Toplumların sınıflara bölünmesinden bu yana sömürü ve baskıya dayanan bütün sistemler, kendilerinin alternatifi olacak devrimci seçeneği, çeşitli yollara başvurarak engellemeye çalışmışlardır. Buna sistemin kendini savunma refleksi de diyebiliriz.
Bu amaçla başvurulan birinci yöntem; çeşitli yasaklar, baskılar, hapisler ve diğer şiddet yöntemleri ile halkın devrimci seçeneğe yönelmesini engellemektir. Ergenekon ve Balyoz tertiplerini bu davranışın son örneği olarak alabiliriz.
Günümüz Türkiye’sinde Devrimci Seçenek; tam bağımsızlığı, bölge merkezli dış politikayı, halkçı devletçi ekonomiyi ve laikliği savunmaktır. Ergenekon tertibi işte bu programı uygulayabilecek Öncü Partiyi ve ulusal devletin hala ayakta olan en önemli kurumu durumundaki Orduyu hedef aldı.
İkinci yöntem, her türlü psikolojik savaş yönteminin kullanılarak devrimci seçeneğin tecrit edilmesini sağlamaktır. Bilindiği üzere Aydınlıkçılar, tam 40 yıldır böyle bir saldırının hedefi olagelmişlerdir.
“Havuzlama” yöntemi
Sistemin kendini savunmada başvurduğu bir diğer yöntem, devrimci seçeneğe yönelen kitleleri ve öncü unsurları, bir şekilde oluşturulan “havuzlara” yönlendirmektir. Bu “havuzlar” bizatihi sistem tarafından oluşturulur, kontrol altındadır. Buraya yönlendirilen kitle, bir müddet sonra pasifize edilir. Havuz”un içinde debelenen kişi, herhangi bir başarı elde edememenin ardından umutsuzluk içinde sistemin dişlilerine teslim olur.
Amaç gerçekleşmiştir. Sistemi yıkmak için yola çıkan kişi, artık sisteme boyun eğmiş ve sistemin “yenilmezliği”nin propagandasını yapan ya da duruşuyla sistemin yenilmezliğini nesnel olarak propaganda eden bir kişiye dönüşür.
Türkiye’deki sol terör örgütleri de ortaya çıktıkları günden bu yana böyle bir işlev görmüşlerdir. Sisteme tepki duyan öfkeli gençlik, kontrol altında tutulan basın yayın organları tarafından parlatılan örgütlere yönlendirilir. Bu gençlerin bir kısmı terör eylemlerinde harcanır, bir kısmı hapislere atılır, bazıları ise istihbarat servisleri tarafından devşirilir.
Bu akıbetlerden bir şekilde kurtulanlar ise, tuttukları mücadele yolunun çıkmazını görünce derin bir karamsarlığın içine düşer ve sisteme teslim olur.
Sahte seçenekler
Bir diğer “havuzlama” yöntemi ise her seçimde Devrimci Partiyi bir biçimde taklit eden sahte seçeneklerin piyasaya sürülmesidir. Sahte seçeneklerin herhangi bir başarı şansı yoktur. Amaç sadece o seçimde arayış içinde olan kitlenin kafasını karıştırmak ve onları yanlış hedeflere yönlendirmektir.
1995 seçimlerinde Cem Boyner “Yeni Demokrasi Hareketi” adında bir partiyle ortaya çıktı. Boyner, basın yayın organlarının parlatması ve “sol” bir söylemle devrimci seçeneğe yönelmekte olan kitlelerin önünde perdeleme görevi yaptı.
1999 seçimlerinde ÖDP sahne aldı. Gazete ve televizyonlar bu sefer ÖDP’yi parlatmada birbirleriyle yarıştılar. Onlarca köşe yazarı açık desteğini ilan etti.
2002 seçimlerinde sıra Cem Uzan’ın Genç Parti’sindeydi. İşçi Partisi’nin seçim politikalarını neredeyse birebir taklit ederek ve büyük paralar harcayarak seçmenin yüzde 7’sinin desteğini aldı. Cem Uzan’ın aldığı oylar İşçi Partisi’nin oylarıydı. Seçim bitti. Sistemin Uzan’a verdiği görev de sona erdi. Artık Uzan sahneden çekilebilirdi!
2007 seçimlerinde sistemin önceki seçimlerde olduğu gibi bir “havuz” partisine ihtiyaç duymadığı anlaşılıyor. AKP, ikinci genel seçime, Meclisteki muhalefetin ve ekonomide o güne kadarki olumlu görünümün etkisiyle oldukça güçlenmiş olarak girdi.
2011 seçimleri öncesinde sistem CHP’ye önemli bir operasyon yapmıştı. Bütün basın yayın organları Kılıçdaroğlu’nun YCHP’sinin propagandasını yapıyordu. ‘Ne olursa olsun yeter ki AKP yıkılsın’ diyen kitleler YCHP’ye yönlendirildi. Bir anlamda “havuzlama” görevi YCHP’ye verilmişti.
Tecrübenin eğittiği halk
Şimdi yeni bir seçime gidiyoruz. Kamuoyu yoklamaları çok önemli bir seçmen kitlesinin sistem partilerinden koptuğunu gösteriyor.
Sistemin bu gelişme karşısında tedbirsiz kalacağını düşünmek saflık olur. Nitekim birçok yeni Parti’nin kuruluş hazırlıklarının yapıldığını biliyoruz.
Öznel niyetleri ne olursa olsun arayış içindeki “Mustafa Kemal’in Askerleri”nin oyuna talip olmak üzere ortaya çıkan yeni Partilerin, nesnel olarak böyle bir role talip olduklarını belirlemek gerekir.
Ama unutulan bir gerçek var. Halkın devrimci bir seçeneğe olan ihtiyacı, nesnel bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır ve geçmiş dönemlerle kıyaslanmayacak ölçüde güçlüdür.
Ve daha önemlisi halk son yirmi yılın pratiği içinde çok şey yaşadı. Bu süreç içinde ihtiyacı olan devrimci seçeneği Ergenekon ve Balyoz tertiplerine karşı mücadelede, hapishanelerde, mahkeme salonlarında ve yurdun dört bir yanındaki mücadele meydanlarında gördü.
Halk, Devrimci Seçeneği, Haziran ayaklanmasında “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganıyla milyonlara önderlik ederken daha yakından tanıdı.
Onun için 2014 seçimlerinde “çakma seçenekler”in ya da sistemin yeni “havuz” adaylarının başarı şansı olmayacaktır.