Bir adam düşünün, neredeyse beş kuşakla hapis yatmış. 12 Mart’ta 2.5 yıl, 12 Eylül’de 5 yıl, 1990 yılında Diyarbakır Cezaevi’nde 4 ay, 1998’de 1 yıl, Ergenekon davasında ise 6 yıl... Her devrin istenmeyen adamı sanki.... Bunu ona da söyledim, “Gururlandım’’ dedi gülümseyerek. Dışarıdan algılanışı kavgacı, ama karşılaşınca mizacının ne kadar duygusal olduğunu şaşırarak fark ediyor insan. İşçi Partisi Lideri Doğu Perinçek, Pazartesi Sohbeti konuğum. Kendi anlatımıyla, Cumhuriyet kadını bir anne ile hukukçu ve adaletli bir babanın oğlu. Anne-babanın aşkları dillere destan, o kadar ki oğullarına önce Vuslat ismini koymuşlar, ardından Murat demişler. Ta ki Semiha Berksoy’un Özsoy Operası’nı izleyinceye kadar. Yani Doğu Perinçek, bugünkü ismine doğduktan ancak 10 ay sonra kavuşabilmiş.
Yaklaşık 15 yılınızı hapiste geçirmişsiniz. Son hapis süresi ise 6 yıl...
Valla bir gün gibi geldi bana. Özellikle son 6 yılı.
Neden?
Mutluyum bir kere, hapishanede acı çekmedim, bir görev yeri gibi, nöbetteymişiz gibi... Kendimi verdiğim bir dava var, ona çalışıyorum. Üzüntülerim, acılarım, hasretler oldu ama ümitsizliğe hiç kapılmadım. Kafam berraktı.
Çocuklarınız çocukluklarını babalarını hapishanede ziyaret ederek geçirdi.
Evet. Onlara büyük iyilik yaptım, karakterli insanlar olarak yetiştiler. Türkiye’nin serüvenini onlar kendi kişisel hayatlarında yaşadılar.
Ne için mücadele ediyorsunuz Doğu Bey?
İnsan için... Emek için... Başkaları için yaşadığınızda, emek verdiğinizde insan oluyorsunuz. Yoksulların ve mazlumların sesi olmayı seçtim ben.
Niye böyle bir misyon yüklendiniz? Yani ne oldu hayatınızda, var mı bir sahne?
(Uzun bir sessizlik) Hayatımda ilk defa birine anlatıyorum. Bir gece Ankara’da bir kız kaçırıldı. Nasıl feryat ediyor. Karanlıkta çığlıklar, beni çok yaraladı. “Baba’’ dedim. “Kurtaralım.’’ Ama kurtaramadık. 7 yaşındayım, çok etkilendim. Onun imdadına yetişememek benim bugünkü kişiliğimin oluşmasında etkendir. Annemle yıllarca konuştuğumu hatırlıyorum “Nasıl o kıza yardıma koşulmadı?’’ diye. O çığlıkları hiç unutmadım ben. Ezilenlerin yanında olmak hep oradan gelir.
Peki ilk adaletsizlik tecrübesi?
İlkokulda... Başkanlık seçimi var. Kapıcı, hademe çocukları bana oy vermiş ama öğretmen “Diğer adayı destekleyin” demiş sınıfa. Bana söz geçiremiyor çünkü.
"İLKOKULDAN BERİ SAKINCALIYIM"
Ne zaman sakıncalı hissettiniz kendinizi?
İlkokuldan beri sakıncalıyım. Düzen tarafından daha sert sakıncalı görüldüm özellikle 1963’ten beri. Bugün daha olgun bir yerden bakıyorum ama kişiliğim, çizgim hiç değişmedi. Naboland şilebi ile Dumlupınar denizaltısının çarpışmasıyla ilgili dava babamdaydı. O zaman Yargıtay Başsavcısı... Gece yarılarına kadar dosyalar okurdu. Babam “Kabahat bizim’’ dedi. Çok etkilenmiştim.
