Soner Polat: İran, nükleer silah ve ABD

"İnsanlığın yıllar içinde büyük bedeller ödeyerek kazandığı birikimin ABD’den büyük olduğunu gösterme zamanı gelmedi mi?"

ABD, İran’a açıkça meydan okuyor. Trump sosyal medya üzerinden İran’a gözdağı veriyor. Hatırlanacağı gibi Trump, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni (Kuzey Kore) de yeryüzünden silmekle tehdit etmişti. Kaba ve kontrolsüz kuvvetin hukuku kovduğu bir döneme girdik.

 

 

NÜKLEER İMTİYAZ GEZEGENE TEHDİTTİR

 

Dünyada açık bir asimetri var! BM Güvenlik Konseyi (BMGK)’nin daimi üyesi olan 5 ülke diledikleri şekilde nükleer güçlerini geliştiriyor. Belki de gezegenimize yönelik en büyük tehdit bu 5 ülkeden kaynaklanıyor. Çünkü son dönemlerde aralarında açık bir nükleer silah yarışı başladı. Ancak bu imtiyazlı devletler diğer ülkeleri Nükleer Silahsızlanma Antlaşmasına (NPT) uymaya zorluyor. Hedef tahtasına koydukları ülkelerin barışçı amaçla da olsa uranyumu zenginleştirme faaliyetlerine çeşitli yöntemlerle engel oluyor. Hakkını arayan devletlere BMGK çeşitli siyasi ve ekonomik yaptırımlar dayatıyor. Kendi çıkarlarını gözeten 5 ülke bir şekilde kendi aralarında anlaşıyor. Aniden, ülkeler BM’nin yasal yaptırımları ile baş başa kalıyor. Bu uygulamayı veto etmeyen devletler, güya arabulucu rolüne soyunarak ahkâm kesiyor... Ama iş kendi siyasi çıkarlarına uygun düştüğünde NPT’yi ilk önce bu ülkeler deliyor. Örneğin ABD, Hindistan’a nükleer teknoloji transfer ediyor.

 

 

NÜKLEER GÜÇ SİYASİ AVANTAJ SAĞLIYOR!

 

Nükleer güce sahip bu ülkeler diğer ülkelere karşı askeri ve bunun doğal sonucu olarak siyasi durum üstünlüğünü ele geçiriyor. Bu üstünlüğü pervasızca, fütursuzca, tepe tepe kullanıyor. Bu nedenle, uluslararası hukukun bu garip ve anlaşılmaz maddesinden istifade eden ülkelerin diğer ülkeleri tehdit etmesi, en azından ahlaki değildir. Uluslararası hukukun açıkça istismar edilmesidir. İnsanlık için hedef, hiçbir ülkeye ayrıcalık tanımadan dünyadaki bütün nükleer silahların imha edilmesi olmalıdır. Gezegene de, insanlığın geleceğine de yapılacak en büyük iyilik budur. Ancak imtiyazlı ülkeler bu gerçeğin gündeme getirilmesinden bile rahatsız oluyor. Avantajlı konumlarını sonsuza dek sürdürmek istiyorlar.

 

Şu anki durum ABD’nin geçmişindeki vahşi Batı’dan bile daha kötüdür. Uluslararası antlaşmaların hiçbir önemi kalmamıştır. ABD, BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi ve Almanya’nın (P5+1) da katıldığı bir antlaşma ile İran’la nükleer içerikli bir antlaşma yapmıştır. Bu çerçevede, özetle İran uranyum zenginleştirme yeteneğini dondurmuş, buna mukabil bu ülke üzerindeki ekonomik yaptırımlar kaldırılmıştır. Koltuğu sallanan Başkan Trump, tek dayanağı İsrail lobisi olduğundan tek taraflı olarak, bütün uluslararası hukuk teamüllerine aykırı olarak bu antlaşmadan çekildiğini ilan etmiştir.

 

 

HEM SUÇLU HEM GÜÇLÜ!

 

Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK),”İran’ın antlaşma koşullarına harfiyen uyduğunu, bir ihlal tespit edilmediğini” beyan etmiştir. Antlaşmanın diğer tarafları da “antlaşmadan çekilmediklerini” deklare etmiştir. Buna rağmen ABD, “hem suçlu hem de güçlü” olarak bütün dünyayı İran’a karşı aldığı tek taraflı ekonomik yaptırımlara katılmaya davet etmektedir. Küstahlığın boyutu davetin de ötesine geçmiş, üçüncü ülkeler için tehdit, baskı ve şantaj mekanizmaları resmen devreye girmiştir. ABD Hazine Bakan Yardımcısı Marshall Bilingslea, alenen Türk firmalarını tehdit etmiş ve Türk Hükümeti’ni aldığı hukuk dışı kararlara uymaya zorlamıştır. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun sözleri takdire şayandır: “ABD’den bir heyet geldi. ‘Biz bu yaptırımlara katılmayacağımızı’ söyledik. Biz (İran’dan) uygun koşullarda petrol alıyoruz.”

 

 

TESLİM OLURSAK ANARŞİ BAŞLAR!

 

İnşallah, Türkiye bu konuda dik durur ve bütün dünyaya güçlü bir mesaj verir. İran’a yönelik ABD ambargosu tüm ülkeler için ciddi bir test niteliğindedir. Çünkü uluslararası hukuku çiğneyen ABD’nin bu girişimine arka çıkmak, aslında dünyanın kaosa sürüklenmesine ve orman kanununa destek vermek anlamına gelir. İran’dan petrol alımını durduran ya da kısıtlayan ülkeler, bütün saygınlığını kaybederek ABD’nin uydusu olduklarını kabul ve tasdik etmiş olurlar. İnsanlığın yıllar içinde büyük bedeller ödeyerek kazandığı birikimin ABD’den büyük olduğunu gösterme zamanı gelmedi mi?