Esin Ergenç: Umut yine işçide

Bugün TPAO’ya yapılan saldırıyı yazacaktım. Dün Aydınlık’ı elime alıp Emek sayfasındaki Mehmet Akkaya’nın yazısını okumaya başlayınca vazgeçtim. Cumhuriyetin kurduğu bir sistemi, dışa bağımlılıktan kurtaran, ekonomiye katma değer sağlayan bir yapıyı nasıl yok ettiklerini, kendi deyimiyle ihaneti çok güzel anlatmış; ellerine sağlık.

 

TPAO’yu özelleştirme girişimi ilk değil. Daha önce de denendi. Yine Petrol-İş Sendikası’nın o zamanki Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın’ın öncülüğünde ve başka kitle örgütleriyle birlikte verilen mücadeleler sonucunda geri püskürtüldü. Ama sanmayın ki, Türkiye’nin petro-kimya alanında kamu hakimiyeti sürüyor. Akkaya’nın da yazısında belirttiği gibi entegre yapı, petrol alanında faaliyet gösteren diğer kamu kurumları özelleştirilerek bozuldu.

 

Sadece KİT olmanın dışında asıl dışa bağımlılığı ortadan kaldıran yani bağımsızlığı sağlayan önemli bir görev yerine getiriyordu bu entegre yapı. Arama, sondaj, işleme ve rafineri ayakları bir bir satıldı. Bu özelleştirmelerin hepsinde satışın kamu yararına olmadığı yönünde yargı kararları olmasına rağmen, “Babalar gibi” sattılar. Petrol-İş Sendikası “Vatan nöbetleri” adıyla bu kurumların önünde uzun soluklu eylemler yaptı. Çünkü bu satışlar açık seçik “Vatana ihanetti.” Dünyanın gözünün olduğu enerji yataklarının tam ortasında bir ülkede, enerjinin her türlüsünün üretimini, dağıtımını, satışını özel ve yabancı kurumlara satmanın, kamunun elinden almanın başka bir izahı olabilir mi? Petrolü yabancıların eline veren bir iktidar dış politikada acaba ulusal menfaatlerden nasıl söz edebilir? İçler acısı bir duruma geldik.

 

Bu kabul edilemez girişime yanıt yine işçiden geliyor. Petrol-İş üyesi TPAO işçisi, taşeronlaştırma adıyla yapılmak istenen talana, ihanete, “Dur” diyor. Ama çözüm de tam burada düğümleniyor. Petrol-İş Sendikası’nın ve TPAO işçisinin samimiyeti ortada. Belki benimkisi biraz karamsarlık ama geriye dönüp baktığım zaman uzun ve işçinin kararlı durduğu özelleştirme karşıtı eylemlerin süreci ve sonucu bu eyleme ilişkin soru işaretleri oluşturuyor bende.

 

Yatağan işçisinin nasıl mücadele verdiğini hepimiz iyi hatırlıyoruz. İşçi sınıfının gücünün neler yapabileceğini gösteren büyük direnişlerdendir. Ankara’ya gitmek için yola çıktıklarında hükümetin kabusu olmuşlardı. Uzun ve çetin pazarlıkların sonucunda işçilerin değil, içlerinden seçilmiş temsilci bir grubun gitmesine izin verilmişti. Sonrasında işçilerin direnişi ve Ankara’ya gitme konusundaki ısrarları sürünce, Ankara’daki temsilcilerin dönüşümlü olarak değiştirilmesi kararı verildi. Derken Ankara işi böylece zararsız bir şekilde halledildi. Ama işçinin tepkisi dinmiyor. “Santralleri sattırmayız” diyor da başka bir şey demiyordu. Devasa iş makineleriyle santrallerin kapısını kapattılar. İşçilerin izin vermediği kimse içeri giremiyordu. Santrallerde üretimi durdurma kararı aldılar. Özelleştirme kapsamında olan tüm santrallerde üretim duracaktı. Aslında şalter inecekti.

 

Peki ne oldu? Kim o şalteri indirtmedi ya da indirilseydi kim kaybedecekti?

 

TPAO’da örgütlü ve yetkili olan Petrol-İş Sendikası’nın niyetinden hiç şüphem yok. Çünkü ilan etti ve söylediğini yaptı. Ama umarım Yatağan işçisinin tansiyonunu düşürmeye yönelik yapılan girişimlere izin vermez ve bundan sonrasına ilişkin aldığı kararlara hükümete yakın daha doğrusu hükümetin sözünden çıkmayanları değil, vatanın ve işçi sınıfının çıkarlarını gözetenleri katar. Hepsini yürekten kutluyorum ve içimizdeki umudu yeniden yeşerttikleri için de teşekkür ediyorum.

 

 

Esin Ergenç / 18 Kasım 2016, Aydınlık