Hamit Zafer Kars: 1908 Devrimi’nin toplumsal tabanı

1908 Hürriyet Devrimi’ni köklerinden koparmaya çalışanlara bugünün Jön Türkleri cevap veriyor.

1905-1908 yılları arasında Anadolu şehirlerinde görülen halk hareketleri ile Rumeli’de Müslüman köylülerin Makedonya’nın emperyalistler tarafından işgaline ve Bulgar çetecilere karşı mücadelesi 1908 Devrimi’nin toplumsal tabanını oluşturmaktadır. Anadolu’daki ayaklanmalar, Jöntürk yayınlarında “Anadolu Kıyamları” veya “Telgrafhane Hadiseleri” adıyla geniş biçimde yer almış, Jöntürk örgütlerinde heyecana yol açmış, 1908 Devrimi’nin kadrosunu derinden etkilemiştir. Anadolu kıyamlarının nedenleri yeni kelle ve hayvan vergileri, Anadolu demiryolları için alınan vergi, vali-belediye başkanı gibi yerel yöneticilerin yolsuzlukları ve hükümetin baskılarıdır. 1906-1907 yıllarında çok sert geçen kış ve bunu izleyen kuraklık tarımsal üretimde yıkıma neden olmuş, tahıl üretimi önemli ölçüde düşmüş, hayvan varlığı azalmış, ekmek fiyatları yükselmiştir. İktisadi sıkıntılar, halk hareketlerine neden olmuş ve Jöntürk propagandasının kitleler nezdinde etki kazanmasının şartlarını hazırlamıştır.

 

Rumeli’de Müslüman köylülerin emperyalist işgale ve Bulgar çetecilerin saldırılarına karşı kurduğu, İttihatçı subayların destekleyip yönettiği özsavunma birlikleri de Devrim’in Rumeli’deki kitle tabanını oluşturur. Niyazi ve Enver Beylerin isyan birliklerinde çok sayıda Müslüman köylü ve memur bulunduğu bilinmektedir. Ayaklanmayı bastırmak için Anadolu’dan Rumeli’ye gönderilen redif birliklerinin silah kullanmayı reddetmesi bu askerleri de devrimin kitle tabanına dahil etmektedir. Anadolu kıyamları Müslüman ticaret burjuvazisinin önderlik ettiği halk hareketleridir. Rumeli’deki hareketin yönetiminde Müslüman ticaret burjuvazisi, şehir-kasaba eşrafı ile zengin köylüler öne çıkmıştır. Siyasi önderlik her iki bölgede de İttihatçı aydınlardadır.

 

 

DİYARBAKIR’DA ‘TELGRAFHANE HADİSELERİ’ - 1905 VE 1908

 

Milli İbrahim Paşa emrindeki Hamidiye Alayları Diyarbakır yakınlarına kadar saldırıyor, köyleri yağma ediyordu. Halk 1905 Temmuz’unda ayaklanarak telgrafhaneyi işgal eder -Birinci Telgrafhane Hadisesi. Doğrudan Abdülhamid’le ilişki kurularak alayların bölgeden uzaklaştırılması talep edilir. İbrahim Paşa, Hicaz Demiryolunu koruma bahanesiyle Şam’a yollanır.

 

1907 senesinde Hamidiye Alayları yeniden yağma ve soyguna başlar. Bu durum, 1908 yılında Diyarbakır’da İkinci Telgrafhane Hadisesinin patlak vermesine yol açar. Mehmet Ziya (Gökalp) başta olmak üzere kentin ileri gelenleri Pirinççizade Arif, Yasinzade Şevki (Ekinci), Müftü Suphi Efendi saraya telgraf çekilmesine karar verirler. Telgrafhane işgal edilir, on bir gün boyunca İbrahim Paşa’nın uzaklaştırılması için padişaha telgraflar çekilir. Nihayet, İbrahim Paşa’nın Halep’e gönderileceği, yağmalanan mallar için tazminat ödeneceği bildirilince halk dağılır. Diyarbakır’daki telgrafhane hadiselerinin önderlerinden Mehmet Ziya (Gökalp), Devrim’den sonra İttihat ve Terakki’nin ideolojisini belirleyen kişidir. Pirinççizade Arif Bey 1908 genel seçimlerinde Diyarbakır mebusu olarak Meclis-i Mebusan’a seçilmiştir.

 

 

SİNOP VE KASTAMONU OLAYLARI - 1905 VE 1906

 

Sinop’ta kaymakamın yolsuzluklarını protesto için 9 Aralık 1905 günü yürüyüş yapılır. 2 bin kişiyi bulan kalabalık Kastamonu Valisi’ne kaymakamın görevden alınması için telgraf çeker. Valinin İstanbul’la yaptığı görüşmeler sonunda kaymakam görevden alınır.

 

Kastamonu’da da halk 1906 Mart’ında yapılacak belediye seçimlerine katılmayı reddeder.

 

Seçim boykotunu yönetenler, halkın şehrin gelirini zimmetine geçiren valiyi ve kelle vergisini protesto ettiğini askeri makamlara bildirirler. 15 kişilik bir gösterici kalabalığı postaneyi ele geçirir. İstanbul’a halkın isteklerini bildiren telgraflar çekilir. Abdülhamid, istekleri yerine getirmek zorunda kalır.