Pişmanlıklarınız var mı?
Bazı şeyleri daha doğru yapabilirdim. Yunus Emre’nin “Her işim yanlış benim’’ cümlesi vardır. Daha mükemmel yapmalıydım.
Ya kin?
Sıfır... Tarih bilincinden ve insancıllıktan dolayı. Annem sevgi doluydu. Güzel bir yuva... Dedemin dizinin dibinde büyüdüm, tarih ve siyaset bilincim oradan geliyor zaten.
Doğu Perincek algısı farklı ama...
Sert, ses yükselten... Dışarıdan öyle. Acımasız olabilirim ama kişisel değil. Misyonlar var. Dedemin bıraktığı miraslar. Misyonların uygulanmasında kararlı olmak başka bir şey. İnsan kırmam, karıncayı bile incitmem ama vatan mevzubahisse düşman askerine acıyamazsınız.
Babanızı tanımazsınız yani...
Biraz öyle. Ama hayatımda hiçbir zaman kin duyduğum insan olmadı. Kimseyle bireysel rekabet içinde olmadım.
Bu kibir mi?
Belki de kibir. Ama kibir insanları yorgun bırakır.
Liderlikte kibir vardır.
Ben liderliği çivilerin üzerinde yatan Hint fakiri gibi yaşadım. Liderlik yapmak benim için eziyet. Kendimi görev verilmiş biri gibi hissediyorum.
Kim vermiş size o görevi?
(Uzun bir sessizlik) Dedem galiba... Oysa ben hiç lider olmak istemedim. Hevesim olmadı. 68 hareketinde bile, kendimi bir anda başkan buldum.
Çok düşmanınız var.
Büyük güçlere kafa tuttum ben. Nâzım’ı düşünün, vatan haini ilan edildi. Bizim gibi statükoya isyan eden devrimcilerin düşmanı çok olur.
Devrimci düşmanından beslenir mi?
Nerede durmam gerektiğini bilirim. Hikmet Kıvılcımlı düşmanı azaltmaktan bahseder. Büyüklerimden onu öğrendim.
Ama siz düşmanı artırdınız...
Gerekliydi. Ergenekon davasında iki hedef vardı örneğin, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve İşçi Partisi (İP)... Demek ki Ergenekon’u yapan küresel merkezlerin Türkiye’deki hedefi olmuşum.
Sizin için “Karanlık adamdır’’ deniliyor, neden?
Evet. Aykırı bir algı.. Düşmanın yarattığı bir şey. Atatürk de sözde İngiliz ajanıydı, ahlaksızdı.
‘AKP’YE KAPATMA İDDİANAMESİNİ YAZDIĞIM KISMEN DOĞRU’
Baransu, “AKP’ye yönelik kapatma iddianamesini İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek yazdı” diyor...
O iddia kısmen doğru. Siyasi partiler hukuku uzmanıyım. Doktoram siyasi partilerin kapatılması üzerine. Alman siyasi partiler kanunu üzerine de bana danışırlardı. Erdoğan’ın konuşmaları, uygulamaları ortada. Erdoğan’ın Yüce Divan’da yargılanması için kitap yazdım ve sonuna suç duyurusunda bulunulması konusunda bir ek yaptım, görüş yazdım. Onlardan faydalanılmış kapatılma iddianamesi hazırlanırken. Yoksa ben savcılığa falan başvurmuş değilim.
Sizin de partiniz kapatıldı. Niye parti kapatmayı savunuyorsunuz?
Cumhuriyet’i yıkmayı hedeflemiş bir parti kapatılmalı. Erdoğan “Ben Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Eşbaşkanı’yım ve Diyarbakır’ı merkez yapacağım’’ dediği an, o partinin kapatılması lazımdı. Neden? “Ben başka bir devletin görevlisiyim” diyor çünkü. AKP bugün de kapatılmalı.
