Sosyalist sol, 68’de önderdi.
Tam bağımsızlık mücadelesi pusulanın yönü idi. Sorunları emperyalizmle ilişkisine göre sınıflandırıyor, kuvvetleri buna göre ayrıştırıyordu. Milli demokratik devrimdi görev. Geçmişin devrimci mirasına yaslanıyor, ondan güç alıyordu. Kurtuluş Savaşı’nın özel bir yeri vardı. Sadece mazlum bir milletin destanı değil, emperyalizme karşı tam bağımsızlık mücadelesinin esin kaynağıydı. Eylemler ona adanıyordu. Atatürk ve bayrak, emperyalizme karşı mücadelenin simgesi idi. “Tam Bağımsız Türkiye için Mustafa Kemal Yürüyüşü” yapılır, “Tamamlanmayan Kemalist devrimi tamamlama” asıl hedef sayılırdı. Gençliğe Hitabe’den alınmıştı görevler. Nazım’ın Kuvayı Milliye destanı dilden dile dolaşır, “Bu Memleket Bizim” şiiri birlikte söylenirdi: “Dört nala gelip uzak Asya’dan /Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan/ Bu memleket bizim...”
★★★
70’li yıllarda solun önemli kısmı, pusulasını yitirmeye başladı. Emperyalizme karşı mücadele esas olmaktan çıkıyor, Kemalist devrimi tamamlama görevi terk ediliyordu. Atatürk ve Kurtuluş Savaşı düşmanlığı da uç vermeye başlamıştı.
80’li ve 90’lı yıllar, savrulmanın daha da yayıldığı yıllardı. Emperyalizme karşı mücadele, tam bağımsızlık özlemi ve milli demokratik devrim görevi terk ediliyordu. Etnik bölücülük de ortaya çıktı.
90’li yıllar, etnik bölücülüğün emperyalizmle buluştuğu yıllar oldu. ABD ve AB, sömürgeciliğin önünde engelden kurtulmak, ulus devletleri tasfiye etmek istiyordu. Bölücü örgütler para, silah, uyuşturucu desteğine kavuştu, palazlandı.
★★★
90’lı ve 2000’li yıllar, sosyalist solun AB emperyalizminin “erdemlerini” keşfettiği yıllar oldu. Yönetiminde bulundukları DİSK ve KESK’i AB’den para alan, eğitimlerinden geçiren sürece soktular. Bu kirli ilişki, tek başına sosyalist devrimi gerçekleştirmesinin mümkün olmadığı, Avrupa işçi sınıfı ile dayanışmanın esas alınması, emperyalizme karşı mücadele etmek yerine, “emeğin Avrupa’sını” gerçekleştirmek gerektiği safsatası ile açıklanıyordu.
Ulus devlet düşman ilan edildi, etnik milliyetçilikle dayanışma esas oldu.
★★★
70’llerde başlayan, 80’lerde hızlanarak devam eden, milli demokratik devrimden, Kemalist devrimden uzaklaşan, Kürt milliyetçiliği ile buluşan çizgi, emperyalistlerle kurulan ilişki ile birleşince, çürüme hızlandırdı.
Doğal olarak da Vatan Partisi (İşçi Partisi), aralarına mesafe koymaları gereken kuvvet idi...
★★★
Solu emperyalizme ve bölücülükle buluşturan bu süreçte ilk sarsılma, ABD’nin Irak’ı işgalinde oldu. Solun bir kısmı “ne Sam ne Saddam” diyerek ABD işgaline destek olurken, bir kısmı işgale tavır alıyordu. Emperyalizme karşı uyanıklığın nispeten gelişmeye başlamıştı, ama ABD’nin Ergenekon ve Balyoz operasyonları, solu yeniden emperyalizmin yanına sürükledi. Ardından ABD’nin Suriye’yi bölme çabası ve PKK üzerinden iç bölücülüğü tırmandırması... Vatan Partisi dışındaki solun neredeyse tamamı, PKK’nın yanına geçtiler. 2015 Haziran seçimlerinde, bu birliktelik ilan edildi. Köklerinin 68’lerde olduğunu söyleyenlerin büyük kısmı, kişiliğini yitirmiş, ırkçılığın ve emperyalizmin hizmetine girmişti. Haziran sonrasında ABD, “PKK’nın kara gücü” olduğunu ilan etti. Silah asker ve para desteğini açıkça yapıyordu. Ardından 24 Temmuz ve ordunun büyük operasyonu. ABD ve AB operasyona açıkça tavır aldılar. Sosyalist sol yeni bir sarsılma daha yaşadı. Yanlarında oldukları HDP ve PKK, açıkça ABD’nin kuvveti idi. Ordunun operasyonu ise, ABD ile savaştı. Bu sarsılmanın sonuçları 1 Kasım seçimlerine de yansıdı. Sosyalist solun emperyalizmi görmeye başlayan kesimi, henüz Vatan Partisi ile buluşma noktasına ulaşamasa da, PKK’dan uzaklaşmaya başlamıştı. Oylarını seçime girme olanağı bulunan HKP ve KP’ye verdiler.
★★★
1 Kasım sürecinin, pusulasını kaybeden, 30 yıldır oradan oraya savrulan sosyalist solun, emperyalizme karşı mücadele ve milli demokratik devrim rotasına yeniden dönmeye başlaması mıdır, göreceğiz.
Mehmet Akkaya / 11 Kasım 2015, Aydınlık