Semih Koray: Toplum bilim ve günümüz

İster doğaya, isterse toplumsal gelişmeye ilişkin olsun, bilimin konusu nesnel gerçekliktir. Nesnel gerçeklik, herhangi bir öznenin iradesinden bağımsızdır ve amaçlılık içermez. Amaç, bilimi yapan özneye aittir. Maddenin nesnel gelişimine içkin nedensellik ilişkileri keşfedildikçe, bilimi yapan özne bu bilgiyi bir amaç doğrultusunda doğayı ve toplumu dönüştürmeye yönelik icatlar yapmak için kullanır. Amaca içeriğini yükleyen ise, toplumsal mücadeledir. Tarihin her döneminde, farklı toplumsal güç ve sınıfların çıkarlarının şekillendirdiği amaçlar farklılık göstererek birbirleriyle çatışma halinde olmuştur. Bu çatışmalar, toplumsal gelişmenin motorunu oluşturmuştur.

 


DOĞA VE TOPLUM BİLİMLERİ ARASINDAKİ TEMEL FARK


Doğa bilimleri ile toplum bilimleri arasındaki temel fark, kendilerine konu aldıkları nesnenin bileşimindedir. Doğanın maddesiyle insan arasına görece daha kesin bir sınır çekilebilir. Ama özne aynı zamanda toplum bilimin nesnesinin önemli bir bileşenini oluşturur. Her toplumsal mücadele ve o mücadelenin yarattığı birikim, aynı zamanda toplumun nesnesinin bir parçası haline gelir. Bugün Türkiye’yi toplum bilimin konusu yaparsak, ülkenin tarihi de, mevcut birikimi de, toplumsal bileşimi de, nesnel gerçekliğin bir parçası olarak kendini dayatır. Evrim kuramının merkezinde yer alan Darwin’in doğal ayıklama ilkesi, doğaya bir “gelişme amacı” yüklemez. İçinde yaşanılan ortamla uyum sağlama, ille de gelişme kavramıyla ifade edilebilecek bir “üstünlüğü” beraberinde getirmez. Doğaya uyum sağlayan canlı, bu etkinliğinde bütünüyle edilgin, ortaya çıkan değişim de kendiliğindendir. Oysa toplumsal gelişmede, nesnel zorunlulukların dünyadaki bütün toplumsal güç ve sınıflara yön vermesine karşın, köklü değişimleri yaratan öznenin iradi müdahaleleridir. Nesnel zorunluluklar, iradenin oynayabileceği rolün sınırlarını belirler. Ama o rol oynanmazsa, amaçlanan değişim kendiliğinden gerçekleşmez.

 


NESNELLİĞİN DAYATTIĞI ETKENLER


Günümüzde insanlığın önünü açacak temel toplumsal gücü Ezilen-Gelişen Dünya’nın milletleri oluşturmaktadır. Bu, toplumun nesnesi tarafından dayatılan bir olgudur. İradi bir seçiminin konusu değildir. Kimileri bunu iradenin özgürlüğünün bir kısıtlaması olarak görüp, değişik dürtülerle sanal bir dünyada başka seçimler yapabilir. Ama “özgürlük” adına yapılan bu seçimlerin dünya üstünde insanlığın özgürleştirilmesini geciktirmekten başka bir etkisi olmaz. İşçi Partisi, 1990’lı yıllarda, emperyalizmin dünyayı “küreselleştirme” rüzgarının en güçlü estiği bir dönemde, emperyalist sisteme uluslararası düzlemde karşı durmanın ve ona alternatif bir sistem yaratmanın yolu olarak Avrasya Seçeneği’ni ileri sürdü. Bu, hem nesnelliğe dayalı bilimsel bir öngürüydü, hem de emperyalizme karşı insanlığın önünü açacak gücü yaratmaya yönelik iradi bir müdahaleydi. Şimdi Vatan Partisi, doğrulanan bu öngörünün açtığı yoldan ilerlemektedir.

 


SONUÇ İÇİN İRADİ MÜDAHALENİN VAZGEÇİLMEZLİĞİ


Vatan Partisi, başında ABD’nin yer aldığı emperyalist sistemin ülkemizi bölme ve kıskaca alma girişimlerinin yol açtığı nesnel zorunlulukların Türkiye’deki toplumsal güçlerin konuşlanmasını etkileyeceğini öngördü. İnişe geçen ABD’nin karşısında Avrasya’nın yükselişinin artık nesnel gerçekliğin bir parçası haline gelmiş olması da, bu öngörünün dayanakları arasında yer almaktaydı. Bölücü teröre ve FETÖ’ye karşı mücadele, bu öngörüyü doğrulayan önemli etkenlerdir. Ancak nesnel zorunlulukların yol açtığı olumlu ortam, kendiliğinden kalıcı sonuçlar yaratmaz. Bugün Başkanlık Sistemi’nin ülkemiz gündeminin merkezine oturtulması, ABD’nin ülkemizdeki siyasal mevzilenmeyi kendi çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirmek amacıyla attığı bir adımdan başka bir şey değildir. Bu girişim, FETÖ’ye ve bölücü teröre karşı mücadeleye zarar verdiği gibi, aynı zamanda ülkenin yakıcı gereksinimi olan milli birliğin önüne dikilmiş bir engeldir.

 


GÜNÜN YAKICI GEREKSİNİMİ


Ülkemizde ekonomik kriz hızla ağırlaşmaktadır ve Türkiye’nin zorluklarının emperyalizm tarafından giderek daha çok kurcalanacağına kuşku yoktur. Çözüm, üretime dayalı bir milli direniş ekonomisini inşanın gerekli kıldığı yapısal dönüşümleri gerçekleştirmektedir. Bunu ancak milletin bütün unsurlarının içinde yer aldığı, herkesin elini taşın altına koyacağı, Avrasya ve komşu ülkelerle ilişkileri karşılıklı güvene dayalı olarak hızla geliştirme yeteneğine sahip bir milli iktidar gerçekleştirebilir. Bu hedef, Meclis’in devre dışı bırakılmasını değil, tam tersine güçlendirilmesini gerektirmektedir. Kurtuluş Savaşımızın koşullarının bugünküne göre çok daha olağanüstü olduğuna kuşku yoktur. Kurtuluşu olanaklı kılan milletin birliği, önce Büyük Millet Meclisi’nin kurulması ve bütün yetkinin Meclis’te toplanması sayesinde gerçekleştirilmiştir.


Bilimi rehber alalım, iradi gücümüzü bilimin gösterdiği yolda seferber edelim.

 

 

Semih Koray / 5 Aralık 2016, Aydınlık