8 seçim kazanıp oyunu sürekli artırmış, yüzde 50 oy alan bir partinin kapatılmasının demokraside yeri var mı?
Demokrasi değil bu; başka ülkeye, ABD’ye hizmet...
Nerede söyledi Erdoğan bunları?
36 yerde söyledi, çoğu kameralarda kayıtlı. “Ben BOP’un Eşbaşkanı’yım’’ diyor. “Amerika bana böyle bir görev verdi’’ diyor. Bu kapatma sebebidir.
‘ERGENEKON DAVASINI PÜSKÜRTMEK UZUN SÜRDÜ’
Ergenekon’un size uzanacağını tahmin ettiniz mi?
Evet tabii... İlhan Selçuk ve Kemal Alemdaroğlu’nu da defalarca uyardım. Biliyordum sıranın bize geleceğini. İlhan Abi’ye kaç kez söyledim, inanmadı. “Doğu ne alakası var yahu?” dedi. Aynı gün gözaltına alındık, tuvalette karşılaştık, “Sen haklıymışsın’’ dedi. Ama beni en çok etkileyen Hurşit Tolon ve Şener Eruygur’un içeri alınması oldu. Bu işin püskürtüleceğini biliyordum ama düşündüğümden uzun sürdü. Veli Küçük, ahlaklı ve başı dik bir insan, suçlamaların hiçbiri doğru değil. Kerinçsiz hakkında olumsuz bir şey söyleyemem, kötü bir şeyini görmedim. Ama Hrant Dink olayında yaptıklarını paylaşmıyorum. Yalçın Küçük, bizim gibi biri zaten.
Ergenekon’dan size kalan?
Ergenekon özgüvenimi tazeledi. Küçük oğlum “Seni içeri almasalardı kendimize güvenimiz yıkılırdı” dedi. Haklı. Düşmanın hedef almadığı bir Doğu Perinçek düşünsenize. Türkiye’nin çözülmesinde, yeni bir sisteme önderlik edeceğiz. 70 yaşındayım, yorulmadım, ne ruhen ne de fiziksel... İki defa dizlerimi yırttım. Deterjanla ortalığı temizliyorduk, o sırada ayağım kaydı ve iki dizimin iç bağlarında yırtılmalar oldu. Ama dert etmedim, dışarıda da olabilirdi.
Çıkınca ne hissettiniz?
Beklediğim bir olay. Abartılacak bir şey yok. Hoş tabii. Biz alışığız da... Asker cephesinde muazzam bir acı yaşandı.o; diyor. Bu kapatma sebebidir.
‘Sistem değil misyon partisiyiz’
Konuşurken “Biz hükümet olunca’’ diyorsunuz, var mı umudunuz?
Evet çünkü Türkiye oraya gidiyor. Borçlanma ekonomisi bitti, üretim başlayacak.
Bunca yenilgiye, seçim hezimetine rağmen...
Yenilmeyen yenemez. Bütün savaşlar yenilenler tarafından kazanılmıştır.
Yenilen pehlivan güreşe doymazmış durumu olmasın?
O da var tabii.
En son ne kadar oy aldınız?
130 bin.
Nasıl ümidiniz var peki?
Hz. Muhammed’in Mekke’de kaç oyu vardı? Ya Atatürk’ün 1919’da? Biz tarihsel bir misyonun partisiyiz. Sistem partisi değiliz. ABD sizin baktığınız gibi “Bunların kaç oyu var?’’ diye bakmıyor. Türkiye’de TSK ve İP hedef alındı. Demek ki kuvvetliyiz.
‘GÜLEN’LE KAHVE İÇMEM İÇİN 5 MİLYON LİRA TEKLİF EDİLDİ’
Akit Gazetesi’ne niye röportaj verdiniz?
