Mehmet Akkaya: Sendikalar ekonomik depreme hazır mı?

Referandum sonrası kıdem tazminatını ele alacaklarını defalarca söylediler. Geçen sene taşeron işçisinin kafasına geçirilemeyen çuval yeniden hazırlanıyor. Bugünkü hakları bile gasp edilecek, daha da önemlisi, “Özel Sözleşmeli Personel” köleliğine bu kez işçi de razı olabilir.

 

Daha dün “genel grev sebebidir” denilen, ama 5 ay önce yasalaşan köle tüccarı büroları, önümüzdeki aylarda iş bulmanın tek aracı haline getirilecek. İş hayatına adım atan herkes Özel İstihdam Bürosu tezgâhına sokulacak. Şaka sanmayalım bunu.

 

Aylarla ölçülecek kadar yakın zamanda domino taşı misali bazı sektörler yıkılacak, on binlerce işletme ve fabrika birkaç ay içinde kapanacak. Gerçek budur.

 

İşten atılan işçi sayısı binler, on binler değil, yüzbinler, belki milyonlar olacak. Haberiniz olsun!

 

İflas eden işveren iyi niyetli bile olsa, bırakalım kıdem tazminatını, yarım maaş bile veremeyecek.

 

Sokağa atılırken eve ekmek götürecek kadar cebinde parası olmayan işçi, başka bir yerde iş bulabilme şansını da kaybedecek.

 

6-8 ay ücretsiz izin şaka olabilir mi? Aç kaldınız mı hiç? 8 aylık açlığın nasıl bir şey olduğunu düşündünüz mü? Sözünün bile kurşundan ağır olacağı zamandır kapıdaki.

 

Aylar boyunca ücretsiz izne gönderilen ve aç bırakılan işçi, başka yerde iş bulduğunda ise, eski işyerindeki tazminatını da yitirecek. Aç mı kalsın, iş aramasın mı, siz karar verin.

 

Bırakalım asgari ücreti, maaş 500-600 liraya, hatta- şimdiden görür olduğumuz- 300 liraya düşecek. Görelim bu tehlikeyi.

 

Haftada 2-3 gün çağırılan, 13-14 saat günlük çalışma karşılığında sadece 50 lira yevmiye verilen, sigorta yapılmayan işçiliğin yayıldığını düşünün.

 

Sendikasız, toplusözleşmesiz, sigortasız çalışma her işçiye dayatılacak, her türlü sömürü ve angarya patlayacak, farkında mısın?

 

İş bulabilmiş bir şanslı ise, köle tüccarının oyuncağı olmaya da, çifte değil, üç kat sömürüye de, sendika, toplusözleşme, sosyal hak peşinde koşmamaya da, 500 liralık maaşa da “eyvallah” diyecek.

 

500, hatta 300 lira maaşlı iş kuyrukları oluşacak. İşe girebilen de 20 lira zam umuduyla iş arkadaşını gammazlayacak, çelme atacak, fitne çıkaracak. Şaka sanma bunu!

 

Bırakalım sendikalara üye kazanmayı, istifa furyasıdır kapıdaki.

 

İşçi parasıyla yapılan, ama işçinin gidemediği o beş yıldızlı tatil merkezlerinin viraneye dönmesi, beş yıldızlı sendika genel merkezlerinin müzeye dönmesi tehlikesidir kapıdaki.

 

Sendikacı dostlar!

 

Toplumun bütün kesimlerinin, en çok da işçi, emekli ve esnafın vurgun yiyeceği, milyonların köklü ve büyük çareler arayacağı durumdur bu

 

Sırça köşklerden çıkın gayri! El ele verin, kafa kafaya verin acilen. İşçiye el atın, eğitin, birleştirin acilen.

 

Yasal, anayasal güvencenin, alıştığınız kuralların geçerli olmadığı durumdur bu. Yepyeni koşulların ve kitlesel sorunların önündeyiz. Hiçbir sendikanın tek başına baş edemeyeceği durumdur bu.

 

Memlekete de, işçiye de, alıştığınız şatafata da yazık olur. Neyin nasıl olduğunu, ne zaman olduğunu anlamazsınız bile. Hızlı vuracak. Ve çok derin vuracak, haberiniz olsun!

 

Hükümet ise tam bir acizlik içinde...

 

Krize direnecek olanakları tükettiler. Taş üstünde taş kalmadı, satıldı, satılmayan da torbaya dolduruldu. Tarım bitirildi, sanayi durma noktasında, iç ve dış borçlar ayyuka çıktı.

 

Nihayet “yatırım, üretim” demelerine rağmen, bir tek fabrika bile yapamıyorlar.

 

Köleleştirmeyi, işsizliği azaltmak için kullandılar, unuttun mu “Ulusal İstihdam Stratejisi”ni? O da işe yaramadı, işsizlik daha da hızlandı. Şimdi de işsize iş bulmak için İşsizlik Fonu talan ediliyor görmüyor musun?

 

“Ekonomide milli seferberlik” ne demek? Çıkan seferberlik paketine bak bir de! Batırdılar ekonomiyi. Ülke uçuruma gidiyor, ama direksiyonu bile çeviremiyorlar.

 

Sağcı, solcu, hükümetçi, yerli, yabancı, bütün uzmanlar diyor ki, “Cumhuriyet tarihinin en büyük krizidir, birkaç aya kadar kasıp kavuracak.”

 

Sendikacı ve işçi önderi dostlar!

 

Rehaveti bırakın artık! Pohpohlayana, “aslansın, kaplansın” diyene kulak asmayın artık.

 

Gün bugün! Yarın “eyvah” demeyelim!