-Putin görüşmesi (15 Kasım 2015), büyük devletlerin dünyaya bakış açısını da yansıtıyor. Bu açıklamalara daha sonra iki taraftan da bir yalanlama gelmedi! Cumhurbaşkanı Erdoğan soruyor: “Suriye’ye girersek, ne yaparsanız?” Putin cevap veriyor: “Diplomatik olarak biraz yaygara koparırız ama fiilen hiçbir şey yapmayız. Ancak ABD, Cerablus’u Kürtlere verecek!”

 

Dünyadaki yeni koşulları iyi değerlendirmek gerekiyor. İkinci Dünya Savaşı biteli 73 yıl oldu! Hâlâ Tahran (28 Kasım-1 Aralık 1943), Yalta (4 Şubat-11 Şubat 1945), Postdam (17 Temmuz-2 Ağustos 1945) Konferanslarında olduğu gibi bir masa etrafında toplanarak arsa gibi dünyayı istedikleri şekilde parselleyeceklerini sananlar şiddetle yanılıyor. Bu kibir dolu bakış açısını kendilerini büyük gören ülkeler terk etmek zorunda! Dünya tepeden tırnağa değişti. Artık bazı ülkelerin aralarında açık ya da gizli olarak anlaşarak devletler aleyhine toprak ikram etme dönemi mazide kaldı. ABD, 16 yıldır bütün gücüyle savaştığı Afganistan’da sınırları değiştirebildi mi? İki büyük savaş verdiği Irak’ı bölebildi mi? Besleyip palazlandırdığı Barzani’yi koruyabildi mi?


 

AFRİN HERKES İÇİN BİR TEST SAHASIDIR

 

Türkiye ayağa kalkınca ABD, Cerablus’u PKK’ya veremediği gibi savunma pozisyonuna geçmek zorunda kaldı. ABD, Afrin’e büyük yatırım yaptı. Kilometrelerce uzunlukta yeraltı geçitleri, silah ve cephane depoları bile yapıldı. Çünkü Afrin Türkiye’ye zarar vermek için Kandil’den daha büyük avantajlara sahipti. Kandil, Türkiye sınırına uzaktaydı. Oysa doğal korunma ve barınma olanakları da sağlayan Afrin’den Türkiye daha kolay vurulabilirdi. Ayrıca emperyalist gizli raporlarına göre dünyadaki en kritik 10 jeopolitik alan içinde sayılan İskenderun Körfezi-Hatay üzerinde önemli bir etki yaratılabilirdi. Akdeniz’e ulaşma hayalleri canlı tutulabilirdi. Ama harekete geçen Türkiye ABD planlarını felç etti. Aynı zamanda jeopolitik adımlar atmak yerine kurnazlıkla sonuç almak isteyen, mücadele yerine müzakere ve ikna yöntemlerini (!) kullanan ülkelere de büyük bir ders vermiş oldu. En kritik yer ve zamanda ABD’nin kara gücünü vurarak dünyadaki antiemperyalist mücadelenin merkez ülkesi oldu. “ABD’ye karşı konulamaz!” mitini yerle bir etti.

 

 

ABD’YE KARŞI GERÇEK DURUŞ

 

Türkiye’nin Afrin’deki destanı sadece terörle mücadele kapsamında değerlendirilemez! Bu mücadele aynı zamanda bölgedeki dengelerin yeniden sağlıklı bir şekilde kurulması için önem arz ediyor. Bu büyük karşı koyuş Suriye ile işbirliği yapılarak taçlandırılmalıdır. Bu mücadele, sınırları darmadağın etmek için bölgede sinsi tuzaklar kuran ABD’ye karşı gösterilen en etkili karşı duruştur. Farkında olmasalar bile Suudi Arabistan da dâhil bütün bölge ülkelerinin lehinedir. Bu nedenle Afrin konusunda ahkâm kesenlerin öncelikle ABD’yi Suriye’den kovmak için somut bir planla ortaya çıkması gerekmektedir. Bu konuda söyleyecek sözü olmayanların Türkiye’nin arkasına saklanarak diplomasi gevezelikleri yapması kabak tadı vermeye başlamıştır.