Mehmet Akkaya: Emperyalist Batı’nın işçi sınıfımıza düşmanlığı

“Ev yanıyor, çulun, kilimin sırası mı” diyorsunuz, biliyorum. Ama cayır cayır yansa da ev, insanlar da yansa beraberinde, “ille de kilimim” diye tepinenler var. Bu yazı işte onlar için.

 

“Batı’dan ayrılmaya kanımın son damlasına kadar direnirim” diyor ya bazıları... Hele de Atatürkçülük taslıyor ya beraberinde... Birkaç söz de onlara lazım.

 

PKK’nın katarında işçiyi, memuru unutan, vatan millet kaygılarını unutan, memleketle beraber üyesini de parçaladığını görmeyen TMMOB, TTB, DİSK ve KESK’e...

 

Türk-İş’e...

 

Hükümet eteğinde üye sayısı şişirmeyi sendikacılık sanan Hak-İş’e, Memur-Sen’e...

 

Yani, işçi sınıfının önderlerine, bilcümlesine sözüm odur ki, deniz bitti kardeşler... 35 yıllık emperyalist programın dibidir önümüzdeki.

 

Demem odur ki, körün de körü bir sınıf rekabetidir kapıdaki. Açlıklardan açlık beğenilecek günlerdir, eşikteki... Üç günlük iş için yüz binlerin birbirini ezeceği andır, kapıdaki.

 

Diyeceğim odur ki, 35 yıldır emperyalist programı uygulayanlar, devleti, kamuyu, bağımsız ekonomiyi, üretimi, sanayiyi, tarımı dibe indirdiler ya!.. İşte onlar, ülkeyle, ekonomiyle beraber, işçiliği de dibe indirdiler kardeşler... Milyonların can derdi gibi boğaz derdiyle yanacağı günlerdir görünen.

 

Demem odur ki, dertleri tek tek kovalayarak çıkış bulacağını sanan, kaybolacaktır dert denizinde.

 

“Tek başına kurtuluş yok” diye bağırılıyordu ya!.. İşte o zamanlar.

 

Demem odur ki, “n’oluyor arkadaş” diye iyice ders çıkarmak, iyice el ele verme zamanıdır kardeşler.

 

Hadi beraber bakalım ne olduğuna. Çok gerilere de değil, yakın geçmişe...

 

 

35 YILLIK EMPERYALİST PLAN

 

24 Ocak, serbest piyasa... “Devletin ne işi var ekonomide” dediler. “Çalışma hayatında kurallar çok katı, esnekleştirmek lazım, kıdem tazminatı işvereni sınırlıyor, işsizin iş bulmasını engelliyor” dediler.

 

“Burada işçilik ucuz, koşun” dediler, açtılar kapıları yabancılara. Her türlü kanunsuzluğun, sömürünün her biçiminin cirit attığı serbest bölgeler kurdular.

 

Kalemini gözümüze sokan adam illüzyon yapıyordu. “Memleket kalkınacak, ülke zenginleşecek” diyordu. Bırakalım ülkeye yararı, zenginliklerimizi talan edip ülkelerine taşıdılar bu merkezlerde. Talancılar için esir pazarıydı bu serbest bölgeler. Sendika, sözleşme, grev hak getire... Daha düne kadar sigortası da olmayan on binlerin, kölelerin havzaları...

 

Emperyalist dünyanın azgın tekelleri için, sadece serbest bölgelerde değil, memleketin tümünde bastırdılar ücretleri.

 

Bu tekellerin haciz memuru IMF, emirler yağdırıyordu: “Toplusözleşmede şu fiyatın üstüne çıkmayın, kamu personeli fazla, azaltın, memura, emekliye bu kadar para nerede görülmüş efendim...”

 

Sene 89... Patladı işçi. Çıplak ayakların ve üstsüzlerin yürüyüşü idi bu... Milyonlarcası “Kahrolsun IMF, Bağımsız Türkiye!” diyordu.

 

1980 sonrası emperyalizmle ilk karşı karşıya gelişidir bu. ABD ve AB henüz görülmese de, IMF patronlarının Batılı emperyalist dünya olduğu öğreniliyordu.

 

Özal’ın ve sonrakilerin vahşi programının sahipleri, yani IMF’nin patronu olan ABD ve AB, işlerin sadece Özal ve IMF ile yürümeyeceğini gördüler.

 

OECD, küstahlıkta IMF’nin de önüne geçer olmuş, Dünya Bankası densizliği, işçi örgütünde işçilere parmak sallamaya vardırmıştı. Derken, Tahkim yasası, mezarda emeklilik ve fabrikaların işletmelerin birer birer satılması...

 

Köleliği yasalaştırmak için İş Kanunu değiştirildi; kiralık işçilik, esnek çalışma ve kıdem tazminatının olmadığı belirli süreli çalışma yasalaştı. Satılmamış işletmelere ise alt işverenlik ve ihalecilik ile tecavüz edildi, taşeron işçiliği patladı.

 

90’lardan sonra bizzat AB emperyalizmi de sahaya indi. “İlerleme raporları” adıyla, Cumhuriyet ekonomisinin yıkılmasındaki ilerlemeyi, işçi sınıfının ne kadar köleleştirildiğini bizzat denetlemeye ve bizzat talimat vermeye başladı. Emperyalist kıskaç daha da büyüyordu.

 

İşçi sınıfımızın vatanı keşfetmeye başladığı yıllar başlamıştı. AB, IMF, DB ve OECD’nin emirleri ayyuka çıkmış, her gün bir fabrika satılıyor ya da kapatılıyor, işçiler ise sokağa atılıyordu.

 

Tekel işçisi, saldırının gerçekte vatana yapıldığını ilk kavrayan oldu: “Tekel vatandır vatan satılamaz!” Ardından TELEKOM, TÜPRAŞ, ERDEMİR, SEKA, Seydişehir ve diğerleri... Anadolu’nun her yerindeydi direniş.

 

Direnişin adı “Vatandır satılamaz!”

 

Not: Devam edecek