Mehmet Akkaya: Yolunda gitmeyen şeyler var

Bir şeyler eksik.


Özelleştirmeye karşı mücadele döneminden bahsetmiyorum. Son 15 yıldan, 10 yıldan da söz ediyorum... Son beş yıla, hatta son 2 yıla baksak, yine değişmiyor.


Eksik...


Bir şeyler eksik.


Sır da değil oysa. Ve atla deve de değil.


Ama ne hikmetse, bir türlü giderilmez bu noksanlıklar.


Daha da kötüsü, giderilmeye çalışılmaz. “Gelin hele, n’oluyor bi bakalım arkadaşlar” diye bir araya da gelinmez.


27 Mayıs’ta, Türkiye Barolar Birliği’nin düzenlediği Emeğin Hukuku Kurultayı’nda Türk-İş, DİSK ve Hak-İş Genel Başkanları da vardı. Konuşmalar yaptılar.


TBB’yi kutlamak lazım... İşçilerin sorunlarını sendikalardan fazla önemsemişti.


Amaaaa, sendikacılar cephesinden bakınca ise içim sızladı.


Konu işçinin derin bir yarası hakkındaydı, ama düzenleyen bir işçi örgütü değildi.


Daha vahimi nedir, diyeyim mi?


Sendikacıların işçinin bir meselesi hakkında bir araya gelebilmeleri için, işçi örgütü olmayan bir merkezin davet etmesi gerekiyormuş.


İçim parçalandı.


Aslında sözün bittiği yerdir burası.


İşçi sınıfının, küçücük bir gayretle elinde tutabilecek olmasına rağmen kaybettikleri geldi aklıma, içimdeki yara kanamaya başladı.


Hem de işçinin, nüfus içindeki oranının artmasına, seçimleri tek başına belirleyecek gücü olmasına, seçimlerde bütün partilerin seslenmek zorunda kaldığı sınıf olmasına rağmen...


Akıl işi değil bu.


İşçinin toplumdaki etkisi sürekli artıyor, bütün partileri kendisine baktıran güç haline geliyor, ama her gün bir mevzi kaybediyor.


Bu ne yaman çelişki.


Oturup düşünmeye değmez mi? Sadece bunu sorgulamak için bir araya gelmeye değmez mi?


Abartıyor muyum, haksızlık mı yapıyorum?


“İşçi sınıfının, sendikal hareketin kazandığı şu önemli başarı vardır, sendikal haklarda şu ilerleme sağlanmıştır” diyebileceğimiz ne var diye düşünüyorum.


“Akıl defter değil” diye notlara bakıyorum, sonuç aynı.


Bu böyle olmaz zaten. Hep beraber düşünelim.


Doğrusu da bu değil mi? Türk-İş, DİSK ve Hak-İş yöneticileri olarak topluca düşünelim.


“Şu başarıya imza atıldı, hükümetlerin şu saldırısı bir daha ortaya çıkarılmayacak şekilde püskürtüldü” denebilecek bir şey hatırlıyor musunuz?


Hepimizin başı öne eğildi, değil mi?


Daha vahimi var oysa.


Bir kazanç sağlanamadığı gibi, elde avuçta ne varsa gitti, gidiyor...


Sendikal hareket ile top gibi oynuyor hükümetler.


“Hayır, böyle bir olanak vermedik” diyen var mı?


Sayalım mı kısaca neler kaybettiğimizi?


Uzun uzun değil, sadece başlıklarını sayalım mı?


Başlıklarını duymaya bile yüreğimiz yetmeyecek, içimiz parçalanacak, biliyorum.


Yok, saymayacağım, başlıkları dahi olsa, hatırlatmayacağım bugün.


4 Mayıs 2016 tarihli yazımda sadece AKP döneminde işçi sınıfının neler kaybettiğini, gazetedeki köşeme sığdığı kadarıyla yazmıştım zaten.


İçiniz parçalanmayacaksa bir göz atın.


“At sahibine göre kişner”


İşçi hareketi, bu dönemdeki kadar zayıf önderlikler yaşamadı.


İşçi sınıfına da, sendikal harekete de, ülkeye de yazık, yazık!

 

Mehmet Akkaya / 2 Haziran 2016, Aydınlık