Mehmet Akkaya: Vatan ve millet kaçkınlarına birkaç söz

Dün, Kanada’ya yerleşmek için Türkiye’yi terk eden çiftin mektubunu okuduk. İlk fırsatta Türkiye’yi terk etme -ama emperyalist metropollere gitmek için terk etme- eğilimindeki başkalarının durumunu da yansıttığı için dikkate değer bulmuş, dün yayınlamış, bugün de yanıtlayacağımı yazmıştım.

 

Önce mektup sahiplerine birkaç söz...

 

Çocuğunu yılda 40.000 TL vererek özel okulda okuttuğu için övünen mektup sahipleri, bunu entellektüel olmak için yeterli sanıyorlar, bunun kibiri içindeler. Ayrıcalıklı yaşam istiyorlar. Bu olanaklara sahip olmayanları aşağılama hakkına sahip olduklarını sanıyorlar.

 

Dolmuş şoförlerine hapishane kaçkını gözüyle bakıyorlar.

 

40.000 TL vererek özel okulda çocuğunu okutan bu asilzadeler(!), çocuklarının 1.500 TL maaşlı birinin altında çalışmasını hazmedemiyorlar. Çok parayla kazıklanan okula gitmemiş, şimdi de düşük maaşı olan yöneticilere, “hanzo” diyor, küfür ediyorlar.

 

Bırakalım entellektüelliği, ahlaksızlık düpedüz.

 

Kendilerini öylesine halktan soyutlamış, ayrıştırmışlar ki, herkesin kendilerine nefretle baktığını sanıyorlar. Paronayak olmuşlar.

 

“Sırf onun gibi olmadığımız için -bizden- nefret eden halk olduğunu anladık artık. Böyle nefret dolu bir çevrede barınamıyoruz. Azınlığız. Mutsuzuz.”

 

Böyle diyorlar. Zerre tanımamışlar halkı. Ne tarihini, ne kültürünü, ne acılarını, ne sevinçlerini... Zerre...

 

“Bizi dışlıyorlar” dedikleri bakkalla, manavla, kasapla, işçiyle, köylüyle, şöyle 15 dakika sohbet etmişler midir bugüne dek?

 

Bizimki de iş mi yani? Nasıl etsinler? Niye etsinler?

 

Asilzade bizimkiler. Baldırı çıplakla sohbet de neymiş?

 

Derin insan olmasalar da, yılda 40.00 TL vermişler okula. Yunus’u, Köroğlu’nu, Şeyh Bedrettin’i, Nesimi’yi bilmeseler de, ABD’nin, Kanada’nın şehirlerini, valilerini sorun, nasıl bilecekler görün.

 

Seçkin(!) insanlar bikerem. Öyle banal insanlarla sohbet de neymiş.(!)

 

Aynen bu ruh halindeler bizim Kanada yolcuları.

 

Sevsinler entellektüelliğinizi.

 

Hayattan da, insanlık sınavından da çaktılar.

 

Vatanseverlik sınavından ise sıfır...

 

Bu üç derste kırık not, vatansever bir entellektüel için derinliği tarif edilmez bir utançtır. İntihar vesilesidir hatta. Ama eminim onlara kıymeti yok bu kırıkların. Çoktan kafayı kırmış, rotayı kırmışlar çünkü.

 

Nerden mi çıkarıyorum?

 

Birincisi böbürlenmelerinden belli... Sınıf atlama hırslarından, halktan uzaklaşma arzularından, halkı aşağılamalarından, hatta hakaret etmelerinden...

 

İkincisi, halkı tanımaya, anlamaya niyet etmeyişlerinden...

 

Üçüncüsü, aşağıladıkları halkın, üstün meziyetleri ve yetişilmeyecek entellektüellikleri nedeniyle kendilerinden nefret ettiğini sanan mazoşist hazları yüzünden...

 

Paronaya, kibir ve halka düşmanlık hastalıklarına yakalanmak için dünya kadar para akıttıkları için.

 

Dördüncüsü, Türkiye, Türklük, tarih, vatan, bayrak, İstiklal Savaşı, Atatürk, akraba, arkadaş, mahalle, anılar gibi tarihsel ve toplumsal bütün ortak değerleri çöpe attıkları için...

 

Mektuplarında, bir teki hakkında bile bir kelime söz etmemiş, kaygı duymamış olmaları sebepsiz değil.

 

Bütün köklerini kesmişler. Vatansız bir çıplak ben-i adem olarak emperyalist metropollerin kucağına atlıyorlar.

 

“Bu ülke bizi kaybediyor” diyorlar. Allah’ım sen sabır ver(!). Kaçarken bile memlekete hava basıyorlar, bakar mısınız Hint kumaşlarına?

 

Meksika’ya, Sudan’a ya da Filipinlere değil, Kanada’ya gidiyorlarmış.

 

Şaşırmadınız, neden?

 

Vatansızın testisini kıracağı yer emperyalist metropollerdir de ondan. 21. yüzyıl matematiğidir bu.

 

Bu çifte ve emperyalist sularda yüzmeye heveslenenlere sözüm şudur ki, tarihi ilerleten tekerlek, 100 yıldır emperyalizme karşı mücadeledir. Ne kadar ekmek, o kadar köfte...

 

Vatan kaçkını olma onursuzluğuna tevessül etme, bütün insanlığı kurtaracak olan bağımsızlık mücadelesinde, emperyalizme karşı mücadelede, vatan savaşında mevziiye gir.

 

Gerisi koca bir gevezeliktir. Gevezeliğin sonu ise vatansızlıktır.

 

Yaz bunu bir yere.

 

Mehmet Akkaya / 8 Eylül 2016, Aydınlık