Mehmet Akkaya: Mustafa Cerit...

Ölmeden defter tamamlanmaz, iyi mi, kötü mü not verileceği, ancak ömür tamamlanınca belli olur derler.

 

Ama öyleleri vardır ki, on ömre bedeldir hayatları. Kalan ömürlerinde de, on kere kusur işleseler dahi, çoktan anıtlaşmışlardır ve o anıtı aşındırmaya yetmez kusurlar.

 

Böylelerini hayırla anmak, ömürlerinden ışık almak için ölmelerini beklemek, erdeme sırt dönmek gibidir. Yaşarken görmemek ise, büyük gaf olacaktır.

 

Kucaklanması, sımsıkı hem de, kucaklaşırken de büyük bir efsaneye dokunabilmenin farkındalığı ile, yüreğindeki kocaman kararlılıktan azıcığı da bulaşır mı umuduyla, kalbindeki o müthiş alçak gönüllülükten öğrenmek aşkı ile ve filozof erdemine ulaşmış tecrübeden ışık almak arzusu ile sarılmak...

 

Bugün, yaşayan efsanelerden birini, örnek bir devrimciyi okuyacağız. Filozof bilgeliğini yakalamış tecrübeyi tanıyacak, “alçakgönüllülüğün zirvesi de olurmuş” kuşkumuzu gidereceğiz.

 

Unutulan arkadaşlığı, çoğunun tanımadığı yoldaşlığı okuyacağız bugün.

 

Mustafa Cerit...

 

Soluksuz bir mücadeledir ömrü. Büyük dönemeçlerden geçmiş, büyük fırtınalar yaşamış bir ömür... Düşmüş, kalkmış, yeniden düşmüş, sonra yeniden kalkmış her defasında. Dizinin yarasını saklamış, üstünün tozunu silkelemiş, soluklanmamış bile, devam etmiş kaldığı yerden.

 

Mustafa abi ile en son, Vatan Partisi’nin 11-13 Mart Kurultayı’nda birlikte idik. Paylaştığımız otel odası için kayıt yaptırmak amacıyla kimliğini istediğimde çarpılmıştım. Baktım, tekrar, tekrar baktım. Sordum, ezik, utangaç bir ifadeyle sordum “abi nedir bu” diye. Israrımla ayaküstü anlattı. Bazılarından haberdar olduğum, ama büyük kısmını bilmediğim Mustafa abi defterini aralamıştım böylece.

 

Elimde tuttuğum, engelli kartı idi. Engel oranı hanesinde yazan sayı ise yüzde 95 idi. Gebze’den Ankara’daki kurultaya görevini yapmaya gelen, 3 gün boyunca yoğun bir tempoya eşlik edecek olan Mustafa abinin engeli, tam yüzde 95 idi. “Neyin var abi” dedim ısrarla.

 

- Böbrek yetmezliği...

 

- İç organları bozan, romatizmanın bir çeşidi olan spondolit ankilizona...

 

- Gözlerde katarakt, bir gözden ameliyat...

  

- Gut hastalığı.

 

- Kemik erimesi...

 

- Nörolojik olarak unutkanlık ve denge kaybı...

 

Resepsiyon tezgahına dayanarak ayakta durmaya çalışırken anlatan Mustafa abi, zaten takdir ettiğim o güzel insan, daha da yüceleşti, dev oldu oracıkta.

 

Daha sonra otel odasında zorla anlattırdığım öyküsünü dinlerken, örnek bir devrimci, yaşayan efsane ile aynı odayı paylaşmanın gururunu yaşıyordum.

 

Ve böyle insanların hayatından hepimiz için öğrenecek koca koca dersler olduğunu anlayınca, bu erdemle okuyucuları buluşturmak için ömrün tükenmesini beklemenin çok, hem de çok büyük haksızlık ve hata olacağını anladım ve bu satırlar çıktı ortaya.

 

Şimdi sizleri Mustafa abi ile baş başa bırakıyorum.

 

 

MUSTAFA CERİT ANLATIYOR

 

“Yoksul bir köylü çocuğu olarak 1951’de Mersin/Anamur’da doğdum. Dokuz yaşına kadar tarlada çalıştım. Okula gönderilmedim. Halamın İstanbul’dan gönderdiği kitaplardan ve okula giden arkadaşlardan okuma yazmayı öğrendim. Dokuz yaşımda başka köydeki bir okula başvurduk. Okulun öğretmeni ve müdürü olan şahıs, kayıt zamanının geçtiğini, fazlasıyla öğrenci olduğunu, alamayacağını söyledi. Ben diklenerek, ‘Senin okuluna kalmadım, zaten okuma yazma biliyorum’ dedim. Bir kitap verip okumamı istedi. Okudum. Yazmamı istedi, yazdım. “Seni ikinci sınıfa alalım” dedi.

 

Halam İstanbul’da okumamı istiyordu. Babamla 1960 ihtilali günü İstanbul’a geldik. Babam geri döndü. Cibali ilkokulunda okula başladım. Gazoz, gazete satarak harçlığımı çıkarıyordum. Halam da ekonomik sıkıntı çekiyordu. Sonra Gelenbevi Ortaokulu... Boş zamanlarda kolonya imalatında çalışıyordum.

 

Üçüncü sınıfta Dev-Genç eylemlerinden etkilendim. Yürüyüşlere katılmaya başladım.

 

1969’da Sultanahmet Sanat Enstitüsü’ne başladım. Enstitü mezunları aleyhine bir yasa çıkarılmak isteniyordu. Okullar kaynıyordu. Birkaç arkadaş işin başına geçtik. Boykot başladı. Maçka, Haydarpaşa ve Şişli Sanat da boykota katıldı. Yürüyüş yapıyor, Balıkesir öğrenci yurdundaki üniversitelilerden yardım alıyor, toplantıları orada yapıyorduk.”