Esin Ergenç: Güzel şeyler de oluyor

İçimiz karardı değil mi?

 

15 Temmuz 2016 akşamı sanki büyük marmara depremi gibi bir etki yaptı üzerimizde. Karamsarlık ve şaşkınlık.

 

Hiçbir şekilde dokunulamayacağına inandığımız devlet ve ordu birkaç saat içerisinde algımızda bir sarsıntı yarattı. En güvenilen kurumların içinde hainler vardı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temeline zarar vermek için darbe yapmaya kalkışmışlardı. Amerikan emperyalizmi yıllardır beslediği piyonlarını sahneye açık açık sürmüştü. Yaklaşık üç hafta oldu ve belki de çoğumuz şokun etkisini yeni yeni atıyoruz.

 

Ortaya çıkan tablo pek de iç açıcı değil. Devletin tepesinde yaşanan bu kriz, elbette ki uzun bir süre etkisini sürdürecek. Ama biz üzerimizden bu olumsuz etkiyi silkip atmalıyız. TSK ve diğer kurumlara karşı yaratılmak istenen itibarsızlaştırma ve güvensizlik duygusundan da sıyrılmalıyız.

 

Her şey kararmış değil, nefes aldıran gelişmeler de var. Grevler dışarıdan baktığınız zaman sanki olumsuz bir durummuş gibi algılanabilir. Ama aslında işçi sınıfının yaşadığının en net göstergesidir. Sendikalara yöneltilen “sadece sözleşme imzalayarak sendikal mücadele verilmez” eleştirisini, bazen çürütür de grev kararları. Doğru zamanlamayla ve doğru strateji ile alınmış grev kararları sadece o işyerindeki işçiye değil, bütün bir örgütlü yapıya kazandırır.

 

İşçi lehine kazanımla sonuçlanan her grev, çıtayı yükseltir ve o sözleşmeden sonraki tüm sözleşmelere hem mali, hem de sosyal haklar konusunda emsal oluşturur.

 

Artık en küçük bir işyerinde bile imzalanan sözleşme herkes tarafından duyuluyor. Dünya bilgisayarın klavyesindeki birkaç tuştan ibaret. Hatta sözleşmeler sendikalar tarafından açıklanmadan iş- çiler tarafından sosyal medyada duyuruluyor.

 

İŞÇİ SINIFI ORDUSU DİMDİK AYAKTA

 

Şimdi “bunda ne var?” diyebilirsiniz. Ama emperyalizmle mücadele ve umut sadece silahla verilen kavgalarda yok. Bazen o dev gibi gördüğünüz emperyalist sermayenin dünya pazarına hakim olmuş markaları, darbe girişimlerine kalkışılan ülkelerdeki bir avuç işçi ve bir sendika önünde diz çöker. Örgütlü işçinin ve ne yaptığını bilen sendikanın zaferidir bu.

 

Mesela dünyada çikolata denince ilk akla gelen marka Nestle’dir. Nestle dünyanın pek çok ülkesinde üretim yapıyor. Türkiye de bu ülkelerden biri. Sadece çikolata yok ama en bilinen üretim alanı çikolata. Geçtiğimiz ay Türkiye’deki çikolata fabrikasında Tekgıda-İş Sendikası, aldığı grev kararını uygulamaya koydu ve 11 gün sonra en iyi sözleşmelerden birinin altına imza attı. Şimdi de ABD emperyalizmiyle neredeyse özdeşleşmiş bir içecek markası olan Coca Cola’da aynı süreç işliyor.

 

Tekgıda-İş Sendikası, Coca Cola’da bugüne kadar sürdürülen çalışma şekline itiraz ederken aslında işçi sınıfının kararlı ve bilinçli mücadelesinin karşısında emperyalizmin kâr hırsının ne kadar anlamsız ve zayıf olduğunu da gösteriyor. Ne yaptığını ve nasıl yapacağını bilen sınıf örgütü bazen koskoca bir ordu oluyor.

 

Bu sadece Tekgıda-İş için değil, pek çok sendika için de geçerli. Ama ben içinde bulunduğum ve yakından şahit olduğum için bu örnekleri verdim. Karamsarlığa yer yok. Çünkü umut etmemiz ve gerçekleştirmemiz için hâlâ çok nedenimiz var. Ekmek ve vatan mücadelesi birbirinden ayrılamaz. Bunun bize en güzel örneğini sunan, bağımsızlığa ve aydınlık bir geleceğe örgütlü ve kararlı bir mücadeleyle yürüneceğini gösteren, ülkesinin ordusuna sahip çıkarken sınıfın ordusuna başarılar kazandıran tüm emek başkomutanlarına teşekkürler.

 

Esin Ergenç / 5 Ağustos 2016, Aydınlık