Mehmet Akkaya: Ekonomik depremin işaretleri

Kriz ha oldu ha olacak derken, sonunda başladı. Her yerden ve her şekliyle başladı kaçınılmazlık.

 

Neden mi kaçınılmazdı?

 

24 Ocak kararları... Amerika’dan gönderilen Özal’ın, müsteşar sıfatıyla düğmeye basması... Başbakan Demirel’in tehlikeyi erken görmesiyle 24 Ocak paketini askıya alması, ardından 12 Eylül darbesi. Kenan Evren’in akıldan çıkmayan şu sözü: “12 Eylül olmasaydı 24 Ocak kararlarının uygulanması mümkün olamazdı.”

 

80’li yıllar... İktidarı muhalefetiyle Amerika’ya kıblelerini çeviren partiler dönemi. Parti programları ve hedefleriyle 80 öncesindeki köklerinden büyük kopuş. Kamuculuğun ve halkçılığın programlardan atılması, “devleti ekonomiden çekmeyi amaçlayan, devletin işletmelerini, fabrikalarını satmayı ve yabancı sermayenin önündeki engelleri kaldırmayı amaçlayan” programlar dönemi... Değişen hükümetler, ama cumhuriyet ekonomisine değişmeyen saldırı...

 

Özal, Çiller, Karayalçın, Yılmaz, Ecevit ve AKP’li yıllar. Kesintisiz süren yıkım... Varlıkların satılması, dizginsiz yabancı işgali ve devletin, özel sektörün, yurttaşların boğazına kadar borçlandırılması.

 

Devletin, sanayinin ve tarımın olanaklarının tüketilmesi ile doludizgin uçuruma doğru giden bir Türkiye... 35 yıllık kamu ve devletçilik düşmanlığının Türkiye’yi getirdiği yer. Uzmanlar, karşımızdaki sorunun 1998 ve 2001 krizlerinin toplamının en az on katı şiddette olacağını söylüyor.

 

Son 1 aydaki belirtiler bile, sorunun küçümsenmeyecek boyutta olduğunu gösteriyor.

 

Neler oldu, hatırlayalım.

 

| Ekonominin doludizgin uçuruma gidişi, iki yıldır “yatırım, üretim” dedirtmeye başlamıştı. Ama fren patlamıştı ve direksiyon boştaydı. Patlayacak işsizliğe çare olacak yatırımı bir türlü yapamıyorlardı. Hem fabrika yapmak fıtratlarından çıkmıştı. Nihayet tarımdaki faciayı fark edip desteğe başlamışlardı ama ithalat una, buğdaya kadar varmıştı. Bu politikalarla tarımı canlandırmak da kolay değildi.

 

| Övündükleri hormonlu inşaat tıkanmış, konut stoku başlamıştı.

 

| Ballandırarak söyledikleri denk bütçe de patlamıştı. Maliye Bakanı, “Her şeyi satsak bile 950 milyar lira açıktayız” diyordu artık.

 

| Artık, bekledikleri kadar kara para bulamıyor, doların tırmanışını da engelleyemiyorlardı.

 

| İşsizlik rakamları, önleyemedikleri tırmanışı gözler önüne sermişti. Son 1 yılda 500 bin kişi artmıştı ve artış sürüyordu.

  

| Acizliği, bürokrasinin koridorlarından bakanlıklara, Başbakanlığa, oradan Cumhurbaşkanlığına ulaşmıştı.

 

| Görevler de karıştı. Ekonominin dümeninde “Ekonomide milli seferberlikten” söz eden Çalışma Bakanı vardı sanki. “Hayırdır, ekonomide savaş mı başladı, ne seferberliği” demeye kalmadan bakla çıktı.  

 

| Paket açıldı. Ama koca bir fısss. Kamulaştırma yok, yabancı sermayeye dizgin yok, yatırım yok, üretim yok. Yatırım ve üretim yapacak para yok, yatırım yapma olanağı sağlayacak kurum da yok. -Bu kurum meselesini daha sonra ele alacağız- Satmış savurmuşlar hepsini.

 

| Cumhurbaşkanı kış ortasında Avrupa’daki yurttaşlara turizm çağrısı yapıyor. “Tatile komşunu da al gel, düğünü burada yap” diyor. Panik tahminden daha büyük...

 

| Umutlar TOBB’da. Yeter ki birer kişi işe alsınlar, alınan işçinin sigortasını, hatta maaşının yarısını kendileri vereceklermiş.

 

| “Hani para yoktu, gömü mü buldunuz” diye merak ederken ortaya çıkıyor ki, İşsizlik Fonu’na göz dikmişler.

 

| Kriz şiddetlendiğinde toplumsal patlamayı azaltmak için, bir bahane ile her eve biraz para girişi sağlamaya çalışıyorlar. Babaanne maaşını keşfediyorlar. İşsizlik Fonu var ya!

 

| Ama İşsizlik Fonu yetmez. BES Fonu’nda direksiyon kırıp, zorunlu kesintileri hazine bonosuna yöneltiyorlar. Ama bu da yetmiyor.

 

| Tüketimde daralmalar ve ücretsiz izinler başlıyor. 2, 3, 8 aylık hem de.

 

| Beyaz eşyada ve arabada ÖTV’yi kaldırarak piyasadaki daralmayı engellemeye çalışıyorlar.

 

| Özelleştirmelerde mahalle satışı çılgınlığına ulaşıyorlar. Ankara’nın Varlık Mahallesi’ni satışa çıkarıyorlar.

 

| “Varlık” adıyla bir de fon kuruyorlar. Henüz satılmamış kurumları haraç mezat ve denetimsiz satmak için, dolduruyorlar bir torbaya.

 

Yıktılar ekonomiyi. Yıkıntıdan çıkmak için daha çok yıkıyorlar. Görünen, hem hükümeti silip süpürecek, hem de toplumun bütün kesimlerini etkileyecek büyük bir depremdir.