Semih Koray: Cumhuriyet bir öğretmendir

Her bayram, aynı zamanda bir öğretmendir. Cumhuriyet Bayramı da, yalnızca Cumhuriyet değerlerine olan bağlılığımızı pekiştirmenin değil, aynı zamanda bu değerleri daha derinden özümsemenin bir vesilesidir. Cumhuriyet, saltanatın ve hilafetin yerine milletin teşkilatlanmış biçimi olarak kurulmuştur. İktidarın kaynağını din olmaktan çıkarıp, egemenliği kayıtsız şartsız millete vermiştir. Cumhuriyet, emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesinde Osmanlıcılık ve İslamcılığın iflas ettiği tarihsel koşulların ürünüdür. Devletin bekasını sağlamanın tek yolunun millete dayanmak oluşunun bir tecellisidir. Geleceğimiz açısından Cumhuriyet’in bir tarihsel zorunluluk olarak kavranması, bugün de en az 1923’te olduğu kadar büyük önem taşımaktadır. Atatürk Cumhuriyeti, yalnızca bir “devlet biçimi”nden ibaret olmayıp, bütün toplumsal ilişkileri kapsayan bir “dünya görüşü”nün dışavurumudur.

 

Bugün ülkemiz ve bölgemizde yaşanan gelişmeler, olası bir dünya savaşının önüne geçmek de dahil, bütün dünyanın geleceğini belirlemede büyük önem taşımaktadır. Ülkemizin toprak bütünlüğünü korumak için her türlü bölücü teröre karşı verdiğimiz mücadele, artık uluslararası bir düzleme taşınmıştır. Vatan savaşının, başında ABD’nin bulunduğu emperyalist sistemin Ön Asya’ya müdahalesine karşı verildiğini duraksamadan anlama ve söyleme cesaretini göstermek gerekir. Bu tutum doğrultusunda bölge ülkeleriyle birlikte doğru mevziye girmek, artık başarının önkoşuludur.

 

Atatürk’ün 21/22 Aralık 1937’de Ankara’da Karpiç Lokantası’nda, o zaman parçalanmış bir Fransız mandası konumundaki Suriye’nin Başvekili Cemil Mardam ve Adil Arslan’la yaptığı içten görüşme (*), Cumhuriyet’in bölge ülkeleriyle ilişkilerinin temeli konusunda son derece aydınlatıcıdır.

 

 

'MEDENİYETLER ÇATIŞMASI'NIN EMPERYALİST ÖZÜ

 

Atatürk diyor ki: “Türkiye Cumhuriyeti, gayet açık konuşmak mecburiyetindedir. Ben söylüyorum ki, İslam âlemi ve Suriye milleti ve devleti tamamıyla ve katiyen bağımsız olmalıdır. ... Türkiye Cumhuriyeti’nin arzu ettiği şey, Suriye’nin bağımsız bir İslam devleti olmasıdır. İsterlerse Suriyeliler bizimle dost olurlar veyahut olmazlar. Bu onların bileceği bir şeydir. ...Fakat Fransızlar bunu istemiyorlar. Suriye’yi kıskıvrak ellerine almak istiyorlar. Bu, sizin enerjinize kalmış bir iştir. ... Fransızlar Suriyelileri adam yapmak istiyorlarmış. Fakat evvela kendileri adam olsunlar. Suriyeliler zeki, modern ve nazik insanlardır. Fransızların terbiyesine ihtiyaçları yoktur. Suriyeliler böyle düşünmelidir.” Bu sözler, bugün “medeniyetler çatışmasında” “İslam’ı adam etmek” adına her türlü kirli yöntemle milyonların kanını dökmekten çekinmeyen ABD emperyalizmine Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk’ün ağzından verdiği bir yanıt ve İslam Dünyası’na yaptığı bir çağrıdır.

 

 

HATAY SORUNUNA BAKIŞ


Atatürk’ün çizgisi, emperyalizme karşı bağımsızlık için bölge ülkeleriyle dostluk üstüne kuruludur. Atatürk aynı konuşmada Hatay sorununa ilişkin şunları söylüyor: “Hatay nedir? Küçük bir şey. ... Bize verin demiyorum. İhtiyacımız yoktur. Mesele, benim için bir namus meselesidir. ... Mesele, Suriye ile aramızda kalınca bin bir dostluk yolları ile uyuşuruz. ... Fransızlara veremem. Açık söylüyorum.” Türkiye Cumhuriyeti, Hatay’ı Suriye’den değil, Fransızlardan almıştır.

 

 

ORDU YAPMA GEREKSİNİMİ


Emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesine koşulsuz destek sağlamak, Türkiye Cumhuriyeti’nin karakteridir. Aynı konuşmada Atatürk Suriye’nin Fransa’dan bağımsızlığının sağlanmasına ilişkin şöyle diyor: “Suriyelilerin ordusu yoktur. Fakat bizim ordumuz kâfi. Söz veriyorum: İcap ederse girerim ve sonra yine çıkarım. Temmenni ederim ki, buna mecbur olmayalım. ... Bir kere tutununuz, ordu yapınız. Korkmayınız. Bir şey yapamazlar. Kuvvet kullanmaz iseniz her şey yaparlar.” Bugün toprak bütünlüğünü kahramanca savunan Suriye, Fransızlardan bağımsızlığını da “ordu yaparak” sağlamıştır.

 

 

CUMHURİYET MİLLİ DEVLETTİR


Atatürk, Cemil Mardam’a diyor ki: “Ben Suriye’yi bilirim. ... Suriye’nin birçok şehirlerinde de yaşadım. Daha sonra kumandan olarak da bulundum. Bütün kabahat Osmanlı İmparatorluğu’ndadır. Balkan Harbi sonunda Gelibolu’da idim. Ben Talat Paşa’ya teklif ettim. Suriye’ye, Irak’a bağımsızlık veriniz dedim. Talat Paşa, ‘Bunu başkasına söyleme, seni asarlar’ dedi. Fakat yapılacak şey bu idi. Eğer yapılsa idi bugün Türkiye, Suriye ve Irak, ki zaten kardeştirler, bugün daha samimi kardeş olacaklardı, bağımsız Suriye, Irak ve Türkiye.”

 

Günümüzde Cumhuriyet’e her zamankinden çok gereksinimimiz vardır. Bugün kim ki, ülkemizde Osmanlıcılık ve İslamcılığı kışkırtır, o, içeride milleti böler, dışarıda da çoğaltmaya çalışmamız gereken dostlarımızdan bizi yoksun bırakır. Türkiye’nin Cumhuriyet’e sarılmaktan başka çaresi yoktur.


(*) Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt:30, s. 119-123.

 

 

Semih Koray / 31 Ekim 2016, Aydınlık