13 Mart Pazar akşamı patlama sonrası, televizyon ekranlarından sıcak saatleri izleyen herkesin dikkatini en fazla, sağlık çalışanları çekmiştir. Ambulanslar, sirenler, sedyeler, koşuşturmalar...
Zamanla yarışılan zamandı bu. Saniyelerle hatta... Müdahale edenin hem yetkin olması, hem zamanında yetişebilmesi gereken zaman... Gerekli alet edevatın zamanında bulunmasının elzem olduğu zaman bu...
“Paran var mı, sigortalı mısın” diye sorulmayan ender zaman bu.
Kamu hastaneleri alarmda... Acil, yoğun bakım, yataklar, kan, ilaçlar, her şey, her şey alarmda... 78 milyon, nefesini tutmuş, gözler onlarda, kulaklar onlarda.
★ ★ ★
Şubat ortasında Ankara’da 29 kişinin öldüğü patlama sırasında, hastanede yoğun bakımda idim. Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde. Koroner damarlardaki sorundan ötürü bypass ameliyatı olmuştum.
Doktordan hasta bakıcısına kadar bütün personelin, ağzımı açıkta bırakan, telaşsız ama hızlı, titiz ama aksamayan, ritmik ama savsaklanmayan koşturmalarına tanık oluyordum. Piyasanın, kapitalizmin sokuşturulması halinde, her kademesinin nasıl deforme olacağını kıyaslama şansı bularak, izliyordum hayranlıkla.
Haber geldi, patlama olmuş. Aşağıdan yukarı, yukarıdan aşağı hızlı bir telefon trafiği... Nöbetleri bitip evlerine gidenler geri geliyordu kendiliklerinden. “Haberlerde izledim koştum” diyordu hemşirenin biri. Acile kaydırılıyordu her kademedeki personel.
Yoğun bakım ünitesinde de hazırlıklar... Eksik malzeme var mı kontrolü, boş yatak ayarlama gayreti...
Sessiz denebilecek bir soğukkanlılık, ama olağanüstü bir sürat, işi bilen bir ustalık, emre gerek kalmadan yapılan işler...
Bir yanda yürek yakan haber, bir yanda bu hayran kaldığım hazırlık.
Oysa yaralılar yakın hastanelere gönderiliyordu, Ankara Hastanesi’ne ihtiyaç olacağı belli değildi henüz. “Ola ki ihtiyaç olur” diye yapılan hazırlıklardı bütün bunlar. İhtiyaç olduğunda her şeyin tam olmasını sağlayacak titizlikte bir hazırlık. Bir ordu savaşa hazırlanıyordu sanki. Her şeyin inceden inceye gözden geçirildiği, bütün eksikliklerin tamamlandığı, hiçbir şeyin son dakikaya bırakılmadığı bir hazırlıktı bu.
Kamunun sağlıkta ne kadar önemli olduğunu, insan sağlığının paraya tahvil edilmesinin planlı bir cinayet olacağını bir kez daha yaşıyordum.
Ankara Hastanesi’nin personeli nezdinde, kamudaki sağlık personelinin ne kadar uzmanlaştığına, kibirden uzak görev aşkına, mükemmel denebilecek sağlık örgütlenmesine tanık oluyordum. Şükran borçluyuz hepsine.
Kendi adıma da teşekkür ediyorum her birine, ameliyat eden uzmanlara, yoğun bakım personeline ve servistekilere. Hepsi, ayrı ayrı saygıyı hak ediyor.
★ ★ ★
İşte bu kutsal işin görevlileri son senelerde hakarete, şiddete uğruyor, hatta katlediliyor.
Sağlık Bakanlığı rakamlarına göre 14 Mayıs 2012’den 2015 Mart ayına kadar, sağlık çalışanlarına 317 bin 67 şiddet uygulanmış. Bunların 18 bini hekim, saldırıların üçte biri ise fiziki saldırı imiş.
Bakanlığa her ay bine yakın, her gün 30’dan fazla şiddet şikâyeti yapılıyormuş.
Mobbing (psikolojik taciz ve yıldırma) ise, sık rastlanıyor. Rapora göre, sağlık çalışanlarının mobbinge uğrama riski, diğer hizmet sektörü çalışanlarına oranla 16 kat daha fazla imiş.
50 milyon nüfuslu İngiltere’de yıllık acile başvuru 20 milyon civarında iken, 78 milyonluk Türkiye’de 100 milyon imiş.
2014 yılında 112 acil servis ile taşınan hasta 4 milyonu aşmış. Hastaların acilde kalış süresi 15 dakikaya düşmüş.
2010’dan 2014’e kadar toplam muayene sayısı yüzde 24.2, acil muayene sayısı yüzde 17.7, toplam yatan hasta sayısı yüzde 18.7, toplam ameliyat sayısı yüzde 81.5 arttığı belirtildi. Kamu hastanelerine yüzde 153, özel hastanelere yüzde bin 152 oranında başvuru artışı olmuş.
★ ★ ★
Vatandaşı hasta edilen bir ülke, sağlık personeline insanüstü iş yükü, dövülen, öldürülen personel ve insanların hastalanmasından para kazanmaya kalkan bir vahşet.
Bu sistem değişmeli.
Mehmet Akkaya / 16 Mart 2016, Aydınlık