Mahalleniz kızdı size... Mahalle kızmadı, Fethullah Hoca ve CHP kızdı. ‘Gülen gladyosu’ suç örgütüdür, orada onu söyledim. Üzerilerine kim giderse kıymetlidir, AKP de olsa.
Ergenekon süreci boyunca aleyhinize yayın yaptılar, şimdi işlerine geliyor diye sizinle konuşuyorlar. Kullanıldığınızı düşünmediniz mi?
Hayır. Ben ülkenin işine geliyorum, ülkenin fedaisiyim. Ordu, MİT, şimdi polisin içinde Gülen cemaati. 40 yıl bunlarla mücadele ettim ben. Tayyip Erdoğan üzerine gidiyor diye “Aman gitme” mi diyeceğim?
Gülen ile tanışıyor musunuz?
Hayır ama öyle bir öneri aldım bu binada. 1996 yılında Latif Erdoğan ve arkadaşları ziyaret ettiler. Gülen ile aynı fotoğraf karesine girmem istendi. Kabul etmedim. Ortaçağ’dan kalan, Cumhuriyet’e karşı bir yapı. Ertesi gün Samanyolu TV’den emekli bir subay aradı. “5 milyon liradan başlar görüşmeniz, kahve içmeniz’’ dedi. Kabul edenleri de söyledi. “Seçimde para lazım’’ dedi.
Kim o?
İsmini boşverin, zaten orada emekli subay sadece bir kişi var, o da biliyor kendisini.
‘Halil Berktay ODTÜ’de selamımı almadı’
Neredeyse her dönemin istenmeyen adamısınız. Büyük yorgunluk değil mi?
Doğru yerde durduğum için. Aslında hep birleşmeden yanayım. Sosyalist oldum ama hep solun birleşmesinden yanayım. Belki de o yüzden istenmiyorum. Tutarlıyım ben. Tutarlılığa her şeyi kurban ederim.
İnsanı bile...
İnsan kurban etmedim, etmemeye özen gösterdim.
Aydınlık Dergisi ve siz, insanların hayatının üzerinden buldozerle geçtiniz...
İdeolojik planda o tutarlılık uğruna mücadele verdim. İnsanları kollamadım evet, ama insani ilişkilerde insanları kollarım.
Selam vermediğiniz kimse var mı?
Tersine, selamımı almayanlar var.
Kim?
Halil Berktay... ODTÜye gittim. Baktım Halil orada. Eski dava arkadaşım. “Merhaba” dedim. O kafasını çevirdi. Aynı şeyi Mihri Belli’ye de yapmıştı.
Ne hissettiniz?
“Halil’’ dedim, ‘’Ben sana şefkatten başka bir şey duymadım’’, sonra da döndüm masama. Eski dostluklar arada ne olursa olsun sürmeli. Sadakat önemlidir. Ben arkadaşlığa canımı, kendimi verebilirim. Hiçbir insanı kıramam. Türkeş’le yattım ben hapishanede, bayramlaştık... Bana uzatılan eli havada bırakmam.
Obama uzatsa?
Obama da olur. Birden onu düşündüm, en aykırısını söylediniz. Eğer biri bana elini uzatıyorsa, isterse onun elini sıkmaktan ötürü her şeyi kaybedeyim o eli havada bırakamam. O nezaket. İnsani ilişkilerde farklıyım. Kabalık yapamam. Bir insanın gönlünü kıramam. İdeolojik açıdan çatır çatır kırarım ama.
Bu konuda acımasızsınız...
Özal’a, Çiller’e söyledikleriniz örneğin... Ne dedim? Hakaret yoktur.
Hangi birini söyleyeyim?
Çiller’e, seçilmiş bir Başbakan’a “CIA ajanı’’ dediniz, Özal’a da “Mafya tarikatının mimarı”... Bunlar hakaret değil, siyasi analiz. Kimseye kişisel hakaret etmedim, bu beni küçültür.