 


ERZURUM İSYANI 1906-1907

 

Hükümetin yeni vergiler koyması üzerine 20 Şubat 1906’da 13 tüccar ve esnaf valiliğe bir dilekçe vererek vergilerin kaldırılması talep ederler. Vali Nazım Bey, İstanbul’a olayın önemsiz olduğunu, sorunun kendisi tarafından çözüleceğini bildirir. Bir yanıt alınamaması üzerine Hacı Akif Ağa önderliğindeki tüccarlar 12 Mart 1906’da bu kez doğrudan saraya telgraf çeker ve taleplerini bildirirler. İstanbul’dan da yanıt gelmemesi üzerine dilekçe sahiplerinin kurduğu Can Veren Komitesi postaneye el koyar. Valinin postanedeki kalabalığı dağıtmak istemesi 13 Mart 1906’da birinci isyanın başlamasına neden olur. Valinin isyancıların üzerine gönderdiği asker ateş etmeyi reddeder, bir subayı da yaralar. Çarşıda bütün dükkânlar kapatılır, halk telgrafhane etrafında toplanır. Vali, müftü aracılığıyla halkın dağılmasını sağlamaya çalışır, ancak o da vergilerin şeriata aykırı, halkın protestosunun haklı olduğuna karar verir. 13 Mart 1906 gecesi 6 binden fazla insan İstanbul’dan gelecek cevabı bekleyerek postane çevresinde sabahlar. İstanbul ile isyancıların haberleşmesi on günden fazla sürer. Nihayet vali görevden alınır, vergileri toplanması ertelenir. İsyan sırasında çarşı bir hafta kapalı kalır, bu süre içinde eşraf muhtaç ailelerin iaşesini sağlar ve direnişçileri besler.

 

Yeni vali Ata Bey’in 23 Ekim 1906’da Mart isyanının elebaşlarını tutuklama girişiminde bulunması ikinci isyanı başlatır. Hacı Akif Ağa, kendisini tutuklamaya gelen polis ve jandarmaya direnir, durumdan haberdar olan komşuları tarafından kurtarılır. Toplanan kalabalık çarşıya yürür. Halk, polis ve jandarmaların sığındığı Gürcü Kapısı Karakolunu basarak başkomiseri, oğlunu ve bir polis memurunu öldürür. Vali, yakalanarak hapsedilir. Tutuklananlar serbest bırakılır. Ayaklanma sırasında asker halka karşı silah kullanmaz. Erzurum’da yönetim, isyancıların Can Veren Komitesi’ne geçer.

 

1906 sonlarında atanan vali Nuri Bey, İstanbul’a vergilerin kaldırılmasını telkin eder. 1907 Mart ayında vergilerin kaldırılması için birçok kitle gösterisi yapılır, Can Veren Komitesi 8 ve 11 Mart’ta İstanbul’a iki telgraf çeker. İsteklerin yerine getirilmemesi üçüncü isyanı başlatır, 15 Mart’ta 20 bin kişilik bir kalabalık postaneyi kuşatır. Abdülhamid, isyanı dağıtmak için halkın taleplerini kabul eder; 1906 yılındaki olaylara katılanlar affedilir ve iki yeni vergi Rumeli ve Anadolu’da kaldırılır. Ancak Can Veren Komitesi’nin eylemleri durmaz, 1907 sonlarına doğru dağıttığı bildiride anayasanın yürürlüğe konulması ve meclisin açılması istenir.

 

1907’nin Eylül ayında Erzurum’da pahalı ekmek nedeniyle dördüncü isyan patlak verir. Halk, vurgunculuk yapan un tüccarlarının bulunduğu hanları basar; biri öldürülür, birkaçı yaralanır, diğerleri kaçarak canlarını kurtarır.

 

Yeni vali Abdülvahab Paşa, 1907 yılının Kasım ayında isyanın örgütleyicisi ve katılımcısı olan 92 kişiyi tutuklatır. Bunların 80’i tüccar, esnaf ve aydınlardan oluşmaktadır. Yargılama sonucunda Komite üyeleri idam, hapis ve sürgün cezalarına çarptırılır. Sürgün ve hapis cezası alanlar, 1908 Devrimi’yle serbest kalarak Erzurum’a dönerler.

 

 

Erzurum İsyanının İki Önderi:

Mustafa Durak Bey ve Hüseyin Tosun Bey

 

Erzurum’daki birinci dereceden İttihatçılardan Mustafa Durak Bey, Sinop’ta kalebentliğe mahkûm edilenlerdendir. 1908 Devrimi’yle affedilir, Erzurum’a döner, Mondros Mütarekesi’nden sonra milli direnişi destekler. 23 Nisan 1920’de toplanan TBMM’de Erzurum milletvekili olarak yer alır.

 

Hüseyin Tosun Bey, İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucularından Mehmet Reşit Bey’in kardeşidir. Avrupa’da iken meşrutiyetin ancak halk hareketiyle sağlanabileceğine karar vererek Kafkasya üzerinden Erzurum’a geçmiştir. Jöntürk yayınlarının Erzurum ve Doğu Anadolu şehirlerinde dağıtılmasını sağlamış, birçok aydın ve toplum önderini meşrutiyetçi saflara kazandırmış, Erzurum İsyanının önderleri arasında yer almıştır. 1907 sonunda tutuklanmış, kimliğinin öğrenilmesi üzerine sorgulanmak üzere İstanbul’a gönderilmiştir. 1908 Devrimi’yle özgürlüğüne kavuşan Hüseyin Tosun Bey, binbaşı rütbesiyle İttihat ve Terakki’nin ilk İstanbul Mıntıka Başkanlığını yapmış, 1912 seçimlerinde Erzurum milletvekili olmuştur. Eylül 1919’da İngilizler tarafından Malta’ya sürülenler arasındadır.